• Sonuç bulunamadı

III. ÇOBAN SESLENMESĠ

1.2. Hz Muhammet‟in Çobanlık Yapması

Diğer peygamberler gibi, Hz. Muhammet (SAV), çocukluğunda ve yaĢamının ilerleyen dönemlerinde zaman zaman çobanlık yapmıĢtır. Bunu hem sütannesi Halime‟nin yanında kaldığı sırada hem de daha sonraki zamanlarda Mekke‟de yaptığı bilinmektedir.

Peygamber Efendimiz: “Allah hiçbir peygamber göndermedi ki, koyun çobanlığı yapmamıĢ olsun.” dediğinde “Sen de mi, Ey Allah‟ın Resûlü? diye sorarlar. “Evet, ben de bir miktar kırat mukabili Mekke ehline koyun güttüm.” der (Canan, 1997: C-6, 493). Bu hadisle peygamberlerin tamamının hayatında bir çobanlık döneminin bulunduğu dile getirilmektedir. Çobanlık yaptırarak Allah, peygamberleri insanlara yardıma hazırlamaktadır.

Kendi ailesine ait sürünün yanında Mekkelilere ait olanları da güttüğü rivayet edilmektedir. Bu Mekke‟de çocukluğunu ve gençliğini geçiren bir kimsenin meĢgul olacağı normal bir iĢtir. Çünkü Hz. Muhammet (SAV) ve onun konumundaki bir çocuğun veya gencin o günkü ortamda en baĢta yapabileceği iĢ, ya ailesine ticarî iĢlerde yardım etmek, ya da etinden, sütünden, derisinden ve satıp da parasından istifade

edebilecekleri hayvanların bakımını üstlenmekti. Üstelik ticarî faaliyetler için büyük öneme sahip olan develerin de beslenmesi gerekiyordu. KureyĢ her ne kadar yerleĢik hayat yaĢasa da, kervanlar için gerekli olan develere bakmak zorunda idi. Hz. Muhammet (SAV), ileriki yıllarda, çobanlıkla ilgili hatıralarını zevkle hatırlar ve arkadaĢlarına anlatırdı. Ecyâd mevkiinde çobanlık yaptığını bildirmiĢtir. Onun, ticarî faaliyetlerinde amcasına yardım ettiği gibi, hayvanların bakımında da yardım etmesi gayet doğaldı. Çobanlığın kiĢiyi sabra ve tahammüle alıĢtırdığını, himayesi altındakileri koruma alıĢkanlığı kazandırdığını ve sorumluluk duygusu aĢıladığını da belirtmek gerekir (Sarıçam, 2005: 76-78). Çobanlık yapan kiĢinin kazancında el emeği, alın teri vardır. Kazancın en değerlisi helal yoldan elde edilendir. Peygamberimiz çobanlığı oyun olsun diye yapmamıĢtır. Helal yollardan rızıklanmak için çobanlık yapmıĢtır. Resûlullah (aleyhissalâtu vessalâm): “Hz. Musa koyun çobanı olduğu halde peygamber oldu. Hz. Davut koyun çobanı olduğu halde peygamber oldu. Ben de ehlimin koyunlarını Ciyad‟da güderken peygamber oldum.” dedi. Ġbnu Hacer: “ Mekke halkına para ile kendi ailesine parasız koyun gütmüĢ olabileceğini” söyler (Canan, 1997: C-6, 493). Çobanlıkta koyunlar diğer hayvanlardan daha farklıdır. Çünkü koyun güdülen diğer hayvanlara göre daha narindir. Bunların yayılmaları diğer hayvanlara göre daha fazladır. BüyükbaĢ hayvanların bağlama olanağı vardır. Koyunların arazide bağlanması sayıca imkânsızdır. Koyun sürüsü arazide daha fazla yayılsa da, çobanın komutlarına uyması diğer hayvanlardan daha süratli gerçekleĢir.

Hz. Muhammet‟in gençliğinde çobanlık yapmıĢ olması onu derin derin düĢünmeye sevk eden sebeplerden biridir. Kendisi ailesine ait ve Mekke halkına ait koyunları güder ve koyun güttüğünü gıpta ile hatırlardı. Kalbi uyanık, gönlü zengin bir çoban, gündüzün ufkun geniĢliğinde, geceleyin yıldızların parıldamasında kendisini düĢünmeğe, düĢünceler içinde yüze yüze bu dünyevî görünüĢlerin dokuduğu perdenin ötesine varmaya, bu görünüĢlerin mana ve hikmetini anlamaya sevk eden bir sebep bulur. Kalbinin uyanıklığı, gönlünün enginliği sayesinde bu yaratıĢ âleminin kendisinden ayrı olmadığını idrak eder (Heykel, 1972: 119). “Peygamberler koyunları güderek, yürütülmesi boyunlarına yüklenen ümmetlerinin iĢleri hususunda tecrübe sahibi olmuĢlardır. Zîra koyunlarla haĢir neĢir olma sonunda onlarla hilm ve Ģefkat duyguları geliĢir. Çünkü onlar, koyunları gütmeye ve merada dağılmalarından sonra toplamaya, bir otlaktan diğer bir otlağa nakletmeye, hayvanların vahĢi hayvan ve hırsız nev‟inden düĢmanlarını defetmeye sabrettiler.” (Canan, 1997: C-6, 494).

35

Çobanlık, tabiatta Allah‟la baĢ baĢa kalan peygamberlerin yaradılıĢın sırrını kavrayıp kendilerini kötülüklerden uzak tutmaları için de bir vesile olmuĢtur. “Bu çeĢit düĢüncelere ve araĢtırmalara dalan insanın süflî bir takım ihtirasları aklından geçirmeyeceği, bu ihtirasların yalancı cazibelerine kendini kaptırmayacağı Ģüphe götürmez. Hz. Muhammet de Mekkelilerin kendine layık gördükleri “Emin” unvanını herhangi suretle lekeleyecek her hareketten korundu ve korunmaya muvaffak oldu. Onun bu halini tespit eden birçok rivayetler vardır. Kendisi bir gün arkadaĢlarından biriyle sürülerini gütmekle meĢgul iken kendi yaĢındaki gençler gibi eğlenmeyi düĢünmüĢ ve arkadaĢını sürülerin baĢında bırakarak Mekke‟ye inmiĢ, fakat Mekke‟nin dolaylarına vardığı zaman bir düğüne rastlamıĢ ve düğünü seyrederken uykusu gelmiĢ ve uyumuĢtu. Yine bir defa aynı maksatla Mekke‟ye inmiĢ, yolda kulağına musiki sesleri aksetmiĢti; oturup dinlemiĢ, dinlemiĢ nihayet olduğu yerde uyuyakalmıĢtı. Esasen Mekke‟de hüküm süren eğlencelerin, engin duyuĢlu bir kalbi ve olgun bir ruhu çekmesine imkân mı vardı? Bu yüzden Hz. Muhammet, bu kirli ihtirasların birine de kapılmadı ve en büyük zevki, düĢünmekte ve araĢtırmakta buldu.” (Heykel, 1972: 119).

Peygamber Efendimiz, erâk ağacının kebâs denilen meyvesinden toplarken: “Siyahlarını toplayın, onlar daha iyidir!” tavsiyesinde bulunmuĢtur. Bunun üzerine “Siz koyun güttünüz mü?” diye sorulduğunda “Hiç koyun gütmeyen peygamber var mı?” cevabını verir (Canan, 1997: C-10, 486). Bu ifadeden kebâsın ziraatının yapılmayıp, pazarlarda satılmadığı dağlarda kendiliğinden yetiĢtiği ve çobanlar tarafından bilinip istifade edildiği anlaĢılmaktadır.

Bir vesileyle sarfettiği güzel sözler arasında Resûlullah Ģöyle beyân etmektedir: “Her biriniz bir çobansınız ve neticede kendi sürünüzden suâl olunacaksınız. Aynı Ģekilde hükümdar da bir çobandır ve kendi tebasından suâl olunacaktır; insan da bir çobandır ve kendi ailesinden suâl olunacaktır; kadın da bir çobandır o da kocasının evinden suâl olunacaktır; bir hizmetkâr da çobandır ve efendisinin mallarından suâl olunacaktır; oğul da bir çobandır ve o, babasının mallarından suâl olunacaktır. Kısaca, her biriniz çobansınız ve kendi sürünüzden sorumlu tutulacaksınız.” (Hamidullah, 2003: C-II, 754) Bu hadisle Peygamberimiz, herkesin sorumluluğunun olduğunu belirtir. Çobanlığı sorumluluk sahibi olmaya eĢdeğer görür. Çobanların sürüsünü gideceği yere sağ salim götürdüğü gibi, bütün insanlar da kendi görevlerinin bilincinde olup bunları layıkıyla yerine getirmeye çalıĢmalıdır.

O dönemde, Ġslam‟ın Ģartlarından biri olan zekât emrinin titizlikle yerine getirilmesi gerektiğinden çok sayıda hayvan bir arada bulundurulmuĢ ve baĢlarında bir çobana ihtiyaç duyulmuĢtur. Bu hayvanların baĢına getirilen çobanlar; Hz. Peygamber‟in görevlendirdiği hem hayvanların bakımı ve korunmasıyla hem de zekât için paylaĢımıyla bizzat ilgilenen kimselerdir. Diğer kabilelerden birtakım art niyetli kimselerin hayvanları, çoban ve korucuların elinden alıp kaçırma giriĢimleri olmuĢtur. Müslümanlarla bu kimseler arasında savaĢlar ve mücadeleler yaĢanmıĢtır. Burada belirtilmek istenen nokta Ģudur: Müslüman kabilelerden bazı kiĢiler zekât develerini himaye savaĢlarında görevlendirilmiĢlerdir. Bunlar sahabeden kimseler olup devlete mahsus sürüleri himaye etmekle yükümlüdürler (Yüceer, 2011: 160). Peygamberimiz döneminde çobanların güvenilir insanlar ve kabileler arasından seçilmiĢ olması bu iĢe verilen önemin göstergesidir. Çobanlara zekât mallarını koruma görevi verilmiĢtir.

“Hz. Peygamber‟in (SAV) Ģahsi hayatında, her gün ilgilendiği hayvanlar mevcuttur. Yirmi kadar sağmal devesi, pek çok davarı -bunlardan yedi adedi keçidir- vardır. Hz. Peygamber (SAV), cennet hayvanlarından olduğunu belirttiği keçiyi bereket olarak adlandırmıĢtır. Bir kimseye: “Evinizde kaç tane bereket var?” diye sorar ve bununla keçiyi kasteder. Diğer bazı rivayetlerde koyuna da bereket dediğine Ģahit olmaktayız: “Sahibi için koyun berekettir, deve de izzettir. Ata gelince, hayır onun alnına bağlanmıĢtır.” Ümmü Haniye, “Koyun besleyin, zira onda bereket vardır.” demiĢtir.” (Canan, 1997: C-6, 310). Peygamberler, çeĢitli hayvanlardan onların farklılıklarına yönelik izlenimlerden ümmete karĢı sabretmeyi öğrenirler. Ayrıca ümmette meydana gelen farklılıkları, zihinlerindeki değiĢikleri fark ederler. Bu Ģekilde ümmetin derdine dermen olurlar ve onlarla iyi bir iletiĢim kurarlar. Ġnsanların yol açacağı sıkıntılara karĢı sabırlı olmak, çobanlıkla elde edilecek tecrübe ile daha da kolaylaĢır.

Peygamberlik vazifesi verilmeden önce, peygamberimize idarecilikte lazım olacak yetenekler kazandırılmıĢtır. Bu da o dönemde çobanlık yaptırılarak aktarılmaya çalıĢılmıĢtır. Çobanlığın insanı sabırlı olmaya alıĢtırarak kendisine emanet edilmiĢ insanları da koruyup kollama davranıĢı geliĢtirdiğini, bunun yanında sorumluluk bilinci verdiğini ifade edebiliriz. Fakat bütün bu anlatılanlardan peygamber olmanın Ģartı olarak çobanlık algılanmamalıdır.

37