• Sonuç bulunamadı

Hizmet politikalarında 19. yüzyıldaki sanayileĢme ile birlikte endüstri ve kentleĢmenin yol açtığı tehlike ve sefalete karĢı iĢçileri korumak amacıyla alınan tedbirler göze çarpmaktadır. Liberal ekonomik politikalara karĢın sosyal politika tedbirlerine baĢvurmasında endüstri devrimi sonrasındaki iĢçi hareketlerinin, grevlerin ve gösterilerin sanayileĢmiĢ ülkelerde mevcut düzeni sarsacak boyutlara eriĢmesi etkili olmuĢtur (Ersöz, 2011: 50).

20. yüzyılda sosyal politika tedbirleri ile birlikte milli gelirdeki geniĢlemeye bağlı olarak kiĢi baĢına düĢen gelir artıĢı bireylerin giderek kültür, eğlence, tatil, temizlik gibi ihtiyaçlarına daha çok önem vermesine neden olmuĢtur (Nadaroğlu, 1998: 74).

Sosyal refah devleti anlayıĢı ile birlikte hizmet politikaları zamanla iĢ iĢveren iliĢkileri ile Ģekillenmenin ötesine geçerek eskisine göre daha kapsamlı bir içeriğe kavuĢmuĢtur. 19. yüzyıl endüstri toplumuna nazaran sosyal refah hizmet politikaları belirli bir sınıfa değil toplumun tümüne hitap eden ilkeleri bulunmaktadır. Bu ilkeler ile sosyal refah düzeyinin olabildiğince arttırılarak toplumsal bir dengenin sosyal ve ekonomik boyutlarıyla ile ele alınması amaçlanmıĢtır. Böylece toplumsal barıĢ kavramı ile hukuk düzeni sağlanarak geliĢmenin sürdürülebileceği inancı vardır (Altan, 2007: 26).

Bu açıdan ele alındığında sosyal refah politikalarının sosyal adalet sosyal geliĢme sosyal denge ve sosyal bütünleĢme hedeflerini içeren toplumdaki tüm sosyal grupların sorunları ile ilgilenen ve bunlara çözümler üreten bir süreci ifade etmektedir. Ġkinci dünya savaĢı sonrasında geliĢen batılı demokrasilerde sosyal refah devleti anlayıĢını güçlenmesi sosyal refah politikalarının gündeme alınmasını sağlamıĢtır. Özellikle liberal düĢünceye karĢı Keynesyen görüĢü içeren sosyal refah politikalarında iĢçi merkezli politikalardan topluma yönelik politikalara geçiĢ sağlanmıĢtır. Bununla birlikte ekonomik geliĢmelerle bağlı olarak çeĢitli hizmet uygulamaları ortaya çıkmıĢtır. ĠĢçi sınıfının refah düzeyinin yükselmesi ile birlikte

57

çalıĢma hayatına katılımı, eĢitlik anlayıĢındaki geliĢmelerle birlikte kadınların iĢ hayatına adapte olmak istemeleri, çocukların bakımı gibi problemlere karĢı yeni sosyal kurumlara olan ihtiyaç, boĢanma oranlarındaki artıĢ ve aile bağlarının zayıflaması sorunu, tek ebeveynli ya da kimsesiz çocuklar, geliĢen sağlık hizmetlerinin iyileĢmesine bağlı olarak artan yaĢ ortalaması ile yaĢlıların bakımı gibi konular sosyal refah hizmetlerinin gündemini oluĢturmuĢtur. Ayrıca iĢsizlik ve istihdam ile ilgili politikalar, uluslararası bir konu haline gelerek dünyada küresel bir boyut kazanmıĢtır (Ersöz, 2011: 52-53).

Refah hizmetleri ile ilgili politikaların devletin hizmetleri için kurumlara bölünmesi ile baĢladığı söylenemez. 1880’lerde Bismarck Almanya’sında yaĢlılara yönelik sosyal güvenlik hizmeti uygulaması gerçekleĢmiĢtir. Benzer hizmet politikaları 1891’de Danimarka ve 1898’de Yeni Zelanda da görülmüĢtür (Gökbunar ve Kovancılar, 1998: 252). Sosyal refah hizmetlerinin liberal politikalarda ve hatta daha öncesine kadar yer almaktadır. Ancak hizmetlerin sağlanmasında sosyal problemlerin giderilmesi ve kendi kendine bakamayan kiĢilerin ihtiyaçlarının karĢılanmasında refah politikaları ortaya koyan kuruluĢlara ihtiyaç duyulmaktadır. Sosyal refah devleti öncesinde karĢılıklı yardım ve gönüllülük esasına dayanan hizmet politikaları kiĢi aile, dini/hayır kurumları gibi siviller tarafından sürdürülmeye çalıĢılırken sosyal refah devleti anlayıĢında ortaya çıkan ekonomik ve sosyal geliĢmeler devletin merkezi yönetim yerel yönetim ve kamu kurum ve kuruluĢlarının örgütsel ihtiyacını ortaya çıkarmıĢtır. Artan beklentilerle birlikte bu kuruluĢlara kar amacı gütmeyen kuruluĢlar ve kamu-özel sektör ortaklıkları da görev almaya baĢlamıĢtır (Ersöz, 2011: 53-54). Sosyal refah, aile dine ekonomi gibi geleneksel devlet kurumlarının yanında ele alınan sosyal bir kurum da denilebilir. Toplumun ihtiyaçlarını karĢılayarak amacı taĢıyan sosyal refah anlayıĢı, birey toplum iliĢkilerinin dengeli devam ettirmeleri sağlayan hizmet politikaları ile sosyal kurumlarına etki etmiĢtir (ġeker, 2009: 42).

Tablo 8’de sosyal kurumların dahil olduğu sosyal refah hizmetleri yer almaktadır.

58

Tablo 8: Sosyal Kurumlar Bağlamında Sosyal Refah Hizmetleri Sosyal

Kurumlar

Örgütlenme

Biçimi Fonksiyonları Temel Sosyal Refah Hizmetleri Sivil Kesim Aile, akraba,

arkadaĢ, komĢu SosyalleĢme, aile dostluk bağları, destek

Bağımlı bireylerin bakımı, aile içi mali hizmet

Din Dini kurumlar Ruhi geliĢim Bireylere refah sağlık eğitim sosyal hizmetler sağlamak ve danıĢmanlık hizmetleri ĠĢletme ĠĢ organizasyonları ĠĢsizlik ve

yoksulluk karĢısında durma Ġstihdam hizmetleri Piyasa (Özel sektör) ĠĢletmeler ve toplum Mal ve hizmetlerin sunumu

Ticari nitelikteki sosyal refah malları ve hizmetleri STK Gönüllü kuruluĢlar, dermekler KarĢılıklı yardım insan sevgisi yardımseverlik

Kendi kendine yardım, gönüllülük, topluma yönelik sosyal hizmetler

Devlet Bölgesel, yerel merkezi yönetimler Toplumsal amaçlarla kaynakların yönlendirilmesi ve dağıtılması Yoksulluğun önlenmesi, ekonomik güvenlik, sağlık, eğitim ve konut hizmetleri

Kaynak: Ersöz, 2011: 56.

Özellikle 1960 ve 1970’li yıllarda sanayileĢmenin etkisi ile hızla geliĢen ülkelerde siyasal ve toplumsal olarak yeniden yapılanma sıkça görülmüĢtür. Sonuç olarak baĢta çalıĢan iĢçi sınıfı olmak üzere toplumun korunmaya muhtaç kesimlerini koruyucu ve onların yaĢam düzeyini yükseltici refah politikaları uygulanmaya konulmuĢtur. Böylece devlet büyüyen gelirin daha adaletli dağılımını sağlayacak ve bireylerin yaĢam düzeylerini yükseltecek çeĢitli politikaları uygularken sosyal refah devleti anlamını da kazanmaktadır. Sosyal refah uygulamalarına ayrılan kamusal politikaların artmasında toplumsal düĢünceler kadar ekonomik düĢüncüler de kuĢkusuz rol oynamıĢtır. Daha iyi eğitim görmüĢ, daha iyi beslenme ve barınma olanaklarına sahip ve gelecek kaygısı bulunmayan bireyler, sosyal refah devleti içinde yer almıĢtır. Kısacası örgütsel olgu yerine sosyal olguyu elen alan ve refah düzeyini yükselten sosyal hizmet politikalarının uygulanması sadece toplumsal amaçlara değil toplumsal büyüme ve zenginleĢmeye yönelik ekonomik amaçlara da hizmet etmektedir (Koray ve Topçuoğlu, 1995: 14).

59

1970’li yıllarda baĢlayan piyasa temelli kamu yönetimi anlayıĢı ile neoliberal politikalar, devlet müdahaleciliğinin özgürlükleri kısıtladığı ve giriĢimciliği zayıflattığını ortaya koymuĢlardır. Neoliberal politikaların kamu hizmetleri ve devletin etkinlik alanının sınırlandırılması düĢüncesi, ulaĢım, haberleĢme gibi kamusal hizmetlerin çeĢitli yöntemlerle özelleĢtirilmesine yol açmıĢtır (Aydınlı, 2004: 107-108).

ÖzelleĢtirme yalnızca iktisadi bir olgu değil karmaĢık sosyoekonomik bir süreç olup, kurumsal amaçların gerçekleĢtirilmesine yönelik bir araç veya bir yöntem olarak kabul edilmelidir (Bozlağan, 2002: 208). Bu bağlamda değerlendirildiğinde birçok sektörde hizmetlerin özelleĢtirilebilmesi mümkün olsa da özelleĢtirmenin tüm kamu hizmetlerine uygulanması mümkün değildir. Çünkü bazı kamusal hizmetler, yapısı gereği serbest piyasada rekabet ortamında sunulamamaktadır (Al, 2008: 43).

Kamu hizmetlerin alanında sürekli bir özelleĢtirme yaĢanmaktadır. Gerek devletin örgütlenerek doğrudan faaliyette bulunduğu alanların hukuki rejimine bağlı olarak özel sektör kuralları eklenmekte, gerekse devlet kamu hizmeti olarak üstlendiği alanlardaki mal ve hizmet üretimini özel sektöre bırakmaktadır (Karahanoğulları, 2015: 298). Kamusal hizmetlerin özel kesime devredilerek özelleĢtirilmesine iliĢkin bazı gerekçeler bulunmaktadır. Bunların baĢında serbest piyasa mekanizması içindeki özel sektör iĢletmelerinin devlet kuruluĢlarına göre daha etkin çalıĢtığı varsayımı gelmektedir. Ulusal ekonomi rekabet piyasası kurallarına göre iĢletilirse ekonomik etkinlik ile birlikte toplumun refahı maksimuma ulaĢır. Ayrıca özelleĢtirme ile birlikte piyasada etkinlik ve verimlilik sağlanarak iĢletmeler maliyet ile fiyat kontrolünü kolayca yapacak ve kaynak dengesini sağlamıĢ olacaktır. Bu ekonomik gerekçeler dıĢında özelleĢtirme ile birlikte vergi yükünün büyümesine yol açmadan kamu hizmetlerinin sunumunda mali gerekçeler öne sürülerek yeni yatırımların finansmanına olanak verecektir. Ayrıca YKĠ anlayıĢı ile devletin ekonomik yaĢama dolaylı ve dolaysız müdahalelerinin azalmasıyla birlikte özelleĢtirmelerde artıĢ yaĢanacaktır. Böylece özel mülkiyetin yaygınlaĢması sağlanacak olup, dolayısıyla liberal ekonomik ve siyasal rejimin varlığını sürdürebilmesi ve gerektiği Ģekilde iĢleyebilmesi için temel geniĢleyecek ve güçlenecektir (AltıntaĢ, 1988: 51-52).

60

ÖzelleĢtirme politikalarının genel amaçları bulunmaktadır. Bu amaçları (Uysal ġahin, 2014: 67; Önder, 1994: 22);

 Piyasada rekabet oluĢturmak ve ekonomik etkinliği sağlamak,

 Kamu kesimi üzerindeki yükü hafifleterek kamu kesimin borçlanma gereksinimini küçültmek,

 Piyasa karar süreçlerinde kamu kesimini taraf olmaktan çıkarmak,

 SatıĢlar yoluyla gelir sağlayarak diğer harcama kalemlerinde rahatlık sağlamak,

 ÇalıĢanları da pay sahibi yaparak mülkiyetin tabana yayılmasını sağlamak,  Sermaye piyasasını geliĢtirmek,

 Enflasyonu önlemek,  Döviz gelirlerini arttırmak,  Devlete gelir sağlamak,

 Sermayenin geniĢ kitlelere yayılmasını sağlamak olarak sıralamak mümkündür.

1970’li yılların sonunda ġili ve Ġngiltere’de özelleĢtirme ortaya çıkmıĢ olup, 1980’li yılların baĢında Amerika BirleĢik Devletleri ve sonra birçok ülkede uygulamaya sokulan özelleĢtirmeler sanayileĢmiĢ ülkeler tarafından yaĢanan krizleri hafifletmek amacıyla ekonomik yapılarda baĢvurulan bir yöntem olmuĢtur. 1974 petrol krizi ve 1980 kapitalist sistem kriz ile kamu kesimi mali kesimlere tedbirler alınmaya baĢlaması ile birlikte geliĢmekte olan ülkeler için ise bütçe açıklarını kapatmak, dıĢ borçları finanse etmek, kötü yönetim ve rüĢvetle mücadele etmek için, geliĢmiĢ ülkeler ise piyasa ekonomisini daha iyi iĢlemesi açısından uygun rekabet koĢullarının yaratmak amacıyla özelleĢtirmeyi bu tür yeniden yapılanma aracı olarak kullanmıĢlardır (Uysal ġahin, 2014: 66-67).

1980 sonrasında ekonomik ve siyasal liberalizm ile giriĢim özgürlüğü çerçevesinde ekonomik alanda kamu otoritesinin belirleyiciliğinden piyasa düzeninin egemenliğine geçiĢi simgeleyen Friedman (parasalcı) ekonomi politikaları, tüm ülkelerde özelleĢtirme hareketine hız kazandırmıĢtır. Kamu kesiminin kaynakları verimli kullanamayıĢı, borç ve faiz yükünün artması, sorunların aĢılmasında merkezi

61

yönetimlerin tıkanması ve kamuların ülke ekonomisi üzerinde yük oluĢturulması karĢısında çıkıĢ yolu olarak görülen özelleĢtirme ve bu yolla gerek doğrudan gerek dolaylı olarak ihale yoluyla pek çok kamu hizmetinin özel sektöre devredilmesi; daha etkin verimli müĢteri tercihlerine duyarlı ve kaliteli kamu hizmeti anlayıĢının benimsenmesine ve hayata geçirilmesine zemin hazırlamıĢtır (Saran, 2004: 118).

1980 sonrası dönemde özelleĢtirme politikası, dikkatleri ve düĢünceleri ekonomik niteliklerinden dolayı devletlerin (KĠT)’leri üzerinde yoğunlaĢtırmıĢtır. KĠT’lerde yaĢanan özelleĢtirme politikaları hız kazanmıĢken iktisadi mali sosyal ve siyasal amaçlar da ele alındığında geleneksel bürokratik hizmet birimleri de bu politikalardan etkilenmiĢtir. 1990’larda yönetim bilimi yapılanmasında desantrilizasyon (yerelleĢme) ilkesinin benimsenmesi ile birlikte yerel ekonomilerin geliĢmesine katkıda bulunup, sendikaların pazarlık gücünü azaltarak yerel yönetim birimleri üzerindeki mali ve siyasal baskıları da hafifletmiĢtir (Bozlağan, 2002: 209; KĠGEM ve DĠSK/GENEL-Ġġ, 1998: 9).