• Sonuç bulunamadı

4. BALKANLAR’IN OSMANLI DEVLETĐ’NDEN KOPUŞ SÜRECĐ

1.6. Balkan Uluslarının Đsyanlarında Đngiltere’nin Takip Ettiği Politikatutumu

2.1.1. Bismarck ve Takip Ettiği Politika

Alman birliğini kurmaya en güçlü adayı olan Prusya XIX. yüzyılın ortalarına gelindiğinde parlamentolu bir yönetime sahip ve Avrupa'da etkinliği olan bir devlet olmuştu. Ancak 1861'de Prusya Kralı olan I. Wilhelm (1797-1881), ülkesinin ekonomik ve askeri bazı sorunlarının çözümlenmesinde güçlüklerle karşılaşmış, bunları giderebilmek için de, Savaş Bakanı Roon'un tavsiyesiyle 1862'de başbakanlığa Otto von Bismarck'ı getirmişti.

Alman birliğinin kurulmasında gerçekte birinci derecede rol oynayan Prens Otto von Bismarck (1815-1898), Brandenburg'da doğmuştur. Klasik orta öğrenimini yaptıktan sonra 1832'de hukuk öğrenimi için üniversiteye girmiş ve 1835'de bu okulu bitirmiştir. Bir süre devlet memurluğu, sonra da gönüllü askerlik yapan Bismarck, daha sonra kendi topraklarında tarımla uğraşmıştır. 1847'de Diyet Meclisi'ne üye seçilmiş, 1854'te Prusya'nın Petersburg elçiliğine, 1857'de de Paris elçiliğine atanmıştır. Bu görevleri ona, Avrupa politik ortamını ve çevresini yakından tanımak fırsatını vermiştir.

Bismarck, iktidarda bulunduğu döneme (1862-1890) adını verdirecek ve damgasını vuracak derecede güçlü bir devlet adamıydı. Kişi olarak inatçı, dik kafalı biriydi. Đç politikasında, parlamenter yönetime, demokrasiye ve özgürlüklere karşıydı. Bu bakımdan tutucu ve antiliberalist bir politika izlemiştir. Dış politikasında ise, Alman birliğinin kurulmasını, (1871'den) sonra da bu birliğin sürekliliğini sağlamak istemiştir. Bu amaçla da önce savaş, sonra da barış taraftarı bir politika izlemiştir. Bismarck için, sürekli düşmanlıklar veya dostluklar yoktu, önemli olan Almanya'nın çıkarlarıydı.

Bu genel çerçeve içerisinde Bismarck, Alman birliğinin, politika yoluyla değil, "demir ve kanla" yani kuvvet yoluyla kurulabileceği düşüncesindeydi. Bunu gerçekleştirebilmek için de dış politikası, önce Avusturya'yı Almanya'nın politik yapısından dışarı atmaya ve sonra Prusya'nın liderliği altında Alman devletlerinin

birliğini sağlamaya dayanıyordu. Bu amaçla da ilk iş olarak güçlü bir ordu kurmaya çalışmış, bu görevi de Roon ve Moltke gibi askeri otoritelere vermiştir. Hazırlığını tamamladıktan sonra ilk adım olarak Danimarka ardından Avusturya ve Fransa ile savaş yapmıştır.

Bismarck, Alman birliğini kurmak için silah ve diplomasi yoluyla savaşa hazırlanıyordu. Bu bakımdan, Avrupa büyük devletlerinin yardımlarını, hiç olmazsa tarafsızlıklarını sağlamaya çalışıyordu. Đşte, bunları sağladıktan sonra, Danimarka'yla savaşa karar vermiştir.

Bir defa, Prusya, Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında Avusturya'nın savaşa girmesine engel olarak, Rusya'nın sempatisini sağlamıştı. 1863’de meydana gelen Polonya Ayaklanmasında da Rusya'nın yanını tutarak, bu defa onun minnettarlığını kazanmıştı. Diğer taraftan, Đngiltere ve Fransa arasındaki rekabet ve bu devletlerin Polonya tarafını tutması, özellikle 1856 Paris Kongresi'nden beri devam eden Fransa- Rusya yakınlığını bozmuştu. Prusya-Rusya dostluğu ise, Prusya'nın doğusunu güvenlik altına alması ve Avusturya'nın üzerinde bir baskı gücünün kurulması demekti. Bismarck, bu durumlardan yararlanarak, hem ordusunun gücünü denemek, hem de Avusturya'yı Almanya'dan çıkarmanın ilk adımını atmak üzere fırsat aramaya başladı. Ona bu fırsatı da; Elbe Dukalıkları adı verilen “Schleswig, Holstein ve Lauenburg Dükalıkları”nın yönetiminden doğan anlaşmazlık verdi.

Halkının büyük kısmı Almanlardan meydana gelen bu dukalıklar, Danimarka Kralı'na bağlı olmakla beraber, aynı zamanda Germen Konfederasyonu'na dahildi. Ancak, 1863'te Danimarka Schleswig'i doğrudan topraklarına kattı. Buna Germen Konfederasyonu karşı çıktı. Prusya da bu düşünceyi destekledi. Prusya'nın bu vesileyle Konfederasyon üzerindeki nüfuzunun çoğalacağından korkan Avusturya da soruna karıştı. Ancak, Prusya olmadan harekete geçemeyeceğini anlayan Viyana Hükümeti, Danimarka sorununun Prusya tarafından çözümlenmesini ve kendisinin de bu işe yardımcı olarak katılmasını kabule mecbur oldu. Gerçekte ise Bismarck, iki dukalığı Prusya'ya katmak ve bundan sonra Avusturya ile hesaplaşmak istiyordu.

Bu hava içerisinde iki Alman devleti, Danimarka'dan, son uygulamalarından vazgeçmesini istediler. Bu önerileri kabul edilmeyince de, 1 Şubat 1864'te,

Danimarka'ya savaş ilan ettiler. Savaşı kazanan Prusya daha sonra Avusturya ile savaşarak, üstünlüğünü kabul ettirdi. 176.

Bu gelişmeler sırasında Đngiltere, Prusya'nın dikkatinin batıdan güneye ve doğuya doğru çevrilmesine, böylece de Orta Avrupa ile uğraşmasından memnun olduğundan tarafsız kalacağını bildirdi. Rusya da, Kırım Savaşı ve 1863 Polonya Ayaklanması sırasında Prusya'nın yaptığı yardımlardan dolayı ona minnettardı. Bunun ötesinde Orta Avrupa ve Balkanlar'daki en büyük rakibi olan Avusturya'nın yıpranması işine geliyordu. Bu nedenlerle Rusya'nın hiç olmazsa tarafsızlığı söz konusuydu.

Bismarck, bu çalışmalardan sonra, Avusturya'yı Gastein Antlaşması'na uymamakla suçlayarak, onu savaşa kışkırtmaya başladı. Bu da iki devlet arasındaki ilişkileri hızla gerginleştirdi. Bunun üzerine Prusya ve Đtalya, Avusturya sınırlarına asker yığmaya başladılar. Bismarck; Avusturya'dan, Holstein'nin yönetimi ile bazı isteklerde bulundu. Avusturya, Prusya'nın diğer Alman devletleri üzerindeki durumunu daha da güçlendirecek bu istekleri kabul etmedi. Bunun üzerine Prusya, bu dukalığa asker göndererek, burayı işgal etti. Böylece 1866 Haziran ayında Prusya - Avusturya Savaşı başlamış oldu.

Prusya, savaşa gayet iyi hazırlanmıştı ve iki cephede savaş yapmak durumunda olan Avusturya'ya karşı kısa sürede üstünlük sağladı. Bismarck orduları, 3 Temmuz 1866'da Sadowa (Königgraetz) Savaşı'nda Avusturya'yı kesin bir yenilgiye uğrattı. Prusya ordusu, kazandığı bu zaferden sonra, 15 Temmuz'da Viyana önlerine kadar geldi. Prusya Kralı I. Wilhelm ile Almanya'nın etkili komutanlarından Moltke, Viyana'yı işgal etmek istiyorlardı. Fakat Bismarck, bu düşünceye şiddetle karşı çıktı. Prusya Başbakanı, bu savaştan sonra, bir Prusya - Fransa savaşının çıkacağından emindi. Böyle bir savaşta ise, Avusturya'nın Avrupa güçler dengesindeki yerini koruması, kendi yararına olacaktı. Yani Bismarck, bundan sonra izleyeceği politikasını göz önünde tutarak ve bir de ne olursa olsun bir Alman devleti olan Avusturya'nın onur ve prestjini daha fazla kırmamak için, Viyana'nın işgaline razı olmadı. Hatta bu nedenlerle, Avusturya'ya ağır barış koşulları bile yüklemek taraftarı değildi. Sonuçta, Bismarck'ın görüşleri esas kabul edilerek, Prusya ile Avusturya arasında 23 Ağustos 1866'da Prag Antlaşması imza edildi. Buna göre:

176 Hermann Pinnow, Almanya Tarihi, c. II, (çev. F. Baldaş), Đstanbul 1940, s. 412-415; Charles

 Germen Konfederasyonu kaldırılıyor, bunun yerine Avusturya dışarıda kalmak üzere, Almanya yeniden örgütleniyordu.

 Bu yeni örgütlenmeye göre, Main nehrinin kuzeyinde ve güneyinde iki Alman Konfederasyonu kuruluyordu. Kuzeydeki, Prusya'nın başkanlığında olacaktı.

 Schleswig ve Holstein 'i Prusya alıyordu.  Avusturya, Venedik'i Đtalya'ya veriyordu.

Görüldüğü gibi Sadowa Savaşı, yalnız Prusya - Avusturya arasındaki ilişkileri değil, Almanya'nın geleceğini de tayin etmiştir. Nitekim bu savaş ve sonucunda yapılan antlaşma ile Alman birliğinin kurulmasının iki büyük engelinden biri ortadan kalkmış oldu. Avusturya, Alman devletleri üzerindeki, yüzyıllardan beri süren hak ve yetkilerini Prusya'ya bırakmakla, Almanya üzerindeki bu devletin üstünlüğünü kabul etti ve kendisi de bundan böyle sadece Avusturya-Macaristan Đmparatorluğu haline geldi. Bundan böyle de, daha çok doğuya yönelik bir dış politika izlemeye başladı.

Bu savaşın sonucunda Đtalya da, Avusturya'ya karşı Prusya'nın yanında savaşa katılmış olduğundan, bir başarı sağlayamamasına rağmen Venedik'i aldı. Bu amaçla da Đtalya ile Avusturya arasında 3 Ekim 1866'da Viyana Antlaşması yapıldı.

Prusya devleti, Prag Antlaşması'ndan ve Elbe kıyılarındaki dukalıkların sınırları içine katılmasından sonra, olağanüstü güçlendi. Bismarck, bundan sonra antlaşma koşullarına göre, Kuzey Almanya Konfederasyonu'nu kurdu. Bu kuruluşa dahil olan devletler, kendi bağımsızlıklarını ve anayasalarını korumaktaydılar. Fakat dış politikalarında ve askeri konularda ortak bir hükümete (federal hükümete) bağlıydılar. Bu hükümetin başı da Prusya Kralı idi. Ayrıca, Konfederasyon'un temsilcilerinden oluşan bir Federal Meclis, bir de milletvekillerinden meydana gelen Millet Meclisi (Reichstag) kuruldu. 1867 yılında da Kuzey Almanya için bir anayasa yapıldı177.

Böylece Bismarck, Kuzey Almanya Konfederasyonu'nu Prusya başkanlığında kurmakla, ulusal birliğin yaklaşık olarak yarısını gerçekleştirmiş oldu. Bundan sonra

sıra, diğer Alman devletlerini bu birliğe katmaya geldi. Ancak bu defa da karşısına engel olarak Fransa çıktı.

Fransa, Ren nehrinin doğusunda güçlü bir Alman devletinin kurulmakta olduğunu görerek, bundan endişe duymaya başladı. III. Napoleon, Prusya-Avusturya Savaşı'nın uzun süreceğini düşünmüş, buna göre bir hesap yaparak, tarafsız kalmıştı. Halbûki savaş çok kısa sürmüş ve Prusya'nın kesin zaferiyle sonuçlanmıştı. Bu ise, Avrupa güçler dengesini bir dereceye kadar bozmuş ve kendisine yeni güçlü bir rakip çıkarmıştı. Oysa yüzyıllardan beri Fransız dış politikasında, Almanya'da güçlü bir devletin ortaya çıkmaması esas alınmıştı. Ne var ki, III. Napoleon'un hesapları, Đtalya'da, olduğu gibi, Almanya'da da hiç beklemediği yönde gelişmeler göstermişti. Bu nedenlerle Prusya, Alman birliğinin kurulmasını sağlamak, Fransa ise Prusya liderliğindeki Almanya'yı güçten düşürmek üzere çalışmalara başladı. Bu da, iki devlet arasındaki ilişkilerde, gerginliğin gittikçe çoğalmasına yol açtı.

Nitekim bir süre sonra III. Napoleon, vaktiyle kendisine tarafsız kalması halinde verileceği vaad edilen Ren boylarındaki toprakları Bismarck'tan istedi. Ancak bu isteği Prusya Başbakanı reddetti. Bunun üzerine III. Napoleon, kendisinin Belçika ve Lüksemburg'u topraklarına katmak istediğini ve bu amaçla Fransa ile Prusya'nın bir anlaşma yapmasını önerdi. Bismarck, bu önerinin kendisine yazılı olarak yapılmasını istedi. Amacı ise, bunu, Güney Alman devletlerini Fransa'ya karşı kışkırtmak için bir araç olarak kullanmaktı. Nitekim öneri yazılı olarak gelince, bu soruna Prusya'nın karıştırılmamasını bildirerek, Fransa'yı yalnız bıraktı.

Bismarck'ın bu şekilde politik bir oyun oynamasının nedeni, Fransa'ya sempati besleyen, aslında ise gümrük birliğine dahil olan Güney Alman devletlerini, politik yönden de kendisine bağlamak içindi. Zira bu devletler, ancak Fransa'nın kabul etmesiyle birliğe sokulabilirdi. Fakat III. Napoleon'dan böyle bir şeye razı olması beklenemezdi. Çünkü O, Fransa'nın jeopolitik yönden en zayıf olduğu bu bölgede, birliğine kavuşmuş güçlü bir Almanya'nın ne büyük bir tehlike olacağını görmeye başlamıştı. Bu durumda ise, Bismarck için sorunu savaşla çözümlemekten başka çare kalmamış oluyordu. Nitekim her iki devlet de, bu sıralarda, savaş hazırlıklarını hızlandırmaya başlamıştı.

Fransa, ilk iş olarak, kendisine yardım edebilecek devletleri diplomasi yoluyla kazanmaya çalıştı. Ancak bunda başarı sağlayamadı. Buna karşılık Prusya, diğer Avrupa büyük devletlerinin tarafsızlıklarını elde etti.

Prusya - Fransa Savaşı'nın yakın nedeni ise, Đspanya Krallığı seçimi sorunu oldu. 1868 yılında Đspanya Kraliçesi Isabella, liberallerin bir darbesiyle tahttan uzaklaştırılmış, yerine yeni bir kral aranmaya başlanmıştı. 1869'da, Prusya Kral ailesi olan Hohenzollern'lerin Katolik kolundan Leopold, Đspanya tahtına aday seçildi. Bu ise Paris'te büyük bir tepkiyle karşılandı. Çünkü Đspanya'nın başına bir Hohenzollern'in geçmesiyle, Fransa, kuzeyden ve güneyden Almanlar tarafından kuşatılmış olacaktı. Fransa, bu durumun Avrupa güçler dengesini bozacağını bildirerek, Prusya'dan buna engel olmasını istedi. Bismarck, bu isteğin kabul edilmemesini önerdi. Fakat I. Wilhelm, Fransa ile bir sorun çıkarmaktan yana değildi. Bu nedenle, Fransa'nın baskısı ile Leopold, Đspanya krallığından vazgeçti. Ancak Fransa, bu sorunu kapanmış olarak göreceği yerde, 13 Temmuz 1870'de Prusya'dan, bundan sonra da Hohenzollern prenslerinin Đspanya tahtına çıkarılamayacağına dair garanti istedi. Prusya, Bismarck'ın etkisiyle bu garantiyi vermeyince de, Fransa, 19 Temmuz 1870'de Prusya'ya savaş ilan etti.

Bismarck, bu savaş için diplomasi ve askeri yönlerden iyi hazırlanmıştı. Prusyalılar, casusları vasıtası ile Fransızların askeri ve coğrafî durumlarını gayet iyi öğrenmişlerdi. Fransız ordusunun durumu ise hiç de iyi değildi. Üstelik Avrupa kamuoyu da Prusya'nın yanını tutuyordu.

Prusya ile Fransa'nın bu koşullar altında baş başa kaldığı sırada, savaş, fiilen 2 Ağustos 1870'de başladı ve başlangıçtan itibaren Prusya lehine gelişme gösterdi. Büyük bir güvenle ve "Berlin'e" parolası ile savaşa katılan Fransız birlikleri, çabucak düşman önünde bozulmaya başladı. Bunun üzerine Đmparator III. Napoleon bizzat cepheye geldi. Fakat bu da durumu Fransız ordusunun lehine çevirmeye yetmedi. Sonuçta, 1 Eylül 1870 günü Sedan'da iki devletin orduları arasında büyük bir meydan savaşı yapıldı. Fransızlar kesin ve büyük bir yenilgiye uğradılar, 2 Eylül'de III. Napoleon, 80.000 kişilik askeri ile Prusya kuvvetlerine esir düştü. Bu haberin duyulması üzerine Paris'te ayaklanma oldu. 4 Eylül 1870'de toplanan Meclis, III. Napoleon'u tahttan indirerek, Cumhuriyet ilan etti. Böylece Fransa'da Üçüncü Cumhuriyet kurulmuş oldu. Diğer taraftan, zaferi kazanan Prusya ordusu, Fransa topraklarına girerek ilerlemeye

başladı. Prusya orduları 19 Eylül'de Paris'i kuşatmaya başladı. Fransızlar çetin bir savunma yaptılar. Ancak sonunda, 28 Ocak 1871'de yenilgiyi kabul ederek ateşkes anlaşması imzalamaya mecbur oldular. Bunun üzerine, Almanya ile Fransa arasında, 26 Şubat 1871'de Versailles'de ön barış, arkasından da bu esaslar içerisinde 10 Mayıs 1871'de Frankfurt'ta asıl barış antlaşması yapıldı. Buna göre:

1. Fransa, Alsace-Lorraine'i Almanya'ya bıraktı.

2. Fransa, savaş tazminatı olarak Almanya'ya 5 milyar Fransız frankıvermeyi ve bu ödeninceye kadar Fransa'nın kuzey kısımlarının Almanya'nın işgali altında kalmasını kabul etti. (Fransızlar, bu parayı umulandan daha çabuk ödediklerinden, son Alman birlikleri 1873'deFransa'yı terkettiler)

Bu suretle Sedan Zaferi ve onun sonucunda yapılan bu antlaşma ile Bismarck, Fransa'nın Avrupa'daki üstünlüğüne son vermiş, hem de Alman birliğinin kurulmasına karşı olan son ve büyük engeli ortadan kaldırmış oldu178.

Prusya’nın Avrupa’nın en eski ve büyük devletlerinden olan Avusturya ve Fransa’yı yenmesi Avrupa kıtasındaki muvazeneyi bozmuş ve yeni bir muvazenenin kurulması gerekliliğini ortaya çıkarmıştı. Bu noktada devreye giren ve Alman Şansölyesi olarak dış politikanın idaresini ele alan Bismarck, kurulacak yeni muvazenenin Alman menfaatlerine göre oluşturulması ve Alman nüfuzu altında devam etmesini istiyordu. Bunun için de her şeyden evvel, Almanya’nın dış siyaseti için bir takım prensipler tespit etmesi gerekiyordu. Bismarck’a göre bu prensiplerin en önemlisi Avrupa’da barışın korunmasıydı. Bismarck’a göre barışın korunması için Alman dış siyasetinin şu hedeflere yönelmesi gerekiyordu:

• Fransa’nın, Alsas-Loren’i geri alması maksadıyla bir öç alma savaşına girişmesini önlemek,

• Avusturya ile Rusya’nın Almanya’ya karşı ittifak yapmalarını önlemek ve bu iki devlet arasında, Almanya’nın da karışmasını neticelendirecek bir savaşa engel olmak.

• Đngiltere ve diğer sömürgeci devletlerle Avrupa dışı sömürge problemlerinde çatışmamak için Almanya’nın bir sömürge politikası olmadığını dünyaya duyurmak ve buna inandırmak.

Bu hedeflere ulaşmak kolay olmayabilirdi; ancak imkânsız da değildi. Bismarck, 1871’den sonra Fransa’yı dış politikada tecrit etmeye ve Almanya, Avusturya ve Rusya arasında bir dostluk kurmayı başardı. Almanya için sömürge politikasının bir zaaf olduğunu; çünkü sömürgeler için kuvvetli bir donanmaya sahip olunması gerektiğini biliyordu. Oysa Almanya’nın coğrafî durumu buna müsait değildi. Bu durumu da defalarca verdiği nutuklarda açıkladı179.

2.1.2. Alman Birliğinin ve Alman Đmparatorluğu’nun Kuruluşu (1871)