• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: YEREL YÖNETİMLER VE ÇEVRESEL FAALİYETLERİN

2.1. Yerel Yönetimler

2.1.1. Yerel Yönetim Teorileri

Yerel yönetim teorileri, üç temel kategori altında ele alınmaktadır. Bunlar125;

124

Güngör, s.9-12. 125

Zeynep Aslan, "1929'dan Günümüze Türkiye'de Yerel Yönetimler",

59

a. Weber'in bürokrasi teorisinden esinlenmiş yönetimci teoriler: Weber'e göre yönetim aygıtı (devlet) bir coğrafi sınır içerisinde meşru şiddet tekelini elinde tutan bağımsız ve rasyonel güç merkezidir. Yerel yönetimler ulusal devletin gücünü azaltan unsurlar olarak ön plana çıkmaktadırlar. Bu aynı zamanda bürokrasi ile demokrasinin çelişkisini ortaya çıkartmaktadır. Dolayısıyla, yerel yönetimler bu yaklaşımda merkezi hükümetin devamı olarak algılanır. Bu algının tezahürü ise "kent yöneticiliği" kavramıdır. Kent yöneticisi (vali, belediye başkanı vb.) merkezi hükümetin kararlarının uygulayıcısı, halkın taleplerinin merkezi yönetime taşıyıcısıdır. Kentin yöneticisi merkezi hükümetin kentteki sözcüsü gibi algılanmaktadır. Buradan hareketle, yerel yönetim organlarının sayısı ne kadar artarsa bir bölgenin ihtiyaçları o kadar iyi karşılanır. Pahl tarafından çerçevesi çizilen bu yaklaşımda, yerel halk bağımlı, kent yöneticisi ise kentin bağımsız değişkeni konumundadır. Buna göre kent yöneticileri; kentin kaynaklarını dağıtmaktan ve finanse etmekten sorumludurlar. Ancak Pahl'ın bu yaklaşımı özel sektöre atfettiği aktif rolden dolayı eleştirilmiş, sonrasında revize edilmek zorunda kalınmıştır. Bununla birlikte, bu yaklaşıma getirilen eleştirilerin başında sınıfsal ilişkilerin göz ardı edilmesi gelmektedir.

b. Marksist teoriden etkilenen sınıfsal teoriler: Yerel yönetim paradigmasında sınıfsal boyutun ihmal edildiği tezi ile öne çıkan Marksist yaklaşım, her coğrafi bölgede makro ekonomik ilişkileri ele alır ve buradaki sınıfsal çelişkileri gündeme getirir. Sınıfsal yerel yönetim teorileri kendi içerisinde iki ana eğilime ayrılmaktadırlar. Bu eğilimlerin ilki olan ve Cockburn'ün temsil ettiği "araççı görüşte"; devlet egemen sınıfın sözcüsü gibi algılanmakta olup, yerel yönetimler (yerel devlet), devletin yereldeki uzantısı olarak oradaki sosyo-ekonomik ilişkileri dizayn etmekle sorumludurlar. Dolayısıyla, emek-sermaye dengesini sağlarken, sermayenin de kendi içerisindeki çelişkilerini düzenlemek durumunda kalmaktadır. Castells'ın temsil ettiği "yapısalcı görüş" ise yerel yönetimin devletin bir uzantısı olmadığını ve kendi özerk alanına sahip olduğunu söylemektedir. Çünkü kent, kolektif tüketimin örgütlendiği mekandır. Ancak Castells, kentin neden böyle örgütlenmesi gerektiğinin arkasında yatan faktörleri açıklamakta yetersiz kalmaktadır.

60

c. Çoğulcu (plüralist) teoriler: Bu yaklaşıma göre merkezileşmiş devletin rolünün yerel yönetimler aleyhine olacak şekilde genişlemesi "demokratik despotizm" doğurur. Bu doğrultuda, yerel yönetimler kendi başlarına bir yönetim mekanizması sunarlar. Çünkü bir coğrafi bölgedeki topluluklar kendi çıkarlarını merkezi devlete göre daha iyi tanıyacak ve bunu tatmin etmek için rasyonalize edilmiş bir fayda-zarar hesabı gerçekleştireceklerdir. Dolayısıyla, devlet politikaları yerel unsurlar ile yönetim arasındaki pazarlığın sonucu olarak ortaya çıkacak ve hiper-çoğunlukçu bir ortam sağlanacaktır. Bu durumda, yerel yönetim halk ile devlet arasında tam anlamıyla bir köprü görevi görecek ve eski hakem görevini terk etmiş olacaklardır. Yerel yönetimler kuramlarının çağcıl söylemler ile en çok örtüşeni plüralist (çoğulcu) kuramlardır. Ancak bu kuramlara getirilen eleştirilerin başında, sınıfsal bakış açısını göz ardı etmesi gelmektedir. Çünkü toplumun her unsuru pazarlık sürecinde eşit bir biçimde temsil edilememektedir.

Aslan'a göre her üç yaklaşımda merkezi-yerel yönetimlere bir bakış açısıyla (sınıf, yönetim, pazarlık vb.) yaklaşmakta, ancak bunun dışarısına çıkıldığında "yetersiz" kalmaktadırlar. Bununla birlikte, farklı zaman dilimlerinde yaşanan farklı pratiklerle de örtüşemeyebilmektedirler. Dolayısıyla, her üç teorinin güçlü yanları sentezlenmeli ve farklı pratiklerle birlikte değerlendirilebilmelidirler126. Türkiye’nin belediyecilik pratiği düşünüldüğü zaman "kent yöneticiliği" kavramının revaçta olduğu görülmektedir. Nitekim, bir görüşe göre Türkiye'de merkezi yönetim- yerel yönetimin oluşturduğu kamu yönetimi geleneği Weberci bir tarzda örgütlenmiştir127.

2.1.1.1. Yönetimsel Nedenler

Tarihte yerel yönetimlerin, bir yönetim biçimi olarak öne çıkmasının arkasında öncelikle çeşitli yönetimsel nedenler yatmaktadır. Demokrasi kavramı Yunanca "demokratia" kelimesi ile bağlantılı olup, eski Yunancada "dem mahall" kelimesinden türemiştir. Dolayısıyla, demokrasi mahalli olanın, yani halkın kendi kendini yönetmesine referans vermektedir. Bu doğrultuda, merkezi yönetimler; kendilerine

126

Aslan, http://kentakademisi.wordpress.com/tag/yerel-yonetim-kuramlari/ (27 Mart 2014) 127

Önder Kutlu, Gelişmiş Ülkeler ve Türkiye'de Kamu Reformu ve Yönetimin Yeniden Düzenlenmesi, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2006, s.185.

61

ulaşamayan, isteklerini ve varlıklarını duyuramayanların sorunlarına yeterince eğilememektedirler. Bu nedenle yerel yönetimler, merkezle halk arasında bir köprü olarak öne çıkmışlardır128. Özellikle, küreselleşmenin getirdiği yeni ilişki trafiğinde merkezi yönetimlerin aşırı merkeziyetçi, bürokratik, siyasi, yöneticiye insiyatif kullanma imkânı vermeyen, vesayetçi uygulamaları "sürdürülebilir" olmaktan çıkmış, bunun yerine performans odaklı, şeffaf, katılımcı bir yönetim geleneği doğrultusunda yapılandırma zorunlu olmuştur129.Yönetimde etkinliğin sağlanabilmesi için merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında öylesine bir denge kurulmalıdır ki; “bu denge, merkezi yönetimde bir tür beyin kanaması hastalığı yüzünden bilinçsizliği, yerel yönetimlerde ise kansızlığı önlemeli, merkezi yönetimin yükünü olabildiğince azaltmalıdır”130.

2.1.1.2. Siyasal Nedenler

Yerel yönetimlerin tarihsel süreç içerisinde yaygınlaşmasını sağlayan bir diğer gerekçe ise demokrasilerin gelişmesi ile birlikte halkın siyasete katılımını teşvik eden formların öne çıkmasıdır. Küreselleşme süreci ile birlikte, iki temel eğilim baş göstermiştir. Bunlardan ilki "küresel aktörlerin ortaya çıkması" dır. AB, BM, IMF, OECD, Dünya Bankası vb. ulusal devletlerin üzerinde birer çözüm merciine dönüşmüşlerdir. Dolayısıyla, ülkelerin kamu yönetimlerini bu yapılara adapte etmeleri bir zorunluluk olarak ön plana çıkmaktadır131.

Bir diğer gelişme ise "yerelleşmedir". Yerel kültürler, farklılıklar, kimlikler ön plana çıkmıştır. Kamu yönetimi açısından bunun karşılığı, coğrafyalardan her birimin kendi ihtiyaçlarını tanımladığı ve bu doğrultuda çözümler ürettiği bir düzleme geçilmesidir. Dolayısıyla, artık merkezi hükümet tüm yerel sorunları çözmek noktasında yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle; STK'lar, özel sektör, merkezi yönetim ve yerel yönetimden oluşan bir çözüm ortaklığına referans verilmektedir132. Halkın siyasal eğitim ve bilinçlenmesi noktasında örgütlenebileceği ve taleplerini duyurabileceği unsurlar yerel

128

Aydın, s.11-12. 129

Filiz Tufan Emini, "Türkiye'de Yerel Yönetimler Reformunun İç ve Dış Dinamikleri", Celal Bayar Üniversitesi Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Cilt:16, Sayı: 2, (2009), s.41.

130 Ahmet Aksu, s.91. 131 Emini, s.38. 132 Kutlu, s.75.

62

yönetimlerdir. Özellikle, yerelde siyaset pratiği olan siyasetçilerin, ulusal siyasette önemli noktalara gelmesi için çeşitli donanımlara sahip olması söz konusu olmaktadır.

2.1.1.3. Toplumsal Nedenler

Bir ülkede yerel yönetimlerin gücü, o ülkenin merkezi yönetim-yerel yönetim tarihselliği içerisindeki eğilimleri ile doğru orantılıdır. Dolayısıyla, yerel yönetimlerin halkın ihtiyacına daha hızlı cevap verebilmesinin yanında, ülkenin kendi tarihselliği içerisinde hangi geleneğe daha çok eğilim gösterdiği de önem kazanmaktadır. Örneğin; kuzey Avrupa ülkeleri tarihsel süreçte sivil topluma ayrılan alanın genişliği nedeniyle, halkın taleplerini yerel yönetimler üzerinden ulaştırabildiği bir pratiğe işaret ederken, merkezi yönetim geleneğinin ağırlıklı olduğu Fransa gibi ülkelerde ise merkezi hükümetler daha işlevsel olmaktadır. Ancak bugün, toplumsal, ekonomik, kültürel, siyasi vb. sorunların çözülebilmesi için yerel yönetimler geri döndürülemez bir sürece tekabül etmektedir. Çünkü uluslararası aktörler ve akımlar ile birlikte dünya nüfusundaki artış ve kırsaldan kente göçler farklı sosyolojiler doğurmuş, okuma-yazma oranları, eğitim kurumlarının sayıları, kentin niteliği, mezun sayıları, nüfus piramidi değişmiş; dolayısıyla, ihtiyaçlar güncellenmiştir. Yerel yönetim- merkezi yönetim karşılaştırmasından çok, aralarındaki ağırlık önem kazanmaktadır. Bu bağlamda, merkezi hükümetlerin alanı daralırken, küreselleşme ile birlikte yerel yönetimlere ağırlık verilmektedir133.

2.1.1.4. Ekonomik Nedenler

Dünyada yerel yönetimlerin önem kazanmasının temelinde, 1974 Petrol Krizi yatmaktadır. Bu tarihten sonra ülkelerin ekonomik performansları zayıflamaya ve merkezi yönetimlerin kamu gelirleri düşmeye başlamıştır. Fakat kamu harcamaları varlığını sürdürmektedir. Bu durumda insanların yaşam kalitesi düşmeye başlamış ve refah devleti kavramı sorgulanır olmuştur. Toplumun fertleri açısından, kendi bölgelerinin sorunlarını kendi kaynaklarıyla çözemedikleri ve kendilerinden daha kötü sosyo-ekonomik şartlara sahip bölgelerin ekonomik yükünü üstlenmeleri bu anlamda Weberci merkezi yönetim anlayışını tartışmaya açan bir unsur olmuştur134.

133

Emini, s.40-41. 134

63

Yerel yönetimlerin en temel meşruiyet zeminlerinden biri her bölgenin kendi sorununu merkezi yönetimden daha iyi tanıyabilecek olması ve bu doğrultuda çözümüne yönelik gerekli kaynakları kullanabilme hakkına sahip olması gerekliliğidir. Yerel yönetimler genel ve merkezi hükümetten bağımsız ve onunla eşit olmak isteğini, aynı zamanda ekonomik kaynakları da kendi kontrollerinde bulundurmak için talep etmektedirler135.