• Sonuç bulunamadı

3.2. ALMANYA’YA YOLCULUK VE YOLCULUKTA YAŞANAN

3.2.3 Yolculuk Boyunca Yaşanan Sorunlar

Pasaportlarını alan, sağlık kontrollerinden geçen işçilerin Almanya yolculukları başlar. Yolculuklarda; yapılan kontrollerin yolcuları bezdirecek derecede abartıldığı anlatılır. Yolcular, Türkiye’den Almanya’ya gittiklerinde uçakların geç kalkması ya da onların, belirtilen rota dışındaki uçuşları dolayısıyla sorun yaşarlar. Bunlar dışında, kaçak yollardan Akdeniz’den Avrupa’ya doğru yapılan tehlikeli yolculuklar ve insan kaçakçılarının işçileri kandırmaları gibi durumlar hikâyelerin ana temalarını oluşturur.

Almanya’ya yolculuklarda işçilerin şikayetçi oldukları konulardan biri yolda yapılan kontrollerdir. “Kör’’ adlı hikâyede Almanya’da çalışan oğlunun yanına ameliyat olmak için giden yaşlı adamın maruz kaldığı muameleden bahsedilir. Trende pasaport kontrolü yapan Alman gümrük memuru, yaşlı adamın turist kılığında Almanya’ya çalışmak için geldiğini iddia eder. Seyfettin, babasının kör olduğunu, ameliyat için geldiğini söylese de memur inanmaz ve çakmak yakarak onun yüzünde dolaştırır. Adamın kaşlarını yakar. Memur, sonunda yaşlı adamın kör olduğuna inanır ve onun pasaportunu onaylar.

“Gaffar ile Zara’’ adlı hikâyede Zara, Gaffar’a; Almanya’ya nasıl gidildiği ile ilgili sorular sorar. Gaffar şu cevabı verir:

“(…)Yani sana demek istiyem ki, asker sevkiyatı gibi olurmuş İstanbul…Her Allah’ın günü bir bölük insan gidermiş Almanya’ya…’’ (s.32)

65

“Melhem’’ hikâyesinde Sirkeci Garı’ndan trenle önce Münih’e oradan da Almanya’nın diğer şehirlerine dağılan kadın ve erkek işçilerin yolculuklarından bahsedilir:

“(…)Vagonlar tıka basa doluydu. Sınırı geçinceye kadar çalıp çağırdılar, el çırptılar. Otuz beşini aşmamış, güçlü, sırım gibi erkeklerdi hepsi. Kanında, idrarında, röntgeninde ufacık bir gölge görülenler geri döndürülmüştü. Köyden, şehirden derlenen genç ya da orta yaşlı kadınları çevirmenleriyle birlikte aynı vagonlara tıkmışlardı…’’ (s.181)

“Acil’de’’ adlı hikâyede Türkiye’den Düsseldorf’a gidene kadar bir yolcunun, uçağın üç saat geç kalkması ve sonrasında yaşadığı sorunlar şöyle anlatılır:

“(...)Geçten geç gümrük denetiminden çıkan yolcumuz, nerdeyse yıkılacak. Bavulunu, çantasını alıp koluna girdik. Dışarıdaki otomobile kadar dikkatle götürdük. ‘Sabah 6.00’da çıktım evden!’ diyor. ‘Yarım yamalak bir kahvaltı ettim. Alana geleceğiz, denetim başlayacak. Acaba bilgisayara bakıp yasaklasın mı diyecekler? Acaba pasaportta bir eksik bulup dön geri mi diyecekler? Acaba bavulu çantayı açtırıp ıcığına cıcığına arayacaklar mı? Bizim yolculuklarda insanın üstüne anlatılmaz bir korku çöküyor, dokuz doğuruyorsun. Lokma koparıp yemeğe isteğin kalmıyor. Uçağın bir yeri bozukmuş, onarıma almışlar. Hava sisli. Radarı çalışmazsa asla uçamaz. Gecelerin karanlığına benzer bir bilinmezliğin içinde bekle babam bekle!..’’ (s.125-126)

Özgen Ergin’in20 “Marş’’ adlı hikâyesinde hikâyenin kahramanının ve arkadaşı Baran’ın, diğer göçmenlerle birlikte Almanya’ya yaptıkları tehlikeli yolculuktan bahsedilir. Baran, Iraklı göçmenlerle birlikte yedi gün boyunca aç kalır. Bu hâlde Çeşme’den tekne ile yola çıkıp Sakız Adası’na, buradan da Atina’ya ulaşırlar. Burada yakalanırlar ve “it ölüsünün bile durmayacağı’’ (s.65) Göçmenler

20 1947’de Nevşehir’in Avanos ilçesine bağlı Özkonak’ta doğan yazar Ankara Sanat Enstitüsü’nü

bitirir. 1969’ten itibaren teknik ressamlık yapar. Tesviyecilik, tornacılık ve kalıpçılık gibi işlerde çalışır. Diğer tarafta yükseköğrenimini sürdürüp bir yıl makine, üç yıl da elektrik mühendisliği okur. Ankara’da iki yıl boyunca Türkiye Elektrik Kurumu’nda çalışır. Burada, Halkevi Tiyatro Topluluğu’nda oyunculuk yapar. 1973’te Almanya’ya göç eden yazar Köln’de fabrikalarda makine işçisi, Halkla İlişkiler ve Sosyal Hizmetler Uzmanı olarak çalışmıştır. Bkz: Asutay, Göçmen

Edebiyatı-Yazarlar Sözlüğü (Almanya'da Yazan ve Yaşayan Türk-Alman Edebiyatı Yazarları), s.157

66

kampında tutulurlar. Onlar, kaldıkları kamptan gizlice kaçıp bir gemi ile İtalya’nın Trieste şehrine ulaşır. Kendilerini Almanya’ya ulaştırılacaklarına söz veren insan kaçakçıları burada onları yüzüstü bırakır.

“Mahmut ile Güldane’’ adlı hikâyede Mahmut gibi turist pasaportuyla Türkiye’den Almanya’ya çalışmaya gelenlerin, Almanya’ya varana kadar başlarından geçenler şöyle anlatılır:

“(...)Dünyanın en garip, en yoksul turistlerinden olmuştur. Otobüsün içi Mahmut gibi Anadolu dolu. Hepsi turist pasaportlu. Daha Avusturya sınırında durduruldular, alnına çiçekler arasında “Maşallah Türkiye’nin Gülü’’ yazılı otobüsü geri çevirdiler. Oysa: ölmek var, dönmek yok demişlerdi yola koyulurken. Aç susuz günler geçti sınır boylarında. Kurt düzeni kuran birtakım açıkgözler önce uzaktan aç aç baktılar aç Mahmutlara. Sonra usul usul yaklaştılar avlarına. Sizi götürürüz, dediler, Almanya’ya. Bin, dediler, bin beş yüz dediler. Mahmutlar insan olmanın sefilliğini, insansızlığını yaşadılar. Ormanlar, dağlar kaçak korudu, kaçak barındırdı, kaçak öldürdü. Mahmutlar insan olmanın kaçak tadını tattılar bir kez daha. İnsan olmak, göç yılları, kaçış yılları olarak alınlarına yazılı Mahmutlar. Kaçışta yolu şaşıranlar, yollarda dökülenler, ezilenler ve yönünü şaşırıp kaçışı geriye çevirenler dışında, birkaçı varabildi Almanya’ya…’’ (s.39-40)

Muammer Bilge’nin21 “Tünelin Öbür Ucu Almanya’’ adlı hikâyesinde Kerim’in, eşi Safiye’nin ve altı yaşındaki oğlunun Almanya’ya yaptıkları zorlu ve tehlikeli yolculuktan bahsedilir. Kaçak bir şekilde gittikleri üç günlük araba yolculuğundan sonra Kerim ve ailesi yolun geri kalan önemli bir kısmını yaya olarak devam ederler. Yorgun argın bir hâlde bir tren tüneline varırlar. Bir tek yol olduğu için tünelden geçmek zorundadırlar. Kerim, Safiye’ye fazla eşyaları atmasını söyler. Gece geç saatte tünelden yürümeye başlarlar. Karanlıkta tünelin basık havasında yürümek çok zorlaşır. Safiye rayların üzerine düşüp dizini acıtınca daha fazla yürüyemez. Kerim, bu esnada bir ses duyar gibi olur, trenin geldiğini düşünür.

21 1949’da Erzurum’un Şenkaya ilçesinde doğan yazar, ilk ve orta öğrenimini Erzurum’da

tamamladıktan sonra Erkek Sanat Enstitüsü’nü bitirir. 1972 yılında Almanya’ya gider, Hamburg’a yerleşir. Burada bir otomobil fabrikasında makine işçisi olarak çalışmış, sendikacılık faaliyetlerinde bulunmuştur. Yurtdışında ve Türkiye’deki çeşitli dergi ve gazetelerde hikâyeleri yayımlanan Bilge, Alman Yazarlar Birliği’nin de üyesidir. Bkz: Asutay, Göçmen Edebiyatı-

67

Umutlarını yitirdikleri anda tünelin sonunu aydınlatan ay ışığının aydınlığını görürler. Çok geçmeden tünelden çıkıp kurtulurlar.

“Düdüklü Tencere’’ hikâyesinde Pehlivan Rüstem, eline bavulunu alıp önce otobüsle köyden Ankara’ya, oradan da İstanbul’a gider. Sirkeci Garı’ndan trene binip Münih’e gider. Diğer hikâyelerde de işçilerin, tren ile Sirkeci-Münih hattıyla Almanya’ya gittiklerinden bahsedilir. İşçiler kimi zaman da bulundukları köylerden, ilçe ve illerden İstanbul’a geldikten sonra buradan uçakla Almanya’ya giderler.

Hikâyelerde Almanya’ya göç yolculuğunun başından sonuna kadar birkaç aşamadan oluştuğu, bunlar tamamlanmadan amaca ulaşılmadığı sonucuna ulaşırız. Göç yolculuğunun her aşamasının zorluklarla tamamlandığı; hatta kimi zaman amaca ulaşılmadığı görülür. Bu hikâyelerde anlatılan, göçün önündeki resmi engellerden dolayı göçmenlerin gitmek istedikleri yere yasal olmayan yollardan gitmeye çalışmaları günümüzde de devam eden bir durumdur. Almanya’nın işgücü alımında işçilerin sağlıklı olmalarına önem vermesi ile ilgili olarak anlatılanlar ve sağlık muayenelerinde işçilerin maruz kaldıkları uygulamalar Almanya’daki Türk Göçmen Edebiyatı’nın trajediyi öne çıkarması özelliğini yansıtmaktadır.

Tablo 6: Yolculuk Boyunca Yaşanan Sorunların İncelendiği Hikâyeler

Yazarlar Hikâyeler

Bekir Yıldız Kör, Gaffar ile Zara, Düdüklü Tencere Fakir Baykurt Melhem, Acil’de

Muammer Bilge Tünelin Öbür Ucu Almanya Özgen Ergin Marş

68