• Sonuç bulunamadı

Genel olarak Yeni Kurumsalcılığın eklektik bir nitelik arz ettiğini söylemek gerekir. Yeni Kurumsalcılığın tüm alt türleri farklı kuramsal tartışmalarla birlikte ortaya yeni bir yaklaşım olarak çıkmıştır. Bunlardan Rasyonel Tercihli Kurumsalcılık kurumlar ve davranışlar arasındaki etkiyi daha net ve kesin tanımlamaktadır. Rasyonel Tercihli Kurumsalcılık kurumları resmi yapılar ve yükümlülükler olarak ele alırken Tarihsel Kurumsalcılık bunların yanı sıra gayrı

92 Pollack, 2004, op. cit., s.141, 147.

93 March ve Olsen, 1989, op. cit., s.23.

26

resmi etkileşimi de kurum olarak değerlendirmektedir.94 Sosyolojik Kurumsalcılık ise kurum olarak normlar, kurallar ve kültürü bir bütün olarak değerlendirir.95 Kurumlar, Rasyonel Tercihli ve Tarihsel Kurumsalcılıkta ara değişken iken Sosyolojik Kurumsalcılıkta bağımsız değişken konumundadır.96 Yine kurumların Sosyolojik ve Tarihsel Kurumsalcılıklarda içsel yapılar olarak ele alınmasına rağmen Rasyonel Tercihli Kurumsalcılıkta dışsal yapılar olarak ele alındığı görülmektedir.97 Sosyolojik Kurumsalcılık, kurumların oluşumunda uygunluk mantığı uyarınca meşruiyetlerine odaklanırken Rasyonel Tercihli Kurumsalcılık etkinliklerine ve düzenleyici rollerine odaklanmakta, diğer bir ifadeyle sonuç mantığı98 gütmektedir.

Hall ve Taylor, mevcut kurumların neden varlıklarını sürdürdüklerini en iyi açıklayan yaklaşım olarak Rasyonel Tercihli Kurumsalcılığı görmektedir.99 Ancak bununla birlikte bu yaklaşımın oldukça fonksiyonalist olduğunu da ifade etmektedirler. Çünkü niyetlenilmemiş sonuçların siyaset yaşamındaki çokluğu her sonucu söz konusu oluşumun kökeni ile bağdaştırmada eksik kalabilmektedir.

Rasyonel Tercihli Kurumsalcılık, kurumları oluşturan aktörler arasındaki güç asimetrilerini açıklamada da yetersiz kalmaktadır. Tarihsel Kurumsalcılığın güç asimetrisi vurgusu kurumların yalnızca aktörler arasındaki farklı güç seviyeleri doğrultusunda şekillendiği yönünde değil aynı zamanda söz konusu kurumların güç dağılımını da aktörler arasında farklı yaptığı şeklindedir. Kurumların oluşumunda Sosyolojik Kurumsalcılığın gözden kaçırdığı asimetrik vurguyu ise yine Tarihsel Kurumsalcılık tamamlar niteliktedir. Aspinwall ve Schneider Tarihsel Kurumsalcılık

94 Rosamond, op. cit., s.114.

95 Aspinwall ve Schneider, op. cit., s.7.

96 Ibid.

97 Ibid.

98 March ve Olsen, 1989, op. cit., s.23.

99 Hall ve Taylor, op. cit., s.19.

27

ile Sosyolojik Kurumsalcılığın Rasyonel Tercihli Kurumsalcılıktan farklı olarak aktörlerin eylemini hedeflerin değil içinde bulundukları ortamın yönlendirdiğini ifade etmektedirler.100

Yine bu çerçevede kurumların yalnızca devletlerin çıkarları doğrultusunda oluşan ve ortak eylemler ile etkinliği sağlayan araçsal oluşumlar olarak gören Rasyonel Tercihli Kurumsalcılık tercihler farklılaştığında neden kurumların hâlâ varlıklarını sürdürüdüklerine dair açıklama getirememektedir.101 Hall ve Taylor da Rasyonel Tercihli Kurumsalcılığın kurumların etkinsizlikleri için bir açıklama getiremediğini ve bazı noktalarda araçsal olmadığını (örn. kimse yokken kırmızı ışıkta beklemek) ifade etmektedirler. Bu nedenle Tarihsel Kurumsalcılığın patika bağımlılığı ve niyetlenilmemiş sonuçlar vurgusu Rasyonel Tercihli Kurumsalcılığın eksiğini tamamlar niteliktedir. Zira Tarihsel Kurumsalcılığa göre rasyonel aktörler hedeflerini ortak eylemle gerçekleştirebilmek için kurumsal girişimlerde bulunurlar;

ancak, söz konusu kurum her zaman ve şartta ilgili aktörlerin hedeflerini gerçekleştirebilme kapasitesine sahip ol(a)mayabilmektedir. Nitekim AB siyasi tarihinde de bunun 1952 Avrupa Savunma Topluluğu, 1953 Avrupa Siyasi Topluluğu ve 2004 Anayasal Antlaşma gibi örnekleri mevcuttur.

Hall ve Taylor, Sosyolojik Kurumsalcılığın zaten var olan kurumsal yapılanmalardan ödünç alınan kurumlar ile gelişim gösteren sürece odaklandıklarını belirtirler. Söz konusu yaklaşım neden belirli bir kurumun referans alınması gerektiğini yalnızca onun verimliliğinin ötesinde kurumun toplumsal meşruiyetine dayandırmaktadır. Hall ve Taylor bu yaklaşımın kurumsal oluşum ve reform

100 Aspinwall ve Schneider, op. cit., s.8.

101 Rosamond, op. cit., s.121.

28

süreçlerinin çatışan çıkarlara sahip aktörler arasındaki güç çekişmesini ise beraberinde getirdiğini gözden kaçırdığına dikkat çekmektedir.

Sosyolojik Kurumsalcılık, Rasyonel Tercihli Kurumsalcılıktaki önceden belirlenmiş bireysel çıkarlar ve tercihlerin önceden belirlenmiş olmadığına, söz konusu aktörler arasındaki etkileşim ile şekillendiğine vurgu yapmaktadır.102 Rasyonel Tercihli Kurumsalcılık gibi uluslararası örgütlerin kendilerini oluşturan devletlerin çıkarlarını gerçekleştirdileri yardımcı bir araç olmadığını; aksine sahip oldukları rasyonel-yasal meşruiyetin ve teknik uzmanlığın onları kendilerini meydana getiren amirlerden diğer bir ifadeyle devletlerden özerk şekilde hareket edebildiklerini savlamaktadır.103

Pollack, Tarihsel Kurumsalcılığı kurumların zaman içerisindeki etkilerine yoğunlaşması ve kendilerini oluşturan aktörler üzerindeki etkilerini zaman içerisinde ele alması bakımından Rasyonel Tercihli ve Sosyolojik Kurumsalcılığın arasında bir tür olarak değerlendirmektedir.104 Rosamond ise Rasyonel Tercihli Kurumsalcılık ile Tarihsel Kurumsalcılık arasında önemli bir uyuşmazlık olmadığına dikkat çekerek

‘Rasyonel Tercihli Tarihsel Kurumsalcılık’ gibi bir yaklaşımın benimsenmesinin gayet normal olduğunu ifade etmektedir.105 Aspinwall ve Schneider de diğer Yeni Kurumsalcılık türleri arasında olduğu gibi Rasyonel Tercihli Kurumsalcılık ile Tarihsel Kurumsalcılık arasında ortak noktaların fazla olduğu görüşünü paylaşmaktadırlar.106 Yine Pollack, Tarihsel Kurumsalcılığı diğer iki türden ayıran en önemli iki farkı tarihsel süreçteki kurumların etki doğurması, aktörlerin burada geri

102 Jupille ve Caporaso, op. cit., s.432.

103 James G. March ve Johan P. Olsen, “The Institutional Dynamics of International Political Orders”, International Organization, 1998, C.52, S.4, s.952.

104 Pollack, 2004, op. cit., s.139.

105 Rosamond, op. cit., 118.

106 Aspinwall ve Schneider, op. cit., s.5.

29

dönüşün maliyetlerinin çok yüksek olacağı bir patika bağımlı (path dependent) yapı içerisine andlaşmalar ile bağlı kılınması ve kurumların –Rasyonel Tercih Kurumsalcıların yaptığı gibi- salt fonksiyonel (ahistorik) yararlarına vurgu yapılmasını reddetmesi olarak ifade etmektedir.107

Tarihsel Kurumsalcılık aktör tercihleri ve davranışları varsayımlarını aynen paylaşması sebebiyle Rasyonel Tercihli Kurumsalcılığın bir çeşidi olarak da görülmektedir.108 Ancak ona nazaran kurumların etkisini daha geniş ve derin çerçeveden ele alır ve var olan kurumlardaki güç ilişkilerinin yeni kurumların oluşumunda bazılarına diğerlerinden daha fazla çıkar sağladığını savlayarak Rasyonel Tercihli Kurumsalcılıktan ayrılır.109 Yine Tarihsel Kurumsalcılığın Rasyonel Tercihli Kurumsalcılık gibi tümdengelim değil tümevarım metodonu benimsemesi onu farklı kılan özelliklerden biridir. Tarihsel süreç içerisinde ampirik gözlemlere dayanan bu metodu salt rasyonel çıkarlara atıf yaparak değil bu rasyonel çıkarların nasıl şekillenip mevcut durumda aktörlerin davranışlarını yönlendirdiğinin anlaşılabilmesini mümkün kılmaktadır.

Yeni Kurumsalcı okullar arasındaki bir diğer önemli fark analiz ettikleri zaman dilimleri konusundadır. Rasyonel Tercihli Kurumsalcılık teorisyenleri kısa dönemli karar almayı incelerken Tarihsel ve Sosyolojik Kurumsalcılık teorisyenleri uzun dönemli kararlara ve kurumsal etkilere odaklanmaktadırlar.110

107 Pollack, 2004, op. cit., s.141.

108 Ibid.

109 Rosamond, op. cit., s.114.

110 Aspinwall ve Schneider, op. cit., s.6.

30

Kurumsalcılığın farklı yaklaşımlarının en belirgin ortak noktası ise kurumların (yapının) belirleyici olduklarını vurgulamalarıdır.111 İkinci ortak noktaları da hepsindeki kurumların değişimlerle birlikte sabit kalmasına rağmen aktörlerin değişiklik gösterebilmesidir.112 Bir diğer ortak nokta ise bu yaklaşımların ne ölçüde diğerlerinin savlarını kabullenip genişletilebileceği konusudur.113

Yeni Kurumsalcılığın alt türleri arasındaki karşılaştırmayı bitirirken Hall ve Taylor’un114 değerlendirmesine değinmek çalışmanın metodolojisi bakımından faydalı olacaktır. Hall ve Taylor alanda sıklıkla referans gösterilen çalışmalarında115 Yeni Kurumsalcılığın alt türleri arasındaki görüş alışverişinin mümkün olduğunca olması gerektiğini ifade etmektedir. Bu yaklaşımlardan herhangi birinin değerlendirmesi diğerini tamamlamada veya desteklemede kullanılabilecek derecede ortak bir analitik düzlem paylaştığına dikkat çekmektedir. 1996’da kaleme aldıkları çalışmalarında bu alt türler arasındaki zımnî rekabeti açıklamaya çalışmışlar ancak somut gelişmelerin aralarında daha fazla düşünce alışverişini mümkün ve gerekli kıldığının altını çizmişlerdir.116

Bütünleşme sürecinin farklı alanlarda incelenmesi durumunda kendisi de dinamik bir süreç olması sebebiyle söz konusu alt türlerin birlikte değerlendirilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Nitekim Yeni Kurumsalcılık türlerinin toplamda bütünleşme üzerine söylediği şeyin aynı olduğunu söylemek mümkündür: bütün resmî ve gayrı resmî kurumlar bütünleşmenin niteliğini ve kaderini belirler. Yeni Kurumsalcı yaklaşımların aslında hepsinin devletleri birincil aktör rolünde ele aldıklarını

111 Peters, 2008, op. cit., s.5.

112 Ibid., s.5.

113 Ibid., s.7.

114 Hall ve Taylor, op. cit.

115 Ibid., s.24.

116 Ibid., s.22.

31

sonrasında ise kurumlar ile karşılıklı etkileşim yoluyla kurumların aktörlerin tercihlerini ve siyasa çıktılarını nasıl şekillendirdiklerini ele almaları bakımından kendi içlerinde hükümetlerarasıcı yaklaşımdan yönetişim yaklaşımına doğru bir gelişim izlediklerini söylemek mümkündür.

Kurumsalcılık için belki de en kafa karıştırıcı nokta ‘kurum’ kavramının farklı teorisyenlerce farklı hatta bazen de zıt şeyler olarak ele alınmasıdır.117 Kuramın farklı versiyonlarının sınanması farklı ampirik bulgular elde edilmesine sebebiyet verebilmektedir.118 Siyaset bilimi alanında farklı Kurumsalcılık yaklaşımlarının çekirdek özelliklerinin ortak olduğu bir Kurumsalcılığın açığa çıkarılması Kurumsalcılık tartışmalarında önemli bir noktadır.119 Esasen bu argümanın cevabı hem evet hem hayırdır. Nitekim bazı hususlarda ortada ortak tek bir Kurumsalcılıktan söz edilebilirken bazı hususlarda ise bu mümkün olmamaktadır.120

Bu çalışmada da Rasyonel Tercihli Kurumsalcılık ile Tarihsel Kurumsalcılık yaklaşımları enerji bütünleşmesi konusunda birlikte değerlendirilecektir. Çünkü Enerji Topluluğu özelinde ele alınacak olduğu üzere kurumsal mekanizmayı daha iyi anlayabilmek için yalnızca kurum oluşturmaya yol açan rasyonel tercihler değil aynı zamanda tarihsel bağlam da dikkate alınmalıdır. Rasyonel Tercih Kurumsalcılığı aktörlerin kurum oluşturma davranışlarını açıklayabilmektedir; ancak tarihsel dönüm noktalarını açıklamakta diğer bir deyişle neden söz konusu bir kurumun o tarihte

117 Peters, 2008, op. cit., s.2.

118 Ibid., s.2.

119 Ibid., s.5.

120 Ibid., s.5.

32

kurulduğunu açıklamakta yetersiz kalmaktadır.121 Bu nedenle Tarihsel Kurumsalcılık da çalışmada uygulanacak bir Yeni Kurumsalcılık yaklaşımı olmuştur. Bu kapsamda bir sonraki bölümde enerjinin Avrupalılaş(tırıl)ması tarihsel gelişim seyri içerisinde ele alındıktan sonra söz konusu olgu Rasyonel Tercihli ve Tarihsel yaklaşımları özelinde Yeni Kurumsalcılık çerçevesinde değerlendirilecektir.

Sosyoloji bilimindeki yönelimlerden etkilenilerek oluşturulmuş olan Sosyolojik Kurumsalcılık ise çalışmada sınanmayacaktır. Çalışmanın konusunun Enerji Topluluğu olması dolayısıyla sınanacak konu olan enerji bütünleşmesi de teknik bir konu olmaktadır. Enerji bütünleşmesinin, devletlerin rasyonel tercihlerinin bir yansıması olduğu göz önünde bulundurulduğunda Sosyolojik Kurumsalcılığın asıl vurguyu rasyonel kararlara ve resmi kurallara değil; normlar, gelenekler ve kültür öğeleri gibi gayrı resmî kurumlara yapması, kurumların verimlilik ve etkinlik kaygısıyla değil toplumsal meşruiyet kaygısıyla oluşturulduklarını savlaması nedeniyle kapsam dışında tutulmuştur. Söz konusu yaklaşımın sınanmama nedenlerinden diğeri de bu yaklaşımın kurumları kendilerini oluşturan aktörlerden bağımsız olarak görmesidir. Avrupa Birliği gibi bugünün dünyasında bir benzeri daha olmayan sui generis bir yapının dahi ulus-devletlerin salt rasyonel tercihleri doğrultusunda oluşmuş olmasından hareketle son derece teknik bir bütünleşmeyi temsil eden Enerji Topluluğu’nun kendisini oluşturan ulus-devletlerden bağımsız hareket etmesi beklenemez. Bu nedenlerden ötürü de Sosyolojik Kurumsalcılığa çalışmanın bundan sonraki kısımlarında yer verilmeyecektir.

121 Helena Ekelund, “The Establishment of FRONTEX: A New Institutionalist Approach”, Journal of European Integration, 2014, C.36, S.2, s.99-116.

33

İKİNCİ BÖLÜM: AB ENERJİ POLİTİKASI’NIN GELİŞİMİ

Avrupa Birliği enerjidekihedeflerine erişebilmek için enerji alanında Birlik sınırları içerisinde ve dışarıda çeşitli inisiyatiflerde bulunmaktadır. Bunları AB’nin Dış Enerji Politikası ve İç Enerji Politikası şeklinde kategorilendirmek mümkündür.

Ancak bu iki enerji politikası alanının birbirinden kesin çizgilerle ayrılmadığı tam tersine çok güçlü bağlarla bağlı olduğu bir gerçekliktir. Söz gelimi arz güvenliği hedefi için her ne kadar dışarıdan gelen arz kaynaklarının çeşitlendirilmesi benimsenen bir metot olsa da buna Birlik içerisindeki iletim ve dağıtım ağlarının bütünleşmesi de dâhil olmaktadır. Nitekim söz konusu farklı kaynaklardan alınan enerjinin Birlik içerisindeki şebekeler ile iletim ve dağıtımı işleyen ve kartelleşmemiş bir enerji piyasasını gerekli kılmaktadır. Bu gereklilik ise diğer bir hedef olan rekabetçi enerji tek pazarı ile birleşmektedir. Bu hedeflerin ise kısa vadeli değil uzun vadede de Birliğin enerji sorununa çözüm üretebilecek sürdürülebilir politikalar ile gerçekleştirilmesi elzemdir. Nihayetinde Birliğin enerji alanındaki hedefleri birbirleriyle çok güçlü biçimde ilintili olması sebebiyle dış ve iç enerji politikalarını da birleştirir niteliktedir.

Birlik, enerjide kendi kendine yeten bir oluşum olmadığından ötürü dışarıdaki gelişmelerden ciddi şekilde etkilenmektedir. Krizler ve çatışmalar başta enerji güvenliği olmak üzere enerjinin tüm alanlarında negatif etkiler doğurmakta ve Birlik ülkeleri de bundan nasibini almaktadırlar. Nitekim Birlik düzeyinde enerji konusundaki ilk düzenlemeler de 1956-57 Süveyş Krizi münasebetiyle oluşturulmuştur. Bunu daha sonraki bölgesel ve küresel krizler ve akabindeki Birlik

34

inisiyatifleri takip etmiştir. Bu kısa girişten sonra şimdi Birlik enerji politikasının gelişimini belirleyen gelişmeler tarihsel süreç bağlamında incelenecektir.