• Sonuç bulunamadı

1.4. Bir Eğitmen Olarak Yazarın Görüntüleri

1.4.2. Diğer Türlerdeki Görüntüsü

1.4.2.2. Tiyatro Eserleri

Tiyatro eğlendiren ve zevk veren bir sanat olmasının yanında eğlenirken düşünmeyi, gülerken öğrenmeyi sağladığı için de önemli bir sanat dalıdır. Hayatı yansıtan bir ayna olarak görülen tiyatro iyi-kötü, güzel-çirkin yaşanan pek çok konuyu izleyeni eğitecek şekilde işler. Bu nedenle Tanzimat sanatçıları da tiyatronun bu eğitici yönünden yararlanır. Kısa sürede daha çok insana ulaşan bu sanatın aracılığıyla halk eğlenceli bir şekilde bilgilendirilir.

Avrupa’daki izlenimlerinden sonra tiyatronun faydalı bir tür olduğuna inancı kuvvetlenen Namık Kemal bu sanatın halkı bilinçlendirmesindeki rolünün altını çizer. Ona göre “bir milletin kuvve-i nâtıkası edebiyat ise, timsâl-i edebin nâtıka-i zî- hayatı

25 Birol Emil, Son Dönem Osmanlı Aydını Mizancı Murad Bey adlı kitabında Mizancı Murad’ın

bahsedilen bu yazısında edebiyattan beklentisini şöyle alıntılar: “İstifade-i umumiye cihetiyle en mühim olan kısm-ı edebiyat, edebiyat-ı ahlakiyedir… Edebiyat-ı ahlakiye temâyülât-ı hayvaniyyenin teskini için bir tarîk irâe etmek, yahut cemiyetin ahvâl-ı hâzıra-i mâneviyyesini tasvir eylemek ile iktifa etmeyip âmâl-i milliyeye verdiği cazibeli eşkâl ve suver sayesinde ahvâl-i müstakbeleye icrâ-yı te’sir ve gayret-i milliyeyi bir takım makasıd-ı celîleye doğru sevk ve tahrîk etmekle mükelleftir.” Birol Emil, Son Dönem Osmanlı Aydını Mizancı Murad Bey, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2009, s.384-385

da tiyatrodur. Tiyatro fikrin hayâlâtına vicdân, vicdânın ulviyetine can, canın hissiyâtına lisan verir.” (Sazyek-Sazyek, 2008:163) Tiyatroyu her şeyden daha yararlı bulan Namık Kemal’in tiyatrosu Tanpınar’ın ifadesiyle “dâva tiyatrosu”dur. “O bu eserlerde vatanperverlik, İslâm ittihadı, insan hakları gibi inandığı belli başlı şeylerle cemiyetimizin kalkınması için lüzumlu gördüğü fikirlerini veya geleneklere karşı tenkitlerini tek bir nutkun birkaç ağıza taksimi denebilecek tarzda söyler.” (Tanpınar, 2001:377) Namık Kemal’in parlak bir gelecek için yapılması gerekenleri tiyatro aracılığıyla halka anlatması onun tiyatronun eğitime katkısından yararlandığını gösterir. Vatan yahut Silistre (1873), Celâleddin Harzemşah (1875), Zavallı Çocuk (1873), Akif Bey (1874), Gülnihal (1875), Kara Belâ (1910) Namık Kemal’in yazdığı tiyatro eserleridir. Kaleme aldığı altı tiyatro eseriyle bu türün eğitici yönünü Mukaddime-i Celal’de değerlendiren Namık Kemal tiyatronun en faydalı eğlencelerden olduğunu söyler. “Tiyatro eğlencedir, fakat eğlencilerin en faidelisidir. Çünkü teblîğ-i meramda havas-ı zâhirenin şiddet-i infiâl ve kuvvet-i intikâlde cümlesine faik olan nazarı samiaya teşrik ettiği için fikir ve vicdana iki vasıta ile tesirini icra eder.” (Sazyek 2008:163) der. Bu özelliklerinden dolayı tiyatronun eğlence yönüyle birlikte gelişmeye, ilerlemeye, inkılaplara hizmet eden en önemli eserlerden bile daha faydalı olduğunu belirtir. Tiyatronun insan ahlakına hizmetindeki önemine inanan Namık Kemal cihanın aynası olarak gördüğü tiyatronun halkı eğitmesini ister.

Tiyatro, Ahmet Mithat Efendi için halka ahlak, tarih ve toplumsal konularda eğitim veren bir okul gibidir. Tiyatroya dair düşüncelerini sürgün hatıralarını anlattığı Menfa’da ayrıntılı bir şekilde ele alan Ahmet Mithat tiyatronun önemine, sağladığı faydalara değinir. Ona göre tiyatro, medeniyet çizgisinin ilerisinde veya gerisinde olan bütün toplumlar için zorunlu bir ihtiyaçtır ve özellikle bizim gibi modernleşme sürecini tamamlamamış toplumlarda çok daha önemli bir gerekliliktir. (Ahmet Midhat, 2013/b:231) Ahmet Mithat okuma yazma bilmeyen bir halkın tiyatro aracılığı ile daha kolay ve kısa sürede bilinçlendirileceğini düşünür. Bu fikrin temelinde tiyatronun hem sözel hem görsel açıdan halka hitap edişinin etkili olması yatar. Tiyatro seyretmenin kitap okumaktan daha keyifli olduğunu söyleyen Ahmet Mithat bu iki sanat arasındaki farkı şöyle açıklar: “Zira bir insanın kitap okurken aldığı lezzet çoğunlukla kitaptaki konuların belirlediği dairenin dışına çıkamaz. Çünkü kitapta harfler ve kelimeler birer birer insanın gözünden geçtiği ve insan harflerin ve kelimelerin bu devamlı akışına

dikkat ederek içindekileri anladığı için, fikir, zaten güçlükle ortaya çıkardığı meziyetlerin dışına çıkmak isterse bundan zarar görür. Tiyatro ise böyle değildir. Tiyatroda seyircilerle meziyetleri göstermek için telaffuz edilen kelimeler, gözle kitap sayfası üzerinde okumaktan daha kolay olan kulakla işitildiği gibi, oyuncuların nice hal ve tavırları dahi aktarmak istedikleri mânâları daha ziyade anlamlandırmalarına yardım eder.” (Ahmet Midhat, 2013/b:230-231) Ahmet Mithat jest ve mimiklerle desteklenen görsel anlatımın kelimelerin ardındaki anlamları bulmaktan daha etkili ve kolay olduğunu düşünür. Bu nedenle eğiticilikte tiyatroyu öne çıkaran yabancı bir lisan ile oynanmış oyunların dahi anlaşılabilir olduğunu vurgular. Ahmet Mithat Efendi tiyatronun eğitici yönünün kitaplardan daha baskın olmasının nedenlerinden birisi olarak da okuryazar insanların sayıca az oluşunu gösterir. Medeniyetin ilerlemesi için küçük bir okur kitlesini kitaplarla bilinçlendirmek tiyatroya göre çok daha uzun bir süreci kapsar. Ayrıca tiyatroya göre çok daha az bir kitleye ulaşılmasını da eksik bir yön olarak görür. Ahmet Mithat’a göre ahlaki, sosyal, tarihî açıdan önemli bilgiler ve mesajlar içeren bir tiyatro oyunu okuma yazma bilmeyen pek çok kişiye hitap ederek kısa sürede halkın terbiyesine ve eğitimine çok büyük katkı sağlar.

Ahmet Mithat, Eyvah (1871), Açıkbaş (1874), Ahz-i Sâr yahut Avrupa’nın Eski Medeniyeti (1874), Çengi yahut Dâniş Çelebi (1884), Fürs-i Kadim’de Bir Facia (1884), Çerkes Özdenler (1884) adlı tiyatro oyunlarını kaleme alır. Sanat hayatı boyunca altı tane tiyatro yazan Ahmet Mithat tiyatronun faydasını ön plana çıkarırken yanlış taraflarının da olduğunu söylemeyi ihmal etmez. “Rezilce ve muzır şeyleri[n]” (Ahmet Midhat, 2013/b:232) de sahneye konularak halkın ahlakını güzelleştirmek yerine daha kötüye gitmesine neden olan oyunların da bulunduğunu belirtir. Tiyatroyu halkın terbiyesini bozacak şekilde kullananları kınar. Ahmet Mithat’ın tiyatroya dair yücelttiği durum “millet, memleket ve aile sevgisini genişletecek ve bizden önce yaşayanların yaptıkları iyi şeyleri ve güzel hareketleri gözler önüne serecek oyunlar hazırlayıp sahneleyerek halkın insaniyet ve milliyet hislerini geliştirmektir.” (Ahmet Midhat, 2013/b:232)

Şemsettin Sami üç tiyatro eseri yazar. Seydî Yahya (1873), Gâve (1875) ve Vatan yahut Silistre’nin etkisiyle Besa yahud Ahde Vefa’yı (1901) kaleme alır. Gâve tiyatrosunun “İfade-i Merâm” adlı önsözünde millî tragedyalarla ilgili düşüncelerini açıklar. Recizade Mahmut Ekrem’in ise tiyatronun eğitici işlevinden faydalandığı

söylenemez. Çünkü “yazar, tiyatro denemeleri yaparken bu yeni tür üzerinde kendi görüşlerine pek yer vermemiş. O dönemde Namık Kemal’in ortaya attığı ‘toplumsal fayda’ ilkesinden ise söz etmemiştir.” (Parlatır, 2004:59) Afife Anjelik (1870), Vuslat yahut Süreksiz Sevinç (1873), Çok Bilen Çok Yanılır (1915), Atala yahut Amerika Vahşileri (1872) Recizade Mahmut Ekrem’in tiyatrolarıdır. Samipaşazade Sezai’nin Şîr (1878) adlı bir tane tiyatro eseri vardır. Namık Kemal’den etkilenen Sezai tiyatrodan eğitici bir tür olarak yararlanmaz. Şîr “mukaddimesinde tiyatro nev’inin ehemmiyetinden bahsedilen” (Tansel, 1958:5) bir trajedidir. Nabizade Nazım’ın Hoşnişin yahut Cihanda Safa Var mıdır? (1881) adlı basit bir aşk hikâyesini anlatan piyesi ise Tanzimat döneminde okunmak için yazılır. Hikâye ve roman yazarlığıyla öne çıkan Nabizade Nazım’ın tiyatro yazarlığı yönü sönük kalmıştır.