• Sonuç bulunamadı

4. BALKANLAR’IN OSMANLI DEVLETĐ’NDEN KOPUŞ SÜRECĐ

1.6. Balkan Uluslarının Đsyanlarında Đngiltere’nin Takip Ettiği Politikatutumu

1.6.6. Yunanistan’ın Hâmîsi Đngiltere

1.6.6.1. Yunan Đsyanlarında Đngiltere ve Rusya’nın Đşbirliği (1826-1827)

verebilmek amacıyla görüşme yapılması kararını aldılar. Bu amaçla Đngiltere, 4 Nisan 1827’de Wellington Duka’sını St. Petersburg’a gönderdi. Henüz Akkerman Sözleşmesi imzalanmadan, Đngiltere ile Rusya arasında 4 Nisan 1826’da St. Petersburg Protokolü imzalandı. Böyle bir anlaşmanın yapılma gerekçesi Rumların, Bâb-ı Âli ile bir barış yapmaları için Đngiltere’ye başvurmuş olmalarıydı. Rus Çarı ise buna muvafakat ediyordu. Çünkü “din, adalet ve insaniyet” namına Yunanistan ve Arşipel adalarında kavganın sona ermesini arzu ediyordu. Protokol şu hükümleri taşıyordu:

• Yunanlılar, Osmanlı Devleti’ne vergi vererek, tek bir devlet haline getirilecek ve bu devletin liderleri (autorités), Bâb-ı Âli’nin iştirakiyle bu mevkiye getirilecek.

• Türkler Yunanistan’dan çıkarılacak tabiî olarak mal ve mülkleri doğrudan doğruya Hristiyanlara kalacaktı.

• Rusya ve Đngiltere –hakikatte sadece Rusya- Türkiye hesabına topraklarını genişletmeye, yeni ticaret imtiyazları koparmaya veya tek başına olarak nüfuz kurmaya kalkışmayacaklardı.

• Müzakereler bundan sonra da, aracı devlet sıfatıyla Đngiltere tarafından; fakat Rusya’nın desteklemesiyle idare olunacaktı.

Bu protokolde alınan kararlar ile bağımsız bir Yunanistan’ın doğması için ilk adım atılmış oluyordu. Bundan sonra Đngiltere ve Rusya, imzalamış oldukları protokolü diğer Avrupa devletlerine bildirerek, onların da bu kararları kabul etmesi daveti yapıldı. Ne var ki protokol imzalanırken ne Prusya’nın ne de Bourbonların idaresindeki Fransa’nın Yunan meselesi hakkındaki hususi siyasetleri nazar-ı dikkate alınmamıştı. Rusya’nın Balkanlar üzerindeki siyasetini yakından takip eden Metternich’in Avusturya’sı bu protokolü reddetti. Çünkü bu işin gerçekleşmesi, milliyetçilik cereyanlarının zaferi ve Rusya’nın bir başarısı olacaktı. Đngiltere ile yaptığı bu anlaşma ile Çar, Şark Meselesi’nin bu ikinci kısmında sağlam bir esasa dayanmıştı. Metternich Wellington Dukası’nın Petersburg’a yapmış olduğu bu ziyaret ile alay ediyordu. Zaten muharebe edemeyen, bir aracılığa asla yanaşmayan; “Bâb-ı Âli’nin bir dostu olup Osmanlı Đmparatorluğu’nun iç ve dış barışını” canı gönülden ister gibi görünen bir devletin başvekilinden başka türlü bir davranış da beklenemezdi. Prusya da tıpkı Avusturya gibi protokolü reddetti.

4 Nisan’da Reisülküttâb Pertev Efendi, Padişah katında 1826 protokolünün hiçbir değeri olmadığını söyledi. Çünkü ne Rusya’nın ne de Đngiltere’nin Padişaha ait yerler hakkında karar almaya hakları yoktu. Hatta aynı protokol yalnız bir hiçten ibaret olmakla kalmıyor, üstelik Türkiye’nin şeref ve haysiyetine karşı bir suikast manasını taşıyordu.168.

Fransa, 1815’te kendisine karşı kurulmuş kutsal ittifakı parçalamak amacıyla protokole katılmak niyetinde olduğunu bildirdi. Zaten bu sıralarda Rusya ile Fransa birbirlerine yakınlaşmıştı. Ancak bu durum Đngiltere’nin işine gelmiyordu. Đngiltere insiyatifi elden bırakmamak için, Rusya ve Fransa ile bir bağlaşma yapmak üzere harekete geçti. Bunun üzerine 6 Temmuz 1827 yılında Londra’da Đngiltere, Rusya ve Fransa arasında görüşmelere başlanarak Londra Antlaşması imzalandı.

Bu Antlaşmada: Türkiye, St. Petersburg Protokolü’nü kabul ettiği takdirde, asilerle Osmanlı Devleti arasında bir mütareke yapılacağını ve bundan sonra Yunanistan devletinin kurulacağını, kabul edilmediği takdirde de protokolü imzalayan üç devletin Yunan isyancılarına yardım edeceği belirtiliyordu. Ayrıca Osmanlı Devleti’ni yola

getirmek için onu baskı altında tutacakları yazılmış bulunuyordu. Osmanlı Devleti’ne bir ay süre tanınacaktı.169.

Bundan sonraki süreçte Osmanlı Devleti’ni ikna için Rus, Đngiliz ve Fransız temsilcilerinin baskıları hiçbir netice vermedi. Daha Londra Muahedesi imzalanmadan, 9 Haziran’da Sultan Mahmut resmi bir beyanname ile görüşlerini açıkladı. Kendisi bağımsız bir hükümdardı ve Rumlar meşrû hükümdarlarını karşı asi idiler. Avrupa devletlerinin hareketlerine esas tuttukları hürriyet ve tarafsızlık ile acı acı alay ediyordu. Bir avuç haydut ile imparator elbette ki anlaşma yapamazlardı. “Bâb-ı Âli’nin cevabı, meselenin başında vermiş olduğu cevabın daima aynı kalacaktır” deniliyor ve böylece Osmanlı Devleti’nin konuyla ilgili son sözü vurgulanmış oluyordu.

1.6.6.1.1. Navarin Olayı (1827)

Đngiltere, Fransa ve Rusya aldığı kararları, 16 Ağustos 1827’de Osmanlı Devleti’ne bildirdiler. Ancak Osmanlı hükümeti, Türklerin Yunanistan’dan atılması demek olan Londra Antlaşması’nın hükümlerini, kendi iç işlerine müdahale olduğu gerekçesi ile kabul etmediğini açıkladı.

Bunun üzerine Đngiliz, Fransa ve Rusya Akdeniz’deki filolarına, Mora’yı abluka ederek bir mütareke imzalatmak görevini verdiler. Müttefik filoları Türk ve Mısır, donanmasının bulunduğu Navarin’i kuşattılar. Türk asker ve donanmasının Yunanistan’dan ayrılmasını istediler. Bu istekleri kabul edilmeyince de, müttefik donanması 20 Ekim 1827’de Navarin’e girdiler. Yapılan deniz muharebesi sonucunda, Türk-Mısır donanmasını yaktılar. Uzaktan direktiflerle bu muharebeye sebep olan diplomatlar, aslında böyle bir şeyin olmasını istemediklerini belirtiyorlardı. Fakat Clarence Dukası, Đngiliz Amiral Codrington’a “fırsat düştüğü takdirde barut yakmasına” kesin olarak müsaade etmiş olmakla işin nihayet bu kadar ileri götürülmesine neden olmuştu. Galip devletler, hiç vakit geçirmeden muharebe meydanından uzaklaşırken sadece Rus Amirali Heyden, burada kalarak tüyler ürpertici faciadan memnun görünüyordu170.

Navarin Olayı, Mora’da Türk kuvvetlerini üstün durumdayken yenilmiş bir duruma getirmiş, Fransa, Rusya ve Yunanistan’da büyük bir sevinçle karşılanmıştı.

169 E. Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, s. 117; R. Uçarol, Siyasî Tarih, s. 102 170 N. Iorga, Osmanlı Tarihi, c. V, s. 329, 334

Yalnızca Đngiltere ve Avusturya bu durumdan pek memnun olmamışlardı. Çünkü Metternich’in milliyetçilik düşüncelerine karşı kurduğu ittifak sistemi ile Çar’ın kurduğu Kutsal Đttifak sistemi çökmüş oluyordu. Metternich,“Navarin ile tarihte yeni bir devir başlıyor” dedi. Đngiltere’de de pek memnuniyet verici bir olay olarak karşılanmadığı gibi, Londra Hükümeti olayı “felaket” diye vasıflandırdı171.

Đngiltere ve Avusturya’nın Navarin Olayı karşısındaki bu tutumlarının temel sebebi Rusya ve Fransa’nın Boğazlar ve Balkanlar üzerinde ortaya çıkan istekleriydi. Ayrıca bu oyunda yegâne kazanan Rusya idi. Ve Rusya’nın güneye inmesine engel olabilecek bir güç kalmamıştı. Navarin Olayı, Osmanlı açısından da çok önemli bir olaydı. 16.000 mil kıyısı bulunan Osmanlı Devleti bu olay ile birden bire donanmasız bir deniz imparatorluğu haline gelmişti. Bu da imparatorluğun geleceği bakımından birçok felaketin de habercisiydi ve Navarin olayı bir Haçlı savaşı olarak nitelendirildi. Hükümet, ortada bir savaş durumu olmadığı halde donanmasını yok eden bu üç devletten tazminat ve tarziye istedi. Üç devletin Đstanbul’daki elçileri ise Navarin olayının sorumluluğunu Türk komutanlarına yüklediler. Onların bu suçlayıcı açıklamaları kabul edilmeyince de Đstanbul’u terk ettiler. Böylece Osmanlı Đmparatorluğu’nun Đngiltere, Fransa ve Rusya ile diplomatik münasebetleri kesilmiş oldu.

Rusya gelişmelerden oldukça memnundu, çünkü tarihi emellerini gerçekleştirme fırsatını yakalamıştı. Ancak, Rusya’nın bitmek bilmez istekleri ve davranışları Đngiltere ve Fransa’yı endişelendiriyordu. Bu nedenle, kuzeyden gelecek tehlikeye karşı bir set oluşturmak ve Rum isyanını sonuçlandırmak için, çıkabilecek bir Osmanlı-Rus savaşını önlemeye en azından geciktirmeye çalıştılar. Fransa ve Đngiltere, Türklerle yeni bir savaş yapmak niyetinde değildiler. Bu nedenle de 9 Temmuz 1828’de aralarında bir protokol yaptılar. Đki devlet, Mora isyanının tasfiyesi için anlaştılar. Daha sonra Đngilizler, Mehmet Ali Paşa’dan Mora’daki askerlerini geri çekmesini istediler. Teklifin kabul edilmesi üzerine, iki taraf arasında 6 Ağustos 1828’de bu konuyla ilgili olarak bir sözleşme yapıldı. Eylül ayı başlarında da Fransızlar Mora’ya asker çıkartarak, burayı geçici olarak işgal etti. Bu arada Đngiltere, Đbrahim Paşa kuvvetlerini Mısır’a götürmek

için Mora’ya gemiler gönderdi. Rusya ise Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan etmişti (14Nisan 1828) 172.

Đngiltere ve Rusya’nın desteğiyle bağımsızlığını kazanan Yunanistan, buradaki Türk varlığını yok etmek için harekete geçmiş, burada yaşayan Türklerin birçoğunun katledilmesine ve göçe zorlanmasına neden olmuştur. Đngiliz William St. Clair bu durumla ilgili olarak, yazmış olduğu eserinde şöyle ifadeler kullanmıştır: “ Yunanistan’daki Türkler hemen hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmuşlardır. Bir hafta süren katliamdan sonra 20 binden fazla Türk öldürülmüştür. Bu katliam Mora’da artık öldürülecek Türk kalmayıncaya kadar devam etmiştir”.

Avrupa’nın, Osmanlı Devleti’nin içişlerine müdahale etmeleri ve azınlıklara yeni haklar sağlama çalışmalarını fırsat bilen Rumlar, Avrupalı devletlere yapmış oldukları yardımlarla, Osmanlı ticaretinde bir aracı sınıf oluşturarak, zenginleşmişler; bundan sonraki dönemlerde Osmanlı Rumları maddî ve manevi olarak Yunanistan’ı desteklemişlerdir. Đngiltere, Osmanlı Devleti’nin dağılma tehlikesine karşı olarak, Balkanlar’daki Rus yayılmasına önlemek amacıyla Yunanistan’ı desteklemiştir. Bu desteği alan Yunan çeteleri 1830’dan sonra Osmanlı toprakları içerisinde faaliyet göstererek, Doğu Rumeli vilayetindeki asayişi ortadan kaldırmışlardır173.