• Sonuç bulunamadı

1.3. Tanzimat Dönemi Romancılarının Eğitime Ait Düşünceleri

1.3.1. Namık Kemal

1.3.1.8. Batı’da Eğitim Anlayışı

Namık Kemal Avrupa’da maarifin hayatın her alanında görüldüğünü belirtir. Kıyafetten ulaşım araçlarına kadar hayatı kolaylaştıran ve insan için gerekli olan her şeyde maarifin katkısının hissedildiğini vurgular. Namık Kemal Batı’da maarife verilen değeri ve maarifin gelişmişliğini anlatırken çok önemli bir konuya dikkat çeker. Avrupa’da insanların okuma-yazma bilmeleri sadece bir yazıyı okumak ve yazmak olarak basitçe algılanmaz. İnsanlar çok bilimsel konular dışında pek çok şeyi hakkıyla anlayıp, düşündükleri her şeyi de imlasıyla düzgün bir şekilde aktaracak seviyededir. Ayrıca bu insanlar bir veya birden fazla yabancı dil bilerek coğrafya, tarih, matematik, kimya gibi pek çok alanda da bilgi sahibidirler. Namık Kemal’in Maarif yazısında eğitimin insanlık için gerekliliğine değinirken Avrupa’daki gözlemlerinden de sıkça yararlandığını görmekteyiz. Makalesinde Avrupa’da maarifin algılanışı ile Osmanlı’daki maarife bakışın farklarını açıklayarak zaman zaman kıyaslamalar yapar

ve bizdeki aksaklıkları eleştirir. Yurt dışında çeşitli ülkelerdeki vatandaşların gündelik hayattaki davranışlarından nasıl bir eğitime vakıf olduklarını göstermek için örnekler veren Namık Kemal maarifin, okuma yazmanın tanımını şöyle yapar : “İşte ‘okuma- yazma’ tabiri memaliki mütemeddinede o malûmata, o iktidara, o istidada ıtlak olunur.” (Özön, 1938:87) Yani Kemal’e göre bir memleketin medenileşmesi, şehirleşmesi için sahip olunması gereken bilgilerin, uygulamaların öğrenilmesi şarttır. Bu da orada yaşayan insanların okuma-yazma bildiğini göstermektedir.

Namık Kemal ayrıca Avrupa’daki çocukların bizdeki uygulamadan çok farklı bir şekilde ilkokula başladıklarına değinir. Avrupa’daki eğitim programı ile bizdekinin kıyaslamasını yaparak Avrupa’da yaşayan çocukların beş-altı yaşına kadar elif-ba, hat, imla, coğrafyayı vatan, tarih, vatan, amali arbaayı gibi pek çok konuda yetişmiş olduklarını söyler. Öğrenciler bu bilgilerle donanmış bir şekilde geldikleri için okul programlarında bu derslere yer verilmez. Bizde ise çocuklar bu konularla mektebe gidince karşılaşır. Aslında burada Avrupa’daki çocukların ilk eğitimlerini evde aldıkları vurgulanır. Bu çocukların okula gitmeden önce yemek, içmek, gezmek masrafları kadar gazete, kitap masrafları da vardır. Yani okula başlamadan önce bazı konuları öğrenerek daha donanımlı hâle gelirler. Ayrıca evde anne babanın yanında alınan bu ilk eğitim onların okula daha kolay alışmasını sağlar.

Namık Kemal Terakki18 adlı yazısında Osmanlı Devleti’nin medenileşmesinde

ve modernleşme yolunda yapması gerekenleri Avrupa örneği üzerinden anlatır. Türk modernleşmesi adına düşünceleri ve uygulamalarıyla önemli bir fikir adamı olan Namık Kemal çok yönlü düşünmeye çalışan bir aydındır. Bu nedenle Avrupa’daki gelişmeleri yakından takip ederek medenileşmenin ve ilerlemenin temelinin “maarif” olduğuna inandığı için bizde bu yolda atılması gereken adımları Avrupa’daki örneklerle açıklamaktadır. Terakki yazısında da Londra’daki gözlemlerinden yola çıkarak bizlere Avrupa medeniyetini tanıtır. Ticaret, hukuk, sanayi, siyaset, bilim ve teknikte Londra’nın ne kadar gelişmiş bir yer olduğunu örneklerle sıralar ve Lonra’daki eğitim sisteminden bahseder. Buradaki mekteplerin kalitesine dair genel bir gözlemde bulunur ve hangi mektepte olursa olsun bütün öğrencilerin otuz yaşındaki bir yetişkin düzeyinde

terbiye edildiği kanaatine varır. Lonra’da “hangi mektebe gidilirse gidilsin, içinde bulunan on iki yaşında etfali gûya ki büyümüş te sonra gene küçülmüş gibi adeta yirmi, otuz yaşına girmiş adamlar kadar her türlü intizam ve terbiyeye melûf bulunur.” (Özön, 1938:178)

Avrupa’da rüştiyelerde eğitim gören öğrenciler üç-dört dil bilir ve yüksek ilimlerden altı-yedi esaslı bilimi öğrenirler. Sıbyan mekteplerinde ise 7-8 yaşlarına kadar olan çocuklar bizdeki gibi elifba, yazı, amali erbaa, mebadii itikat gibi dersleri görmezler. Çünkü bu konuları çocuklar daha okula gelmeden öğrenmiş olurlar. Bu nedenle tekrar bu derslerin müfredata alınması abes karşılanır. Çocukların yaşadıkları dünyaya yabancı kalmayıp gazete okudukları, gelişmeleri takip ettikleri vurgulanır. Namık Kemal Avrupa’daki eğitime dair bu gelişmeleri sıralarken Osmanlı’nın da bir zamanlar bu şekilde örnek bir ülke olduğunu hatırlatır.

Terakkinin maarifle birlikte olacağına inanan Namık Kemal’in, Avrupa’daki bu gelişmelerin bizde de en kısa sürede uygulandığı zaman değişimin yaşanacağına inancı tamdır. Birkaç sene içerisinde İstanbul’u Londra, Rumeli’yi Fransa seviyesine getirmenin mümkün olmadığını bilse de iki asır içerisinde ülkesinin kısa sürede en medeni ülkelerden biri olacağını böylece eski gücüne kavuşacağını söyler. Bu amaca giden yoldaki tek çözüm de ancak eksik tarafların düzeltilmesidir ve bunu şöyle dile getirir: “Bu maksada vusul ise bir çok mevaniin def’ine, bir çok halâtın tağyirine, bir çok esbabın ihzarına tevakkuf ederse de esasen marifet ve saiyde olan noksanımızın ıslahına bir çare bulmak her işe mukaddemdir.” (Özön, 1938:187)

Namık Kemal, Maarife Dair Bir Makale19 yazısında da Avrupa ülkelerinde bu

alanlarda yaşanan gelişmelerden örnek verir. Bunların ancak maarifle ortaya çıktığını açıklarken bizdeki eğitimin sınırlılığına değinir. Mekteb-i Askeriyye’nin dışında üst düzey bir eğitim kurumunun eksikliğine dikkat çeken Namık Kemal, “havâssın tahsili ise avâmdan ziyade şâyân-ı teessüf görünür. Mekâtib-i askeriyeden başka tesisât-ı ilmiyemizin hangisinden bir âdem yetiştiyse her türlü müşkülâta galebe şanından olan fetânet ve gayret-i fevkalâde sayesindedir. Bununla beraber onlar da mühendis ve

19 Namık Kemal’in Hadîka’da 1289 yılında yayımlanan yazısı. Hadîka, No:2, 11 Teşrin-i sâni 1288/10

müderris ve kâtib ve zabit gibi birkaç sınıf memurdan ibaret görünür.” (Özön, 1938:519) diyerek iyi eğitim gören kişilerin ancak memuriyetten başka yüksek bir mevkide olamayışını eleştirir.

Namık Kemal, Batı’daki gelişmelerin ve medeni hayatın temelinde büyük mekteplerin ve maarifin olduğunu ısrarla vurgular. Avrupa’yla bir kıyas yapan Namık Kemal, Osmanlı’daki maarifin yaygınlaşmasındaki eksikliği sorgular. Bunların başında taassuba saplanan dindar görünümlü ve cahil insanları sorumlu tutar. Devletin maddi imkanları da buna sebep oluyorsa yine bu şartları iyileştirmek ancak maarifle mümkündür. “Zaten cevher-i servetin madeni maarif, sermaye-i saadetin mahzeni yine maarifdir.” (Özön, 1938:520) Okumanın, ilmin, maarifin önemini anlatırken ayet ve hadislere de sıkça yer veren Namık Kemal, insanın varoluşu için beyni nasıl önemliyse bir toplumun varlığı için de maarifin önemli oluşunu şu şekilde izah eder: “Maarife iktiza eden sermayeyi satvet-i askeriyenin tezyîdine sarf etmek insana kendi beynini yedirmekle kuvvet vermeğe çalışmak kabîlinden olmaz mı? Hâsılı bu bahanelere i’tizârlara hiç mahal yoktur.” (Özön, 1938:521) Ona göre maarif için harcanması gereken servetin savaşa harcanması bir toplumun kendi sonunu kendi isteğiyle hazırlamasıdır.