• Sonuç bulunamadı

Yeni Kamu ĠĢletmeciliğinden Yeni Kamu Hizmetine

2000’li yıllarda YKĠ anlayıĢına karĢı Robert B. Denhardt ve Janet Vinzant Denhardt YKH anlayıĢını, kamu hizmetini, demokratik yönetiĢimi ve sivil katılımı merkezinde barındıran, yönetiĢim sistemi içinde kamu yöneticilerinin rolleri hakkındaki bir dizi düĢünceyi barındıran hareket olarak tanımlanmaktadır (Kaya, 2017: 468; Çakır Kantarcıoğlu, 2016: 44). Yani YKĠ anlayıĢına bir eleĢtiri olarak geliĢtirilmiĢ olan YKH anlayıĢı kamu hizmet sunumunda vatandaĢın daha fazla ön

65

planda olması gerektiğini belirtmektedir. YKH anlayıĢında, demokratik katılımcılık, sivil toplum, insan odaklılık ve vatandaĢ hakları gibi modern kavramlar kamu hizmeti sunumuna dahil edilmiĢtir (Tozlu, 2017b: 342).

Sosyal refah anlayıĢına tepki olarak geliĢen kamu yönetimi ile YKĠ ve YKH adı verilen iki önemli yaklaĢım ortaya çıkmıĢtır. Bu yaklaĢımların kamu yönetimine yansımalarını STK’ların çeĢitlenmesi, hiyerarĢik yönetim anlayıĢından yerelleĢme sürecine geçiĢ, demokratik katılım olgusu, küreselleĢme, kamu hizmetlerindeki etkinlik ve personel yönetimi gibi geliĢmeler oluĢturmaktadır. Buna rağmen bu iki model arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. YKĠ ile YKH arasındaki en önemli farklılık kamu yararı bazında kendisi gösterir. Nitekim YKĠ iktisadi yaklaĢımları ön plana almakta iken YKH anlayıĢında kamunun sorumluluğu demokratik ve sosyal kriterler üzerine inĢa edilmekte, kamu yararı olgusu kamu, özel ve sivil toplum aktörlerinin bir araya geldiği ortak ihtiyaçlar üzerinden demokratik katılımcı bir uzlaĢı sonucu Ģekillenmektedir (Bayrakcı ve Kahraman, 2017: 301; Genç, 2010:78). YKH demokratiklik, sivil toplum, post modern yönetim gibi unsurlara dayanmaktadır. Bu unsurlara ek olarak YKĠ anlayıĢını vermek mümkündür. Yani YKH’nin kendine has özellikleri olmasına rağmen YKĠ anlayıĢı çerçevesinde ve eleĢtirisel manada ĢekillenmiĢtir (Ayhan ve Önder, 2017: 34). Tablo 10’da YKĠ ile YKH’nin geniĢ bir Ģekilde ayırt edici özellikleri ortaya konmuĢtur.

Özellikle YKH anlayıĢını YKĠ’den farklı konuma getiren müĢteri vatandaĢ ayrımıdır. Bu anlayıĢa göre vatandaĢı kamu hizmetlerinin müĢterisi olarak görmek doğru olmayıp, vatandaĢların öncelikli taleplerinin birbirlerinden farklı olduğu da göz ardı edilmemelidir. YKH, YKĠ anlayıĢından birçok noktada ayrılmaktadır. YKĠ, özelleĢtirme, performans ve müĢteri hizmetleri üzerinde dururken; YKH anlayıĢı demokratik haklar temeline dayanmaktadır. Piyasa temelli YKĠ anlayıĢında kamu hizmet sunumunda vatandaĢın katılımı zorunlu olmamaktadır. Ayrıca kamu hizmeti sunumunda kamu yararı kavramı YKĠ anlayıĢında, bireysel çıkarların tümünü ifade ederken; YKH anlayıĢında ortak değerlere iliĢkin uzlaĢının sonucudur (Uysal ġahin, 2014: 42-43; Genç, 2010: 78-79).

66

Tablo 10: YKĠ ile YKH AnlayıĢlarının KarĢılaĢtırılması

YKĠ YKH

Ekonomik teori ve pozitivist sosyal bilime dayanmaktadır.

Demokratik teori, pozitif ve eleĢtirel yönlü yaklaĢımlara dayanmaktadır.

Teknik ve ekonomik rasyonalite, iktisadi

insan olguları yer almaktadır. Stratejik rasyonalite ve rasyonalitenin ekonomik, politik ve yönetsel açıdan ele alınıĢı yer almaktadır.

Kamu hizmeti sunanların sorumluluğu tüketicilere karĢıdır.

Kamu hizmeti sunanların sorumluluğu vatandaĢlara karĢıdır.

Yönetimin rolü dümen tutan yani piyasa güçlerini serbest bırakmada katalizör görevi görmektir.

Yönetimin rolü hizmet eden yani gruplar arasında çıkar çatıĢmalarına aracılık etmektir.

Özel ve kar amaçsız kuruluĢlarla giriĢimci ve teĢvik edici yapılanma yer almaktadır.

KarĢılıklı olarak anlaĢmaya varılan ihtiyaçları karĢılamak için kamu, kar amaçsız sektör ve özel sektör arasında koalisyon oluĢturulmaktadır.

Piyasa yönlü: GeniĢ bir tüketici kitlesi tarafından arzulanan çıktılar bireysel çıkarların bir araya gelmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır.

Çok yönlü: Kamu görevlileri hukuka, toplumsal değerlere, politik normlara, profesyonel standartlara ve vatandaĢların çıkarlarına uygun hareket etmektedir. Yönetimin giriĢimci amaçlar için geniĢ

takdir yetkisi bulunmaktadır.

Yönetimin takdir yetkisi bulunmasına rağmen bu yetki sınırlı ve hesap verilebilir yapıdadır.

Ön kontrolün kurum içerisinde esas olduğu adem-i merkeziyetçi bir kurumsal örgütlenme esastır.

Liderliğin içsel ve dıĢsal olarak paylaĢıldığı katılımcı bir yapılanma esastır.

Kamuyu küçültmeyi amaçlayan giriĢimci ruh söz konusudur.

Kamusal hizmetler ve topluma katkı sağlama arzusu söz konusudur.

Kaynak: Denhardt ve Denhardt, 2000: 554.

YKH kavramı YKĠ anlayıĢına getirilen eleĢtiriler doğrultusunda ĢekillenmiĢtir. YKĠ anlayıĢında her ne kadar demokratik katılım söz konusu da olsa bürokratik ideallerin önüne geçememiĢtir. Yani idari etkinlik ve politik cevap verebilirlik (yönetim etiği) ile birlikte demokrasi kavramı gölgelenmiĢtir. YKĠ’de yer alan bürokratik ve demokratik amaçların çatıĢması YKH anlayıĢında son bulmuĢtur. Ayrıca YKĠ’de yönetim etiği ile kamusal hizmet sunulan kesime ait hareket özgürlüğü veya kırmızı çizgiler yeterince açıklığa kavuĢmadığı için hizmet sunulan kiĢilerin hukuki alt yapıyı bildiği kabul edilmiĢtir. Özellikle YKĠ olarak “yeni” sıfatını alan anlayıĢın doğrudan demokrasi ile yürütülen YKH’ye göre eskidiği söylemek mümkündür. Çünkü YKĠ, “yönetim” kavramında katı olduğundan dolayı

67

mikro düzeydeki kamusal hizmetlerin sunumunda baĢarısız olmuĢtur. YKĠ anlayıĢında yer alan bürokratik sorunlara örgütlenmiĢ kurumlarla çözüm bulma önerisi beraberinde farklı bürokratik sorunları beraberinde getirmiĢtir. YKH ise doğrudan sosyal çözüme odaklandığı için kamusal hizmet sunumunda daha etkin olduğunu söylemek mümkündür. Bu açıdan değerlendirildiğinde YKH anlayıĢının YKĠ’ne göre kamu hizmet sunumunda mikro düzeyde yol kat ettiğini ortaya koymuĢtur. YKH anlayıĢı içerisinde paradigma kayması kavramı yer almaktadır. Bunun sebebi bu anlayıĢın modernizme entegre yaklaĢım olmasından kaynaklanmaktadır. Modernizm, pozitivizm gibi kamu yönetimi kavramları bilimsel, çağdaĢ, güncel ve sosyal disipline bağlı kalırken YKĠ iĢletmeciliğinin bu disiplinleri yönetim etiği ve örgütsel disipline tercih etmemesi, kamusal hizmet sunumunda YKH anlayıĢını bir adım önde tutmaktadır (Özgür, 2014: 206-208). Ayrıca YKH devlet merkezli kamu hizmetleri sunumundan çok daha çeĢitlidir. Özellikle farklı, ırk, cinsiyet ve mesleki geçmiĢleri de dikkate alan kamusal hizmet çeĢitliliği bulunmaktadır. Bu açıdan her ne kadar YKH anlayıĢı YKĠ gibi kamu yararını kısmi de olsa temsil etmektedir. Ancak özel ve kar amacı gütmeyen sektörlerle kıyaslandığında YKH, YKĠ göre devleti sektör olarak görmemektedir. Böylece YKĠ anlayıĢında da bulunan sivil toplum ve STK yükselen bir ilgiye sahip konuma gelmiĢtir. Elbette YKĠ’de de kamu hizmetlerinin sunumunda vatandaĢların talep ve istekleri dikkate alınsa da YKH farklı olarak kamu yararı sadece müĢteri iliĢkisinde değil vatandaĢ iliĢkilerini daha geniĢ çerçevede kapsayan daha fazla demokratik değerlere sahiptir. Kamu hizmet sunumunda piyasa mekanizmalarını baz alsa da YKH’de vatandaĢların talep ve istekleri daha ön planda tutulmaktadır (Perry 2006: 3- 10). Buradan YKH’nin piyasa mekanizmalarını geri plana attığı düĢünülmemelidir. Tam aksine vatandaĢların istek ve talepleri doğrultusunda nasıl ki STK ve sivil toplum anlayıĢı güçleniyorsa o kadar da kamu hizmet sunumunda özel sektör aktörlerine olan ilgi artmaktadır (Light, 1999: 127-128). Buradan YKĠ anlayıĢına farklı açıdan bakan YKH’ni “kamu hizmetlerinin sunumunda devlet merkezli hümanizm yerine postmodern, demokrasi ve vatandaĢlık kavramlarını bir arada değerlendiren, doğrudan istek ve beklentilere karĢılık vermeye çalıĢan sivil toplumu destekleyen, yönetimden çok yönetiĢimi ön planda tutarak sosyal hümanizmi daha

68

çok tercih eden bir yaklaĢım” olarak nitelendirmek mümkündür (Ayhan ve Önder, 2017: 34-36).

Denhardt ve Denhardt (2000: 553-556)’ın çalıĢmasında YKH anlayıĢı ile ilgili yedi temel nokta bulunmaktadır. Bunlar;

 Yönlendirmek yerine hizmet etmek: Kamu görevlisinin giderek daha önemli bir rolü, toplumu kontrol etmek veya yeni yönlerde yönlendirmek yerine, vatandaĢların ortak çıkarlarını dile getirmelerine ve yerine getirmelerine yardımcı olmaktır.

 Kamusal yarar yan amaç değil, temel amaçtır: Kamu yöneticileri, kamu yararı konusunda ortak bir fikir oluĢturmaya katkıda bulunmalıdır. Amaç bireysel tarafından yönlendirilen hızlı çözümler bulmak olmayıp, ortak çıkarların oluĢturulması ve sorumluluğun paylaĢılmasıdır.

 Stratejik düĢün, demokratik davran: Kamu ihtiyaçlarını karĢılayan politikalar ve programlar, kolektif çabalar ve iĢbirlikçi süreçlerle en etkili ve sorumlu bir Ģekilde gerçekleĢtirilebilir.

 MüĢterilere değil vatandaĢlara hizmet et: Kamu yararı, bireysel çıkarların bir araya getirilmesinden ziyade, paylaĢılan değerlerden oluĢmaktadır. Bu nedenle, kamu çalıĢanları sadece “müĢterilerin” taleplerine cevap vermekle kalmaz, aynı zamanda vatandaĢlar arasındaki güven ve iĢbirliği iliĢkilerini kurmaya odaklanırlar.

 Hesap verebilirlik basit değildir: Kamu görevlileri, piyasadan daha fazlasına dikkat etmelidir; aynı zamanda yasal ve anayasal hukuka, toplum değerlerine, siyasi normlara, mesleki standartlara ve vatandaĢlık çıkarlarına da katılmalıdırlar.

 Üretkenliğe değil insanlara değer ver: Kamu kurumları ve katıldıkları ağlar, tüm insanlar için saygıya dayalı iĢbirliği ve ortak liderlik süreçleriyle yürütülüyorlarsa, uzun vadede baĢarılı olma olasılıkları daha yüksektir.  GiriĢimciliğin üstünde vatandaĢlığa ve kamu hizmetine değer ver: Kamu

yararına, kamu parası kendilerine aitmiĢ gibi davranan giriĢimci yöneticilerden ziyade topluma anlamlı katkılar yapmayı taahhüt eden devlet memurları ve vatandaĢlar daha iyi destek sağlarlar.

69 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

YEREL HĠZMET SUNUMUNDA YEREL YÖNETĠM VE SĠVĠL TOPLUM KURULUġLARININ ĠġBĠRLĠĞĠ

Sosyal alanda yaĢanan geliĢmelere bağlı olarak kamu hizmet sunum sürecine yeni aktörler ve güçler dahil edilmektedir. Neoliberal politikaların getirdiği kamu- özel iĢbirliği anlayıĢı benimsenmesi ile birlikte bu aktörlerin baĢında üçüncü sektör olarak anılan STK’lar yer almaktadır. Bu geliĢimin nedeninin sivil toplumun ve özel sektörün artan sosyal çalıĢmalarına bağlı olduğu gözden kaçmamaktadır. Aynı Ģekilde kamu hizmetlerinin sunumundaki değiĢimlerle de belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Kamu hizmet sunumunda hak temelli sosyal politikaların yerini alabilecek kadar geliĢim gösteren STK’ların kamu yönetimlerinin sadece piyasa baĢarısızlıklarında sivil toplumun yetmediği alanlarda ve kriz dönemlerinde yani diğer kurumların yeterli olmadığı zamanlarda devreye girmesi istenmektedir (Kesgin, 2012: 53-54).

Düzenleyici devlet kavramı ile birlikte yerelleĢme ve bölgeselleĢmenin önemi ortaya konulmuĢtur. Ayrıca devlet tarafından özel sektör ve STK’ların kamu hizmeti yatırımlarının gerçekleĢmesi için yasal olarak desteklenmesi söz konusu olup, genellikle devlet, stratejik planları düzenleyerek; bazı kamusal alanlardan geri çekilmektedir. Düzenleyici devlet kavramının içeriğinden kaynaklı olarak devlet, çeĢitli alanlarda serbestleĢmeyi sağlamaktadır. Devletin bazı alanlardan çekilmesi ve serbestleĢmeyi sağlaması, iktisadi düzene müdahale Ģeklinin değiĢimi anlamına gelmektedir (Usta, 2014: 18).

1980 sonrasında devletin etkinlik ve verimliliğinin arttırılabilmesi, kaynakların gerçek ihtiyaç sahiplerine en iyi Ģekilde ulaĢtırılabilmesi için sosyal yardım, eğitim, sosyal hizmet, yoksullara yardım gibi görev alanlarının STK’lara, kar amacı taĢımayan dernek, vakıf, sendika vb. kurumlara devredilmesini amaçlamaktadır. Bu yaklaĢımın temel amacı devletin kamu harcamalarında önemli bir yer tutan sosyal yardım ve sosyal hizmetleri kamusal görev alanı dıĢına taĢıyabilmektir. STK’lara verilen önemin nedeni özelleĢtirmenin zararlı yönlerini hafifletmektir. Devlet her ne kadar özelleĢtirmeyi kamu hizmetlerindeki etkinlik ve verimliliği artırmak için kullansa da özel sektörde yer alan iĢletmelerin kar amacı gütmesinin sonucu olarak

70

maliyetleri düĢürmek için insanların iĢlerine son vermesi iĢsizliğe ve düĢük ücret politikası ile bireysel refahın düĢüĢüne neden olabilmektedir. Bu açıdan özelleĢtirmeye bakıldığında devletin, özelleĢtirmenin bahsi geçen zararlarını hafifletmek amacıyla bazı kamu hizmetlerinde STK’lara yer vermesi gerektiğini ortaya koymaktadır (Artan, 2012: 77-78).

Kamusal hizmetlerin etkinliği ve kalitesi açısından gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaĢması anlamında sosyal hizmetler YKĠ anlayıĢında önemli bir rol oynar. Zira devletin rol ve iĢlevlerinin sorgulanması ile günümüzde kamu hizmeti kapsamında sosyal hizmetlerin de bu anlayıĢ içerisinde merkezi veya yerel kamu kurumları, STK’lar ve özel sektörün iĢbirliği içinde gerekliliği ifade edilmektedir. Nitekim son dönem sosyal hizmetlerin STK’lar ile ortaklaĢa hareket edilerek yerine getirilmesi ve bu amaçla özel kesimin sosyal yardım için teĢvik edilmesi gerektiği dile getirilmektedir (Mavili AktaĢ ve Genç, 2007: 89).

STK’ların amacı sadece sosyoekonomik kalkınmaya ve sivil toplum düzenine katkı sağlamak ve bunun yanında katılımcı demokrasinin oluĢturulması ve devam ettirilmesidir. Sadece bireylerin kendi hak ve özgürlükleri için değil devleti etkilemek ve denetlemek amacıyla kurulan STK’lar demokratik devletlerin en önemli aktörlerindendir. Ayrıca bu kuruluĢlar resmi devlet yapısının dıĢında yer aldığından doğrudan bireylerin hak ve özgürlüklerine katkıda bulunurken, çoğulculuk özelliğini taĢımaktadır (Genç ve Erdoğan, 2013: 172).

STK’ların iĢlevleri çok geniĢtir. Pazar ekonomisinin getirdiği sıkıntılara karĢı koruyucu özellikte olma, temiz ve sağlıklı bir çevrede yaĢama imkanlarının oluĢması için mücadele etme, demokrasinin yerleĢmesi için projeler üretme, yetiĢmiĢ insan kaynağı oluĢturma, sosyoekonomik konularda hükümet politikalarına alternatif ya da uyumlu davranıĢlar oluĢturma ve çoğulcu bir toplumsal bir yapılanma için etkin iĢlevler yüklenme gibi konular STK’ların ilgi alanını oluĢturmaktadır (Akatay ve Harman, 2014: 91).

3.1. Sivil Toplum KuruluĢları

STK kavramının ortaya çıkıĢı 19. yüzyılın ortalarına kadar uzanmakta olup, köleliğe karĢı ve kadın haklarının kazanılması hususlarında çok etkili roller oynayan

71

STK’ların etkinlikleri Dünya Silahsızlanma Konferansında en üst seviyeye ulaĢmıĢtır. Ancak günümüzdeki manasıyla STK kavramı ilk defa 1945 yılında BirleĢmiĢ Milletler teĢkilatının kuruluĢu sırasında, kuruluĢ beyannamesinin 10. bölümünün 71. maddesinde devlet ve üye ülkelere ait olmayan kuruluĢların danıĢmanlık rolüyle ilgili tanımlamada kullanılmıĢtır (Uğur, 2013: 26).

STK kavramı tanımlanırken, dar ve geniĢ olmak üzere iki tanımlamanın üzerinde durulmaktadır. STK geniĢ bakıĢ açısıyla değerlendirildiğinde sivil toplum alanı içinde faaliyet gösteren tüm örgütlerdir. Bu açıdan bakıldığında meslek örgütleri, siyasi parti ve gruplar, sendikalar, dini örgütlenmeler vb. kuruluĢlar birer STK olarak kabul edilebilir. STK dar anlamda ele alığında ise, sosyoekonomik kalkınmaya dolaylı ya da doğrudan katkı sağlamak amacıyla gönüllülük, bağımsızlık, kar amacı gütmemek ve bireysel beklenti doğrultusunda faaliyet göstermemek ilkelerini benimsemiĢ kuruluĢları ifade etmektedir (TayĢir ve Pazarcık, 2011: 6).

STK’lar küçük derneklerden profesyonel kuruluĢlara kadar son derece farklı gruplardan oluĢmakta olup, toplum faydasına çalıĢan örgütlenmeler olarak nitelendirilmektedir. STK’lar sivil inisiyatif aracılığıyla içinde geniĢ katılımlı bir platformu tüzel yapısıyla sağlayan, karar verme süreçlerinin yaĢandığı ortamlarda söz hakkı olan, genel olarak gönüllülük esaslı ve kar amacına dayanmayan ortak misyon değerleriyle kurulmuĢ olan örgütlerdir. Literatürde STK yerine kullanılan birkaç kavram mevcuttur. Bunlar; Hükümet DıĢı KuruluĢlar, Vergiden Muaf KuruluĢlar ve Kar Amacı Gütmeyen KuruluĢlar kavramlarıdır (Akatay ve Harman, 2017: 45-46). BaĢka bir tanımlamaya göre STK’lar belirli mekan ve zamanda, bilgiye dayanarak belirlenen bir ihtiyacın veya ihtiyaçlar zincirinin karĢılanmasını hedefleyen, kar amacı gütmeyen, hizmet vermeyi amaçlayan ve bunun sonucunda da kamunun yönetiminde rol sahibi olan kuruluĢlardır (Seyfi, 2016: 27).

Kamu yönetimi değiĢim sürecinde, özellikle bireyselleĢen istek ve beklentiler doğrultusunda toplumun yönetiĢim ile karar alma sürecine dahil olması STK’ların önemini artırmıĢtır. Demokratik yönetimler, vatandaĢlar ile devlet arasında köprü rolü üstlenen STK’lardan daha fazla yararlanma gereği duymaya baĢlamıĢlardır. Nitekim vatandaĢların istek ve beklentileriyle Ģekillenen STK’ların düĢünceleri kamu politikalarında dıĢa vurum haline gelmiĢtir (Akçadağ, 2010: 2). Devletin hizmet

72

sunumunda yapabildikleri ile vatandaĢların istekleri arasında “yurttaĢ açığı” olarak adlandırılan bir açık kalmaktadır. ĠĢte STK’lar bu açığı kapatma iĢlevini üstlenmektedir. Sonuç olarak vatandaĢların istek ve beklentilerinin yanında sosyal yaĢam hakkına saygılı olma zorunluluğu duyan devlet, bu nedenle kamu hizmet sunumunda STK’ların meĢruiyet alanının geniĢlemesine olumlu bakmaktadır (Tekeli, 2012: 28).

Günümüzde STK’lar genel anlamda kar amacı gütmeyen kuruluĢlar olarak ele alınmıĢ olsa da STK’ların meĢruiyet alanına kar amacı gütmeyen kuruluĢlar, yeni toplumsal hareketler, vatandaĢ giriĢimlerin yanı sıra hükümet temelli, merkezi veya yerel düzeyde kamu kurumları tarafından oluĢturulmuĢ STK’lar da girmektedir. Bu açıdan en güzel örnek Kızılay ve YeĢilay olarak verilebilir. Nitekim kar amaçsız örgütler denilince Kızılay ve YeĢilay’ın yanında araĢtırma hastaneleri, siyasi partiler, üniversiteler akla gelebilmektedir. Tanımlamada yer alan bilgiler ıĢığında STK kavramının kar amacı gütmemesinin yanında devletten bağımsız olma, gönüllülük esasına göre örgütlenme, toplum yararına göre hareket etme ve yönetiminin demokratik yollarla belirlenmesi koĢullarını da sağlaması gerekmektedir. Oysaki dernekler ve vakıflar dıĢındaki üniversiteler, siyasi partiler, hastaneler gibi kar amacı gütmeyen örgütlerin devletten bağımsız hareket edebilmeleri mümkün değildir (Banger, 2011: 5; Arslan, 2004: 156; Erdoğan Tosun, 2003: 242-243). STK türlerinin; dernekler ve vakıflar yanında sendikalar/iĢveren örgütlenmeleri, birlikler/kooperatifler olduğunu söylemek mümkündür (BektaĢ, 2014: 18). Çok farklı iĢlevlere sahip, büyüklükleri farklı, ideolojik açıdan farklı alt yapıları olan ve yasal statüde farklı tanımlanan kurumlar haline gelen STK’ların meslek kuruluĢluları gibi kar amaçsız örgütler ile spor kulüpleri gibi gönüllü kuruluĢların STK kapsamında yer alması tartıĢılır bir durumdur. Gönüllü kuruluĢ ve kar amacı gütmeyen kuruluĢ olarak da adlandırılmaya baĢlanılan STK kavramı ele alındığında, kar amacı gütmedikleri halde üyelerine ekonomik güç kazandırma amacı taĢıyan iĢçi sendikaları ve iĢveren örgütlenmeleri gibi çıkar gruplarının STK kapsamında alınmamasını ön gören bilimsel düĢünürlerin sayısı azımsanmayacak derecededir. Aynı Ģekilde düĢünüldüğünde kar amacı gütmeyen gönüllü kuruluĢ kavramlarına uygun olsa da, siyasi partilerin siyasal iktidara yönelik faaliyetlerde bulunduğu ve

73

belirli bir siyasal ideolojiye sahip olmayı zorunlu kıldıkları için STK sayılmaması görüĢü hakimdir. Spor kulüplerinin veya birlik kooperatiflerinin kar amacı gütmediğini söylemek de mümkün değildir. Tüm anlatılanlar ele alındığında STK kavramının kar amaçsız örgütler ve gönüllü kuruluĢlar içinde yer aldığını; ancak STK türlerinin en temel taĢlarının tartıĢmasız bir Ģekilde dernekler ve vakıflar olduğu söylenebilir (Yüksel ve Sezgin, 2012: 32). TartıĢmalar eĢliğinde sivil giriĢimlerle Ģekillenen etkinliklerin tümünün STK’lara ait olup olmadığına en güzel çözümün STK’ları kendi içinde sınıflandırmak olduğu düĢünülebilir. Bu açıdan STK’ları kendi içinde aĢağıdaki gibi kategorilendirmek mümkündür (Özdemir vd., 2009: 158).

 Aktivite merkezli STK’lar (spor, kültür, eğlence vb. alanlarda faaliyet gösterirler).

 Toplum Merkezli STK’lar (Siyasi partiler, sendikalar, çevre örgütleri vb. alanda faaliyet gösterirler).

 Refah Merkezli STK’lar (sosyal hizmet, sağlık, eğitim vb. alanlarda faaliyet gösterirler).

Özetle, STK’ların iĢlevleri genel olarak siyasal, kültürel ve bireysel olarak üç kategoride toplanmaktadır. Siyasal iĢlevler, STK’ların kamu hizmeti sunumunda politikalar belirlenirken devlet ile olan iliĢkisini ortaya koymaktadır. Yani, STK’ların talepleri devlete karĢı bir baskı unsuru oluĢturmaktadır ve bu bağlamda STK’ların devletle olan iliĢkisi STK’ların siyasal iĢlevlerini ortaya koymaktadır. Buradaki amaç, kamuoyu baskısı oluĢturularak, devlete taleplerin kabul ettirilmesidir. Buradan yola çıkarak sendikaların bir STK olarak ele alınması gerektiği söylenebilir. Kültürel iĢlevler, STK’ların kültürel faaliyetleri ile eğitim, sanat, edebiyat ve sportif alanlarındaki faaliyetlerini de kapsamaktadır. STK’lar kültürel alanda etkili olamadığı zaman, bu iĢlevleri devlet yerine getirmeye baĢlamaktadır. Bu bağlamda “sivil kültür” açısından sosyal hayatın akıĢına göre planlanması gereken iĢlevlerin devlet tarafından yerine getirilmesi ile katılım, farklılaĢma ve otonomileĢme gerçekleĢmemekte ve demokratik alt yapı oluĢmamaktadır. STK’ların bireysel iĢlevleri ise kalkınma kavramı ile ilgilidir. 1990’lı yıllarda faaliyet gösteren STK’lar ekonomi odaklı kalkınmada sadece bireysel çıkarı düĢünen insanların aksine, kendisiyle birlikte baĢkalarını da düĢünürler ve toplum olarak kalkınmaları için çaba

74

sarf ederler. 1990’lı yıllarda STK’nın artan rolü ile ekonomik büyümenin yanında toplumun sosyal, siyasal, kültürel, eğitim, sağlık gibi haklardan yararlanabilmelerini