• Sonuç bulunamadı

4. BALKANLAR’IN OSMANLI DEVLETĐ’NDEN KOPUŞ SÜRECĐ

2.2. Almanya’nın Yayılma Hırsı Ve Balkanlar Üzerindeki Etkisi

XIX. yüzyılın son çeyreğinde siyasal birliğini tamamlayan Almanya Avrupa güçler dengesini altüst ederek ortaya çıkmıştır. Sömürgecilik yarışında geç kalan Almanya’nın yayılma hırsı önceleri Osmanlı ülkesine doğru yöneldi. Bu yayılmacılık iksitadî, askeri ve siyasî ittifak alanlarında oldu.

Almanya XIX. Yüzyılın Fransız, Đngiliz tipi kolonyalizmine geç kalmış ve şartlar dolayısıyla yeni bir nüfuz politikası türü yaratmıştı. Bu ülkelerde kurduğu nüfuz, XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl başındaki Almanya’nın tarihini meydana getirmiştir. Özellikle II. Abdülhamit dönemi, Osmanlı Đmparatorluğu’nda Alman etkisinin yerleştiği bir kesiti oluşturmuştur.

XIX. yüzyılın ikinci yarısı, Batı Avrupa’nın tümüyle sanayi toplumu özelliklerini kazandığı bir dönemdir. Sanayi imparatorlukları, başta Đngiltere ve Fransa olmak üzere dünyayı paylaşmışlar ve aralarındaki çatışmaları sona erdirerek, kısa sürecek altın çağlarına girmişlerdi. Sanayi toplumları arasına, biraz gecikmeyle, siyasî birliğini tamamlayan Alman Đmparatorluğu da girebildi ve hatta bu gurubun öncü toplumlarından biri oldu. Ancak kolonyalizm aşamasına geç girişi, Almanya’nın uluslar arası politikada dengeyi bozan ve yeni gelişmelere yol açan bir unsur olmasına neden oldu. Prusya 1871’de Versailles’da Fransa’yı yenen muzaffer bir güçtü ve onun önderliğinde Alman Đmparatorluğu ilan edilmişti. Bu yeni imparatorluk dünyanın egemen güçleri olan Đngiltere, Fransa ve Çarlık Rusya’sı gibi yeryüzünün bakir alanlarında yeni paylar elde etmek peşinde koştu181.

Bu dönemde Balkanlar ve Orta Avrupa’da önde gelen güç Avusturya-Macaristan Đmparatorluğu idi. Prens Bismarck’ın akılcı diplomasisinin egemen olduğu bu dönemde Almanya uzlaşmacı ve dengeci bir dış politika izledi. Avrupa’daki durumunu

180 F. Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi, c. I, s. 20-21

181 Bekir Sıtkı Baykal, “100. Yıldönümü Münasebetiyle Berlin Kongresi Hakkında Bazı Düşünceler”,

Avusturya’yı ezerek sağlamlaştırdı. Ancak hayat alanını denizaşırı bölgelerdeki her olay ve etkinlikte Almanya’nın söz sahibi güç olarak yer almasını sağlamaya yönelik bir politika izledi ve bunda kısmen başarılı da olunmuştu. Bismarck, Alman milli birliğini kurmak için 1866’da Avusturya’yı savaş alanında yenerken, bu Alman devletinin ilerde kendisine lazım olabileceğini görmüş ve bu nedenle de ona yenik devlet muamelesi yapmamıştı.1866’dan sonra da Avusturya ile münasebetlerini geliştirmeye önem vermişti. 1871-1872 devresinde, iki devlet imparatorlarının karşılıklı ziyaretleri ile bu münasebetler daha da gelişmiştir. Bu iki devlet arasındaki ilişkilerin bu kadar gelişmesinin temel sebebi Rusya’ydı ve Rusya da bu yakınlaşmayı endişe ile izlemekteydi. Çünkü iki devletin yakınlaşması ve iyi ilişkiler kurmaya çalışması, Rusya’nın güneyinde güçlü bir Pan-Cermen blokunun kurulması demekti182. Bu da Rusya’nın Balkanlar üzerindeki emelleri önüne büyük bir set çekebilirdi.

Avrupa’nın saldırıya en açık olan büyük devleti, hemen hemen hiçbir yanında doğal engellerin bulunmadığı ve doğuda Rusya ile batısında Fransa’nın yerleştiği Almanya idi. Almanya’nın bu durumu, devletin tüm tarihi boyunca etkisini gösterecekti. Coğrafyasının bu azizliği, Almanya’da 1871’den sonra askeri açıdan her an saldırıya hazır durumda bulunmak, içte de sıkı bir milli birlik kurmak eğilimi gibi sıkı bir Alman disiplini oluşturmuştu. Đşte tüm bu düşüncelerin ışığında Bismarck, Fransa ile Rusya’nın kendisine karşı birleşmesini önlemeyi Alman dış politikasının ana çizgisi yaptı. Bu nedenle 1872 yılında Bismarck, Avusturya ile Rusya’yı yanına alarak Birinci Üç Đmparatorlar Birliği’ni kurdu. Bu birliğe girerken Rus Çar’ının düşüncesi “Kutsal Đttifak”tan kalma “monarklar arası dayanışma”nın sürdürülmesi, Avusturya Đmparatorununki ise, Balkanlar’daki gelecek genişleme çabalarında Almanya’nın önce sempati ve sonra etkin desteğini sağlamaktı. Bu birliğin önemli maddelerine göre:

a. Avrupa’nın statukosu kabul ediliyordu.

b. Barış tehlikeye düşerse, taraflar aralarında görüşmelerde bulunacaklardı. c. Balkanlar’da çıkacak herhangi bir anlaşmazlık birlikte çözülecekti.(

Bismarck, Rusya ile Avusturya’nın çıkarlarının bu bölgede çatışacağını anlamıştı)

d. Devrimci ayaklanmalara karşı ortak bir tutum alınacaktı. e. Taraflar bir başka devletle ittifak yapmayacaklardı.

Böylece, 1872 yılında tıpkı 1815’te olduğu gibi, Orta ve Doğu Avrupa’nın üç tutucu monarşisi birleşmiş oluyordu. Ancak, Bismarck’ın da korkulu bir biçimde beklediği gibi, birlik 1875 yılında başlayan Balkan bunalımları sırasında dağıldı183.

1875’de Alman gazeteleri Almanya’nın, Bosna-Hersek’in Avusturya tarafından işgali için destek verdiğini yazıyordu. Bu durumdan rahatsız olan Prens Bismarck, Dersaadet’teki Alman Sefaretine gönderdiği mektupta: “Bosna-Hersek’in Avusturya tarafından işgali hakkında gazetelere hiçbir beyanatta bulunmadığını ve gazetelerdeki neşriyatın sırf kendi fikirleri olduğunu” bildiriyordu184.

5 Eylül 1875 tarihiyle Prens Bismarck tarafından Dersaadet Almanya sefaretine irsal olunan mektubun özeti şöyleydi: “Almanya Đmparatorluğu evrakı havadisatın hiç birini tebligat-ı politikaya vasıta-i ittihaz etmediği gibi, dost devletlerle ilgili politik meseleleri gazeteler aracılığı ile mevzu bahis etmemiştir. Bu neşriyatta yer alan Avusturya’nın Bosna Hersek’i ilhakı konusunda doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak hiçbir şey açıklamamıştır. Hersekteki ihtilâl ile alelumum Şark Meselesi’ne dair Almanya gazeteleri arasında cereyan eden iddialar tamamen muharrirlerin kendi düşüncelerinden ibarettir. Bununla beraber Fransız Deba Gazetesi, Hersek Meselesi’nde kabul ettiğimiz yolun hilafına ve manasız bir takım şayialar çıkarmak maksadıyla gazetelerimizn bazı bendlerini nakil ve derc etmiş olduğundan bu asılsız iddaların cerh ve tekzib etmenizi rica ederim”185.

Fransız Deba Gazetesi’nin 3 Eylül 1875 tarihli nüshasında yer alan bir özete göre; Berlin’de Prens Bismarck yanlısı gazeteler Bosna-Hersek’in Avusturya’ya ilhakını destekliyorlardı. 27 Ağustos’ta Viyana’dan Đstandor Gazetesi’ne gönderilen bazı özel tahriratlara bakılırsa, Viyana’daki Alman Sefiri General Đsviç, Avusturya Devleti’nin, Balkan taraflarına doğru sınırlarını genişletmesine devlet matbuatının hiçbir diyeceğinin olamayacağını alenen beyan etmişti. Bu gazetelerden bazıları ise Bosna ve Hersek’in ilhakı ile iktifa edilmeyip, adeta bundan yüz sene önce Lehistan’ı

183 O. Sander, Siyasî Tarih, s. 250-254.

184 BOA, Dosya Usulü Đradeler Tasnifi, (DUĐT), Dosya No: 77, Gömlek Sıra No: 2, 04.Ş.1292 (5 Eylül

1875)

185 BOA, Dosya Usulü Đradeler Tasnifi, (DUĐT), Dosya No: 138, Gömlek Sıra No: 7, Belge: 3, Varak: 3,

aralarında taksim etmiş olan üç devlet arasında, Osmanlı Devleti’nin topraklarının da taksimi talep edilmekteydi186.

1875 Balkan bunalımlarından sonra sarsılan denge nedeniyle, Bismarck, hiç olmazsa Avusturya’yı sürekli olarak yanında tutmak istemiş ve 1879’da bir ittifakla Avusturya’yı Almanya’ya bağlamaya muvaffak olmuştur.

Avusturya’yı yanına alan Bismarck, bu durum karşısında Rusya’nın savaş tehlikesine karşı Rusya ile dostluk kurmaya ve bunun resmi bir ittifakla güçlendirilmesine çalıştı. Bu yüzden, 1875 Balkan bunalımının hızı kesildikten sonra, Rusya ile Avusturya’yı Balkanlar’da yeniden anlaştırdı ve 1881’de Đkinci Üç Đmparatorlar Birliği’ni kurdu. Burada ittifaka varılan en önemli hususlar şunlardı:

• Avusturya’nın 1878 Berlin Antlaşması ile kazandığı haklara saygı gösterilecek (Bosna-Hersek’in işgal ve yönetimi bu antlaşma ile Avusturya’ya bırakılmıştı);

• Osmanlı Devleti’nin başka bir devlete boğazlarda üs vermesi önlenecekti (Burada Đngiltere ya da Fransa kastediliyordu).

Bismarck’ın bu akıllı ve Almanya’yı Avrupa’nın siyasî bakımdan en etkin devleti haline getiren tasarıları, Avusturya ile Rusya’nın Balkanlar’da birbirleriyle çatışan faaliyetlerde bulunmalarını engelleme amacını taşıyordu. Ne var ki Balkanlar’da 1885-1886 yıllarında temelini milliyetçilikten alan bunalımlar başlayınca, Rusya ile Avusturya’nın araları bozulacaktı. Bunun üzerine Bismarck yine akıllı bir politika takip ederek1879 ittifakı da dahil olmak üzere 1887’de Alman-Rus Güvence Antlaşması’nı imzaladı. Buna göre: Taraflardan biri bir üçüncü devletle savaşa girerse, ötekisi tarafsız kalacak; ancak taraflardan birinin Fransa ya da Avusturya ile yapacağı savaşta bu hüküm işlemeyecek; Boğazların kapalılığına uyulacak; Almanya Rusya’nın Balkanlar’daki haklarını koruyacaktı. Böylelikle Bismarck’ın, Almanya’nın güvenliği için istediği düzenlemeler bu tarihe kadar gerçekten başarılı olmuştur.

Bismarck’ın Almanya’nın güvenliği ve Avrupa barışı konusundaki düzenlemeleri devam etmiş, 1881’de Avusturya ile Sırbistan arasında gizli bir antlaşma yapılarak, Sırbistan üçlü birliğe müdahil olmuştur. 1883’de de Avusturya ile Romanya

arasında bir savunma ittifakı imzalanmıştır. Tüm bu önemli düzenlemelerin sonucu olarak 1888’e gelindiğinde, Almanya’nın kıta üstünlüğü açıkça ortaya çıkmıştır187.

2.2.1. 1870’lerden Sonra Almanya’nın Balkan Politikası

1871 yılında siyasal birliğini kuran Almanya, milli birliğini kuvvetlendirmek için daha ziyade iç siyasete dönük çalışmalar içerisindeydi. Prens Bismarck’a göre, Almanya’nın gelişebilmesi için, barış içinde geçecek zamana ihtiyaç vardı. En büyük korkusu da Avrupa’da Almanya’ya karşı, özellikle içinde Fransa’nın da yer alacağı bir ittifakın kurulmasıydı. Ayastefanos Antlaşması ile ortaya çıkan problemler Almanya’yı memnun ediyordu. Çünkü Avrupa devletlerinin dikkatlerinin kendisinin dışında bir yöne çevrilmesi, Bismarck’ın isteğinin gerçekleşmesini sağlıyordu188.

1876 yılı Avrupa politikasının ağırlık merkezinin Balkanlar’a kaydığı bir yıldı. Aslında Almanya’nın Balkanlar’da herhangi bir menfaati bulunmamakla birlikte Fransa’nın Avusturya ve Rusya ile anlaşarak kendisine karşı bir intikam savaşı politikası tutturmasına engel olmak düşüncesiyle bu iki devletin Balkanlar’da meşgul olmalarını ve hatta bu bölgede çatışmalarını kendisi açısından yararlı görüyordu189.

Lord Derby, yakın bir zamanda Berlin’de Prens Bismarck, Avusturya Hariciye Nazırı Kont Andrassy ve Rus Hariciye Nazırı Prens Gorçakov arasında bir mülakatın gerçekleşeceğini biliyordu. Her ne kadar bu mülakatın esas konusunun ne olduğu ve neya dayanılarak yapıldığı hakkında net bir bilgisi yoksa da tahminlerde bulunuyordu. Ona göre Almanya’nın musalahı Şarkıyye ile ilgili doğrudan doğruya bir ilişkisi yoktu ve bu nedenle Đngiltere ile bir husumete girmesi muhtemel değildi. Almanya’nın tek temennisi Avusturya ile Rusya arasında mevcut bulunan ittifakı muhafaza etmekti190.

Nitekim 1876’da yapılan Đstanbul Konferansı kararları reddedilince Rusya, Osmanlı Devleti’ne karşı tek başına harekete geçmeden önce diplomatik girişimlere başlamış, Avrupalı büyük devletlerin Osmanlı aleyhinde veya tarafsız kalması için çaba harcamaya başlamıştı. Bunun için de ilk önce kendisi gibi Balkanlar’da en fazla çıkarı

187 O. Sander, Siyasî Tarih, s. 250-254

188 R. Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-Đngiliz Anlaşması (Ada’nın Đngiltere’ye Devri), s.29 189 E. Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c.VIII, s.15

190 BOA, Dosya Usulü Đradeler Tasnifi, (DUĐT), Dosya No:138, Gömlek Sıra No: 36, Belge:3, Varak: 3,

olan Avusturya’dan başlamıştı. Avusturya ile Reichstad’ta mutabık kaldıkları esasları bir muahede haline getirmeyi, Avusturya’nın tarafsız kalmasını sağlamayı başarmıştı.

Rusya’nın, Avusturya ile böyle bir antlaşmayı imzalamasında Almanya’nın büyük rolü olmuştu. Alman Başbakanı Bismarck, Almanya’nın Orta Avrupa’da nüfuzunu üstün kılmak için Almanya, Avusturya ve Rusya arasında Üçlü Đttifakı kurabilmeyi başarmıştı. Rusya’nın Fransa ile bir ittifak yapmasını engellemek ve Avusturya’yı meşgul etmek için alınacak tek tedbir, bu iki devleti Balkanlar’da meşgul etmekti. Bu sebeple Çar II. Alexandre’ın savaş hakkındaki tereddütlerini yenecek telkinlerde bulundu. Çar’a, Almanya’nın sempatisinden emin olmasını, Alman Genel Kurmayı tarafından Balkan harekâtı hakkında tanzim edilmiş olan bir plan bile gönderdi. Bu planda, Tuna’nın aşılmaz bir engel olmadığı, Balkanlar’ın gerçek stratejik önemi haiz bulunduğu; fakat Türklerin onları müdafaa edecek kudrete sahip bulunmadığı, 20 bin kişilik bir kuvvetin Osmanlı mukavemetini ezmeye yeteceği açıklanıyordu191.

1878 Berlin Antlaşması ile ortaya çıkan felaket, Osmanlı Devleti’nde galeyan ve kızgınlık yaratırken ortaya yeni bir rakip çıkıyordu: Bismarck… Bismarck ve II. Wilhelm, Osmanlı Devleti ve özellikle bu devletin Asya toprakları üzerinde elde etmek istedikleri hedeflerin gerçekleşmesi için “dostane bir diktatörlük” kurmak niyetinde idiler. Almanya, bunu temin etmek için de her şeyden evvel askeri ve mali bir yardımı, ticarî ve sınaî teşebbüsleri, nihayet diplomatik bir himaye siyasetini etkili birer vasıta olarak görecekti. Osmanlı’ya yakınlaşmayı siyaset olarak benimseyen Almanya, Đngiltere’nin bu konudaki endişelerine hiç de önem vermeyerek, Osmanlı siyaseti üzerinde günden güne nüfuzunu güçlendirecekti192.

1870’lerde Alman Đmparatorluğu en parlak dönemini yaşıyordu. Alman birliği kurulmuş, Avusturya-Macaristan ve Rusya Đmparatorlukları ile üç imparatorun bağlaşması meydana getirilmiş, Başbakan Bismarck’ın kuvvetli kişiliği ile dünya siyasetinin ağırlık noktası Berlin’e kaymıştı.

Ayastefanos Antlaşması yapılınca Bismarck Reichstag’da (imparatorluk meclisi) uzun bir nutuk çekmiş, bu nutkunda Doğu Avrupa’da olup bitenlerin, özellikle yeni

191 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, s. 38

kurulan siyasî teşekküllerin Avrupa siyaseti için bir tehlike teşkil ettiğini, bunun Avrupa’yı yakından ilgilendirdiğini ve bu nedenle uluslararası bir toplantıda bu meselenin bir çözüme bağlanması zaruretinin ortaya çıktığını söylemişti.

Gerçekte Almanya, Ayastefanos Antlaşması ile güç bir duruma düşmüştü. Hele ondan sonra Avusturya ile Đngiltere’nin Rusya’ya karşı çıkmalarından da endişe duymuştu. Çünkü Avusturya, Rusya ve Prusya arasında Üç Đmparator Antlaşması diye bir anlaşma vardı ve Bismarck bu antlaşmanın her ne pahasına olursa olsun çözülmesine, ortadan kalkmasına engel olmak istiyordu. Şimdi Rusların Balkanlar’a bu derece sarkmaları Bismarck’ı bu siyasî bağlantının bozulması korkusuna düşürüyor ve bu takdirde Avrupa siyasetinin hakemi durumuna gelmiş olan kendisinin mevkiini kaybedeceğinden korkuyordu. Avusturya ile Rusya kapışırlarsa bütün kurduğu siyasî bina birdenbire çökecekti. Yani Üç Đmparatorlar Bağlaşması ve kendisi siyasî üstünlüğünü yitirecekti. Onun için ne Rusya’yı darıltmak ne de Avusturya’yı darıltmak istememekteydi. Çünkü bu takdirde bina yıkılacaktı. Bu nedenlerle birbirlerine diş bilemekte olan Avusturya, Đngiltere ve Rusya’yı birbirleriyle uzlaştırma yolundan başka çıkar yol görülmemekteydi. Bismarck yeni bir savaşın çıkmasını kesinlikle istemiyordu; çünkü bu takdirde elinde bulundurduğu siyasî hegemonyayı yitirmek tehlikesi mevcuttu. Đngiltere ile Avusturya-Macaristan’ı Rusya ile kapıştırmaktan alıkoymak, aralarındaki sorunları barışçı yoldan çözmek için elinden geleni yapmaya karar verdi193.

Ayastefanos Antlaşması Rusya’nın Balkanlar’daki nüfuzunu iyice arttırmıştı. Öyleyse bir şeyler yapılmalıydı ki Rusya’nın nüfuzu kırılsın. Almanya’nın araya girmesiyle antlaşmanın yeniden ele alınabilmesi kararı gerçekleşti. Bismarck yeni bir kongre yapılmasından yanaydı; fakat tam, “namuslu bir komisyonculuk” (afifdellal) yapmaktan başka bir rolü olmayacağını da belirtti. Yani Rusya’nın beklediğinin hilafına olarak Almanya’nın Rusya’ya tamamıyla destek vermeyeceğini açıklamış oluyordu194.

Prens Bismarck’ın teklifiyle toplanacak kongrenin, Berlin’de olması diğer devletler tarafından kabul edildi. Berlinde toplanacak kongre, Almanya’nın Avrupa siyasî çevrelerinde bir üstünlük kurmasını sağlayacaktı. Bu bakımdan Bismarck, bir yandan Rusya’yı yapılan barış antlaşmasının esaslarını düzeltmeye yanaştırmak, diğer

193 B. Sıtkı Baykal, , “100. Yıldönümü Münasebetiyle Berlin Kongresi Hakkında Bazı Düşünceler”,

s. -200-201

yandan Đngiltere ve Avusturya’nın doğuda ayrı ayrı harekete geçmelerini önlemek için, onları tehdit ederek, Osmanlı Devleti’nin durumuna ne gibi bir yön verilecekse, onun Almanya başkanlığında bir devletlerarası kongrede yapılmasını istiyordu195.

Kongre toplandığında, kongre başkanı seçilen Bismarck, her vesile ile Osmanlı Devleti’ne çok sert muamele etmekten kendini alıkoyamamıştır. Tabii ki bunda Bismarck’ın, Osmanlı Devleti hakkında fikirlerinin payı vardı. Bismarck, Osmanlı Devleti’nin istikbalinden pek ümitli değildi. Yapılan veya yapılacak olan ıslahatlara hiç güvenmiyordu. Zaten Şark milletleri hakkında hiçbir sempatisi olmadığını da defalarca dile getirmişti. Osmanlı diplomasisini temelsiz görüyor ve bu konuyla ilgili olarak düşüncelerini şöyle ifade ediyordu: “Türkler diplomaside, kendileri sevki tabilerine terk ederler. Düşmanlarının düşmanlarını kendi dostları sanırlar”. Bu görüşe sahip olan Bismarck kongre öncesinde de Osmanlı üyelerine şu ihtarda bulunmuştur: “Bugünkü durumu sizden saklamak istemem. Kongrenin Osmanlı Devleti için toplandığı zannına kapılarak kendinizi aldatmayınız. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan Ayastefanos Antlaşması, Avrupa devletlerinin mefaatlerine dokunur bazı maddeleri ihtiva etmeseydi olduğu gibi bırakılırdı. Đşte bu menfaatlerin uzlaştırılması için bu kongre toplanmıştır.” Kongre devam ederken de Bismarck sık sık “Kongre, Osmanlı Devleti için değil, fakat Avrupa barışının muhafazası için toplanmıştır” sözünü sık sık tekrarlamıştır. Onun bu muamelesi diğer delegelere cesaret vermiş, Osmanlı delegeleri küçük düşürülerek yalnız bırakılmıştır196.

Tasarlanan kongre, nihayet 13 Harizan’da Berlin’de toplanarak bir ay çalışmalarını sürdürmüştür. Buraya Disraeli, Gorçakov, Andrassy, Bismarck ve Waddington (Fransa Hariciye Nazırı) gibi Avrupa’nın belli başlı devlet adamları ve diplomatları katılmışlardı. Osmanlı Devleti’ni de Mehmed Ali Paşa, Karateodori Paşa, Berlin Seferi Sadullah Bey temsil etmişlerdi. Bismarck’ın riyasetinde toplanan ve sırasına göre komisyonlar halinde çalışan kongrede, Ayastefanos Antlaşması’nın bütün maddeleri ve hemen hemen hepsi de Rusya’nın aleyhine olarak değiştirildi197.

Bununla birlikte, Osmanlı Devleti bu kongre sırasında düşünülmüş falan değildi. Berlin Kongresi, Balkanlar’da artan Rus nüfuzunu kırmak için yapılmıştı. Bismarck’ın

195 R. Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-Đngiliz Anlaşması, s.29 196 E. Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, s. 74-75

da belirttiği gibi Osmanlı Devleti için değil. Buna rağmen yalnızlığını gören ve diğer Avrupalı devletlerin onun topraklarını taksim için nasıl çalıştıklarını anlayan Osmanlı Devleti bu kongreden sonra, varlığını devam ettirebilmek için siyaseten Almanya’ya yakınlaşmayı uygun bulmuştu. Berlin Kongresi’nde Almanya Osmanlı Devleti’nin arkasında yer almamıştı. Fakat Osmanlı Devleti’nden herhangi bir maddî kazanç da sağlamamıştı. Đşte Osmanlı Devleti’ni Almanya’ya yakınlaştıran tek sebepte buydu. Üstelik Berlin Kongresi sırasında o güne kadar Osmanlı Devleti’nin yanındaymış gibi görünen Đngiltere de sadece kendi menfaatlerini düşünmüştü. Siyasal yalnızlığa düşen Osmanlı Devleti’nin, Almanya’dan başka yakınlaşabileceği bir seçeneği zaten yoktu.

Bismarck, Gastein’da kaplıca tedavisi gördüğü sırada, Bavyera Kralına gönderdiği 10 Eylül 1879 tarihli mektubunda, Rusya’nın yeni bir savaş çıkarma tehlikesine karşı duyduğu kaygıları, izlenmesi gereken politikaları, şöyle izah ediyordu: “Alman Đmparatorluğu ile iki büyük komşusu Avusturya ve Rus Đmparatorlukları arasında barış ve dostluğu eşit şekilde muhafaza etmek için yaptığım çabalardan ötürü duyduğunuz memnuluğu evvelce Majesteniz bana bildirmek lütfunda bulunmuştunuz. Son üç yıl içinde, Rus politikası, Panslavizmin harb ve ihtilâl temayüllerine kendisini kaptırdığından, bu iş daha güç bir hale gelmiştir. Rusya ile Avusturya arasında çıkacak bir harpte Alman Đmparatorluğunun tarafsız kalıp kalmayacağını taahhüt şeklinde resmen bildirmemiz, daha 1876 yılında Livadia’dan mükerreren istenilmişti. Cevap vermekten kaçınmamıza imkân olmadı. Neticede Rusların kopardıkları harp fırtınası geçici olarak Balkan istikametini aldı. Bu harp sonucunda Rusya’nın kazandığı ve kongreden sonra da büyük kalan başarılar, Rus politikasının hararetini, barışsever Avrupa için temenni edildiği derecede söndürememiştir. Rus emelleri, gene sükûneti bozacak ve huzursuzluk yaratacak mahiyettedir. Taassup halinde Slav birliğini yaratmak çabasının Çar Alexandre’ın hisleri üzerindeki tesiri artmış ve maalesef anlaşıldığına göre Kont Şuvalof’un ciddi şekilde gözden düşmesiyle bu diplomatın eseri olan Berlin kongresi de Çar nazarında değerini kaybetmiştir.

… Çar Alexandre’ın Türklerle harbi istememesine rağmen muhakkak ki Panslavist tesirlerin baskısı altında bu harbi yaptığına ve bu cereyanı doğuran parti, arkasındaki tahrikler Çar üstünde bugün eskisinden daha fazla ve daha tehlikeli bir tesirde bulunacak kadar nüfuzunu arttırdığına göre, bu partinin, batı tarafından daha

başka harp teşebbüsleri için Çar Alexandre’ın imzasını alabileceği hakkındaki endişeler