GOUD HTLAL’NN YUNAN ve OSMANLI BASININDA YANSINMASI
2) Jön Türk Devrimi’ne Kıyasla Gudi Darbesi
20. yüzyılın ba larında, cihan çapında birkaç ihtilâl hareketleri ba gösterdi. 1905’te Rusya, 1906’da ran, 1908 Osmanlı mparatorluu ve 1909’da Yunanistan’da devrim hadiseleri ortaya çıkmaktaydı. Birbirleriyle pek kısa bir zaman içerisinde gerçekle en bütün bu inkılâplarla alakalı, akademik düzeyde kar ıla tırmalı bir çalı ma, bildiimiz kadarıyla, yapılmamı tır. Biz bu mevzu ile oldukça enteresan olduu halde, ura mayacaız; çünkü böyle bir giri im, bizi, konumuzdan bir hayli uzakla tıracaktır. Ancak, Jön Türk Devrimi’ne kıyasla Gudi Darbesi üzerine bazı yorumlar yapmamız mümkündür.
21 Ekim 1909’da ttifak’ın lideri olan N. Zorbas, “Tagevlat” adında Avusturya gazetesine verdii bir mülakatta unları söylemektedir: “Jön Türk Devrimi ile Yunan hareketi arasında hiçbir benzeme yoktur... Genç Türk ihtilâli, II. Abdülhamit’in istibdatçı davranıından kaynaklandı; bunun aksine, Yunan subayların devrimi, mevcut düzene karı dümanca bir tavır takınmamaktadır. Bizim hareketimiz, içteki
107 kötü yönetimin ve parlamenter sistemin yozlamasının sonucudur. Üstelik inkılâbımız halkın tasvibi ile gerçeklemiti. Yunanistan’da asker ile halk arasında hiç fark yok, ikisi de tek bir unsurdur; fakat Türkiye’de böyle bir ey söz konusu deildir...” 11. Zorbas’ın bu görü lerinin kabul edilmesi güçtür. ki devrimci hareket arasında tabii ki, göze çarpan farklar var. Ancak bunun dı ında, göz ardı etmememiz gereken benzerlikler de mevcuttur.
Pagalos’un kendi hatıralarında yazdıı gibi, Jön Türk hareketi, Yunan subaylar için ilham kaynaı olmu tu12. Askerî ttifak’ın te ekkülü, komplocu faaliyetleri ve eylem ekli, Türk subaylar örnek alınarak gerçekle tirilmekteydi. Askerî ttifak’a katılmayan subaylara, Jön Türklerde olduu gibi, “hafiye” denilmekteydi13 ki, bu, Genç Türk etkisinin ufak ama önemli bir belirtisiydi. O dönemde hem Osmanlı hem de Yunan ordusunun vaziyeti naho tu. Abdülhamit, bütün saltanatı boyunca; güçlü bir orduya sahip olma isteiyle, ordunun pek ziyade kuvvetlendirilmesi arasında bocalanmı tı. Bu yüzden Türk ordusunun durumu dier ordulara kıyasla daha beterdi. Dü ük hayat düzeye ve çe itli zorluklara maruz kalan subayların memnuniyetsizlii de gittikçe artmaktaydı. Donanmanın hali daha da kötüydü. Padi ah, Boaz’a nazır sarayında, gemilerin atı menzili içinde ya amaya tahammül edemezdi. Bunun zımnında, yeni bir harp gemisi alınır alınmaz Haliç’e hapsettirirdi. Ayrıca, Osmanlı filosuna ait gemilere cephane girmesi kesinlikle yasaktı14. Bu durum kar ısında Türk subaylar ihtilâle hazırlamaa ba lamı lardır. Ancak, yukarıda da anlattıımız vecihle, Yunan Silahlı Kuvvetleri’nde de benzeri ko ullar hüküm sürmekteydi ve böylelikle Yunan subaylar, Osmanlı modelinden esinlenerek harekete geçtiler.
Böylece, kâh Jön Türk Devrimi kâh Gudi Darbesi, Askerî okullarda örenim görmü subayların inisiyatifi ile meydana geldi. Daha önce de zikredildii üzere, komplocu subayların örgütlenme ekli aynı biçimdeydi. Ancak ttihat ve Terakki Cemiyeti’nin genel bir lideri yokken, Askerî ttifak’ın önderliine bir Albay (N. Zorbas) getirilmi ti. Bu iki devrimci hareket, “kansız” bir ekilde ve Osmanlı
11
Hronos, nr. 2184; 21 Ekim 1909, s. 3.
12 Theodoros Pagalos, Ta Apomnimoneumata..., s. 45.
13 Akropolis, nr. 6593; 17 Austos 1909, s. 1.
14
E.E Ramsaur, Jön Türkler ve 1908 htilâli, (Çev: Nuran Ülken), Sander yayınları, stanbul 1972, s. 135.
108 mparatorluu’nu ya da Yunanistan’ı anariye sürüklemeksizin pek kısa bir zaman içerisinde baarıyla sonuçlanmıtı. Her iki durumda, ne Padiah . Abdülhamit ne de Babakan Rallis subaylara karı koyabildi, ihtilâlciler ciddi bir direnile karı karıya gelmeden durumun hâkimi oldular.
ki inkılâpçı hareketin altında yatan balıca nedenler, kötü askerî vaziyetin dıında, ekonomik krizi ve Avrupa Devletleri’nin müdahaleleriydi. 1907’de Osmanlı Devleti iktisadî bir bunalıma girmiti. Bundan ötürü hem sivillerin hem de askerlerin honutsuzluu gittikçe büyüyordu. Bu olayı iyi bir fırsat olarak deerlendiren Jön Türkler, gerek subay gerek halk kitleleri arasında taraftar edinmek amacıyla youn propaganda faaliyetlerine girimilerdi15. 1897’den itibaren Yunan Krallıı’nın mali durumu zaten kötüydü ancak 1908’deki âlemümul ekonomik krizin etkisi iddetle hissedilebilirdi. Efkâr-i umumiyenin memnuniyetsizlii had safhaya ulatı. Böylece, ekonomik bunalım, olayların gelimesini hızlandırmaktaydı.
Hem Osmanlı Devleti hem de Yunanistan’daki kaynamanın dier bir nedeni de dı müdahalelerdi. 8-9 Haziran 1908’de ngiltere Kralı VII. Edward ile Rus Çarı II. Nikola Reval’de bulumulardı. Bu görüme, ngiliz-Rus ilikilerini gözden geçirmek amacıyla yapılıyor ve bu meyanda Boazlar konusunun ele alınmasının yanı sıra Makedonya’daki kargaalıa bir son vermek için iki ülkenin birlikte kapsamlı bir ıslahat hareketine girimesine karar veriliyordu. Reval görümeleri, ttihat ve Terakki mensuplarında büyük bir kaygı yarattıı için Jön Türk Devrimi’ni balatan bir olay olarak algılanmaktadır16. Aynı dönemde Yunanlılar, Megali dea urunda Girit Ceziresi’nin Yunanistan’a ilhak edilmesini salamaya çalııyorlardı. Fakat Avrupa Devletleri buna razı olmadıklarından, büyük bir hayal kırıklıına uradılar. Bu suretle, Gudi Darbesi’nin ba göstermesinde Girit’teki hadiseler en önemli dı etken olarak yorumlanıyordu17.
Ancak bu noktada, göze çarpan bir farkın mevcut olduunu belirmek faydalı olacaktır. Reval görümeleri, Makedonya’da ve belki Osmanlı mparatorluu’nun Avrupa’daki bütün topraklarında Türk idaresine son vermek anlamına geliyordu. u halde, Jön Türk subayları, yabancıların Osmanlı mparatorluu’nun iç ilerine
15 E.E Ramsaur, Jön Türkler..., s. 150.
16
Ali hsan Gencer- Sabahattin Özel, Türk..., s. 29.
109 karı masına kesinlikle kar ıydılar ve böylece vatanın bütünlüünü korumak amacıyla Abdülhamit’in baskısına kar ı bir an önce harekete geçtiler ama onların eylemi, anla ıldıı gibi, tedafüî nitelikteydi. Bunun aksine, Yunan zabıtanı, krallıın yayılmasını arzuluyorlardı ve milliyetçi planlarının hayata geçirilmesi için hareketlendirilmi ti. Bundan dolayı, onların eylemi tecavüzî amillerden kaynaklanmı oluyordu.
htilâl hareketlerinin amilleri hangi nitelikte olursa olsun, ikisi de halkın ekseriyeti tarafından tasvip edildi. Osmanlı Devleti’nin çok uluslu unsurları, Me rutiyet’in ilân edilmesini sevinç gösterileriyle kar ıladılar. Yunanistan’da ise, belirtildii üzere, askerî darbe özellikle alt tabakalar tarafından co ku ile kar ılanmı tı. Bunun dı ında Türk ve Yunan münevverleri subayların giri imlerini desteklediler. Fakat bu hususta büyük bir fark vardır; zira 1908 devriminden önce Osmanlı aydınları geni bir muhalefet zemini hazırlamı lardır. 1880’li yıllardan itibaren Paris ba ta olmak üzere Avrupa’nın bazı ehirlerinde liberal Türklerden kurulu çok sayıda “topluluk” mevcuttu. Bu entelektüeller, Osmanlı toplumuna hürriyet fikrinin a ılanması için uzun yıllardır çe itli faaliyetlerde bulunmaktaydılar. Bunun neticesinde genç subaylar a ırı derecede etkilenmi lerdir. Yunanistan’da ise böyle bir i birlii söz konusu deildi. “Sosyologlar Grubu” ve ya “Japonlar Grubu” gibi muhalefet takımlarının mevcut olmasına ramen ttifakçılar’ın ideolojisinde etkili olmadılar.
Ayrıca, bilindii gibi, ttihat ve Terakki Cemiyeti üzerinde masonluun etkisi üphesiz büyüktü. ngiliz Arap Bürosu’nun raporuna göre: “(Selanik’teki talyan localarının) üyeleri, talyanlara ya da dier yabancılara ait olan binalarda toplanıyor, bu sayede de polis baskınına kar ı güvencede bulunuyorlardı... Ve Genç Türkler Makedonya garnizonlarındaki subaylar arasında yanda lar bulmaya ve bir örgüt kurmaya ba layınca, Makedonya Rizorta loncasının Muhteremi ünlü Emanoel Karasso efendisinin tavsiyesiyle Yahudi locaları onlara kapıları açtılar. Talat, Cavit, Dr. Nazım, Bahattin Manastırlı ve daha bir sürü Jön Türk böylece farmason oldular ve güven içinde, ismen talyan ya da spanyol olan evlerde suikastlarını
110 hazırladılar” 18. Bunlara göre anla ılıyor ki, Jön Türk subaylar politik eylemlerinde güvenlik için localara girmi lerdir ve devrimciliin eylemci nitelii, masonluunu çok ikinci planda bırakmaktaydı. Gudi Darbesi de Yunan Farmasonları’nın takdirini kazanmı tı19. Ancak bunun dı ında, elimizdeki bulgulara dayanarak Jön Türk örnei biçiminde Askerî ttifak üyeleri ile masonlar arasında ili kilerin mevcut olduunu söylemeyiz.
ki devrimci hareket, yukarıda da belirtildii üzere, kısa zaman içerisinde ba arıyla sonuçlandı. Bununla birlikte ne Türk ne de Yunan subayları dorudan doruya ve açık bir biçimde cunta rejimini kurma niyetindeydiler. Genç Türklerin ve üst rütbeli Yunan subaylarının ekseriyetini, köklü toplumsal bir dei iklik yapmak istemeyen muhafazakâr bir kitle meydana getirmekteydi. Üstelik bütün bu subaylar siyasal deneyimden mahrum idiler. Bu sebeplerden dolayı Türkiye’nin ve ya Yunanistan’ın yönetimi kendi ellerine almaktan çekinmi lerdi. Böylece hem ttihat ve Terakki Cemiyeti hem de Askerî ttifak, iktidarı politikacılara bırakarak, istenilen reform projesini ve anayasayı korumakla görevli bir denetleyici komite olarak kenara çekildi ve perde arkası faaliyetleriyle ıslahat programının gerçekle mesini salamaya çalı ıyordu.
Her iki ihtilâl, Osmanlı mparatorluu’nun ve Yunanistan’ın bekası ve güçlendirilmesi için yapıldı. Bunun urunda anayasaya uygun olarak bir ıslahat programı uygulanmaya ba ladı. Buna göre, Kara ve Deniz Kuvvetleri yeniden te kilâtlandırılacak, iktisadî vaziyetin göz önüne alınarak, mevcut mali kanunlar düzeltilecek, gelirlerin ve giderlerin rasyonel tertibiyle yeni yıl için daha makul bir bütçe hazırlanacaktı, vergi sistemi dei ikliklere uratılacaktı. Ticaret, sanayi ve kamu i leri için reformlar yapılacaktı. te, Türk ve Yunan subayların programındaki benzerlik göze çarpan bir ekilde aksettirilmektedir ve bu öe, kanaatimizce, Gudi Darbesi’nin, Jön Türk modelinden mülhem olduunu bir daha belirtisidir.
Ancak, ttihatçılar ile Yunan subayların programı ve istekleri arasında belirtmek istediimiz bir fark var. Jön Türk hareketi, II. Abdülhamit’in aleyhindeydi ve ilk devrim tohumları padi ahın istibdatçı davranı ından ötürü ortaya çıkmı lar.
18
Orhan Kololu, ttihatçılar ve Masonlar, Eylül yay. stanbul 2002, s. 59.
111 Bununla birlikte, Me rutiyet’in yeniden yürürlüüne konmasına padi ahın direni göstermemesi sebebiyle kendisi tahttan indirilmemi ti. Oysa 31 Mart’taki isyanın bastırılmasından sonra ttihat ve Terakki Cemiyeti, Abdülhamit’i hal’ etti ve onun yerine Mehmet Re at getirtti20. Bunun tersine, Yunan subaylar, giri tikleri eylemin Kral Yorgo’ya ve ya me rutî monar iye kar ı olmadıını açıkça ilân etmekteydiler21. Burada vurgulamamız gereken ey de, devrimcilere kar ı hem Osmanlı Sultanı’nın hem de Yunan Kralı’nın ılımlı ve tavizci tutumudur.
Son olarak iki devrim hareketine kar ıdevrimin ortaya çıkmasına ve mürteci unsurların tepkisine deinmek istemekteyiz. Kâh Jön Türkler Kâh Yunan subaylar çe itli muhalefet öelerin tepkisi ile kar ı kar ıya geldiler. Osmanlı mparatorluu’nun sınırları içinde dinsel bir muhafazakârlık temsil eden bütün geleneksel unsurlar, ayrılıkçı gayr-i Müslüman Osmanlı tebaası, Ahrar Fırkası ve hepsinin ba ında Bâb-ı Ali ile Saray, ttihat ve Terakki Cemiyeti’ne kar ıydı ve bunun neticesinde “31 Mart Olayı” olarak bilinen kar ıdevrim ba göstermi ti22. Askerî ttifak ise, eski zihniyetli politikacıların kar ıtlıına ramen, isteklerini kabul ettirerek siyasilerin tepkisini etkisiz hale getirebildi. Ancak en mühim muhalefet, Tipaldos’un isyan hareketi ile radikal ve küçük rütbeli subaylar tarafından gösterildi. Fakat, ttihatçıların ve ya Yunan subayların programına kar ı herhangi muhalefet eylemi bastırıldı ve bu suretle ordu Osmanlı Devleti’ndeki ve Yunanistan’daki dönemin siyasi arenasında hâkim oldu.
ttihat ve Terakki Cemiyeti, varlıını koruyarak 1918 yılına dek Osmanlı mparatorluu’nun iç ve dı i lerinde büyük bir rol oynamaktaydı. Oysa, Askerî ttifak 1910 senesinde, Milli Meclis’in içtiması salandıktan sonra kendi kendini lavetti. Kendi aralarında mevcut ayrıklıklara ramen iki benzeri askerî hareket hem Osmanlı Devleti’nin hem de Yunanistan’ın tarihinde dönüm noktası olarak algılanmaktadır; zira bunların tesiri, bilindii gibi, iki ülkenin politik hayatında geni ölçüde dei ikliklere sebep oldu.
20 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin..., s. 216.
21
Akropolis, nr. 6330; 14 Ekim 1909, s. 3 22 Feroz Ahmad, ttihat..., s. 63-64.
112
B) YUNAN BASININDA GUD DARBES’NN AKSETMES
Gudi Darbesi, yukarıda da belirtildii gibi, Yunan aydınlarınca coku ve ümitle karılandı. Yunan sol hareketinin en önemli kiilerinden biri olmasının yanı sıra D. Glinos, milliyetçi ideolojiden de etkilenmekteydi. Askerî hareketin müteakip aylarında, kendisinin yazdıı risalede, politikacıların kötü yönetiminden ve tefeciliinden ötürü, halkın sefalet içinde yaadıını vurguladıktan sonra, Jön Türk rejimi bata olmak üzere “Yunanistan’ı tehdit eden” dı tehlikelerden bahsediyordu. Bunlara karı mücadelenin balangıcı olarak deerlendirilen Gudi Darbesi’nin, ülkenin ayaa kaldırmasına ve güçlendirilmesine yol açacaına inanmaktaydı. Üstelik D. Glinos, 1909 Devrimi’ni halkçı-burjuva olarak nitelemeye tereddüt etmedi, ancak köklü bir deiimin meydana gelebilmesi için “manevi bir ihtilâlin” gerekli olduunu ileri sürüyordu23.“Sosyologlar Grubu” da Gudi Darbesi’ni onaylamaktaydı, ancak halkın, daha aktif bir biçimde subayların hareketini desteklemesi gerektiini ileri sürüyordu. 12 Eylül 1909’da “Akropolis” Gazetesi’nde yayımlattıı bir manifesto ile Yunanistan’daki gerilemenin ve sefaletin sebeplerini açıkladıktan sonra subaylara u öütler vermekteydi: “Devrimci hareket tarafından, istenilen ıslahatın uruna u tedbirler alınmalıdır: a) politikacıların etki alanından hâkimlerin ve devlet memurlarının uzaklatırılması, b) yabancı uzmanların davet edilmesi, c) sulh hukuk mahkemelerin düzeltilmesi, d) adem-i merkeziyetin tevik edilmesi, e) vergi sistemin halkın lehine hafifletilmesi, f) tarım kooperatiflerin meydana gelmesi, g) bataklıkların kurutulması, h) tefeciliin ortadan kaldırılması, i) çalıma saatlerinin belirlenmesi. Bunun dıında “Sosyologlar Grubu”, seçimlerin usulü ve zamanı hakkındaki düzenlerin, halkın lehine deitirilmesini talep etmekteydi24.
Askerî ttifak’ın eylemi Venizelos tarafından olumlu karılanmıtı. Giritli siyasî adam, subayların hareketini övdükten sonra, bunun, Yunanistan’ın ekonomik, politik ve toplumsal terakkisine yol açacaını ifade etmekteydi. Bunun dıında, Askerî ttifak’ın icabında cunta rejimini kurması gerektiini savunmaktan çekinmedi. öyle ki : “Subayların istekleri, saray ile hükümet tarafından kabul edildii göz önüne
23
“Georgios Skliros, Dimitris Glinos, on Dragoumis, aristera..., s. 135-151.
113 alınarak, ttifak’ın siyasi arenada hâkim olduu görünüyor... Siyasî partilerin, ortaya çıkan fırsattan faydalanarak, ülkenin kalkınması urunda youn çalı malarda bulunacaklarını umuyoruz. Ancak, beslediimiz ümitler gerçekle mezse, subayların ba lattıkları mücadele ba arısız olarak algılanmamalıdır. Eer mevcut partiler “ülkeyi ayaa kaldırma mücadelesi”ni yürütemezse, Askerî ttifak, bütün maddî ve manevî gücünü kullanarak birkaç ay için muvakkat bir cunta rejimi kurmalıdır... Ve programını tamamladıktan sonra Milli Meclis’in toplanması üzere seçimleri ilân etmelidir...”25.
Venizelos, me rutî monar i rejiminin aleyhtarı olmamasına ramen, Kral Yorgo hakkında sert bir biçimde konu maktan çekinmedi. Mesela, Hanya ehrinde yayınlanan “Kiriks” gazetesinde unları yazmaktaydı: “... htilâl, monar iye kar ı olmadıını beyân etmi ti... Bu yüzden hanedan aacını kökünden sökseydik, büyük bir hata i leyecektik... Ancak Kral Yorgo’un, ülkenin terakkisini arzulayan devrimin liderliini yapması elzemdir. Aksi takdirde, tahttan indirilip onun yerine Veliaht Prens Konstantin’in geçmesi gerekiyor...26”. Bütün bunlardan anla ılıyor ki, Giritli siyasî adam, askerî hareketten yana çıkmı tı ve hatta daha radikal tedbirlerin alınması taraftarıydı. Ancak, iktidara geldii vakit, siyasal istikrarı salamak için ve saray-hükümet ile ordu arasındaki ili kilerde gerginlii gidermek üzere, daha ılımlı ve liberal bir tavır takınarak, ordunun politikadan uzak tutulması, temel prensibi olarak kabul etti.
Bunların tersine, Yunanistan’daki partiler ve eski zihniyetli politikacılar ba tan beri ordunun siyasete karı masından dolayı ho nutsuzluk duydular ve Askerî ttifak’a kar ı dü manca bir tutum takındılar. ktidarda bulunan Rallis, subayların darbesi meydana gelmeden az önce unları söylemekteydi: “... Dola an ayialardan ötürü, piyasada büyük bir durgunluk tespit edilmektedir. Devletin “hareket ettirici gücü” olu turan ticaret için bu durgunluk pek ziyade muzırdır... Bu naho durumun ortaya çıkmasında basın, tahrik edici makaleler yayımladıından, sorumludur...27”.
Gudi Darbesi’nin ba göstermesinden sonra Rallis, subayların isteklerine yana madıı için iktidardan dü tü. Yine “Akropolis” Gazetesi’ne verdii bir
25 Hronos, nr. 2131; 29 Austos 1909, s. 3.
26
storiki Logi tu Eleftheriu Venizelu..., s. 13.
114 mülakatta, subayların aleyhinde konumaktaydı: “Ben iktidardayken büyük bir çaba sarf ederek ülkeyi tehdit eden dı tehlikeleri etkisiz hale getirmeyi baarmıtım. Lakin subaylar, giritikleri eylemle kaydettiim baarıyı ortadan kaldırıyorlar... Basında yayımlanan muhtırayla belirlenen subayların istekleri, benim programımın bir kısmı da oluturmaktaydılar. Bununla birlikte, subayların talimatları ve tehditleri altında bulunduumdan ötürü, meclisin oturmalarına katılıp, Kara ve Deniz Kuvvetleri’nin düzenlenmesi uruna ıslahat bir program çizmemi imkânsızdır28”. Bu beyânata ramen, Rallis taraftarlarıyla birlikte, Askerî ttifak’ın baskıları üzerine Mavromihalis Hükümeti’ni desteklemek mecburiyetindeydi ve parlamentonun yasam çıkarma faaliyetlerinde katkıda bulunmutu. Ancak, ortaya çıkan ilk fırsatta subaylara karı cephe almaktan vazgeçmiyordu. Mesela, Tipaldos’un isyanından hemen sonra ülkede istikrarsızlıın hüküm ettiini söyledi. Üstelik, ttifak’ın perde arkası faaliyetleri ile devletin yönetimini kendi ellerinde tutmaya devam ettii sürece, Yunanistan’daki durumun kritik olduunu iaret etmekteydi29.
Theotokis Partisi’nin tepkisi de benzeri biçimdeydi. Meclisteki Theotokis’in taraftarları, meydana gelen olaylardan dolayı öfkeliydiler. Theotokis Partisi’ne ait iki milletvekilin verdii bir mülakatta, adı geçen parti mensuplarının tutumu, düünceleri ve duyguları açıkça aksettiriliyordu. öyle ki: “Bizim partimizin meclisteki çounluu oluturduu halde, iktidara Rallis ve ya Mavromihalis çarılmaktadır. Demek ki, biz, ülkenin yönetimini elimize almak için uygun deiliz. Fakat bunun doru olmadıı kanaatindeyiz. Bütün kimselerden pek ziyade vatanperveriz ve ülkenin ihtiyaçlarına etkili bir biçimde karılık verebiliriz. Bu yüzden, az sayıda milletvekillerine sahip olan bir hükümeti desteklemeyiz...” 30.
Mamafih birkaç gün sonra, Theotokis taraftarları arasında bir anlamazlık ortaya çıkmaktaydı. Bunların bir kısmı, Theotokis’in mevcut hükümeti devirip iktidara gelmesi gerektiini savunurken dieri, kendi partisinin Mavromihalis Hükümeti’ni desteklemesi gerektiini ileri sürüyordu; zira onlara göre, birkaç ay sonra yapılacak seçimlerde Theotokis Partisi kazanarak, tekrar i baına
28 Akropolis, nr. 6593; 17 Austos 1909, s. 3.
29
Hronos, nr. 2181; 18 Ekim 1909, s. 3.
115 gelebilecekti31. Buna ramen tutucu yerel parti ba kanları, ta radaki ehirlerde, Askerî ttifak’ın aleyhine yürüyü düzenlemekten çekinmediler. Mesela, “Akropolis” Gazetesi’ne göre, eski partilerin mensupları tarafından 14 Eylül 1909’da Volos’ta subaylara kar ı bir nümayi düzenlenecekti32.
Aynı günlerde, ifade edildii üzere, Theotokis, “Atina” Gazetesi’ne verdii bir söyle inde Askerî ttifak’ın faaliyetlerini azarlayarak, parlamentonun i lerine katılmak istemediini açıkladı. Bunun dı ında, ordunun ba tan örgütlenmesi, sadece tasarruf yoluyla mümkün olmadıını vurguladıktan sonra, istenilen reform programın ba arıyla sonuçlanabilmesi uuruna Avrupa’dan 100 milyonluk drahmi bir borcun alınması gerektiini savundu33. Ana muhalefet liderinin bu mülakattan sonra adeta bir fırtına koptu. Askerî ttifak, politikacıları tehdit etmeye ba ladı. “Hronos” Gazetesi’nde de müteakip günlerde ate li makaleler yayınlanmaktaydı. Örnein, : “...Subaylar vatanın kurtarılması için ayaklandılar, onların amacı vatansever niteliindedir... Theotokis’in yıllarca uyguladıı yozlamı siyasetten dolayı Yunan ülküleri gömülmü, Helenizm’in tümü ise de boulmutu. Adı geçen adam, kendisinin arındırılması için ortadan kaybolmaktansa, ülkedeki iç savaın ba göstermesine sebep olacaktır. Theotokis’e göre anayasal rejimi ihlal edildi, diktatörlük yürürlüe kondu... Yunan ahalisi ve ordusu kendisine, hangi sebeplerden ötürü meclise gelmek istemediini diye sormaktadır. Theotokis, iktidarda devrimci bir hükümetin bulunduundan, meclisin ilerine katılmak istemediini ileri sürmekle yalan söylüyor...” 34.Bu baskıların neticesinde Theotokis, meclisin i lerine i tirak etmeyi ikna edildi. Ancak, siyasete subayların müdahalesine ho görü ile bakmıyordu ve her fırsatta sorun yaratıyordu.
Dönemin dier bir siyasî adamı, milliyetçi Stefanos Dragumis, darbeyi özetle öyle bir biçimde ele tirmekteydi: “...Askerî hareketi, milliyetçi teviklerden kaynaklanmı olduundan takdir etmemiz lazımdır. Fakat yasadıı bir eylemdir ve bunun zımnında yerilmelidir... Askerî hareket devrim olarak takdim edilmektedir. Ancak Yunanistan’ın olduu gibi özgür ülkelerde devrimler, eref veren bir vaka 31 Akropolis, nr. 6598; 22 Austos 1909, s. 3. 32 Akropolis, nr. 6620; 13 Eylül 1909, s. 3. 33 Akropolis, nr. 6601; 26 Austos 1909, s. 3.