• Sonuç bulunamadı

Oğuz Kağan Destanı (Uygurca Nüshada)’da, Oğuz Kağan halkı canından bezdiren gergedanı öldürür. Önce gergedanı, ardından gergedanın bağırsaklarını yiyen ala doğanı avlar. Böylece baş kesip yiğitliğini kanıtlamış olur. Salim Koca’ya göre destan metninde resmini gördüğümüz hayvan boğadır ve Oğuz Kağan bu hayvanı öldürerek yiğitliğini kanıtladığı için onun asıl adı Boğa’dır (Koca 2010: 472).

Oğuz Kağan ordusundaki beylere hünerlerine göre ad verir. Urum Kağan, Oğuz’a düşmanlık eder, ancak kardeşi Uruz Beg, onun aksine Oğuz’a itaat eder ve emanet ettiği şehri korur. Emaneti çok iyi koruduğu için Oğuz Kağan, Uruz Beg’e “Saklap” adını verir. Yine, İtil Denizi’ni geçmek için, Oğuz’un ordusundaki Uluğ Ordu Beg ağaçları kestirip bir sal yapar.

Oğuz Kağan bunun ardından ona “Kıpçak Beg” adını verir (Togan 1982: 23).

Oğuz’un çok sevdiği bir alaca atı vardır. Birgün bu at Muz Tağ’a kaçar ve Oğuz’un ordusundaki korkusuz bir er onu geri getirir. Oğuz Kağan, bu ere

“Karluk” adını verir (Arat 1987: 628). Sonrasında yolda duvarları altın, pencereleri gümüş ve çatısı demirden büyük bir ev görür. Bu ev kapalıdır ve anahtarı yoktur. Oğuz Kağan, erlerinden Tömürdü Kağul’a “sen burada kal ve çatıyı aç, açtıktan sonra orduya gel”der. Bunun üzerine ona “Kalaç” adını verir (Arat 1987: 628).

Oğuz ve ordusu kurt rehberliğinde ilerlerken Çürçet adlı bir yurda gelir.

Bu yurdun halkı Oğuz’a itaat etmez. Yapılan savaş sonucunda Oğuz galip gelir. Çürçet halkından o kadar çok ganimet kalır ki, bunu nasıl taşıyacaklarını bilemezler. Ordudaki becerikli usta Çosun Billiğ ganimeti taşımak için bir araba yapar. Ardından Oğuz’un halkı da arabalar yapar ve çekerken “Kanğa, Kanğa” derler. Bunun sonucunda Oğuz onlara “Kanğaluğ”

adını verir (Arat 1987: 629).

Oğuz Destanının İslâmî Dönem nüshasında (Reşideddin Oğuznâmesi) ise, Oğuz Han kendi ismini kendi koyar, henüz 2 yaşındayken dile gelir ve

“Ben bir otağda doğduğum için adımı Oğur koymak gerekir” der (Togan 1982:

18). Burada ad alırken belirleyici olan hususun yiğitlikten ziyade yaşanılan mekân olduğu görülür. Bununla birlikte Oğuz Han, sahip olduğu hüner ve erdemler sayesinde âleme ün salar ve kendini kanıtlar.

Oğuz Han, adını kendi vermekle kalmayıp, tıpkı destanın Uygur nüshasında olduğu gibi, ordusundaki erlere ve çeşitli boylara da seferler esnasında gösterdikleri başarı ve hünerlere göre ad verir. Babası Kara Han’la yaptığı savaşın ardından altın bir ev kurdurur ve bir toy verir. Kendisine yardım eden bir kavme “Uygur” yani “izinden giden, uyan” adını verir (Togan 1982: 20). Uygur Nüshasındaki “Kanğaluğ” adı burada “Kanglı” şeklinde

geçer. Bir sefer sonucu elde edilen çok miktardaki ganimet için “Kanglı” lar yapan kavme, Oğuz Kanglı (arabalı) adını verir (Togan 1982: 20).

Uygur nüshasında geçen “Kalaç” adı, Reşideddin Oğuznâmesi’nde de geçer. Ancak burada adın verilmesi farklı bir olaya bağlanmaktadır. Irak tarafına yapılan sefer esnasında, eşi doğum yapan bir adamın geride kalması ve Oğuz’un ona kızarak “Kal aç” adını vermesi, bugünkü Khalaç-Halaç’ların adının menşei olarak kabul edilir (Togan 1982: 45-46). Aynı şekilde Uygur nüshasında yer alan Karluk ismi burada da farklı bir olaya bağlanarak verilir.

Bir sefer esnasında çok karlı yüksek bir dağda iki üç ailenin mahsur kalmasına Oğuz kızar ve onlara “Karluk” yani karlı lakabını verir (Togan 1982: 47).

Oğuz soyundan, Tuman Han döneminde, hanın oğlu Kay Yavgu oyun oynarken arkadaşını yanlışlıkla öldürür. Bu ölüme çocuğun elindeki dikenli ot sebep olduğundan Tuman Han “Benim oğlum herhalde Tanrıdan kuvvet alıyor” der ve oğluna “Tiken Bile Er Biçken Kayı Yavku Han” adını verir (Togan 1982: 60).

Dede Korkut Boylarında ad alma, tamamıyla yiğitliğin kanıtlanmasına bağlıdır. Baş kesip yiğitliğini kanıtlayan alp, hüneri doğrultusunda bir ad alır.

Bu adı da ona Dede Korkut dualar eşliğinde verir. Dirse Han’ın oğlu Boğaç Han, azgın bir boğayı öldürür, böylece birçok kişinin de hayatını kurtarmış olur. Yiğitliğini kanıtlayan delikanlı, aynı zamanda taht ve beylik alma hakkını da kazanır. Boğaç Han’ın bu başarısı üzerine Oğuz Beyleri Dede Korkut’un gelip yiğide ad vermesini ve çocuğa babasından beylik, taht istemesini söylerler. (Ergin 2008: 82). Dede Korkut, Dirse Han’dan oğlu için beylik, at, mal, mülk ister. Adını Boğaç koyar, Dirse Han da oğluna beylik ve taht verir (Ergin 2008: 83).

Yiğitliği kanıtlamanın yollarından biri de ava çıkmaktır. Kam Pürenin Oğlu Bamsı Beyrek boyunda, Kam Püre uzun yıllar çocuk hasreti çekip sonunda beylerin alkışı ile bir erkek evlat sahibi olmuştur. Oğluna güzel armağanlar getirmeleri için bezirgânlarını Rum iline gönderir. Aradan yıllar geçer. Bezirgânlar armağanlarla birlikte Oğuz yurduna doğru yola çıkarlar.

Yolda düşmanların baskınına uğrarlar. O esnada Kam Püre’nin oğlu da ava

çıkmıştır ve bezirgânlarla karşılaşır. Onları düşmanlardan kurtarır ama kimliğini açıklamaz. Oğuz yurduna döndüklerinde durum anlaşılınca Dede Korkut gelir ve dua ile yiğide Bamsı Beyrek adını koyar (Ergin 2008: 121).

Kazan Bey Oğlu Uruz Bey boyunda, 15 yaşına gelen oğlunun hâlâ bir ad alamamış olmasından dolayı Kazan Bey derin bir üzüntü duymaktadır.

Bunu öğrenen oğlu ise babasının kendisine örnek olması gerektiğini, ondan görmeyince kendisinin de hüner gösteremeyeceğini söyler. Salur Kazan onu haklı bulur ve birlikte ava çıkarlar. Zira Dede Korkut Boylarında yiğitliği kanıtlamanın bir başka yolu da ava çıkarak baş kesmektir. Salur Kazan ve oğlu ava çıktıklarında düşmanın baskınına uğrarlar. Kazan, Uruz’un bu çarpışmaya girmesine izin vermez. Atanın sözü kırılmayacağından Uruz da ona karşı gelmez. Ancak sonrasında babasının hayatından endişe ederek kâfirlere karşı gider ve tutsak olur (Duran 2012:131). Uruz, kendisini kurtarmak için gelen babası Kazan Han’dan geri dönmesini ister ve “Oğul için ata ölmek ayıbolur” (Ergin 2008: 169) der. Çünkü o, bu zor durumdan tek başına mücadele ederek kurtulmak ve kendini kanıtlayarak yurduna dönmek ister. Zaten söz konusu boyun başlıca konusu da, Uruz’un yiğitliğini kanıtlayarak ad alma çabasıdır. Ancak Kazan Han oğlunu burada bırakmaya dayanamaz ve kalıp savaşır. Ardından Burla Hatun ve diğer Oğuz beylerinin Uruz’u kurtarmak için verdikleri mücadeleye şahit oluruz. Boy, Oğuzların galibiyeti ve ardından verilen toyla son bulur.

Altın Ergek Destanında, henüz 3 yaşındayken babasının intikamını almak için yola çıkmaya hazırlanan çocuğa ablası adını verir : “Altın Ergek”

(Ergun 2006: 218).

Barak Batır Destanında, halktan (Küçük Cüzden) bir genç olan Barak, Kalmuk komutanı Alaköbek’i teke tek mücadelede yenerek hem cesaret ve yiğitliğini kanıtlamış olur, hem de Barak Batır adı halk arasında bir savaş narası olarak efsaneleşir.

Er Samır Destanında, han soyundan gelen Er Samır, babası Ak Bökö’nün malının ve yurdunun yarısını vermesiyle yönetici olur. Ancak onun tam bir kağan olgunluğuna erişmesi ve gerek ailesi gerekse halkı tarafından

yurdun yöneticisi olarak gerçek anlamda değer görmesi, yurdunun istila edilip eşinin kaçırıldığı olaydan sonra verdiği mücadeleyle gerçekleşir.

Küsek Bey Destanında, halkın başına büyük dertler açan aslanı öldüren Babsak Bey, ne kadar cesur ve hünerli bir yiğit olduğunu kanıtlayarak hanın ve halkın gözünde çok özel bir yer edinir. Öyle ki Mesem Han, Babsak Bey’in verdiği müjdeyi alır almaz onun şerefine halkı toplatarak büyük bir toy düzenler :

“Er Babsak Mesem Han’a geldi, şimdi, Durmayıp evine girdi şimdi;

Korkunç düşmanını öldürdüm, deyip, Ne yaptığını hepsini söyledi şimdi.

Bunu işitip Mesem Han kalktı, şimdi, Tüngürege boynunu burdu şimdi;

Meydan düzüp, halk yığıp, at çaptırıp,

Türlü Kızık temaşa kıldı, şimdi” (Ergun-İslamov 2000: 300).

Culuruyar Ńurgun Bootur Destanında, Ńurgun Bootur yukarı dünyanın kudretli tanrıları tarafından özel olarak yaratılmıştır. Orta dünyayı eski refah ve düzenine kavuşturmak üzere gönderilen Ńurgun Bootur, kız kardeşi Aytalı Kuo’yu kaçıran Timir Iyısta Ḫara adlı bahadırı yenerek yiğitliğini ve özel bir bahadır olduğunu kanıtlamış olur. Ńurgun Bootur, bu başarıyla birlikte isminin yüceldiğini, iyilik ve refahın kuvvetlendiğini söyler:

“Ce… bo…

Seçilmiş genç atım, bana bağışlanmış atım, uzak da olsan

yakın ol.

Yok da olsan var ol.

Hasmımı takip ettim.

Düşmanımı öldürdüm.

Ak boğa büyüklüğünde zafer ve talih arttı.

Alaca boğa büyüklüğünde başarı ve kısmet eşlik etti.

Zaferli ve kısmetli seçkin isim, yüceldi.

İyilik ve refah, kuvvetlendi ” (Ersöz 2010:223).

Alpamış Destanında, doğduğunda derviş kılığında kutlamalara gelen ulu zat tarafından adı Hekimbek olarak verilen Bayböri Bey’in oğlu halk nezdinde kabul gören asıl adını büyük dedesinden kalma yayı kullanmadaki maharetini sergileyerek yine halk tarafından alır: “Alpamış”.

Okumayı öğrenip mulla olan Hekimbek okuldan alınır. Bundan sonrası destanda şöyle anlatılır: “O zaman Hekimbek yedi yaşına girdi. Alpinbiy’in dedesinden kalan on dört tunçtan olan yayı vardı. İşte yedi yaşındaki çocuk Hekimbek bu ondört batman yayı eline alıp, kaldırıp çekti, çekip bıraktı. Yayın oku yıldırım gibi gitti. Askar dağın büyük tepesini yolup geçti, sesi her yerde duyuldu. Bunu duyan düşmanlar: ‘Bu çocuk güçlü oldu, herkese belli oldu, bununla hiç kimse beraber olamaz, yedi yaşındaki çocuk, böyle işi yapabilir mi?’ diye üzüldüler. Dostları çok memnun oldu. O zaman bütün halk toplanıp, gelip söyledi: ‘ Dünyadan bir eksik doksan alp geçti, Alplerin başkanı Rüstem-i Dastan idi, sonu da bu Alpamış Alp olsun. Doksan alpin biri olarak sayılsın’ dedi. Sonra Alpamışbek alp olup, doksan alpten bir olup, alp adının sahibi olup, yedi yaşında Alpamış adı koyuldu. İşte bunun için yedi yaşında yayı kaldırıp attığı için Alpamış’a alp adı verildi” (Yoldaş oğlu 2000:28).

Maaday-Kara Destanında, annesi ve babası düşmana esir düşmüş olan Kögüdey-Mergen, henüz küçük bir çocuk olmasına rağmen kendine olan güveni ve yiğitliğiyle dikkat çeker. Kendisini sahiplenen ve düşmana karşı korumaya çalışan yaşlı kadına sezdirmeden bir gece yola çıkan çocuk, düşman Kara Kula’nın hazırladığı engelleri bertaraf ederek sağ salim geri döner (Naskali 1999: 88-93).

Diğer yandan çocuğun yokluğunu fark eden Altayın sahibesi yaşlı kadın, onu kurtların yediğini düşünerek feryat etmeye başlar. Kara-Kula’nın üzerine

saldığı kurt ve kuzgunları öldüren Kögüdey-Mergen, sesi duyar duymaz kadının yanına gider ve kendinden emin bir ifadeyle yaşlı kadına:

“Birbirine eş yedi kara kurt Yenli kürk için yeter mi?

Dokuz kara kuzgun

Bir yastıklık tüy eder mi?” (Naskali 1999: 94) diye sorar. Bunun üzerine şaşıran kadın:

“Ah yavrum, sen ne diyorsun?’

diyerek

Altay’ın sahibesi dışarı koştu.

Onu görünce yaşlı kadın Kır başını salladı.

Yeryüzüne hâkim yedi kurdun derisinden

Yenli bir kürk dikti.

Altay’ın sahibi dokuz kuzgunun tüyünden Bir yastık yaptı.

Yavrusunu okşayıp sevdi.

‘Seni doyuran babana

Baba deyip çağıracaksın, yavrum, Seni okşayıp seven anneni

Buraya getireceksin, oğlum, dedi.

Yırtıcı dişli küllü kara

Başını yelesine yasalayacak, Erkek takımından Kara-Kula Başını yenine yaslayacak, oğlum’

dedi” (Naskali 1999:94-95).

Kara-Kula Kağan’ın koyduğu zorlu engelleri küçük yaşına rağmen cesaret ve yiğitliği sayesinde bertaraf eden Maaday-Kara’nın kendini kanıtladığını gören Altay’ın sahibesi yaşlı kadın çocuğun artık anne ve

babasını kurtararak Kara-Kula’dan intikamını alacak duruma geldiğini bu sözlerle ifade etmiş olur.