• Sonuç bulunamadı

1.3. Tanzimat Dönemi Romancılarının Eğitime Ait Düşünceleri

1.3.7. Fatma Aliye Hanım

Tarihçi Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı olan Fatma Aliye Hanım Türk Edebiyatı’nın ilk kadın romancısı olması nedeniyle oldukça önemli bir isimdir. Fatma Aliye Hanım Tanzimat döneminde kadın sorunlarını çok çeşitli başlıklarla açımlayarak dile getiren ilk kadın düşünür ve yazarlardandır. Ahmet Mithat Efendi, manevi kızı olarak gördüğü Fatma Aliye’yi Fatma Aliye Bir Osmanlı Kadın Yazarın Doğuşu adlı kitabında tanıtır. Bu kitapta Fatma Aliye’nin bir kadın olarak çocukluğundan itibaren okumaya meraklı olması ve düzenli bir eğitim almasıyla kadınların ileride fikir ve edebiyat dünyasında kendini ispatlayabileceği mesajı verilir.

Eğitim gördüğü pek çok alanda kendisini yetiştiren Fatma Aliye, kadın sorunlarını açıklıkla eserlerinde dile getirmesi bakımından Türk Edebiyatı’nda bir ilke imza atar. Özellikle kadının eğitimi konusundaki fikirlerini sıkça yazan Fatma Aliye bütün eserlerinde kadınların eğitim görmesini savunur. Çünkü ona göre medeniyetin ilerlemesi için kadınlara çok büyük sorumluluklar düşer. Hem bir anne olarak hem de toplumdaki konumu için kadınların eğitimi önceliklidir. Fatma Aliye modernleşen toplumda kadın ve erkeğin eşit olduğunu düşünür. Kadınlar da erkekler gibi eğitim hakkına sahip olmalıdır. Bu nedenle her konuda olduğu gibi eğitim açısından da bu eşitliğin sağlanmasını ister.

1.3.7.1. Çocuk Eğitimi, Aile Terbiyesi ve Anne-Baba Sorumluluğu

Tanzimatla birlikte Batı’dan gelen bir tür olan romanla tanışan toplumun ona karşı önyargıları bulunur. Bazı görüşlere göre roman okura ders veren, eğitici bir yönü olduğu için faydalı bulunurken bazı görüşlere göre de gençlerin ahlakını bozacak

mesajlar içerdiği için sakıncalı olarak değerlendirilir. Fatma Aliye Hanım ise hocası Ahmet Mithat Efendi gibi romanın eğitici ve yol gösterici eserler olduğunu düşünür. Sadece aradaki ince çizginin okurun algısına bağlı olduğunu Muhadarat’ta “hiçbir roman iyiliği fenalık ve fenalığı iyilik suretinde göstermez. Yalnız kusur onu telakkidedir.” (Fatma Aliye, 2014:106) şeklinde açıklar. “Romanlar hep birdi. Fakat okuyan kafalar başkaydı.” (Fatma Aliye, 2014:104) diyerek romanların bir kişi için uyarıcı başka bir kişi içinse felaket olabileceğini yineler. Yazar, romanın okura aşıladığı bu iki farklı düşünceyi Muhadarat romanında açıklar. İki samimi arkadaş olan Fevkiye ve Fazıla arasında geçen diyaloglarda romanın okuyan kişinin yorumuna göre iyi veya kötü olduğuna karar verilip ardından asıl amacından bahsedilir. Bu kısım roman içerisinde romana dair adetâ bir ders niteliği taşır. “Evet, Roman bir ahlak dersidir. Hem de nasıl ders! Mütaliîninin [okuyucularının] seve seve, eğlene eğlene tederrüs eyleyeceği bir ders. Hangi ders vardır ki çocuklara tokat, tekdir [azarlama] ve hatta büyüceklere de muallimden ve arkadaşlardan mahcubiyet korkusuyla taallüm olunmasın [öğretilmesin]. Kendi hevesiyle çalışan talebe yüzde bir nispetindedir. Fakat romanı çocukların okumaması için tokat atılsa bile men edilemez. Yine okurlar. Bulur buluşturur okurlar. Tekdir ve ta’zir [azarlama ve cezalandırma] bunu men edemiyor.” (Fatma Aliye, 2014:104-105) Bu düşüncelerle romanın ahlak dersi verdiğini savunan Fatma Aliye okurun keyifle öğrenebileceği bir ders oluşuna dikkati çeker ve ardından bir örnekle çocuk eğitiminde bu türün nasıl bir eğitim yöntemi olabileceğini açıklar. Çocuk eğitiminde ve terbiyesinde müspet bir yolla bilgilendirme sağladığı için romanların yasaklanamayacağını belirten Fatma Aliye romanı çocuğun zihninde bilgilerin kalıcılığını artırmasında da iyi bir metod olarak görür ve bu düşüncelerini şöyle ifade eder: “En çok satılan kitap romanlar oluyor. Gençlerin, fennî ve hikemî [bilimsel ve felsefî] yazılanlarından öğrendikleri malumat o kadar güzel zihinlerinde kalıyor ki hocaları bunları kendi usullerinde binlerce kere ezberletseler bu kadar zihinlerine sokamıyorlar. Peki, elimizde böyle güzel bir usul-i tedris var iken bazı mutaasıpların keyfine uymak için bunu terk mi edelim.” (Fatma Aliye, 2014:104-105) Ezbere dayalı eğitimin de karşısında olan Fatma Aliye, romanın eğitimde kalıcı bir yöntem olacağını açıklarken aynı zamanda eğitimde çağdaşlaşmaya karşı olanların romanı faydasız olarak değerlendirmesini eleştirir. Fakat bilinçsiz okurun yanlışa düşebileceğini de söylemeyi ihmal etmez. Romanın ahlaki yönden katkısına karşılık

romanlardaki kahramanlarla kendilerini özdeşleştiren okurlar “hayalâttan çıkıp aklını başına devşirirse de iş işten geçmiş bulun[acağı]” (Fatma Aliye, 2014:105) için beyhude şeylere kanabilirler. Ancak Fatma Aliye Hanım gençlerin karşılaşacağı böyle bir durumdan ailenin sorumlu olduğunu belirtir. Bu nedenle romanın çocukların/gençlerin eğitiminde, terbiyesinde önemli bir eğitim aracı olmasında anne babaların romandan istifade yöntemini bilmesi gerekir. Çünkü romanı eğlence aracı olarak görmeyen bilinçli bir ebeveyn “romanı okuyan nev-resîdegâna [gençlere] bitirdikten sonra onun hakkında fikrini, mütalaatını [düşüncelerini], hükmünü sormalı, imtihan etmeli. Muvaffak ise istihsan [başarı ise övme], değilse tashih etmeli [düzeltmeli]. Ondaki iyilikleri zihnine yerleştirmeli, fenalıklardan tenfir [nefret ettirmeli].”dir. (Fatma Aliye, 2014:105) Çocuklarına karşı bunu yapmayan anne babalar roman okumayı yasaklayarak bu görevden kaçmış olur. Bu da romanların kötü ahlaka sebep olduğu yönündeki yanlış düşünceyi ortaya çıkarır.

Fatma Aliye Hanım gençlerin eğitiminde iyi ve güzel bir terbiye metodu olarak romandan yararlanılırken yalnızca iyiliği, merhameti, insanlığı anlatan romanların okunmasının da yanlışlığını belirtir. Çocuğun, kötülüğü okuyarak bu tür durumlardan haberdar olması, fenalığın gerçek hayatta karşısına çıkabileceğini idrak etmesi gerektiğini söyler. Bu nedenle yine anne babalara düşen sorumluluğun çocuklarına fenalığı anlatan romanları da okumalarını sağlamak olduğunu hatırlatır.

1.3.7.2. Anne/Kadın Eğitimi

Fatma Aliye Hanım romanlarının haricinde kadın sorunlarını dile getirdiği yazılarında da onların eğitim görmesinin gerekli olduğuna değinir. Ona göre kadının toplum içerisinde saygın bir konuma ulaşmasındaki ilk şart eğitimden geçmiş olmasıdır. Eğitimli bir kadın kendi ayakları üzerinde durabilecektir. Böylece erkekler gibi onlar da sosyal hayatta bir birey olarak nüfuz kazanacaktır. Bu fikirlerini makalelerinde detaylandıran Fatma Aliye romanlarında da kadın kahramanları olmasını istediği gibi kurgular. Romanlardaki bu kahramanlar okuma yazma bilen, meslek sahibi, ekonomik özgürlüğünü kazanan kadınlardır. Onların da erkekler kadar eğitim görme hakkı olduğunu ve fırsat verildiği takdirde modernleşme faaliyetleri içerisinde, toplumsal değişmede erkekler kadar etkin rol oynayabileceklerini söyler. Bu da Fatma Aliye’nin bir kadın olarak kadın eğitimine olan duyarlılığını ve inancını yansıtır.

Nisvan-ı İslam adlı eserinde “bir milletin ahval-i hakikiyesine vâkıf olabilmek için zükûr ve inasıyla görüşüp konuşma[nın]” (Fatma Aliye, 2012:33) gerekli olduğunu belirten Fatma Aliye, kadın eğitiminde alafrangalaşma adına yapılan yanlışlıklara da kayıtsız kalmaz. Fransızca bilen pek çok kadının Fransız mürebbiyeler tarafından yalnızca alafranga görünmek adına millî özelliklerinden taviz vererek yetiştirilmelerinin sakıncalı olduğunu belirtir. “Suret-i terbiyedeki bu tenevvu ve karışık nisvan-ı Osmaniye için hoş görülemez. Bu suretle Türklük ve Osmanlılık terbiyesi nerede kalıyor?” (Fatma Aliye, 1311: 2) diyerek bunu sorgular. Bu şekilde yetişen kadınların Türk-İslam kültürü ve terbiyesini taşımadıklarını düşünerek tasvip etmez. Avrupa’dan gelen ve bizim kültürümüz hakkında meraklı olan yabancılara, seyyahlara bu şekilde eğitilmiş kadınların İslamiyete ve kendi kimliklerine dair doğru bilgiler veremediğini söyler. Bu kadınları Osmanlı kadını ve yaşayışı hakkında yanlış intibalar uyandırdığı için eleştirir. Nisvan-ı İslam’da Osmanlı kadınını Batı dünyasına bütün yönleriyle tanıtan Fatma Aliye eğitimli bir kadının kendi dinine ve kültürüne vâkıf olmasını yabancı kadınlarla yaptığı konuşmalarda gösterir.

Fatma Aliye Hanım, Mahmud Esad’ın çok eşlilikle ilgili yazılarına karşılık verdiği Taaddüd-i Zevcat Zeyl22 adlı eserinde de belirttiği gibi “Terakkiyat-ı medeniye âleminde, şu muarızlarımızın bulunduğu âlemde, kadın nedir? Zevce nedir? İzdivaç nedir?” (Fatma Aliye, 2007:70) sorularına tarih, felsefe ve din penceresinden yazdığı eserleriyle cevap verir. Bu açıdan Fatma Aliye Osmanlı kadınlarının rehberi olma yolundaki ilk isimlerdendir. Evlilik hayatı, aldatılma, kadınların cemiyet içerisindeki yeri, moda, çok eşlilik, cariyelik gibi kadına ait sorunları işleyen Fatma Aliye için kadın eğitimi çok önemli bir konudur. Bu sorunların içerisinde kadınların ekonomik özgürlüklerini sağlaması, sosyal hayatta ve evlilik hayatında huzuru yakalayabilmesi için eğitimli olması gerektiği eserlerinde verdiği en önemli mesajlar arasındadır. Fatma Aliye romanlarında kurguladığı kahramanlar aracılığıyla Osmanlı’da kadın eğitiminin

22 Mahmud Esad Efendi’nin Malumat gazetesinde çok eşililikle ilgili yayımlanan makalelerinin ardından

bu görüşlere katılmayan Fatma Aliye ile aralarında bir tartışma başlar. Bu tartışma sonucu Fatma Aliye Hanım, Mahmud Esad’ın Taaddüd-i Zevcat’ına karşılık Taaddüd-i Zevcat Zeyl adlı bir cevap yazar. Mahmud Esad Efendi’nin Taaddüd-i Zevcat ve Fatma Aliye’nin Taaddüd-i Zevcat Zeyl adlı yazıları Çok Eşilik Taaddüd-i Zevcat başlığıyla tek kitap hâlinde yayımlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz.: Fatma Aliye- Mahmud Esad, (Haz.: Firdevs Canbaz) Çok Eşlilik Taaddüd-i Zevcat, Hece Yayınları, 2007, Ankara,

nasıl olması gerektiğinin ipuçlarını verir. Fatma Aliye’nin bu tarzı edebiyatta toplumsal ve ahlakçı bir anlayış benimsemesinden kaynaklanır. Nitekim yazarın kendisi de bu düşüncede olduğunu Muhadarat romanında açıkça ifade eder.23

1.4. Bir Eğitmen Olarak Yazarın Görüntüleri