• Sonuç bulunamadı

YEREL YÖNETİM SİYASETİ

4. BÖLÜM: HİYERARŞİK ve SÖMÜRGECİ TOPLUMSALLAŞMA

5.1. YEREL YÖNETİM SİYASETİ

merkezi devlet yönetimlerinin ve kapitalist piyasa ilişkilerinin ortadan kalkacağını düşünebiliriz. Diğer taraftan aynı talep ve çağrılar, ekolojik ve özgürlükçü bir toplumun hayati koşullarını da sağlayacaktır: Komünalist ideolojinin sunduğu öneriler, doğal dünyanın toplumsal dünya tarafından tahakküm altına alınmasına ve ekonomik çıkarlar uğruna sömürülmesine son vererek ekolojik problemlerin çözümünü sağlayacağı gibi, toplumsal dünyaya ekolojik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir esenlik de kazandıracaktır.

Komünalist ideolojinin bütünlüklü bir kavranışı, toplumsal bir mücadele süreciyle ortadan kaldırılacak mevcut hiyerarşik ve sömürücü toplumsallaşmamızın yerine getirilecek olan toplumsallaşma düzeyimizin sahip olacağı özelliklerin anlaşılmasını gerektirmektedir. Bu gereklilik de bizleri –komünalist toplum modelinin yapısal temellerine bağlı olarak gelişecek olan– yerel yönetim siyasetinin etkin olduğu, konfedere bir yapı altında bir araya gelen yerel toplulukların halk meclislerine dayalı politik hayatlarını ve topluluk temelli-ahlaki ekonomilerini araştırmaya yönlendirecektir. Komünalist projeyi anlaşılır kılmayı amaçlayan bu araştırma neticesinde ortaya çıkacak olan ideolojik çerçeve, bir taraftan merkezi devlet yönetimleri ile kapitalizme karşı komünalizmin içerdiği devrimci karşıtlığı, diğer taraftan da bu ideolojinin toplumsal dünyayı yeniden yapılandıran niteliğini ele verecektir. Elde edeceğimiz kuramsal çerçevenin nasıl hayata geçirilebileceği ise, bu bölümün son başlığında ele alınacak ve böylelikle komünalist toplum modelinin toplumsal dünyaya uyarlanabilmesi için gerekli olan toplumsal mücadelenin hangi yollar üzerinden verilebileceği anlaşılacaktır.

merkezileşme süreçlerini98 barındıran bu yönetim modeli, modern devletlerin merkezi hükümetlerde topladığı iktidar gücünü yerel topluluklara –onların hiyerarşik olmayan politik kurumlarına– devretmeyi hedefler. Dolayısıyla, komünalist ideolojinin yönetim anlayışının –halkın öz-gücünde temellenen– halkın öz-yönetimine dayandığını belirtebiliriz: Yerel bir topluluğa üye olan yurttaşların politik etkinlikte bulunabilme ve topluluklarının idari işlerini yürütebilme yeterliliğine sahip olduğu inancını yönetimin yerelleştirilmesi için başlangıç noktası olarak kabul eden bu anlayış, toplumun yönetimini doğrudan halkın ellerine teslim eder (Bookchin, 1994, s. 233). Bu doğrultuda, özgürlükçü yerel yönetimcilik, modern devletlerin temsili demokrasiye dayanan ve hiyerarşik olduğu kadar merkeziyetçi bir karaktere de sahip olan hükümet iktidarının yerine doğrudan demokrasiye dayanan ve hiyerarşi karşıtı olduğu kadar âdemi-merkeziyetçi bir karaktere de sahip olan halkın iktidarını geçirir.

Toplumsal dünyanın yönetimini yerel topluluklara teslim etmenin pratikte ne gibi değişiklikler gerektirdiğini ele almadan önce, bu yönetim biçiminin insan yaşamına olan uygunluğunu vurgulamamız ve yaratmaya çalıştığı politik yaşamın özelliklerini irdelememiz gerekecektir. Bu gerekliliğin yerine getirilmesiyle birlikte, toplumları boyunduruğu altında tutan merkezi devlet organizasyonları karşısında özgürlükçü yerel yönetimciliğin sahip olduğu hayati avantajlar öne çıkacak ve toplumsal dünyanın yönetimi için yapılması gereken pratik değişikliklere kuramsal bir çerçeve sağlanacaktır.

Öncelikle, her insan yerel bir topluluğun parçası olarak dünyaya gelir. Aile ortamında temelleri atılarak başlayan kişilik gelişimi, dâhil olunan topluluk yaşamının içinde devam eder. Kişinin kendilik bilincini kazanma süreci, etkin bir topluluk yaşamında ortaya çıkan yüz yüze ilişkilerle mümkün hale gelir ya da büyük oranda bu ilişkilerle belirlenir. Bireyler, bu ilişkilerin yardımıyla yaşam boyu ihtiyaç duyacakları insani özellikleri kazanır ve kişisel becerilerini keşfederler. Fikirlerin yerel topluluk yaşamında

98 Fiziksel âdemi-merkezileştirme, yerel yönetim siyaseti için büyük bir kentin fiziksel olarak parçalara ayrılmasıyken, kurumsal ademi-merkezileştirme topluluk temelli bir politikanın etkin kılındığı kurumların inşa edilmesidir. Bookchin’e göre “fiziksel olanın gerçekleştirilmesi yıllar sürecek dahi olsa kurumsal âdemi-merkezileştirme tam olarak gerçekleştirilebilir” (Bookchin, 2014a, s. 456). Biz de bu bölümde sadece kurumsal âdemi-merkezileştirmeyle ilgileneceğiz.

özgürce mübadele edilmesiyse, bireylerde ait oldukları dünyaya karşı güçlü bir farkındalığın ve katılım duygusunun oluşmasına olanak sağlar (Bookchin, 2013c, s.

102). Öyle ki katılım duygusu, bireylerde kendi yaşamları ile ait oldukları yaşam alanları arasında geçerli kılacakları etkin bir duyarlılığın oluşmasına olanak sağlayarak, bireyleri yaşam içerisinde aktif olan etkin öznelere dönüştürür.

Bu işlevlerin ötesine –yerel yaşamın insanlığın tarihsel gelişimindeki önemine–

bakıldığında ise, yerel topluluk yaşamının “yabancılara duyulan primordial düşmanlığa dayanan (biyolojik olarak koşullanmış) toplumsal ilişkilerin çözülmesini ve onun yerine, yavaş yavaş, kentsel bir mekânın mukimlerini kan hısımlığı ve biyolojik olgulardan bağımsız olarak giderek daha fazla kucaklayan büyük toplumsal ve ussal kurumları, hakları ve ödevleri geçiren büyük ve kapsamlı bir sürecin ayrılmaz bir parçası” olduğu görülür (Bookchin, 2015b, s. 79). Bu bakımdan toplumsal dünyanın yönetiminin yerelleştirilmesi, insan yaşamının yerel köklerine ve uygarlığın gelişimine önemli katkılarda bulunmuş olan yerel yaşamın tarihsel rollerine dayanma anlamına gelmektedir.

Diğer taraftan yönetimin yerelleştirilmesi, politik etkinliğin sahici anlamına bir geri dönüştür (Bookchin, a.g.e, s. 131-132). Politikanın, bir zamanlar, içinde yaşanılan topluluğun genel çıkarları adına topluluk üyelerinin yüz yüze geliştirdikleri ilişkilerle yürüttükleri ortak etkinlik anlamına geldiğini göz önünde bulundurduğumuzda, özgürlükçü yerel yönetimciliğin uygarlığın akılcı gelişimine damgasını vurmuş bir yönetim geleneğini canlandırmayı hedeflediğini kolaylıkla anlarız. Özgürlükçü yerel yönetimcilik, dayandığı liberter yönetim geleneğinden aldığı ilhamla, toplumsal bireyleri hiyerarşik bir yönetim ağı içerisinde diz çöktürülecek varlıklara dönüştüren ve bunun devamında toplumun yönetimini ‘seçilmiş’ bir azınlığa has kılan modern devlet yönetimlerine karşı çıkan köklü bir yönetim modeli geliştirir. Yerel yönetim siyasetinin geçerli olduğu yönetsel ağları yurttaşların politik etkinlikte bulunmak ve topluluklarının idari işleri için alınan kararları uygulamak için dâhil olacakları merkezler olarak siyasetin taşıyıcı birimleri haline getirmeyi amaçlayan özgürlükçü yerel yönetimcilik, bu haliyle, toplumun yönetimini herkesin doğrudan katılım göstererek yön verebileceği bir karaktere büründürür. Farklı bir ifadeyle özgürlükçü yerel yönetimcilik, politik

etkinliğin sahici anlamını takip ederek, insani gelişimin sağlandığı toplumsal alanı etkin bir politik alanla birleştirir ve bireylerin, ait oldukları toplulukların geleceği için önemli olan kararların alınmasında söz hakkına sahip olmasını sağlar. Sonuçta, özgürlükçü yerel yönetimcilik, toplumların yönetimini devlet-yönetme sanatına indirgeyerek politik etkinliğin esas anlamını unutturmaya çalışan merkezi devlet yönetimlerine karşı, politikanın tarihsel; yerel yaşama dayanan, hakiki olan anlamını diriltir.99

Özgürlükçü yerel yönetim siyasetiyle ortaya çıkacak olan diğer önemli bir gelişme ise, bu yönetim modelinin demokrasi anlayışımızda etkili bir değişim sağlamasıdır:

Özgürlükçü yerel yönetim siyaseti, demokrasiyi radikalleştirerek doğrudan demokrasi haline getirir. Doğrudan demokrasi, “elitizmin yerine kişisel yetki idealini, profesyonelliğin yerine amatörlüğü, karar alma ve uygulamanın delege edilmesi ve bürokratikleştirilmesinin yerine yüz yüze demokrasiyi içeren protoplazmik anlamda bir politik topluluğu, iktidar ve şiddet tekeli yerine bireyin yeniden yetkilendirilmesini ve diyalog ve akıl yoluyla anlaşmaya varmayı koyar” (Bookchin, 1994, s. 233). Bu bakımdan doğrudan demokrasi, özgürlükçü yerel yönetimciliğin toplumsal dünyanın yönetiminde gerçekleştirmek istediği tüm değişikliklerin en radikal ve birleştirici yönünü temsil eder: Her türlü temsil mekanizmasını ortadan kaldırarak politik gücü parlamento binalarından ve bürokrasi koridorlarından kurtaracak olan doğrudan demokrasi anlayışı, politika belirleme işini öz-bilinçli yurttaşlara özgü bir hak olarak sabitler. Yurttaşlar, doğrudan demokrasi aracılığıyla siyasi arenanın esas failleri haline gelir ve politik tercihlerini hiçbir aracı kurum ya da kişi olmaksızın gerçekleştirir.

Böylelikle devlet yönetimlerinin halktan gasp ettiği iktidar gücü halka geri verilir.

99 “Devlet idaresi, devlet ile ilgili işlerle uğraşır: onun şiddet tekelini uygular; yasal ve düzeni sağlayıcı organlar yardımıyla, toplumu yönlendiren mekanizmanın bütün denetimini elinde tutar;

profesyonel parlamenterlerin, orduların, polis güçlerinin, bürokrasilerin ve yardımcı rol oynayan avukatlar, öğretmenler, teknisyenler gibi diğer profesyonellerin yardımıyla toplumu yönetir”

(Bookchin, 2014a, s. 372). Diğer taraftan politika “tam tersine organik bir fenomendir. Halk kitlesinin ya da başka bir deyişle topluluğun gerçekleştirdiği bir etkinlik oluşu, onu gerçek anlamda organik kılar; bu yönüyle, toprak içine kök salmış olan ve toprak tarafından beslenen bir bitkiye benzer. Bir etkinlik olarak ele alınan politika, akılcı bir görüş alışverişini, kamunun güçlendirilmesini, pratik zekânın uygulamaya geçirilmesini kapsar; politikanın gerçekleştirilmesi, ortak ve katılımcı bir çabanın sonucudur (Bookchin, a.g.e, s. 373).

Bir taraftan insani gelişim süreçleri ile yerel bir topluluk yaşamı arasındaki sıkı yakınlığa, diğer taraftan politik etkinliğe sahici anlamını kazandıran demokrasi uygulamalarının yerel bir politik sistem içerisinde ortaya çıkabileceği argümanına dayanan özgürlükçü yerel yönetim siyaseti, insan bilincinin özgürlükçü gelişimini yerel bir politik yaşamla birleştirir. Burada ortaya çıkan şey, yerel bir topluluk yaşamına üye olan kişilerin politik yaşama öz-bilinçli, etkin yurttaşlar olarak katılımıdır:100 Bireyler, yerel yönetim siyasetiyle birlikte, kendi yaşamlarının ve üyesi oldukları topluluklarının geleceği için politik alana doğrudan müdahale edebilecek kişiler haline gelir. Modern devletlerin belirli aralıklarla seçim sandıklarına atılan seçmen kâğıtlarına ve yine belirli aralıklarla ödenen vergi borçlarına indirgediği politik özne yaşamı, yerel yönetim siyasetiyle birlikte bir genişlemeye ve daha da iyisi bir derinleşmeye kavuşur. Kişiler, birbirinden farklı birçok konu hakkında politik tercihlerde bulunmak için siyasi yaşama katılır ve bu alanda kurdukları yüz yüze ilişkiler yardımıyla tercihlerindeki bilinç düzeylerini arttırırlar. Devletçi yönetimlerde seçmen ya da vergi mükellefi olarak silikleştirilen politik özne, yerel yönetim siyaseti aracılığıyla öz-bilinçli bir yurttaş haline gelerek toplulukla ilgili her meseleye doğrudan müdahale etmeye başlar (Bookchin, 2015b, s. 137). Toplumsal denetimin topluluk yurttaşlarının eline geçmesini sağlayacak olan bu durum, kişilere kendine güven temelinde gelişen bir öz-yetkinlik duygusu kazandırarak akılcı bir toplumun yaratılmasına olanak sağlar.

Elbette ki yerel yönetim siyasetinin sahip olduğu özelliklerle ilgili olarak bu noktaya kadar ifade ettiklerimiz, bu yönetim anlayışının pratik uygulamalarıyla anlam kazanacaktır. Söz konusu uygulamaların gerçekleşmesiyse, yerel toplulukların yönetim işlerini gerçekleştiren toplumsal kurumların inşa edilmesini şart koşmaktadır.