• Sonuç bulunamadı

1.3. Tanzimat Dönemi Romancılarının Eğitime Ait Düşünceleri

1.3.4. Recaizade Mahmut Ekrem

Recaizade Mahmut Ekrem, Tanzimat dönemi içerisinde yeni edebiyatın gelişmesi adına önemli girişimlerde bulunmuş bir sanatçıdır. Özellikle dil ve edebiyata dair görüşlerini aktardığı Ta’lîm-i Edebiyat adlı eseri onun bu konulardaki eğitimi de önemsediğini ispatlar niteliktedir. Bu nedenle Ta’lîm-i Edebiyat, dil ve edebiyat hakkında kuramsal bilgiler içermesi ve bu tür çalışmalara öncülük eden fikirlere yer vermesi açısından oldukça önemlidir.

Ta’lîm-i Edebiyat, Mekteb-i Mülkiye’ye ders vermek için görevlendirilen Recaizade Mahmut Ekrem’in okutacağı “Edebiyat-ı Osmaniye” dersi için kaleme aldığı bir eserdir. Bu eser, Türk edebiyatına kuramsal açıdan yaklaştığı için edebiyatın yenileşmesi noktasında önemli katkılar sağlar. Ekrem’in ders notlarından oluşan bu kuramsal eser yani “Talîm-i Edebiyat, Mekteb-i Mülkîye’nin ‘Edebiyat-ı Osmaniye” dersi için iki kısım hâlinde düşünülmüş, fakat ancak birinci kısmı-o da noksan bir şekilde-neşredilebilmiş bir belâgat ve edebiyat nazariyâtı kitabıdır.” (Yetiş, 1996:91) Recaizade Ekrem, Ta’lîm-i Edebiyat’ta kitabın muhtevasından ve yazılış amacından şöyle bahseder: “İki senede tedrîs olunmak için iki kısım üzerine müretteb olan Ta’lîm-i Edebiyyât’ın bu birinci kısmı dürüstçe ifâde-i merâma muktedir olacak kadar usûl-i kitâbete âşinâ bulunan talebeye bir sene zarfında esâib-i makbûle-i Osmâniyye’nin kavâ’id-i esâsiyye ve fevâid-i mühimmesini öğretmek-evzân-ı meşhûreye muvâfık her yolda eş’âr-ı Osmâniyye’yi mevzûn okumaya ülfet hâsıl ettirmek- mensûr ve âlel’husûs manzûm birçok müntehab parçalar ezberletmek-eserlerinden başlıca misâl alınmış olan meşâhîr-i üdebâyı, muhtasar tercüme-i hâlleriyle berâber yekdîğerine olan rüchân-ı fazîletlerini dahi bilmek şartıyla, tanıtmak vel-hâsıl edebiyyât ve üdebâ-yı Osmâniyye

hakkında sûret-i umûmiyyede bir hayli ma’lûmât-ı müfîdeyi kazandırmak makâsıdına göre yazılmıştır.” (Recaizade Mahmut Ekrem 2011:17) Ahmed Cevdet Paşa da bu eserin Osmanlıca hakkında çığır açacak nitelikte bir öneme sahip olduğuna şu şekilde değinir: “İşbu asr-ı ma’ârif-hasr-ı hamîdi âsâr-ı hamîdesinden olmak üzere bu kere üdebâ-yı asrın mümtâz ü serbülendi Mahmûd Ekrem Beyefendi âsâr-ı eslâf ve ahlâfı tetebbu’ ile istinbât eylediği kavâ’id ve zevâbıtı cem’ ederek edebiyyât-ı Osmâniyye’nin ta’lîmi hakkında bu kitâb-ı müstetâbı te’lîf etmiş ve lisânımızın tertîb-ı usûl-i edebiyyâtına râgıb ve tarîk-i edeb-i Osmânî’ye sâlik olanlara şâh-râh-ı delâlet olacak kadar bir güzel çığır açmıştır.” (Recaizade Mahmut Ekrem, 2011:23)

Recaizade Mahmut Ekrem, Ta’lîm-i Edebiyat’ın mukaddimesinde son dönemlerde “Edebiyyât” tabirinin konuşulmaya başlandığını belirterek sıkça üzerinde durulan bu konunun daha derinlemesine öğrenilmesi gerektiğini söyler. Dört bölümden oluşan Ta’lîm-i Edebiyat’ta modern edebiyat ve klasik edebiyatla ilgili kısımlar yer alır. Bir dilin gramer ve estetik kurallarını belirlemek için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini eserinde tartışan Recaizade Mahmut Ekrem, Osmanlı Türkçesi üzerinden buna dair düşüncelerini paylaşır. “Kendisinden önce yazılmış olan ve kuralları Arap diline ve edebiyatına dayandıran belâgat çalışmalarından çok farklı bir tutumla, Osmanlı Türkçesini esas alan Talim-i Edebiyat, bu anlayışını, örneklerinin pek çoğunu Türk edebiyatından, özellikle de 19. yüzyılın yenilikçi şiirinden örneklendirmek suretiyle somutlaştırır.” (Sazyek, 2013:2229)

Recaizade Mahmut Ekrem, Ta’lîm-i Edebiyat’ın “Hâtime” bölümünde halkın bir dili oluşturup konuştuğunu, ediplerin ise bu dilin kuralları ile eserlerini meydana getirdiğini söyler. Bundan dolayı Osmanlıcanın kendi gramer ve estetik kurallarının belirlenmesi gerekir. Osmanlıcayı bir lisan olarak kabul ettiğini bu kısımda açıkça ifade eden Recaizade Ekrem, bu dilde yazılmış eserleri millî edebiyat ürünleri olarak değerlendirir ve bu eserlerden yararlanılarak Osmanlıcanın prensiplerinin sıralanabileceğini vurgular. Hâtime bölümünde bu düşüncesini “İşte müellif-i hakîr bu hakîkatı dâimâ der-hâtır eylemesinden dolayıdır ki, şu hâtime ile kısm-ı evveli rehîn-i tamâm olan eser-i nâçîzânesine derc ettiği kavâ’id-i edebiyyeyi, âsâr-ı kalemiyyeleri edebiyyât-ı milliyemize bi-hakkın şeref veren, e’âzım-ı üdebâmızın âsâr-ı bedî’asından ahz ve vaz’ eder gibi yazmağa çalışmıştır.” (Recaizade Mahmut Ekrem, 2011:346) şeklinde açıklar. Recaizade Mahmut Ekrem eserin sonunda yedi maddelik soruyla

Osmanlıcanın kurallarına ve gelişmesine dair düşüncelerini sıralar. Bu maddeler; Osmanlıcadaki kelime haznesinin yeterli olup olmadığı, Osmanlıca sözlük hazırlanmasının gereği, Arapça ve Farsça olarak ifade edilen kelimelerin Osmanlıcada karşılıklarının olmaması, imlada birliğin sağlanması hususu ve bunun için neler yapılması gerektiği, Arapça ve Farsçanın Osmanlıcadaki etkisi gibi konuları içerir. Osmanlıcaya ait bu sorunlara çözüm arayan Recaizade Mahmut Ekrem, Ta’lîm-i Edebiyat ile ediplerin ve halkın dil konusunda dikkatini çekmeye çalışır. “Bendenizin re’y-i mahsûsuna gelince lisânımız müfredatça hem nâkıs, hem zâiddir.” (Recaizade Mahmut Ekrem, 2011:349) sözüyle Osmanlıcanın eksik ve fazla olan yönlerini açıklayarak bu dilin gelişmesi ve kendi kurallarının belirlenmesi noktasında bilgilendirilmenin şart olduğunu dile getirir.

Ta’lîm-i Edebiyat, dil ve edebiyat konusundaki kuralların yanında modernleşme sürecinde millet için dilin öneminin de altını çizen bir eserdir. Recaizade Mahmut Ekrem’e göre dönemin diğer yazarlarında olduğu gibi dile önem vermek ve bu konuda halkı eğitmek gelişmenin ilk şartıdır. Ekrem burada, “bir lisân diğer bir lisânın usûl-i fesâhat ve belagâtına tâbi’ ve fermânber oldukça terakki edemez. Binâenaleyh lisân-ı Osmânî’nin terakkîsi dahi kendi istiklâl-ı ahrârânesine terk ile olur.” (Recaizade Mahmut Ekrem, 2011:350) diyerek Osmanlıcanın diğer dillerin etkisinden kurtularak kendi kurallarıyla gelişmesi konusundaki fikirlerini açıklar. Bir yandan da Arapça ve Farsçanın öğrenilerek bu dillerin Osmanlıca içerisindeki durumunun nasıl olduğunun bilinmesi gerektiğini ifade eder. Böylece “Türkçe’ye ve Türk edebiyatına has bir edebiyat nazariyâtı arayışı içerisinde olan Recâizâde, Arapça’ya karşı müstakil bir şekilde lisanımızın edebiyat nazariyâtının sistemleşip gelişmesi[ni]” (Yetiş, 1996:651) arzu eder. Bunun için Tanzimat döneminde dil ve edebiyatın kurallarının belirlenmesi konusunda sessiz kalmayarak bilgilendirici ve eğitici bir eser meydana getirir.

Recaizade Ekrem’in Ta’lîm-i Edebiyat çalışması ve edebiyata dair yenileşme düşünceleri onun okuma, yazma ve dil eğitimindeki katkılarını gösterirken Tanzimat döneminde edebî sahada unutulmayacak münakaşaların yaşanmasına da neden olur. Tanzimat edebiyatı içerisinde eski edebiyat taraftarlığıyla gündeme getirilen Muallim Naci ile Recaizade Mahmut Ekrem arasındaki eski-yeni tartışmaları edebiyatın dil ve yenileşme noktasında sorgulandığını gösterir. “’Ekrem-Nâci Kavgası’ olarak edebiyat tarihimizde yer alan mücadele, ortaya çıkışıyla olmasa bile, sonuçları itibariyle edebî

yenileşmemizde etkili olmuştur.” (Kavaz, 2002:243) Muallim Naci, Divan şiirine ait temaları sıkça kullandığı için yeni edebiyatın karşısında eski edebiyatı canlı tutmakla suçlanır. Onun çağdaşı Recaizde Mahmut Ekrem’le olan atışmaları dönemin dil ve edebiyat hayatı hakkındaki durumu yansıtması açısından önemlidir. Ta’lîm-i Edebiyat’ta Muallim Naci’nin iki şiirine yer verilmesine rağmen Naci’nin bu sayıyı az bularak kızması ve Recaizade Mahmut Ekrem’in yazdığı Zemzeme II kitabından Tercüman-ı Hakikat’te bahsetmesi iki sanatçı arasındaki gerilimi başlatır. “Ekrem’le Naci arasındaki asıl gerginliğin tırmanışı, Ekrem’in Menemenlizâde Mehmet Tahir’in Elhan adlı şiir kitabını değerlendirdiği Takdir-i Elhan adlı eseriyle olur.” (Demir, 2010:180) Burada Recaizade Mahmut Ekrem’in Muallim Naci’nin şiirlerine yaptığı eleştirilere karşılık Muallim Naci de Saadet gazetesinde Demdeme başlıklı yazılarıyla cevap verir. Bu polemik zincirinde Muallim Naci eski şiirin ve eski edebiyatın öncüsü olarak gösterilirken Recaizade Mahmut Ekrem de edebiyatın yenileşmesi yolunda yeni şiirin en önemli savunucularından olur. Halbuki eski-yeni olmak üzere iki farklı grubun temsilcileri tarafından sembol isim hâline getirilen sanatçıların edebiyatın Batı etkisinde yenileşmesi adına yaptığı dikkate değer girişimler mevcuttur. Bu süreçte yeni edebiyatın temsilcisi Recaizade Ekrem’in faaliyetleri bilinmekle birlikte Muallim Naci’nin de edebiyatın yenileşmesi için çalışmaları bulunur. Fakat bunlar döneme damgasını vuran eski-yeni tartışmaları içinde sivrilemez. Örneğin; Muallim Naci’nin Batı ve Doğu edebiyatından aldığı örneklerle harmanlanmış Istılahat-ı Edebiyye adlı eseri edebiyatın şekil ve muhtevasına değinmesi açısından edebî bilgiler alanında döneme kaynaklık edecek önemli eserlerdendir. Ayrıca Muallim Naci bu eserin “İhtar” başlıklı kısmında eski edebiyatın savunucusu olmadığını da kendi cümleleriyle duyurur. “Bu ıstılâhata dair verdiğim izahat (edebiyat-ı terakkiye)nin şimdiki hâline ve istikbaline göredir. Öteden beri Arap veya Fars tarz-ı edebiyyesini aynen kabul etmek fikrine iştirak edenlerden değilim. Bu mesleği beğenmeyenler edeceğim hataları affetmeye tenezzül buyurmazlar sanırım.” (Muallim Naci, 1357:5) der. Eserde dikkati çeken hususlardan birisi de Muallim Naci’nin eski edebiyatın önemli temsilcilerinin şiirlerine yönelik yaptığı tenkitlerdir. Bu eleştirilerle eski ve yeni edebiyatın bazı noktalarına açıklık getiren Muallim Naci Istılahat-ı Edebiyye eseri ile yenileşen Türk edebiyatının karşısında eski edebiyattan nasıl ve ne ölçüde faydalanılacağını izah eder. Aynı şekilde Naci’nin dil konusunda da önemli görüşler ve öneriler sunarak dilin yenileşmesi için

çabaladığı görülür. Hakkındaki pek çok yazıda “Nâci Efendi’nin şâir olmadığı, edebiyatı anlamadığı ileri sürülmüş. Fakat lisan muallimi olduğu onu sevmeyenler tarafından bile kabûl edilmişdir. Bu konudaki eserleri incelenip fikirleri ortaya konulunca Türkçe’ye hizmeti açıkca görülür. O, ‘şive-i lisân’ın nasıl olması gerekdiği, ‘hürriyet-i lisân’ın ne olduğu, bu bakımdan Türkçe’nin durumu, ‘muntazam bir lisâna malik’ olabilmek için neler yapmak lazım geldiği hususlarında fikirler ileri sürmüştür.” (Tarakçı, 1994:311-312) Muallim Naci bunun gibi ilmî ve edebî konulara ek olarak terbiye ve ahlak eğitimini de önemsediğini Mekteb-i Edeb adlı eseriyle ortaya koyar. Mekteb-i Edeb insanın ancak edep ve ahlak sahibi olursa bir değer kazanacağının belirtildiği; tarihten önemli kişilerin düşüncelerinin, kıssalarının, ayet ve hadislerin ışığında ahlaka dair tespitlerin yapıldığı bir çalışmadır. Eserde ahlaklı ve erdemli olmanın insan için gereği izah edilir. Muallim Naci’ye göre “insan hangi yaşta ve zamanda olursa olsun ve her ne sıfat ve halde bulunursa bulunsun, lazım gelen vasıtalara teşebbüs ederek, mizac ve huylarını yatıştırmaya, sükunet kazandırmaya ve düzeltmeye çalışmalıdır.” (Muallim Naci, 2016:223) Naci, insanın gençlikte faydalı birikimler yaparak olgunluk döneminde bundan istifade edebileceğini ve ömrünü bu şekilde hayırlı geçirebileceğini de söyler. Bunun için Mekteb-i Edeb’te ilim tahsil etmenin öneminden şöyle bahseder: “Gençlik çağında ilimlerin, fenlerin ve sanatların tahsiline hevesli bulun ki seni saadetle dinleyeceğin yere irşad edecek ve ulaştıracak en yakın ve en doğru bir selâmet yolu var ise o da ancak ilimleri tahsil etme yoludur.” (Muallim Naci, 2016:87) Böylece Muallim Naci’nin de Tanzimat’ın diğer sanatçıları gibi dil ve edebiyat hakkındaki görüşlerinin yanı sıra Tanzimat’la birlikte başlayan yenileşmenin eğitime ve ilme önem verilerek devam edeceğine inandığı anlaşılır.