• Sonuç bulunamadı

III. ÇOBAN SESLENMESĠ

2.5. Halk Hikâyelerinde Çobanlık

2.5.2. Yardımcı Çobanlar

Halk hikâyelerinde genellikle hikâyenin baĢkahramanı tesadüfen bir çobanla karĢılaĢır. Bu çoban da âĢıklık yeteneğine sahiptir. Çoban, kendisinden yardım isteyen kahramanın dörtlüklerine sazıyla cevap verir.

Kerem ile Aslı Hikâyesi‟nde Aslı‟yı Kerem‟den kaçıran ailesi onu Van‟a götürür. Aslı‟yı arayan Kerem, yolda ġirazlı Çoban Halil‟e rastlar ve çobandan gittikleri yeri öğrenir. Çoban Halil‟i, vaziyeti anlatması için babasına yollar. Kerem‟in babası Suriri ġah, Kerem‟in yüzüğünü getiren Halil‟e, Acem iĢi kırk deve mal verir, oğluna götürmesi için de para verir. Çoban, bütün bu hediyeleri, haramilerin soyduğu Lahur‟lu bir bezirgâna vererek Kerem‟e ulaĢır. Kerem, derviĢ kılığı ile yaptığı seyahatinde karĢılaĢtığı yayla-çadır ve köy muhitini yadırgamaması, sanatı çiftçilik ve çobanlık olan baba ülkesini ana çizgileriyle göstermektedir. (Elçin, 2000: 14-32) Çoban; kendisine kıymetli eĢyalar emanet edilebilecek bir kiĢidir. Ayrıca zorlukların üstesinden gelebilecek akla, tecrübeye sahiptir.

Kerem, Aslı‟yı ararken Çoban Halil‟e rastlar. Çoban Halil‟le arasında Ģöyle bir atıĢma geçer:

Aldı Kerem:

Durmuş çoban koyunları güdersin Ben düşkünün kalbin şad edersin Her dem düz ovayı seyran edersin Söyle Aslı‟m bu yollardan gitti mi

125

Aldı Çoban:

Eyvallahın vardır durur ahdında Bir cuma gecesi seher vaktinde Kimler durur Şah babanın tahtında Şiraz ülkesinden dört canı gördüm

Aldı Kerem:

Garip bülbül gibi işim zar imiş Çoban sende hayır haber var imiş Bilemedim dünya başa dar imiş Söyle Aslı‟m bu yollardan gitti mi

Aldı Çoban:

Var git dileğini sen Hak‟tan dile Kara giymiş Aslı‟n düşmüş bu ile Anası babası amusu bile

Bir seher vaktinde dört can gördüm

Aldı Kerem:

Belhudar ol hayır haber söyledin Ne diyara gittiğini bilmedin Şu garip gönlümü mesrur eyledin Söyle Aslı‟m bu yollardan gitti mi

Aldı Çoban:

Bendeniz fakirin çorbasın içti Gitti Aslı‟n Van iline erişti İsmini soranda vesvese düştü Ah ile vah ile dört canı gördüm

Aldı Kerem:

Çoban sen kocamazsın bükülmez belin İsmini bağışla neredir elin

Abı şeker döker leblerin dilin Söyle Aslı‟m bu yollardan gitti mi

Aldı Çoban:

Asla hata çıkmamıştır dilimden Adım Halil aslım Şiraz ilinden

Var git Kerem sen kalursun yolundan İsa taifesi dört canı gördüm

Aldı Kerem:

Mevlam bilür ben Kerem‟in halini Nireden bilürsün Şiraz ilini

Gözüm görmez görmem yârin yolunu Söyle Aslı‟m bu yollardan gitti mi

Aldı Çoban:

Yâr yoluna ciğerciğim dağlasın Ben bilürem Sururi Şah‟ın oğlusun Kızılırmak gibi akıp çağlasın İlinizden gelen dört canı gördüm

(Elçin, 2000: 81-82).

Kerem ve çobanın atıĢmasından Kerem, Aslı‟nın yerini öğrenir. Çoban da Kerem gibi âĢıklık yeteneğine sahiptir. Dörtlükler dizmektedir. Çoban, âĢık Kerem‟in içinde bulunduğu durumdan kurtulması için elinden geleni yapar. Dürüst ve yardımsever bir kiĢidir. Ağzından hiç yalan söz çıkmamıĢ olduğunu söylerken, çobanların doğasında bulunan dürüstlük bize hatırlatılmıĢtır. Çobanlar, genellikle iyi ve doğru haber veren kiĢilerdir. Aslı‟nın yerini söylediği için Kerem, çobana iltifatlarda bulunur.

Necip ile Telli Hikâyesi‟nde Telli, Necip‟le evlenip askere gider. Askerdeyken Necip, EĢini arkadaĢı Kara‟ya emanet etmiĢtir. Kara, Telli‟ye âĢık olmuĢ ve iftiralarla

127

ona sahip olmuĢtur. Telli, babasının ölümünden sonra kardeĢi onu Kara‟ya verir. Olanları mektupla öğrenen Necip hastalanır. On bir askerle memleket yollarına düĢer (Yılmaz, 2011: 57).

“Tepeci köyünde, Telli, zalim Kara‟ya yar olmuĢtu. Sabahın erken bir saatiydi. Askere gitmeden önce Necip‟in birkaç tane koyunu kalmıĢtı. Necip‟in vefalı bir çobanı vardı. O sabah, çoban koyunları çıkardı, yaylaya doğru götürecekti, o sırada Telli, çobanı gördü. Ona seslenmek istedi, ne de olsa kapılarında ekmek yemiĢti, hem çoban da vefalı biriydi. Telli “çoban, çoban!” diye seslendi. “Buyur, Telli bacı,” dedi çoban. “Hele buraya gel,” dedi Telli. “Ne oldu, bacı,” diye sordu çoban, Telli‟nin yanına gitti. “Ben bir türkü yazmıĢım, sana vereceğim,” dedi Telli, “ama sana da yemin veriyorum, gelen giden bütün kervanlara, bezirgânlara bu türkümü söyleyeceksin.” “Sebep,” diye sordu çoban. “Belki günün birinde bir bezirgân duyar da bunu götürüp Ġstanbul‟da söyler diye,” dedi Telli, “belki Necip de bu türküyü duyar da gelir diye.” Çoban, Telli‟nin haline acıdı, türküyü aldı. Çoban güzel de kaval çalıyordu. Telli‟nin verdiği türküyü söylemeye baĢladı.” (Yılmaz, 2011: 58).

Söyle Necip söyle arzun var ise Deyin o Necip‟e bir gelsin Kars‟a Necip eğer Telli‟sini sorarsa Yar olmuş yâdlara deyin ne deyim

Necip, yakınlardan geçerken türküyü duyar ve çobanı yanına çağırır. Eski çobanlarını tanıyan Necip, olup bitenleri çobana sorar ve çobanı köye müjdeci olarak gönderir (Yılmaz, 2011: 59).

Bu hikâyede çoban kaval çalıp türkü söylemektedir. Çaresiz kalan Telli, umudu türkülerde ve çobanda aramıĢtır. Çoban vefalı, eski ağasının hanımından yardım esirgemeyen güvenilecek bir insandır.

Halk hikâyelerinin dıĢında bazı âĢıkların çobanla atıĢmalarına da rastlıyoruz. Bunlardan birisi Posoflu Zülâli ile çoban arasında geçer. Posoflu ÂĢık Zülâli on beĢ on altı yaĢlarında iken, namını duyduğu Çıldırlı ÂĢık ġenlik‟le tanıĢıp görüĢmeyi, hatta değiĢmeyi çok istiyordu. Fakat kuvvetli bir âĢık olmasına rağmen, çok genç ve tecrübesiz olduğu için dedesi bir türlü Çıldır‟a gitmesine izin vermiyordu. Çünkü Çıldır o zaman iĢgal altında idi. Ġkincisi çocuk denecek bir yaĢtaki Zülâli‟nin Suhara‟ya kadar

gidip, yıllardır nam yapmıĢ, usta dedirtmiĢ ġenlik gibi bir âĢıkla yarıĢmaya kalkması, netice ne olursa olsun Zülâli‟nin baĢına bir iĢ açabileceği kaygısıydı (Aslan, 1975: 113). Dedesinin Zülâli‟nin tahsil ve terbiyesinde emeği çoktur. Zülâli, zamanla Ģiirde kudretini göstermiĢ ve bölgesinin en kuvvetli ve kültürlü Ģairi olmuĢtur. Devrin icaplarına göre kendisine bir hasım aramak ve Ģiir kudretini göstermek üzere seyahat etmek ister, ama dedesi ona bir türlü izin vermez (Çetinkaya, 1971: 6169).

En sonunda Zülâli bir yolunu bulup, Çıldır‟a gelmeyi baĢarır. Suhara‟ya birkaç kilometre kala yolunun üzerinde koyun otlatan, ġenlik‟in yanında biraz âĢıklık öğrenmiĢ aynı köyden çoban Ġsa‟ya rastlar.

Zülâli Çoban Ġsa‟dan yol sorunca, onun da kendisi gibi türkü ile cevap verdiğini görüp hayret eder:

Zülâli:

Yerim Posof bu diyara düşmüşem Söyle çoban ne yandadı Suhara Garip bülbül yâd ellere konmuşam Söyle çoban ne yandadı Suhara.

Çoban:

Taze nevcivansan canan gıyarlar Bilmem âşık ne yandadı Suhara Bülbülü boynundan asa koyarlar Bilmem âşık ne yandadı Suhara.

Zülâli:

Kimsem yoktur şamdanımı yandıra Reislerim yelkenimi kaldıra

İnem bir velvele salam Çıldır‟a Söyle çoban ne yandadı Suhara.

Çoban:

Satılmaz metahın var türlü hüner Ülüzger ters döner yelkenin ener Yanan şamdanına yel vurar söner Bilmem âşık ne yandadı Suhara.

129

Zülali:

Çoban sen bakmazsın feryada dade Zülâli kırklardan içmiştir bade Pirlerin başına gara getirir Doğru getsen bu yandadı Suhara.

Suhara‟nın yolunu öğrenip köye giden Zülâli, bir düğün meclisinde türkü söylemekte olan ġenlik‟i bir müddet dinledikten sonra, kendisini tanıtmadan geriye döner ve orada duyup hissettiklerini dedesine naklederken çoban için Ģu dörtlüğü söyler:

Öyle hüner olmaz hünkârda beyde Açıp bayrağını sancak önünde Beşyüz pençe gördüm bir çobanında Mansur‟am çektiler dar‟a Dedecan.

(Aslan, 1975: 113-114-115).

Ġki âĢık tesadüfen herhangi bir yerde karĢılaĢtığında tanıĢmak, birbirinin niyetini anlamak için karĢılıklı deyiĢler söyleyebilirler. Burada Zülâli ile Çoban Ġsa‟nın karĢılaĢmaları bu türden bir durumdur. ÂĢık ġenlik‟in yanında biraz âĢıklık öğrenen çobanı bile yenemeyen Zülâli‟nin gözü korkmuĢtur. Son dörtlükte çobanın âĢıklık yeteneğini anlatmaktadır. ġenliği görmesine rağmen ondan çekinir ve karĢılaĢmaya cesaret etmeden memleketine döner. Çobanın da âĢıklığı usta-çırak iliĢkisiyle öğrendiği anlaĢılmaktadır.

Çobanların alçak gönüllü kimseler olduğunu, usta âĢıklar gibi değiĢler söylediğini görmekteyiz. Halk hikâyelerinde çobanlar, asıl âĢığa yol gösteren ve yardım eden kiĢiler olarak karĢımıza çıkar.

2.5.3. Diğer Çobanlar

Halk hikâyelerinde kız genellikle padiĢahın ya da zengin birinin çocuğu olarak karĢımıza çıkarken, erkek kahraman yoksuldur. Genellikle çoban veya hizmetçi çocuğu olduğu görülür.

Tahir ile Zühre Hikâyesi‟nde Arnavut ve Rodop varyantlarında Zühre‟nin babası zengin, Tahir‟in babası ise fakirdir. Rodop‟ta çoban, Arnavut varyantında hizmetçidir (Türkmen, 1998: 31).

Halk hikâyelerinde çobanlar, genellikle kahramanlara yardımcı olurlar. Yardım eden çobanlar, kahramanın babasının da çobanıdır. Vefakâr çobanlar, ekmeğini yedikleri adamın çocuklarını zor durumda görünce yardım elini uzatmaktan geri durmazlar.

Tahir ile Zühre Hikâyesi‟nin farklı bir varyantında Ahmet PadiĢah‟ın bir kızı, Mehmet Vezir‟in de bir oğlu olur. Çocuklar birlikte büyürler. SeviĢtiklerini padiĢah öğrenince Tahir Mirza‟yı idam ettirmek ister. Tahir Mirza‟nın anne ve babasını öldürtür. Tahir Mirza‟yı, Deli Çoban kaçırır. Tahir Mirza‟yı sonunda ağzında köpük dolu ve baygın vaziyette bulurlar. Ayıltılınca bir saz ister ve Zühre‟ye âĢık olduğunu türkü ile söyler (Türkmen, 1998: 36).

Tahir‟i sürgüne gönderen padiĢah, yanına birkaç cellât katar. Ancak Tahir‟in babasının çobanı olan Deli Çoban, cellâtları tehdit ederek, Tahir‟i kurtarır. Cellâtlar Tahir‟in gömleğini kana bulayıp padiĢaha getirirler. Tahir de oradan bir köĢke gider (Türkmen, 1998: 50).

Tahir Kandehar Ģehrine doğru yürürken bir süre sonra bir çobana rastlar. Çobanın kırk kadar köpeği vardır. Köpeklerden korkarak bir kayanın üstüne çıkar. Çoban gelip Tahir‟i kurtarır. Bu çoban, Tahir‟in babasının çobanıdır. Kim olduğunu öğrenince Tahir‟i evine götürür ve anasına Zühre ile buluĢturmasını söyler. Çobanın anası Tahir‟e kadın elbisesi giydirerek saraya götürür ve Zühre ile buluĢturur (Türkmen, 1998: 50).

Rodop ve Azerbaycan varyantında sadık bir çoban vardır. Tahir‟in sürüsünü “bir iken yedi eder” Tahir dönünceye kadar karalar giyer ve yas tutar. Bu “sadık çoban” motifi Dede Korkut‟ta II. hikâyede önemli bir kiĢi olarak gözükür. Oradan Karaçuk Çoban da Kazan Bey‟e sadıktır, onun için dövüĢür. Ancak Tahir ile Zühre‟deki çoban alp özelliğini kaybetmiĢtir. Sadece Tahir‟i yedirir, içirir ve Zühre ile buluĢmasını temin eder. Jirmunsky‟e göre, bey ile halktan gelen bir çobanın karĢılaĢtırılması feodal toplumun sosyal Ģartlarıyla ilgilidir (Türkmen, 1998: 184).

Güzel Ahmet Hikâyesi‟nde Güzel Ahmet, Hint Ģehrinde akĢamüstü bir evin önüne vardığında, onu köyün çobanı evine davet eder. Yeni evlenmiĢ olan çoban, Allah bizim evimize misafir yolladı, onu en iyi Ģekilde ağırlayacağız diye, eĢini iyice tembihler. Bu kadar zengin varken Tanrı misafirinin kendi evinin önünde durmasında bir hikmet arar ve misafiri ağırlamak için elinden gelen her Ģeyi yapar. Evine misafir bir daha ya gelecektir, ya da gelmeyecektir. Allah için her türlü hürmeti gösterirler. Sabah

131

olduğunda çoban, köyün nahırına gitmeden Güzel Ahmet‟e gezmek isterse, ne tarafa gidip ne tarafa gitmemesi gerektiğini söyler ve evden ayrılır. Güzel Ahmet, çobanın evinden uzaklaĢır. PadiĢahın kızını bulur ve bazı imtihanlardan sonra padiĢahın kızıyla evlenmeyi hak eder (Görkem, 2000: 179).

Güzel Ahmet, Hint Ģehrinden ayrılırken kendisine yardım eden çobanı buldurur. Pamuk Güzeli‟nin sarayının tapusunu padiĢahtan alır ve çobana verir. “Bundan sonra sen bu sarayda oturacaksın. Bu parayı yeyip içeceksin gardaĢ.” “Olur gardaĢ sağ ol” dedi. “Daha memlekete sağ salim varırsam, inĢallah sana yardım elimi uzadırım.” Çoban, “ulan gardaĢ, daha bana ne yardım edicin. Bundan sonra köyün buzasını gene gütmem” der. (Görkem, 200: 182).

Burada çoban, Anadolu insanındaki misafirperverliği en güzel Ģekliyle yansıtmıĢtır. Ġkram edebileceği fazla bir Ģey yoktur ama elindeki her Ģeyi, Tanrı misafiri olarak gördüğü yabancını önüne sermiĢtir. O gün evlenmesine rağmen, bu durumdan Ģikâyet etmemiĢ ve bu durumun bir imtihan olduğunu anlamıĢçasına misafirini memnun bir Ģekilde uğurlamıĢtır. Her geceyi Kadir, her geleni Hızır bil, anlayıĢıyla hareket eden çoban, bu davranıĢının karĢılığını Güzel Ahmet‟in kendisine saray hediye etmesiyle almıĢtır. Ġnsanların çobanlık da yapabileceğini, aynı kiĢinin sarayda da yaĢayabileceğini halk hikâyelerinde sıkça görmekteyiz.

Helvacı Güzeli masalında Helvacı Güzeli‟nin babası maddi sıkıntı sebebiyle Sedef Ģehrine göç eder. Burada çobanlık ederken, talih kuĢunun üç defa baĢına konması neticesinde padiĢah seçilir. PadiĢah olduktan sonra çocukları olur. Çocuklarına Devlet, Saadet adlarını koyar (Görkem, 200: 104). Bir nahırcı iken devlet adamı olan çoban, ilk çocuğuna Devlet adını koymuĢtur. Kendisini yokluktan varlığa eriĢtirdiği için de diğer çocuğuna Saadet adını koyan çoban, Allah‟a hamd ediĢini bu Ģekilde göstermiĢtir. Ġyi insanların genellikle mükâfatlandırıldığını görmekteyiz. Çobanın çocuklarına verdiği isimlerden bilge bir kiĢiliğe sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Yusuf ile Gülistan Hikâyesi‟nde askerlerle çarpıĢıp yaralanan Yusuf, atının sırtında yaralı bir Ģekilde ilerlerken o yörenin çobanına rastlar. Çoban, atı yakalamak için elini uzatıyor, Yusuf attan düĢüyor. Çoban, Yusuf‟u kucaklıyor, sırtına alıyor, sonra da onu tedavi edecek Ģeyhe kadar getirir (Yılmaz, 2011: Cilt-II 148). Çoban, halk hikâyelerinde yardıma ihtiyacı olan insanlara yardım elini uzatan ilk insandır. Sevdiğini aramak için yola çıkan kahramanın karĢısına çıkan yardımcı karakterdir.

Halk hikâyelerinde az da olsa sevgililerin birbirine kavuĢmalarını engelleyen çobanlara da rastlayabiliriz. Kötülük yapanların isimleri dikkat çekicidir. Garaçur, KaraĢor adları tamamen sembolik anlamdadır. Bunlar kötülük eden, âĢıkları ayırmaya çalıĢan, rakip olarak birçok entrikanın içinde rol alan kiĢilerdir.

Rodop Türkleri arasından derlenen varyantta Tahir‟le Zühre‟nin konuĢmalarını, KaraĢor Çoban, Zühre‟nin babasına ihbar eder ve Tahir yakalanıp iki somun ekmekle bir sandığa konularak nehre atılır (Türkmen, 1998: 51).

KaraĢor Çoban kin ve intikam doludur. Tahir ile Zühre‟nin aynı mezar içinde öldüklerini görünce, onların ahrette de kavuĢmalarını engellemek amacıyla, civardan geçmekte olan bir yolcuya bütün parasını vererek kendisine bir tokat vurmasını ister. Yolcu öyle bir tokat vurur ki ağzı burnu kanar. Bu kanlardan bir damla, mezarda âĢıkların arasına düĢer. Bu varyantta KaraĢor Çoban‟ın akıbeti verilmemiĢtir. Kırım varyantında âĢıkların kavuĢmalarını engelleyen cadı kadın padiĢahın gazabından korkarak, mezarlığa gider. Bir çobana para vererek kendisini öldürmesini ve Tahir ile Zühre‟nin arasına gömmesini söyler. Çoban da onu öldürür ve Tahir‟in mezarına gömer. (Türkmen, 1998: 91-92). Tahir ve Zühre‟yi ayırmaya yardımcı olan çobanlar dikkati çekmektedir. Para karĢılığında bir kadını öldüren kötü çobanların yanında, onları ayırmak için kendi hayatına son verecek kadar kin dolu çobanlar da karĢımıza çıkmaktadır.

Halk hikâyelerinde birbirine kavuĢmak isteyen koyunların ve kuzuların melemeleri birbirini seven çiftlerin, kavuĢmak isteyenlerin durumunu yansıtmaktadır. Bu sebeple halk hikâyelerinde meleĢen koyun ve kuzulara, onların baĢında bulunan çobanlara sıkça yer verilir. ErciĢli Emrah Ġle Selvi Han Hikâyesi‟nde : “Nazlı davar

çobanlarına tenbeh verdi ahşamdan, yarınki guşluh davari bahçiya gelecek Selvi Han gaileyi gamli goyun guzuya gatışacah, goyun guzusuna, guzi anasına meliyecek, goyunun guzunun melemesini Selvi dertli dertli dinniyecek. İki çoban, bögün ağanın gızi bahcada belki bize de beş on guruş bahşiş verir diye çobanlar bir havas ile davari has bahciya tökdüler. Goyun guzusuna guzi anasına meleşip bu bahca içinde goyun guzi meleşmesine Emrah, bu feryadi eşitdi odada. „Holan şunnar birbirine melir acep benim sevdüğüm Selvi Han‟da benim için melir mi?‟ der.” ( Bali, 1973: 111).

Halk hikâyeleri olayları anlatan âĢık tarafından mahallileĢtirilir, tipleri çevreye uydurulur. Böylece anlatıcının damgasını taĢıyan değiĢik bir ürün ortaya çıkmıĢ olur. ÂĢıkların içerisinde çobanlık yapmıĢ birçok kiĢinin bulunması ve Anadolu‟da

133

hayvancılığın önemli geçim kaynaklarından biri olması, hikâyelerde genellikle sadık ve vefakâr çobana sıkça yer verilmesine yol açmıĢtır.