• Sonuç bulunamadı

Türk destanlarında karşımıza çıkan yöneticiler gerek dış görünüş, fizikî özellikler ve gerekse tavırları itibariyle karizmatik lider vasfını taşımaktadırlar.

Aynı durum yönetici eşlerinde de söz konusudur. Hatunlardan bahsedilirken hem dış güzellikleri hem de pek çok konuda sahip oldukları hüner ve meziyetleri -tıpkı eşlerinde olduğu gibi- geniş sıfatlarla belirtilmektedir.

Oğuz Kağan Destanında (Uygurca Nüsha), Oğuz’un eşleri olağanüstü güzellikleri ve taşıdıkları diğer özellikler açısından mitolojik izler taşımaktadır.

Oğuz Kağan’ın ilk eşi, Oğuz’un Tanrıya yalvardığı bir sırada ortaya çıkar.

Önce gökte bir ışık belirir ve onun içinden güzeller güzeli bir kız görünür.

Destanda kızın güzelliği ve ilahî menşei şöyle ifade edilir: “Kız gülse gök tanrı gülüyor, ağlasa gök tanrı ağlıyor” (Arat 1987: 618) Kızın gerek gökten gelişi gerekse gülüşü ve ağlayışının Gök Tanrıya benzetilmesi ona ilahî bir vasıf da katmaktadır. Ayrıca kızın tam da Oğuz Kağan’ın Tanrıya yalvardığı sırada ortaya çıkması dikkat çekici bir diğer noktadır. Metinde Oğuz Kağan’ın Tanrıya ne için yalvardığı, nasıl bir dua ettiği belirtilmiyor ancak yine de bu durum Tanrıya iman ve şükrün bir ödülü olarak da düşünülebilir.

Oğuz bu kızla birlikte olur ve ondan Kün, Ay ve Yultuz adlarında üç oğlu olur. Genç kızın gökten gelen ışıkta ortaya çıkması ve çocukların da gökle ilgili adlar taşıması da bir diğer dikkat çekici noktadır.

Oğuz Kağan bir gün ava gider ve bu sırada bir ağaç kovuğunda genç ve güzel bir kız görür. Onunla da birlikte olur ve bu birliktelikten de Kök, Tağ ve

Tengiz adlarında üç oğlu dünyaya gelir. Genç kızın ağaçta ortaya çıkması ve doğan çocukların yeryüzü ve tabiatla ilgili adlar taşıması ilk evliliğinde olduğu gibi burada da annenin taşıdığı özelliklerle çocuklar arasında bir ilişki olduğunun açık göstergesidir.

Mehmet Aça’ya göre, Oğuz’un evlendiği kızlar bizzat Tanrı tarafından gönderilmiştir. Ona göre kutsal ağaç, kutsal dağ gibi motifler kutsal cennete işaret etmekte ve bu da Oğuz Kağan’ın evliliklerinin ilahî bir boyut taşıdığını göstermektedir (Aça 2008: 8).

Bununla birlikte Oğuz Kağan’ın hanımlarının iki farklı ve güçlü kabileyi temsil ettiği, Oğuz’un da gücünü arttırmak için her iki kabileden de eş aldığı düşünülmektedir. Bu durum aynı zamanda evlilik ve güçlülük (iktidar) arasındaki ilişkinin de bir göstergesidir (Koca 2010: 463).

Öte yandan Oğuz Kağan’ın eşlerinin yönetim sürecinde etkin bir rolü olduğuna dair herhangi bir bulguya rastlamıyoruz. Anlaşılan o ki, eşlerin buradaki esas vasfı iktidara fiili katkıdan öte, manevi güç noktasında temel hazırlamaktır.

Oğuz Destanında (Reşideddin Oğuznâmesi), Oğuz Han’ın eşlerini seçerken inanç temelinde karar verdiğini görüyoruz. Oğuz Han’ın babası Kara Han, kardeşlerinin kızlarını Oğuz’la evlendirmiştir. İlk iki gelin Oğuz Han’ın Tanrıya iman etmeleri yönündeki davetini kabul etmez. En küçük amcası Or-Han’ın kızı ise iman eder. Oğuz Han daha güzel ve gösterişli olmalarına rağmen ilk iki geline yaklaşmaz, küçük geline ise iman ettiği için daha yakın ve ilgili davranır. Gerçek anlamda eşi olarak onu kabul eder.

Babası Kara Han Oğuz’un avda olduğu esnada bu durumu sorgular. İlk iki gelin daha güzelken Oğuz Han’ın onların yanında çok daha sıradan kalan küçük geline ilgi göstermesinin sebebini sorar. Gerçeği öğrenmesiyle birlikte baba-oğul arasında büyük bir çatışma yaşanır. Ancak öncesinde küçük gelin durumu Oğuz Han’a haber verdiği için, Oğuz bu mücadeleye hazırlıklıdır.

Burada da kadının kendisine gösterilen ilgi ve sevgiye sadakatle cevap verdiğini görüyoruz.

Oğuz Han’ın soyundan gelen Tuman Han’ın evliliğinde ise Dede Korkut’un tavsiyesinin etkili olduğu görülür. Tuman Han, kendisi belli bir

yetkinliğe ulaşana kadar devleti yöneten naibi Köl Erki’nin kızıyla evlenir. Bu da, evliliğin devlet yönetimindeki önemini ve verilecek olan kararın ehemmiyeti açısından yaşlı ve bilge kişilerin sözlerinin dikkate alındığının bir göstergesidir. Ayrıca Türk devlet geleneğinde bu tip evliliklere sıklıkla rastlanır. Yine evliliğin ardından verilen kutlama toyları da başlıca gelenekler arasındadır.

Destanlarda yöneticilerin eşlerine büyük bir sevgi ve sahiplenme duygusuyla bağlı olduklarını görürüz. Yeri geldiğinde eşi veya sevdiği kız için cesurca savaşan yöneticilerle karşılaşırız. Tuman Han, tahtta uyuyup kalmışken, dışarıda konuşan bir kadının sesiyle uyanır. Kadının yanındakilere anlattığına göre, Tuman Han’ın hatununu, Ayne (İne) Han oğlu Uje Han almak istemiştir. Hatta Uje Han, savaşarak kızı geri alacağını söylemiştir. Bunu duyan Tuman Han duruma kayıtsız kalmaz ve Uje Han’la savaşarak onu öldürür.

Zaman zaman hatunların yönetime aktif bir biçimde katıldığı görülür.

Oğuz Han soyundan Buğra Han döneminde memleket adalet ve huzur içindedir. Eşi Bayır Hatun da son derece bilgili, akıllı ve işbilir bir hatundur.

Memleket işleri hakkında da çoğu zaman hüküm verir (Togan 1982: 64).

Buğra Han, eşine büyük bir sevgi ve sadakatle bağlıdır, onun ölümünün ardından derin bir yasa bürünür. Oğlu Korı Han’ın tekrar evlenmesi yönündeki isteğini eşine olan saygı ve bağlılığından dolayı istemez. Ayrıca yeni bir kadının baba ile oğlun arasını bozmasından endişe eder. Ancak Korı Han ısrarcı davranarak babasını evlendirir ve sonunda Buğra Han’ın korktuğu şey yaşanır. Yeni kadın aslında Korı Han’a ilgi duymaktadır ve ondan karşılık bulamayınca büyük bir iftira atarak baba ile oğlun arasını bozar. Fakat en sonunda gerçek anlaşılır ve kadın en sert şekilde cezalandırılır (Togan 1982: 64-68).

Devlet meselelerinde ve sorunların çözümünde hatuna danışmanın bir diğer örneği Arslan Han döneminde görülür. Arslan Han’ın Suvar adındaki yakın adamı diğer beyler tarafından kıskanılmaktadır. Padişahla Suvar’ın arasını bozmak isteyen bu kişiler ona bir iftira atarlar. Padişah Suvar’la ilgili olarak kendisine söylenenlere önce inanır ve öldürülmesine karar verir.

Ancak sonrasında eşiyle konuşarak durumu istişare eder. O da iyice araştırmadan karar vermemesini söyler (Togan 1982: 68-69).

Dede Korkut Boylarında, mecbur kalınan istisnai birkaç örnek dışında tek eşlilik söz konusudur. Hatunların da en az erkekler kadar cesur, savaşçı ve yaşam koşullarına karşı dayanıklı bir tavır sergiledikleri görülür. Burla Hatun, Banı Çiçek, Selcen Hatun, Oğuz kadınının karakteristik özelliklerini en iyi gösteren örneklerdendir. At binen, ok-kılıç kullanan ve ustaca savaşan hatunlar eşlerinin zorlu durumlardaki en yakın silah arkadaşı olarak da karşımıza çıkar (Duran 2012: 134-135).

Kazan Bey Oğlu Uruz’un Tutsak Olduğu boyda, Burla Hatun’un hem bir anne hem de fedakâr bir eş olarak giriştiği cesur mücadeleye şahit oluruz.

Uruz’un tutsak düşmesiyle birlikte Kazan Han onu kurtarmak için düşmana karşı gider. İşte bu noktada Burla Hatun birşey yapmadan beklemeyi kendine yediremez ve kırk ince belli kızla birlikte düşman üzerine gider. Yiğitçe savaşan Burla Hatun, diğer Oğuz beylerinin de yetişmesiyle kazanılan zaferde önemli bir rol oynar (Ergin 2008: 173-176).

Diğer yandan Oğuz beyleri eş seçiminde de kendileri gibi yiğit, savaşçı kadınları tercih etmektedirler. Kañlı Koca Oğlu Kan Turalı boyunda evlilik çağına gelen Kan Turalı en az kendisi kadar yiğit, gözü kara, iyi at binip, ok-kılıç kullanan ve baş kesen hünerli bir kız istemektedir. Uğrunda büyük mücadeleler verdiği Selcen Hatun tam da istediği özelliklere sahiptir. Öyle ki, babasının sözünden vazgeçip ani bir baskın vermesi üzerine, Kan Turalı’yı yiğitçe savaşarak babası ve adamlarının elinden kurtarır. Selcen Hatun’un bu durumu kendisine karşı kullanmasından çekinen ve bir anda onu öldürmeyi aklından geçiren Kan Turalı bunu genç kıza açıkça söyler. İşte bu sırada Selcen’in eşine verdiği cevap dikkat çekicidir:

Selcen Hatun ise:

“Beg yigit,

Ögünürise er öginsün aslandur Ögünmeklik avratlara bühtandur Ögünmek-ile avrat er olmaz

Ala yorgan içinde senün-ile tolaşmadum

Tatlu damağ tutubanı sorışmadum Al duvağum altından söyleşmedüm Tiz sevdün tiz usandun kavat oğlı kavat Kadir Allah bilür men sana

Munisem yaram kıyma mana” (Ergin 2008:197) diyerek övünmenin erkeklere yakıştığını, kadın içinse söz konusu olmadığını belirterek, eşinden bağışlanma diler. Bu da kadınların sahip oldukları hünerleri eşlerine karşı asla üstünlük olarak görmediklerinin açık bir göstergesidir. Kısa süren bu öfke halinin ardından Kan Turalı da Selcen’e kıyamayacağını anlar ve barışırlar (Duran 2012: 129-130).

Bamsı Beyrek ve Banı Çiçek çiftinde ise eş adayını müsabakaya çağıran Banı Çiçek’tir. Her iki gencin de hünerlerini sergilediği tatlı rekabetin ardından Bamsı Beyrek üstün gelir ve Banı Çiçek’e yüzük takarak bunun aralarında nişan olmasını ister (Ergin 2008:123). Sonrasında ise Beyrek, Selcen’in ağabeyi Delü Karçar’ın türlü istekleriyle uğraşır, ancak yine de Selcen’den vazgeçmez. Araya Dede Korkut’un girmesiyle sorunlar hallolur ancak Beyrek’in düşmana esir düşmesiyle iki gencin kavuşması yine ertelenir. Fakat en sonunda kurtulmayı başaran Beyrek sevdiğine kavuşur ve şanlı bir toyla evlenirler.

Her iki boyda da beylerin sevdiği kadın için kararlı bir mücadeleyle savaştığını görürüz. Sevilen için zorlu mücadelelere katlanma Türk dünyası destanlarında ortak bir motif olarak sıkça karşımıza çıkar.

Erkeklerin kadınları için verdiği mücadeleye Oğuz kadınlarının da sadakat ve fedakârlıklarıyla karşılık verdiği görülür. Bunun en güzel örneği, Duha Koca Oğlu Delü Dumrul boyunda, Azrail’e kafa tutan Delü Dumrul’un anne ve babası kabul etmezken eşinin bir an bile tereddüt etmeden canını feda etme isteğidir. Kendi canının yerine can bulması gereken Delü Dumrul anne ve babasından olumsuz cevap alınca tamamen ümidi keserek eşine vasiyetini açıklar. Öyle ki, mallarla ilgili kısmı geçtikten sonra uygun birinin çıkması halinde hanımının evlenmesini ister. İşte bu noktada hanımının verdiği cevap oldukça etkileyicidir:

“Ne dirsin ne soylarsın

Göz açuban gördügüm Könül virüp sevdügüm Koç yigidüm şah yigidüm Tatlu damağ virüp sorışduğum Bir yasdukda baş koyup emişdügüm Karşu yatan kara kara tağları

Senden sonra men neylerem Yaylar olsam menüm gorum olsun Sovuk sovuk sularun

İçer olsam menüm kanum olsun

Altun akçan harcayur olsam menüm kefenüm olsun Tavla tavla şahbaz atun

Biner olsam menüm tabutum olsun Senden sonra bir yigidi

Sevüp varsam bile yatsam Ala yılan olup meni soksun Senün ol muhannet anan baban Bir canda ne var ki sana kıyamamışlar Arş tanığ olsun kürsi tanığ olsun Yir tanığ olsun gök tanığ olsun Kadir Tanrı tanığ olsun

Menüm canum senün canuna kurban olsun” (Ergin 2008:183). Bu sözler Oğuz kadınının eşine karşı taşıdığı sevgi ve bağlılığın ne derecede olduğunun en güzel ifadesidir.

Dede Korkut Boylarında, beylerin sıkıntılı durumlarda eşleriyle istişare yaptıklarına şahit oluruz. Begil Oğlu Emren boyunda, divanda Begil Kazan Han’la ters düşerek divanı terk eder. Eve döndüğünde sıkıntılı halini soran hatununa han nazarının kendilerinden döndüğünü düşünerek “Gürcistan’a göçelim, ben Oğuz’a asi oldum” (Ergin 2008: 218) der. Bunun üzerine eşi

“Padişahlar Tanrının gölgesidir padişahına asi olanın, işi rast gelmez” diyerek onu kafası rahatlasın diye ava gönderir (Ergin 2008: 218). Böyle anlarda hatunların itidalli davranarak araya girmesi çok önemlidir.

Han Mirgen Destanında, Han Mirgen’in iki evlilik yapmıştır. Bu evliliklerden ilki Ay Arığ ile ikincisi ise Toolay Mooray’ladır. Türk destanlarında yöneticilerin karizmatik lider olmalarıyla birlikte eşlerinin de güzel ve gösterişli kadınlar olduğu görülür.

Han Mirgen’in ilk eşi Ay Arığ’dan bahsedilirken:

“Aldığı [eşi] güzeli aydan arı

Ay Arığ abahay idi” (Davletov 2008:4). İfadeleri kullanılır.

Ay Arığ, eşine son derece düşkün onun hizmetinde de bir o kadar titizdir:

“Geceyi geçirip, tan vakti çattığında, Güneş çıktığında,

Aydan arı Ay Arığ, kalkıp Dışarı-içeri koşturduktan sonra Süslenip temizlendi,

Altın sofrayı kurdu.

Yiyecek-içeceklerini getirmek için Koşuşturdu” (Davletov 2008: 4).

Ayrıca eşinin kararsız kaldığı durumlarda da Ay Arığ, Han Mirgen’e yol gösterir. Kara küreñ atlı Küreldey’in elçisi olarak evlerine gelen Altı kulaç boyunda Ak Sabdar atlı Altın Seyzeñ , Han Mirgen’in Sarığ Han’ın kızı için yapılacak müsabakaya katılmasını ve Küreldey’e yardım etmesini ister. Han Mirgen aradan günler geçmesine rağmen konuğuna net bir cevap vermez, bunun üzerine eşi Ay Arığ:

“Of Han Mirgen,

Gideceksen, gideceğim diye Gitmeyeceksen de aynen söyle.

Alp kişinin ayağını yorarak

Ne diye önünde ayakta dikiyorsun?” (Davletov 2008:10). Eşinin sözleri üzerine Han Mirgen gitmeye karar verir ve kararını Altın Seyzeñ’e bildirir.

Han Mirgen’in sefer hazırlığını yağtığı halde, yola çıkmayı üst üste ertelemesi üzerine de yine Ay Arığ devreye girerek eşini verdiği sözü tutması konusunda

uyarır ve aksi takdirde Küreldey’in kendilerine savaş açma ihtimalinden söz eder. Han Mirgen eşini haklı bulur ve tekrar hazırlıklarını yaparak yola çıkar (Davletov 2008: 20).

Söz konusu durum Han Mirgen’in hem bir eş hem de bir yönetici olarak hatununun fikirlerine kıymet verdiğini göstermekle birlikte Ay Arığ’ın gerek ev işleri ve aile içi meselelerde gerekse ülke yönetimiyle ilgili konularda eşine yol gösterici bir tavır sergilediğinin göstergesidir.

Destanın ilerleyen bölümlerinde Ay Arığ’ın eşine ihanet ettiğine şahit oluruz. Aynı durum Kangıvay Mergen Destanında da karşımıza çıkar ve her iki destanda da ihanetler, han başka bir ülkeye sefere gittiğinde yaşanır.

Han Mirgen, ikinci evliliğini Toolay Mooray ile yapar. Toolay Mooray, Tanrının Han Mirgenle kendisinin yazgılarını ortak yazdığına inanmaktadır.

Han Mirgen’in Pay Sarığ Han’ın ülkesindeki müsabakalarda ölmesi üzerine Toolay Mooray onu alıp tekrar öz yurduna götürür. Han Mirgen’in ilk eşinden olan oğlu Altın Çüs’ü kendi çocuğu gibi büyütürken ülke yönetimini de yürütür. Ardından Toolay Arığ’ın yardımıyla anne ve babasından getirttiği malzemeler (altın başörtü, üç çatal başlı kamçı) ile tekrar Han Mirgen’i diriltir.

Han Mirgen uyandığında yanı başındaki bu iki kızı görüp :

“Sönen ateşimi tutuşturdunuz,

Ölen özümü dirilttiniz” (Davletov 2008:120) diyerek kızlara kim olduklarını sorar. Önce Toolay Arığ kendini tanıtır. Ardından Toolay Mooray, Han Mirgen’e kendisini tanımadığı için sitem ederek:

“ Nasıl beni tanımazlıktan gelirsin?

Kara Dağ silsilesi üstünde

Kara taş obaayı yerden çekip koparıp, Yerine geri atmıştın.

Nasıl geri dönüp evine dön demiştim, Pay Sarığ Han ülkesine varma, Hara Han ülkesinden

Geri dönüver, diye [ikna etmek için] söyleyemedim.

Teertpek kanatlı soluk kara

Atlı Toolay Mooray’dır, adım soyadım.

Ulu Tanrının yazgımızı birleştirdiği,

Yaratıcı Tanrının [evlenmek için] yazgı çizdiği, Eş olarak alacağın kişin benimdir.

Tanrının yazgını birleştirmediği eş olarak alıverdin, Ay Arığ’ı,

Ay Han’ın kızını.

Ulu yurdun talan edildi, Kara Dağ silsilesi üstünden Geri dönüp evine gitseydin,

Yurdun talan edilmezdi” (Davletov 2008:120-122) der.

Burada Toolay Mooray’ın Tanrı’nın Han Mirgen’le yazgılarını ortak yazdığını söylemesi, Han Mirgen’in Ay Arığ’la yaptığı evliliğin bu yüzden yanlış olduğu ve yurdunun da yine bu sebeple talan edildiğine inanması dikkat çekicidir. Bu inanç Anadolu’da da “alın yazısı” olarak devam eden, eşlerin Tanrı tarafından birbirlerinin alnına yazıldığı inancıyla örtüşmektedir.

Burada dikkati çeken bir başka husus da şudur ki, Toolay Mooray Han Mirgen ve yurdunun başına gelen felaketleri Tanrı’nın yazgısına uymayarak gerçekleştirdiği yanlış evliliğe bağlamaktadır. Aslında Ay Arığ destanın başında hem güzelliği ve donanımıyla hem de bir han (Ay Han’ın) kızı olması sebebiyle Han Mirgen’e layık bir hatun olarak sunulmaktadır. Ancak sonrasında hiç beklenmedik bir şekilde eşine ihanet etmiştir. İşte bu durum, ortak yazgıya uyulmadan yapılan evliliğe bağlanır. Dolayısıyla Hakas Türklerinde tek evliliğin esas olduğu ve ancak Tanrı’nın ortak yazgı yazdığı kişiyle yapıldığı takdirde mutluluk getirdiği sonucuna ulaşılabilir.

Toolay Mooray’ın sitem dolu sözlerinden sonra, Han Mirgen’in oğlu Altın Çüs, Toolay Mooray’ın babasının yokluğunda kendilerine nasıl sahip çıktığı ve ülkeyi nasıl yönettiğini anlatarak, Han Mirgen’in Toolay Mooray ile evlenmesini ister:

“Ata kişi Han Mirgen, Kara yerin altında Tinli ve canlı bir şey

Kalmadı da herhalde.

Aydan arı Ay Arığ

Anamızı tutamadık kaldık.

Kalın yurdumuzu Yıktıktan sonra gitti, Ulu yurdumuzu

Ezdikten sonra ayrılıp gitti.

Anam da olmasa

Anam gibidir Toolay Mooray.

Üstün bir toy yapmak gerek, Ulu bir durum olup

Ata kişi Han Mirgen

Özünün toyunu yapmak [üzere]

Özün yüksek sesle çağrı sal, bakalım” (Davletov 2008:126-18).

Oğlunun bu sözleri üzerine Han Mirgen dışarı çıkarak halkına bu durumu şu sözlerle duyurur:

“İl halkım, hesabı olmayan ve tutulamayan bir toy olsun, Kaygısı olmayan bir şenlik olsun.

Ulu Tanrımın yazgımı birleştirmiş olduğu

Yaratıcı Tanrımın yazgımızı kesişecek biçimde çizmiş olduğu

Toolay Mooray’ı [eş olarak] alıyorum” (Davletov 2008:128). Han Mirgen’in evlilik kararını halkıyla bu şekilde paylaşması onun halkla içiçe bir lider oluşunun sonucudur. Ayrıca kullandığı ifadeler, Han Mirgen’in de Toolay Mooray ile yazgılarının Tanrı tarafından ortak yazıldığına olan inancını göstermektedir. Yine, Han Mirgen’in olaylar karşısında karar verirken çevresindekilerin fikirlerini de alarak hareket etmesi, bu fikirlere değer vermesi bir diğer dikkat çekici noktadır.

Han Mirgen’in yapılacak toy için kullandığı “hesabı, kaygısı olmayan bir toy” ifadesi ele alındığında söz konusu ifadenin yine Han Mirgen’in adalet anlayışıyla ilgili olduğunu görürüz. Bu ifade metinde yer yer başka hükümdarlarla birlikte (Pay Sarığ Han) Han Mirgen için de kullanılmaktadır ,

“Gidecek misin, gitmeyecek misin Hesabı olmayan Han Mirgen?” (Davletov

2008:10), “Hesabı verecek kimsesi bulunmayan Han Mirgen” (Davletov 2008: 124). Davletov, bu ifadeyi metnin notlar kısmında, kaygısı ve korkusu olmayan anlamında açıklamıştır (Davletov 2008: 286) ancak, Han Mirgen’in devlet yönetimindeki genel tavrı göz önüne alındığında söz konusu ifade, onun adil ve şeffaf yönetim tarzıyla ilgili olarak da düşünülebilir.

Han Mirgen’in Toolay Mooray ile evlilik kararını halkına duyurmasının ardından büyük bir toy düzenlenir ve çeşitli ülkelerden gelen halkların da katılımıyla kutlamalar yapılır. Toyda verilen ikramlar da oldukça cömerttir.

Han Mirgen’in öldüğü sırada onu tekrar yurduna getiren, oğlu Altın Çüs’ü kendi çocuğu gibi büyüten ve yurduna sahip çıkarak zamanı geldiğinde tekrar Han Mirgen’in dirilmesi için imkânları seferber eden Toolay Mooray, fedakârlığını evlilikleri süresince de devam ettirir.

Han Mirgen’le Toolay Mooray’ın toylarının ardından, Altın Çüs ile Han Mirgen’in yeniden diriltilmesinde büyük yardımları olan Toolay Arığ evlenir.

Kısa süre sonra Ot Han ile Han Mirgen arasında büyük bir savaş başlar. Bu çetin savaş sırasında Toolay Arığ bir kız ve bir erkek bebek dünyaya getirir.

Bebeklerin savaştan zarar görmelerinden endişe eden Toolay Mooray, soğukkanlılıkla hareket ederek onları özel torbalara koyar ve Kan pozırah ata bindirir. Bebekleri, kendi öz yurduna anne ve babasına göndermek niyetindedir. Kan pozırah atın gideceği yol oldukça büyük tehlikelerle doludur.

Toolay Mooray olası tehlike ve engelleri, bunları bertaraf etmenin yollarını Kan pozırah ata anlatır (Davletov 2008:154-158).

İşte bu süreçte Toolay Mooray’ın soğukkanlı tavrı ve kriz yönetimindeki başarısı dikkat çekicidir. Yöneticilerin savaşta olduğu böylesi zor bir durumda, Toolay Mooray yönetimde bir boşluğa yer bırakmaksızın, sorunları en hızlı ve keskin şekilde çözer.

Er Samır Destanında, Er Samır sıkıldığı bir gün ava gitme niyetini eşi Altın Tana ile paylaşır. Ancak hatunu bu fikri iyi bulmaz ve:

“Sen önceden avlanmazdın Ormana niçin çıkıyorsun?

Kağan kişi avlanmaz,

Halkını yönetse ne olur” (Dilek 2002:34) diyerek eşini vazgeçirmeye çalışır. Fakat Er Samır, tahtı ve yurdu kardeşi Katan Mergen’e emanet edeceğini söyleyerek gitmekte ısrar eder. Bunun üzerine Altın Tana,

Halkını yönetse ne olur” (Dilek 2002:34) diyerek eşini vazgeçirmeye çalışır. Fakat Er Samır, tahtı ve yurdu kardeşi Katan Mergen’e emanet edeceğini söyleyerek gitmekte ısrar eder. Bunun üzerine Altın Tana,