• Sonuç bulunamadı

Yerellik, subsidiarite, hizmette yerellik, ikincil durumda bulunma anlamlarına gelen yerindenlik ilkesi kamusal mal, hizmet ve sorumluluğun bireye en yakın birim veya kuruluĢlarca yerine getirilmesidir (Nohutçu, 2007: 93; Zeyrekli ve Ekizceleroğlu, 2007: 29).

Yerindenlik ilkesi her hizmetin merkezden planlanması, finansmanı ve yürütülmesinin önüne geçilerek, hizmette etkinlik, verimlilik ve hız sağlanmasını amaçlamakta olup, bu ilke çerçevesinde yerel kaynakların yerel nitelikli kamu hizmetlerinin rasyonel ve kamu yararına kullanılmasının yanında toplumun demokratik eğitiminin sağlanmasına yardımcı olacak biçimde kullanılması gerekmektedir (Kaya, 2007: 46).

Yerindelik ilkesinin hem idari hem de hizmetsel manada önemli faydaları bulunmaktadır. Bu faydalar (Tozlu, 2017a: 241-242);

53

 Özerk yönetim güçlendirilmesine katkı sağlamaktadır.  Yerel yönetimlerin yetkilerini korumaktadır.

 Yetki bölüĢümünün rasyonel düzenlemesini sağlamaktadır.

 Üst birliklerin ya da birimlerin, alt düzey üzerindeki ve kendi sorumluluğu içindeki görevlerinin yerine getirilmesini desteklemek ve tamamlamak Ģeklinde dayanıĢmacı davranmasını yani rekabeti teĢvik etmektedir.

 VatandaĢ beklentilerinin karĢılanması noktasında etkin bir aracı iĢlevi görmektedir.

Yerindenlik ilkesi devletin gücünü sınırlamaya yönelik bir ilke olup, bu ilkenin uygulanabileceği üç alandan söz edilmektedir. Bu alanlar (Ulusoy ve Akdemir, 2008: 34);

 Birinci alan özelleĢtirme olup, bu bağlamda sorumlulukların kamu kesimi ile özel kesim arasında paylaĢımı söz konusudur.

 Ġkinci alan bir ülkenin sınırları içinde çeĢitli yönetim birimleri arasında yetki ve sorumlulukların paylaĢımıdır. Sorumluluklar devlet ile bölge, il ve kent idareleri arasında bölüĢtürülmektedir.

 Üçüncü alan uluslararası düzeydedir. Uluslararası alan önemli olan uluslararası kuruluĢlar ile bu kuruluĢların üyesi olan devletlerarasındaki iliĢkileri kapsamaktadır.

1970’li yıllar yerel yönetimlerin genelde merkezi otoriteden ayrılması gerekliliği ve bu yerel birimlerin özerklik arayıĢlarının yoğun olarak tartıĢıldığı yıllar olmuĢtur. HiyerarĢik ve bürokratik merkezi devlet sistemini 1982’lere kadar sürdüren Fransa da bile yerelleĢme çabalarının baĢladığı, yerelleĢmeye gidildiğini söylemek mümkündür. Bu yönetim tartıĢmaları Avrupa ile sınırlı kalmayıp, 20. yüzyıldan itibaren bütün dünyaya yayılmaya baĢlayan yerelleĢme çabaları sonucu çoğu ülkelerin, merkeziyetçi yapılarından, yerel yönetim uygulamalarına geçtikleri görülmektedir. Özellikle Ġngiltere ve Amerika BirleĢik Devletlerinde yerel yönetim tartıĢmaları özgürlük, eĢitlik, kardeĢlik, çoğulculuk, sosyal adalet ve demokratik katılım noktasında yoğunlaĢırken yerel yönetimlerin geliĢmesinde, yerindenlik ilkesinin önemine vurgu yapılmıĢtır (Demir ve Karakütük, 2003: 72). YKĠ anlayıĢı

54

ile ilerleyen bu süreç, yerel düzeydeki yöneticilere daha rahat hareket edebilme olanağı sağlamaktadır. Ayrıca yöneticilerin özel sektör anlayıĢına uygun profesyonel yönetim becerilerine sahip olmasını öngörmektedir. Klasik yönetim anlayıĢında girdiler ve süreçler ön planda iken bu yaklaĢım daha çok çıktılar üzerinde yoğunlaĢması ile sonuca yönelme hedeflerin net olması, baĢarı standartları, amaçlara yönelik yönetim ölçütleri gibi konularda ilerleme kaydedilmiĢtir. Yetki devri ve yetki geniĢliği ile devletlerin sorumluluklarının alt birimlere aktarımı, yerelleĢme ve özerk yönetim birimleri kurulması bu yaklaĢımın temel konularındandır. Yerindelik ilkesinin beraberinde getirdiği yetki paylaĢımı ile yönetime katılma, özel yönetim tekniklerinin uygulanması gibi kamu politikaları verimliliği arttırarak kamu hizmet sunumunda rekabet ortamı oluĢturacaktır. Böylece vatandaĢlar farklı kamusal hizmet sunucularından ihtiyaçlarını karĢılayabilecek olanaklara sahip olacaklardır. YKĠ anlayıĢı, kamu hizmetlerinin sunumunda merkezi yönetimin dıĢında yerel yönetimleri ve yerinden yönetim birimlerini ön plana çıkarmaktadır. Yerindenlik ilkesine uygun olarak oluĢturulmuĢ yönetim birimleri tarafından kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinin etkinlik ve verimliliği artıracağını vurgulamaktadır. YKĠ, yönetim erkinin merkezileĢmesinin sakıncalarına vurgu yaparak bu erkin hem aynı örgüt içinde alt birimlere dağıtılmasını hem de merkezin dıĢında oluĢturulmuĢ özerk yerel nitelikli birimlere verilmesini istemektedir. Bu açıdan ele alındığında devletin hizmet sunumu örgütlenmesinde halka yakın küçük ve etkili birimler oluĢturulmalıdır (Arslan, 2010: 28-29).

Yerindelik ilkesinin kavram olarak kullanılması ve yaygınlaĢarak yerellik ilkesinin yerini alması 1985 tarihli Avrupa Yerel Özerklik ġartı (AYÖġ) ile olmuĢtur. AYÖġ’ün 4. maddesi 3. fıkrasında “kamusal sorumluluklar genellikle ve tercihen vatandaĢa en yakın olan makamlar tarafından kullanılır” denilerek yerinden yönetim ve yerindelik ilkesi ifade edilmektedir (Toksöz vd., 2010: 71). Ayrıca Avrupa Birliği (AB) oluĢum sürecinde Avrupa Kömür Çelik Topluluğu döneminden itibaren birçok mevzuatta kısmi olarak yer alan yerindenlik ilkesi Maastricht AnlaĢmasına kadar Avrupa hukukunu tanzim eden birçok belgede “halkların yakınlaĢması için daha az Brüksel” felsefesiyle önemini korumuĢtur (ÇalıĢkan, 2014: 51). Ancak söz konusu ilke tam anlamıyla AB hukukunda 1992 yılındaki Maastricht

55

AnlaĢmasıyla yer almıĢtır (Çevik, 2001: 202). 2 Ekim 1997 tarihinde imzalanan Amsterdam AntlaĢması ile kabul edilen Yerellik Ġlkesinin Uygulanmasına Dair Protokol ile de AB tarafından alınan kararların hangi koĢullar altında alınırsa yerellik ilkesine uygun olabileceği sıralanmıĢtır. 13 Aralık 2007 tarihinde imzalanan Lizbon AntlaĢması da, AB’nin kurumsal yapısında önemli değiĢiklikler öngörmektedir. Lizbon AntlaĢmasında da yerel ve bölgesel yönetimlere ve yerellik ilkesine vurgu yapılmıĢtır (KırıĢık, 2013: 5). Yerindenlik ilkesinin uluslararası anlamda AB gündeminde yer almasının üç temel nedeni bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, AB ortak pazar programının uygulanmaya baĢlanması ile birlikte ekonomik ve stratejik politikalar baĢta olmak üzere tüm politika alanlarında yoğun bir düzenleme gereksinimi ortaya çıkmasıdır. AB merkezi yönetimi olan Brüksel bürokrasinin ise tüm düzenlemeleri yapması ve uygulaması olanaksızdır. Ġkincisi, yerindelik ilkesinin bir anlamda küresel eğilimlere karĢı bir tepki olarak görülmesidir. Üçüncüsü, birincil (merkez) karar düzeyi dıĢında diğer alt birimler ile uyumlu bir iĢ birliği ve görev paylaĢımının yapılması ve bunun yasal olarak iĢlemesinin gerekliliğidir (Mengi, 1998: 25).

1990 yılların ortasında YKĠ anlayıĢıyla birlikte hızla geliĢen bilgi ve iletiĢim teknolojilerinin bir sonucu olarak kamu hizmetleri devletlerin ülke içinde alacakları kamusal politikaların belirlenmesinde sahip oldukları gücü önemli bir biçimde zayıflatmıĢtır. Ayrıca devletlerin kamusal politikaları belirleme yetkisinin uluslararası kuruluĢlar, bölgesel birlikler, yerinden yönetim kuruluĢları ve yerel yönetimler ile paylaĢılmasını zorunlu hale getirmiĢtir. YKĠ süreci aynı zamanda ulus devletlerin hakimiyet sınırlarının yeniden tanımlandığı, halka en yakın hizmet birimlerinin öne çıktığı ve yeni bir siyasal ve kültürel yapının oluĢmasına da yardımcı olmuĢtur (Aydınlı, 2004: 89). Ayrıca YKĠ modelinde kamu harcamaları ve personel sayıları bakımından devletin sınırlarının küçültülmesi, hizmetlerin sunumunda yerindenlik ilkesine öncelik tanınması ve devlet kurumlarından özelleĢtirmeye doğru yönelmesi yer almaktadır. YKĠ anlayıĢının kabul görmesinde kamu hizmetlerinin üretiminde ve dağıtımında bilgi teknolojileri çerçevesinde bir otomasyon sisteminin geliĢtirilmesi ve kamu yönetiminin politika tasarımı, karar

56

verme türleri, hükümetler arası iĢbirliği gibi genel konularına iliĢkin uluslararası bir gündemi geliĢtirmeye çalıĢması büyük paya sahiptir (Beldağlı Velioğlu, 2016: 65).