• Sonuç bulunamadı

4. BALKANLAR’IN OSMANLI DEVLETĐ’NDEN KOPUŞ SÜRECĐ

1.4. II Abdülhamit’in Denge Politikasında Đngiltere

Đngiltere’ye karşı hayranlığı olmakla beraber, II. Abdülhamit’in Đngiltere’den oldukça çekindiğini görürüz. Ona göre III. Selim zamanından beri Osmanlı Devleti’nin başına gelen bütün felâketlerin başında Đngiliz entrikaları bulunmaktadır. Selânik’te bulunduğu sırada bir gün doktoru Atıf Hüseyin’e Đngiltere hakkında şöyle demişti. “ Evvelce de söylemiştim yine de söylerim. Bize her fenalık Đngilizlerin eli altından çıkar. Fransızlar da bizim hayrımızı istemezler. Benim felâketim Đngilizlerin eliyle olmuştur. Daha evvel Sultan Aziz vakası da yine Đngilizlerin teşvikiyle, Mithat Paşa ve komitesi tarafından vukua geldi.”

Yine II. Abdülhamit’e göre Đngilizlerin nazarında hiçbir vaadin kutsal bir değeri yoktu. Nitekim Mısır’ı işgal ettikten sonra, Đngiliz devlet adamlarının bu bölgede mevcut durumu değiştirmeyeceklerine dair vermiş oldukları sözleri çok çabuk unutmuşlardır. Mısır’da milliyetçilik fikirlerini yayarak Türk düşmanlığı yapan Đngiltere, Mısır hidivini halife yapmak ve Arabistan’ı da hâkimiyeti altına alarak Müslamanlarca kutsal olan Mekke ve Medine’yi elinde bulundurmayı da gözüne kestirmiştir. II. Abdülhamit, Đngiltere’nin bu amaçla Aden’i bir askeri üs haline getirdiğini ve bilimsel araştırmalar adı altında Arabistan’a bir hayli casus gönderdiğini ve onlara su gibi para akıtarak Osmanlı aleyhinde tahrikleri sürdürdüğünü ifade etmektedir.

II. Abdülhamit, Đngiltere’nin bu siyasetini, Balkanlar’da Berlin Antlaşması ile önlemiş olduğu büyük Bulgaristan projesinin avukatlığını, sonradan üzerine almış olması hususuna da bağlanmaktadır. Açıkça söylememekle beraber II, Abdülhamit kendi devrinde, Đngiltere’nin Balkanlar’da Slavcılığı Rusların, Mısır ve Arabistan’daki Đslâmcılığı Türklerin elinden almaya girişmiş bulunmaktadır. Bundan başka Ermeni menfaatlerinin korunmasında da Ermenilerden daha Ermeni olmuştur.67

Sultan II. Abdülhamit’in, Almanya’nın dışındaki devletleri, Türkiye’ye yönelik geçmişte yaşanan ve gelecekte de yaşanacak olan sömürgecilik ve yayılmacılık emelleri

66 A. Nimet Kurat, Rusya Tarihi (Başlangıçtan 1917’e kadar), s.362 67 E. Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, s. 173, 185-186.

sebebiyle düşman görüp Almanya’ya ağırlıklı politika takip etmesine rağmen, bu devletleri büsbütün darıltacak, hal ve hareketlerin içine girmediği görülmüştür. Bu politikasının karakterini Avlonyalı Cemalettin Paşa’ya şöyle açıklamıştı: “Medeni adam, dostunu düşmanını tefrik etmemeli, her ikisine de aynı muameleyi yapmalı. Zira düşmanlarına açıkça husumet göstermek akıl kârı değildi. Dostlara da fazla güvenmek ahmaklıktan ileri gitmez, biz daima Đngiltere’nin dostu gözükeceğiz; fakat onun hislerini, fikirlerini, siyasetini de bileceğiz ...”.

II. Abdülhamit’in kızı Ayşe Osmanoğlu’na söyledikleri: “Ben Alman politikasına çok ehemmiyet vermekle beraber öteki büyük devletleri de gözden kaçırmaktan ve gücendirmekten daima sakındım. Politikamı daima terazi ile tarttım… Ben hiçbir devlete söz verip bağlanmadım. Đngiltere’nin ve Fransa’nın gözleri daima şarkta idi. Bilhassa Müslümanlarla aramızda nifak çıkarmak emelleriydi. Kuvvetimizi bu suretle kırmak istiyorlardı. Halifelik politikasıyla bunu önlemek istiyordum. Bir çıbanbaşı çıkartmamak için çok çalıştım ”diyordu68.

1878 Berlin Antlaşması’ndan sonra Đngiltere’nin Osmanlı politikası net bir şekilde değişmiştir. Ve bu tarihten sonra Đngiltere, her taşın altından çıkmaya başlamıştır. Ortadoğu’da egemen olmak faaliyetlerinin yanında; artık Balkanlar’daki meselelerde de el altından ya da açıktan buradaki ulusların Osmanlı aleyhtarı girişimlerini desteklemiştir.

Osmanlı Devleti’ne karşı en yakın dost olarak görülen Đngiltere, gerek Giritlilere ve gerek Yunanlılara gizliden gizliye destek vermiş; Bulgarların ayaklanmaları sırasında asilerin askerlerimize silahlarını terk ile bağlı oldukları hükümete itaate çağıran öğüt verici bildirileri dahi imzadan kaçınmıştır. Bu konuyla ilgili olarak II. Abdülhamit şöyle söylemiştir: “ … pek çok günahsız Müslüman’ın ateşe atılarak çeşitli işkencelerle öldürülmelerine seyirci kalmış, Müslüman kadın, çocuk ve sakatların diri diri gazla yakılmaları gibi vahşilik yapmış bir iki Bulgar’ı telef etmek mecburiyeti duyulur duyulmaz medeniyetten ve insanlıktan söz ederek kıyametler koparmışlardır. Bulgarların, mazlum Türklere yaptıkları vahşiliklere inanmak istememiş. Devleti Aliyye’nin bu iş hakkındaki şikâyetlerine kulak asmamış olması, sözü edilen devletler ittifakının varlığına delalet eder” demiş ve Đstanbul Konferansı sırasında sözde dost

görünen Đngiltere’nin delegesi Salisbury’nin kullandığı dil ve Rusya’ya sahip çıkmasıyla Osmanlı Devleti’ne karşı ne kadar dost olduğunu açıkça gösterdiğini belirtmiştir69.

II. Abdülhamit’e göre önceleri, Slavcılığa cephe alan devletlerin başında gelen Đngiltere, Bulgarları sözde Rus nüfuzundan kurtarmak için himaye etmeye başlamıştı. Londra’da komiteler kurmalarına, bu komitelerin tertip ve teşvikiyle Türklerin aleyhine bir çete harbi yapmalarına müsaade etmiş ve Türklerin bu çeteleri ortadan kaldırmalarına itiraz etmiştir. Fransa da Rusya ve Đngiltere ile dostluğuna toz kondurmamak için Slavcılık davasının gelişmesine göz yummaya başlamıştır. Bu durumda, II. Abdülhamit, Balkanlar’da Slavlara karşı yardımcı olarak Yunanistan’ı ve Almanya’yı görmekte ve Almanya için de “çok şükür, Fransa’nın yerini tutacak bir Almanya var” demekteydi. Açık ifade etmemekle beraber Đngiltere’nin Balkanlar’da Slavcılığı Rusların elinden almaya girişmiş olduğunu düşünmekteydi 70.

Bütün bunlara rağmen Sultan Abdülhamit, Đngiltere’nin tamamen küstürülmesinden yana değildi. Çünkü Đngiltere’nin uluslararası politikada düzenin ve barışın korunmasında önemli bir rolü olduğunun ve adeta bir manivela gibi hareket ederek devletlerarasındaki dengeyi sağladığının farkındaydı. Bu nedenle, 1890’lardan itibaren Osmanlı Devleti’nin eski gücünü bulacağından artık ümidini kesen ve onu kendi kaderine terk eden Đngiltere’ye bir takım problemler çıkartıyor ve Londra’yı Devleti-i Aliyye’nin hala işbirliğine ihtiyaç duyulan hatırı sayılır bir güç olduğuna inandırmaya çalışıyordu. Bu amaçla Basra Körfezi’ne ve Yemen’e ordu yollamış ve senelerce unutulmuş bu Arap ülkelerini yeniden Osmanlı bayrağı altında birleştirmek istemişti71.

Tunus’a yerleşen Fransa ve Trablusgarp’ı elde etmek amacı güden Đtalya da Đngiltere’ye meyletmişti. Durum böyle olunca da II. Abdülhamit Đngiltere’ye karşı şöyle bir program takip etmeyi uygun görmüştü:

69 Mehmet Hocaoğlu, Abdülhamit Han’ın Muhtıraları (Belgeler), Kamer yayınları, 85-86.

70 E. Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c.VIII, s. 168; Đ. Ortaylı, Osmanlı Đmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu.,

dipnot 1, s. 184

a. Arabistan’ı müdafaa için Şam’dan Mekke’ye giden bir demiryolu yaptırarak muhtemel bir Đngiliz istilâsına karşı kolaylıkla asker sevkini sağlamak, b. Müslümanlar arasındaki dayanışmaya arttırmak,

c. Alman dostluğunu sağlamak ve bütün bunlardan da mühim olarak günün birinde, Hindistan’ın Đngiltere’ye karşı ayaklanmasını görmekti.

Hayal ile hakikatin karıştığı bu program, Đngiltere’nin realist siyasetini kolaylıkla önleyecek mahiyette olmamakla beraber II. Abdülhamit için tek çıkar yoldu72.

Daha saltanatının ilk yıllarından itibaren, büyük devletlerin kendi aralarındaki menfaat çatışmalarını gören II. Abdülhamit, bu rekabetten istifade etmeyi çok iyi bilmiş ve onların Đstanbul’daki elçilerini birbirlerine düşürmek kaydıyla, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruyabilmiştir.

1.5. XIX. Yüzyılın Đkinci Yarısından Sonra Đngiltere’nin Balkan Politikası