• Sonuç bulunamadı

1.4. Bir Eğitmen Olarak Yazarın Görüntüleri

1.4.1. Romanlardaki Görüntüsü

1.4.1.2. Yazarın Okura Müdahalesi

Tanzimat dönemi bir toplumun uyanışa geçip yeniliklere alıştırıldığı bir zamanın adıdır. Bu nedenle medeniyetin, modernleşmenin sağlanabilmesi için halkın pek çok noktada bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Tanzimat dönemi sanatçıları da halka bu konuyu eserlerindeki izlek seçimiyle, okurun zihninde yaratılan ideal kahramanlarla izah etmeye çabalarken bir yandan da anlatımdaki yazar konumunu ön plana çıkararak daha etkili hâle getirmeye çalışırlar. Yazarların, çocuğunu eğiten bir baba gibi kurgu içerisinde yanlış giden olaylara yaptıkları müdahaleleri, müspet davranışlar karşısındaki

24 Himmet Uç, Nabizade Nazım‘ın romandan beklediğinin Namık Kemal gibi romanın eğlenirken

eğitmek amacı taşıması gerektiğini söyler ve “‘romanın vukuatının zımnında terbiye-i vicdaniyeye hizmet edecek bazı ibretler bulunmasını şart’koş[tuğunu]” belirtir. Himmet Uç, Şair ve Romancı Nabizade Nazım, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2007, s. 51

pekiştirici tutumları okurunu düşünmeye yönlendirmek istemelerinin sonucudur. “Tanzimat romanında eğitici ve yorumlayıcı bir yazar sesi anlatıma sürekli müdahele eder. Bu müdahaleci anlatım bir taraftan meddah geleneğine dayanırken, diğer taraftan da Tanzimat yazarlarının nesnelliği amaçlayan öznel dünya görüşüyle beslenir.” (Parla 2014:60) Ramazan Korkmaz, Batılılaşma sürecinde roman türünde ilk yetkin eser olarak nitelendirdiği Aşk-ı Memnu’dan önceki romanlardaki anlatıcının meddah veya kıssahanlıktan uzaklaşamadığı tespitini yaparak Tanzimat dönemi romanlarındaki anlatıcı düzlemini şöyle açımlar: “Aşk-ı Memnu’dan önceki roman ve öykülerde; modern anlatıcı ile geleneksel anlatıcı ve kıssahanların yan yana olduklarını görürüz. Bu romanlarda, modern anlatıcı; bastırılmış, ama susturulamamış bir meddah veya kıssahanı daima içinde taşır. Öncü romanlardaki anlatı kargaşası, sindirilemeyen geleneksel anlatıcının zaman zaman ortaya çıkarak; roman kişileri arasında taraf tutacak veya gerilimi kırabilecek şekilde müdahalelerde bulunmasından kaynaklanır.” (Korkmaz, 2015:243) Yenileşen dünya görüşünü insanlara anlatmak ve onları eğitmek gibi bir misyon üstlenen Tanzimat yazarları da romanlarında metin içerisinde yorumlayıcı yönlerini gizlemezler. Bu durum yazarların anlattıklarını yorumlayıp değerlendirerek okuru anlatılanların inandırıcılığına ikna etmeye çalışmaktan kaynaklanır. Bu tutum Tanzimat romanları içerisinde Ahmet Mithat Efendi’nin romanları başta olmak üzere dönemin tüm yazarlarında görülür.

“Bîçâre çocuk” diyerek İntibah’ın Ali Bey’inin dramatik durumunu okurun zihninde sık sık kuvvetlendirmek isteyen Namık Kemal “o kadar tecrübesiz bir çocuk ismetli bir kadının böyle işaretlerden bittabi haberdar olamayacağını nereden idrâk eylesin?” (s. 16) diyerek roman içerisinde buna benzer pek çok açıklamalarla varlığını daima hissettirir.

Ahmet Mithat Efendi’nin roman yazmaktaki ilk amacı okur kitlesi oluşturmaktır. Bunun için hitap ettiği kesimin anlayacağı ve ilgisini çekeceği bir şekilde eserlerini kurgular. Yazdıkları ne kadar çok kişi tarafından anlaşılırsa kendisinin o kadar fayda sağladığını düşünür. Bu nedenle romanlarında sanat kaygısı taşıyan bir yazar modelinin dışında yol gösteren bir hoca, öğüt veren bir baba profilinden taviz vermediği görülür. Ahmet Mithat’ın romanlarında yazar olarak eğitici, yol gösterici sesini aktarırken diğer yazarlardan farklı olan yönü “bu yazar sesini benimserken soyut bir okur kitlesi hayal etmeyi reddetmiş; muhatabını somutlaştırmış, bu somutlaştırma sonucunda da son

derece kendine özgü bir anlatı tekniği geliştirmiş” olmasıdır. (Esen-Köroğlu, 2006:26) Muhatabı somutlaştıran Ahmet Mithat anlattıklarının ve vermek istediği bilgilerin zihinde kalıcı olması için bu yazar sesini sık sık kullanmayı ihmal etmez. Bu özelliğinden dolayı roman içerisinde müdahaleleri çoktur. Bu müdahaleler metin içerisinde okura soru sorma, iddialarını ısrarla savunma, bazı alıntılarla fikirlerini destekleme şeklinde görülür. Ayrıca Ahmet Mithat Efendi romanlarında okurunu kıssadan hisseyle düşündürmeye ve okuduklarından ders çıkarmaya yönlendirdiği için akış içerisinde konuya uygun olacak anekdotlar da ekler. Bunlar yazarın bir kitap boyunca anlatmak istediği düşünceleri birkaç cümleyle okuruna özetleme imkânı sunar. Örneğin Ahmet Mithat Efendi Hüseyin Fellah romanına bir ailenin çocuğuna bırakacağı en iyi mirasın terbiye ve tahsil olduğu, bunun asla maddiyatla ölçülemeyecek bir değerinin bulunduğunu anlatan bir anekdot ekler ve der ki: “Nakd-i mevcut tükenir kaybolur. Semere-i sa’y tükenmez kaybolmaz. İş odur ki insan sa’yinden semere alacak kadar terbiye ve talim görsün.” (s.58) Demir Bey romanında ise kahramanının davranışındaki olumlu hâli okura daha iyi hissettirebilmek için onlara soru sorar ve “Nasıl? Demir Bey’i erbâb-ı dikkat ve hikmetten buluyorsunuz değil mi? Adamcağız bulduğunuzdan ziyadedir bile.” (s. 63) diyerek sorusunun ardından kendi fikrini de açıkça belirtir. Buna benzer örnekler Ahmet Mithat’ın neredeyse bütün romanlarında karşımıza çıkarken yazarın müdahil tutumunda Taaffüf romanının önsözünde söylediği gibi beğenilme konusunda rahat bir tavır takınması da etkilidir. “Kimse kimsenin zevkine kahya olamaz. Beğenen beğenir, beğenmeyen dahi beğenebileceği şeyleri arar.” (s. 4) diyen Ahmet Mithat beğenilme kaygısı taşımadığı için metin içerisinde yazar kimliğini farklı şekillerde rahatlıkla ortaya koyar.

Şemsettin Sami romanında Ahmet Mithat Efendi kadar olmasa da okuruna sesini duyuran bir yazardır. Daha çok diyaloglarla ilerleyen kurgu içerisinde kahramanlar hakkında bilgiler sunarken yorumlarda bulunur. Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası’yla yazarın yorumlayıcı ve müdahil tutumunun azaldığını görürüz. Anlatıcı olarak araya giren yazar, olayları aktarırken kahramanların kişiliğini daha belirginleştirmek için zaman zaman iç konuşmalara yer vererek kahramanı okurla baş başa bırakır. Tanzimat romanlarında olayı kesip yazarın kendi düşüncelerini aktarmasına Samipaşazade Sezai’nin Sergüzeşt romanında da rastlarız. Karabibik’in önsözünde de belirtildiği gibi “vukuata kendi hissiyat ve mütalaatını hiçbir veçhile

katmamak, hakîkî romancının vezaif-i esasiyesinden” (s. 190) olduğunu düşünen Nabizade Nazım kurguya müdahalede bulunmayacağını baştan söyler. Fakat yazar bu tutumunu Zehra romanında sürdürmez. Romanda sıkça araya girerek varlığını okura hissettirir ve olaylar karşısında yorumda bulunur. Mizancı Mehmed Murad’ın Turfanda Mı Yoksa Turfa Mı? romanında bundan önceki romanlar gibi yazarın bir öğretici edasıyla okura yönlendirmelerle yaptığı anlatımı görmeyiz. Fatma Aliye Hanım’ın romanlarında kurguya dahil olduğu kısımlar onun kadın sorunlarına daha gerçekçi ve samimi yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Fatma Aliye’nin hocası Ahmet Mithat Efendi gibi okurla konuşur tavrı veya kendini kurguya müdahil ettiği yerler okurda inandırıcılığı sağlamak adına yapılır.