• Sonuç bulunamadı

III. ÇOBAN SESLENMESĠ

2.1. Destanlarda Çobanlık

2.1.1. Kutlu Çobanlar

Kutlu çobanlar, destanlar baĢta olmak üzere bütün halk anlatılarında karĢımıza çıkmaktadır. Kutlu kiĢiler, Ġslamiyet sonrası veliler ve derviĢler, genellikle doğayla iç içe yaĢayan kiĢiler arasından çıkmıĢtır. Bu sebeple tabiat unsurlarından olan hayvan ve bitkiler çobanların hayatında önemli bir yere sahiptir. Peygamberlerin ve ermiĢlerin

hayatı ele alındığında büyük kısmının “çoban” olması dikkatten kaçmamaktadır. Benzer durum, Ġslamiyet öncesi destanlarda yer alan kut sahibi çobanlarda da görülmektedir.

Kahramana yardımcı olan çoban tiplemesine hemen bütün Türk destanlarında rastlamak mümkündür. Alplar, düĢman hanların ya da kızına talip oldukları hanların yurtlarına giderken yolda karĢılaĢtıkları çobanlardan yardım görürler. Böyle bir yolculukta çobanların karĢısına kılık değiĢtirmiĢ halde (bahadırlar Keloğlan‟a, atı da kel uyuz ata dönüĢür) sahte çoban olarak çıkarlar. Kutlu yaratılıĢlı çobanlar, karĢılarında kendileri gibi gördükleri bu kiĢilerin, olağanüstü kötü varlıklar hakkında merak ettikleri Ģeylere cevap verirler. Çobanlar, öldürülmesi ya da öç alınması gereken zalim hanların ya da olağanüstü kötü varlıkların (Erlik, vs.) canlarının nerede olduğu, nasıl öldürülebilecekleri gibi konularda bahadıra bilgi verirler. Bazen bahadırın karĢılaĢtığı bu çoban, düĢmanı tarafından kaçırılan kendi çobanı da olabilmektedir (Ergun, 2011: 319). Tipik kahraman anlatılarında kahraman, yolunun bir noktasında çıkmaza girer, yardım bekler. Bu yardıma ulaĢmadan da yolunu bulamaz. Destanlarda bu yardım, ak sakallı bilge kiĢilerce yani yüce birey tarafından sağlanır. Bu kiĢi de bazen çoban olarak karĢımıza çıkar.

Attila, bütün dünyanın idaresinin kendisine Tanrı tarafından verilmiĢ olduğuna inanıyor ve kendisini, yeryüzünün meĢru ve kutsal bir imparatoru olarak sayıyordu. Ġskitlerden beri tanınan ve “Ares Kılıcı” diye de adlandırılan kutsal bir kılıç vardı. Bütün kuzey kavimlerinin inançlarına göre, bu kılıç kimin eline geçerse; o, yeryüzünün hâkimi olacaktı. Yine onların inançlarına göre, bu kılıcın keskin yeri dıĢarıda ve sapı da toprağa gömülü olarak, bozkırlardan birinde duruyordu. Attila‟nın çobanlarından biri bir gün, iki yaĢlarında diĢi bir düvenin ayaklarından kanlar boĢandığını görüyor. Ne olduğunu anlamak için etrafa bakarken yere sapından gömülü kılıcı buluyor. Çoban, kılıcı aldığı gibi, hemen Attila‟ya götürüp sunuyor. (Ögel, 1971: 207-208). Çoban, bulduğu kılıcı Attila‟ya götürünce ordugâhta bulunan kamlar bunu Allah tarafından dünya hâkimiyetinin Attila‟ya verildiği Ģeklinde yorumlamıĢlardır (Gömeç, 2009: 269). Çobanlar, fethe dayalı devletler kuran konar-göçer milletlerin kutlu fertleri olduklarını Tanrı ile seçtiği kiĢi arasında aracı olmalarıyla da göstermiĢlerdir. Kutsal kabul edilen kılıcın bulunması gibi olağanüstü durumlarda çoban, kahraman olarak seçilmiĢtir. Bulduğu kılıcı hükümdara veren çobanın bu davranıĢıyla Hunlar, Avrupa‟yı fethe baĢlamıĢtır. Buna benzer durumlar, çobanların gördükleri rüyaların gerçekliğine iĢaret

47

olacağı ve çobanlar arasında kutlu kiĢilerin, ermiĢlerin çıkacağına dair inanıĢları artırmıĢtır.

Türk kelimesinin doğru anlamı, Töre denilen sisteme uyan kimse demektir. Eski Türk hayatında Töre‟nin ciddi ve tayin edici bir sistem olduğunu Orhun Kitabeleri, Dîvânu Lugâti‟t Türk, Kutadgu Bilig gibi ana kaynaklardan biliyoruz. Dönemin Türk inancında Tanrı kadirdir, diridir ve yarattığı her Ģeye gücü yeter. Gerçek Töre‟yi koyan da O‟dur. Törenin olduğu yerde Kut‟un bulunması kaçınılmazdı. Kut ise, Tanrı ile insan arasında kurulan iliĢki sonucu zuhura çıkan bir değerdi. Ġnanca göre Tanrı türettikleri için bir nizam koyuyor, buna Töre deniyordu. Töre‟nin hükümlerine uyan kimse ise, Tanrı‟dan Kut alıyordu. ĠĢte Türk, Töre‟ye uyarak Tanrı‟nın her türlü ihsanına hem kafa, hem gönül, hem de maddî dünya nimetlerine, yani Kut‟a kavuĢmuĢ kimsenin sıfatıydı (Kalafat, 2008: 215). Sade yaĢamı gereği doğruluktan ayrılmamıĢ çobanların, töre dıĢına çıkması da söz konusu değildir. Destanlarda yer alan bazı çobanların Tanrı tarafından kutla ödüllendirilmesi, kutlu kabul edilmesi böyle bir inanç sisteminde normal bir durumdur.

Kutlu çobanlar; iyi yaratılmıĢ, takva sahibi, hakana saygılı ve sadık birer tiptir. Tanrı‟nın elçisidirler. Onlar yurtta, obada, dünyada olan bitenden haberdar, kahramanların zor zamanlarında yardımcı, yol gösterici ve iyi hayvan yetiĢtiricisidirler. Kutlu kabul edilen destan gibi edebi halk anlatılarını anlatmak da genellikle çobanların ve çoban çocukların iĢidir. Kutsal kitap gibi, yanlıĢ anlatılırsa Tanrı ve kutlu kiĢiler tarafından cezalandırılacağına inanıldığı için oldukça dikkat gerektiren bu iĢi, Türk dünyasında çobanlar ve çocukları yapardı. Tıvalı destancı (toolcu) Oorjak Çançı-Höö, bunların en bilinen örneklerindendir. Babası Çapaajık, hayatını çobanlık yaparak kazanmıĢtır (Ergun, 2011: 318).

Destanlarda kutlu çobanlar, genellikle destan kahramanları kız arama seferine çıktıklarında karĢımıza çıkarlar. Bunun en güzel örneklerinden birine Manas Destanı‟nda rastlarız. “Manas, babasına evlenmek istediğini söyler ve babası, oğluna layık kızı bulmak için uzun uzun araĢtırır. Yakup Han atına biner gider, ama bütün komĢularını arar, uygun bir kız bulamaz. Nihayet bir çoban rastlar, çoban ona Kanıkey‟i haber verir.” (Enginün, 1995: 169). Destanda koyun çobanı Ģöyle anlatılmaktadır:

“Bağıran ünü yoran,

Çok koyunu sözü geri döndüren Koyun çobanına rastladı.”

Bu mısralardan sesinin kuvvetli ve koyunlar üzerinde etkili olduğunu anladığımız çobanın Cakıp Han‟ı tanımasından, görmüĢ geçirmiĢ bir insan olduğunu; ona bir kuzu kesip ikrâm etmesinden eli açık ve misafirperver bir insan olduğunu; Manas‟a uygun kızın kim olduğunu söylemesinden etrafından haberdar bir insan olduğunu; Mengdi Bay konusunda Cakıp bay‟ı uyarmasından da akıllı bir insan olduğunu anlamaktayız (Yıldız, 1995: 128). Çoban, Cakıp Han‟ı daha önce görmediği halde tanımıĢtır. Hanın her yeri dolaĢmasına rağmen bilmediği bilgilerin sahibi çoban, sadık, sözüne güvenilir bir kiĢi olup kutlu yaratıĢlıdır.

Manas Destanı‟nda Cakıp Han‟ın rastladığı kutlu çoban, Kanıkey‟i Ģöyle tanıtmıĢtır:

“Temir Han‟ın kızı Kanıkey Manas‟a denk kız idi, Saz gibi salınan Bakır mızrak gibi hafif Altından söykö takardı,

Kayın atası Cakıp Han‟a yakışırdı, İyi gelin olurdu.”

(Yıldız, 1995: 178).

Manas Kanıkey‟le töreye uygun bir evlilik yapmıĢtır. Bu mısralardan Kanıkey‟in ince uzun bir yapısının olduğunu, Manas‟a iyi bir eĢ, Cakıp Han‟a ve eĢine iyi bir gelin olduğunu belirtir. Bu ifadelerden çobanın ferasetli, ileri görüĢlü ve sözüne itibar edilir bir insan olduğunu anlamaktayız. Çoban, töreyi iyi bilmekte, geleneklere ve Manas‟a en uygun eĢi tarif etmektedir.

Manas Destanı‟nda Kırgızlara ait inanıĢlar, gelenekler ve töreler, diğer uluslarla olan diyalogların yanında, çocukların ne Ģekilde yetiĢtirildiğini görebilmekteyiz. “Manas, henüz sekiz yaĢındayken etrafına kırk çocuk toplayıp bunlarla askerlik oyunları oynuyordu. Yakınlarındaysa seksen Kalmuk çocuğu oynuyordu. Bu çocuklar Kırgız çocuklarıyla alay ediyor, onlara “serseri sürgünler” diye hakaret ediyorlardı. Manas ve arkadaĢları öyle Ģiddetli bir hücuma geçtiler ki Kalmuklar, kısa bir süre dahi dayanamadan dağıldılar. Bu çarpıĢma, Manas‟ın ilk kavgasıydı. Olayı duyan Çakıp Han Kalmukların, Manas‟a bir kötülük yapmalarından endiĢelendi. Anası Çayırdı Hatun, Kırgızların çobanı OĢburbay‟ı çağırdı. Manas‟a yaylada üç dört yıl bakmasını söyledi ve Manas‟ı ona emanet etti. Çocuğun tanınmaması için de oğullarını, Kalmuk çocukları

49

gibi giydirmesini istedi.” (Gökdağ vd. 2007: 142). Burada Manas gibi bir kahramanın yetiĢtirilmesinde bile, çobanların kullanıldığı görülmektedir. Bu çobanın sıradan bir çoban olması beklenemez. Bir hanın çocuğunu emanet edebileceği kadar güvenilir ve bilge olması gerekir.

Kutlu çobanlara AlpamıĢ Destanı‟nda da rastlayabiliriz. Bu destan, Türk boyları arasında en çok yaygınlık gösteren destan dairelerinden biridir. Oguz boylarında Kitab-ı Dede Korkut‟ta Bey Böyrek ismiyle bilinen metin bu destanın devamıdır. Bu destanda da çobanların birçok yerde karĢımıza çıktığını görebiliriz.

Özbek varyantında sözlüsünün ardına düĢen AlpamıĢ, kayınbabası Baysarı‟nın çobanı Keykubat‟a rastlayıp olan biteni öğrenmiĢtir (Ergun, 2011: 322). AlpamıĢ, sevdiği kıza kavuĢmak için çıktığı yolculukta doksan ağıl koyunun yayıldığını gördü. Baysarı‟nın sürülerinin baĢında bilge çoban Kel Keykubat bulunurdu. AlpamıĢ Kel Keykubat‟a rastlayınca ona Baysarı‟yı sordu. Kel Keykubat, AlpamıĢ‟ın yüzüne baktığında, onun Baysarı‟nın bir akrabası olduğunu da bilmiĢti. Baysarı‟nın konakladığı yeri ve oraya nasıl gidebileceğini ayrıntısıyla anlattı. AlpamıĢ, o geceyi “Vakitsiz gelen misafirin kadri kıymeti olmaz.” diyerek çobanla geçirmeye karar verdi. Kel Keykubat, bilge bir kimse olduğundan, “Bu kiĢi, belki de Berçinay‟ın niĢanlısı Hekimbek AlpamıĢ‟tır.” diyerek ona bir koyun kesti. Ġltifatlarda ve ikramlarda bulundu. Yardımcılarını çağırarak AlpamıĢ‟ın atıyla ilgilenmelerini ve ahıra koymalarını söyledi. Çobanlar o gece, misafirlerini oldukça rahat ettirdiler. AlpamıĢ gece düĢünde, Hazreti Peygamber‟i gördü. Hazreti Peygamber Efendimiz, Tanrı Teâlâ‟nın ona Berçinay‟ı nasip edeceğeini müjdeledi (Gökdağ vd. 2007: 192). AlpamıĢ‟a çobanlar yerini vermiĢtir. Çobanların yattığı yerde yatan AlpamıĢ‟ın rüyasında peygamberimizi görmesi ilginçtir. Çünkü çobanlık peygamberlik mesleği olarak görülmekte ve peygamberimizi de çobanların yatağında uyurken rüyasında görmüĢtür.

Saf, temiz kalpli bir çoban olan Keykubat, AlpamıĢ‟a her zaman yardımcı olmuĢtur. Kutlu bir çoban olan Keykubat, bilge kiĢiliğiyle AlpamıĢ‟ın kim olduğunu anlamıĢ ve kendisini tanıtmadan bile AlpamıĢ‟ın kim olduğunu anlayabilecek ileri görüĢlülüğe sahiptir. Törenin gereklerini bilen ve bunları uygulayan Keykubat, Tanrı misafirine nasıl davranılması gerekiyorsa öğle davranmıĢtır. Yaptığı olumlu iĢlerin sonucunda Çoban Keykubat, destanın ilerleyen bölümlerinde ödüllendirilecek, kut sahibi olacaktır. “Harekete geçen güçlerin bir ilk dıĢavurumu olarak, bir mucizeymiĢ gibi beliren unsura haberci denebilir. Ortaya çıkıĢının krizi “maceraya çağrı”dır.

Habercinin haberleri, yaĢamak, ya da biyografinin daha ileri bir anında, ölmek olabilir. Önemli tarihsel bir olaya çağrı gibi görünebilir. Ya da dinsel bir aydınlanmanın Ģafağını belirler. Mistik tarafından yorumlandığı Ģekliyle de, “benliğin uyanması” denilen Ģeyi belirtir. Çağrı, her zaman bir dönüĢümün -tamamlandığında bir ölüme ve bir doğuma eĢitlenen bir ruhsal geçiĢ anı ya da ayinin- gizemiyle perdeyi kaldırır. AlıĢılmıĢ yaĢam ufku geniĢlemiĢtir; eski kavramlar, idealler ve duygusal kalıplar artık uygunsuzdur; bir eĢiğin alıĢılmasının zamanı gelmiĢtir.” (Campbell, 2000: 65-66). Burada perdeyi kaldıran ve haberci rolünü üstlenen Çoban Keykubat‟tır.

Destanın ilerleyen kısımlarında Kalmak ilini fetheden AlpamıĢ, Kalmak ilinde bir düzenleme yapmak istedi. Çoban Keykubat‟ı Kalmak iline han yaptı. Sevdiği kız Takva‟yı da ona verdi. O anda baĢındaki keçeyi çıkarınca, kel olmadığı anlaĢıldı. Kırk gün kırk gecelik bir düğünden sonra, Takva ile Keykubat evlendiler. Düğün sırasında AlpamıĢ ile Baysarı buluĢtular. Keykubat, kötü Kalmak Hanının elinden aldığı bütün malları, Baysarı‟ya geri verdi. Ancak Kalmak halkı, hâlâ eski bir çoban olan Keykubat‟a güvenmiyorlar ve onun hâlâ güçsüz olduğunu düĢünüyorlardı. Bu yüzden, AlpamıĢ ile Keykubat, düĢünerek yeni bir planı uygulamaya karar verdiler. Aralarında anlaĢarak Keykubat, AlpamıĢ‟ı tekrar zindana attı. Böylece halk, “Bakın Keykubat, AlpamıĢ‟ı zindana atacak kadar güçlü” demeye baĢladı (Gökdağ vd. 2007: 207-208). Halk arasında çobanlık, her ne kadar değerli bir meslek olarak görülse de han olacak kiĢinin daha farklı özelliklere sahip olması gerekmektedir. Destan döneminin en belirgin zihniyeti gücün ön planda tutulmasıdır; halkın beklentisi de güçlü bir liderdir. Çobanda yeterli gücün olmayacağı kanısı mevcuttur.

AlpamıĢ, yurduna dönerken yolda koyun bakan Kultay Baba‟ya rastlar. Ancak Kultay, beyini yeniden gördüğüne inanmak istemez. Kultay, AlpamıĢ‟ın sağ omzunda ġah-ı Merdan‟ın beĢ parmak izini görünce onun AlpamıĢ olduğunu anlar ve AlpamıĢ ile elbiselerini değiĢtirmeyi kabul eder (Fedakar, 2001: 55). “Destandaki ġahı Merdan Pir ile bağlantılı noktaları Ġslam‟dan sonraki düĢünceler olarak değerlendirmek gerekir. Zira, destanın esas olay örgüsü ve yapısı Ġslamiyet‟ten çok daha eski inançlar ile bağlantılıdır. Bize göre, ġahı Merdan Pir ile bağlantılı noktalar aslında atalar kültünü temsil eden Kultay tipi ile alakalıdır. Kultay sıradan bir çoban değil, AlpamıĢ‟a daima yardım eden koruyucu ruhtur. AlpamıĢ‟ın Kultay tarafından korunan bir oğul olduğu destanda anlatılmaktadır. “Bilmaganlar Alpamışnı Kultayning ulı der edi (Bilmeyenler

51

Kultay‟la da alakalı olması ve zindandan dönen, yani yeniden doğan, AlpamıĢ‟ın Kultay kılığına girmesi boĢ yere anlatılmamaktadır. Olağanüstü doğum motifinde kahraman bir taraftan ilahlar ile bağlantılıdır, diğer taraftan da kendi Ģeceresinin devamcısıdır. Buna göre AlpamıĢ, hem Bayböri‟nin oğludur hem de Dabanbiy ile Alpınbiy‟in Ģeceresini devam ettiren bir kahramandır. AlpamıĢ aynı zamanda, çocuksuz olması sebebiyle Bayböri‟ye ġahı Merdan Pir tarafından, yani Kultay tarafından bahĢedilen olağanüstü güçlere sahip bir çocuktur. AlpamıĢ, bu nedenle Kultay‟ın oğlu olarak da kabul edilebilir. Dede Korkut Kitabı‟nda bu durum çok açık bir Ģekilde ifade edilmiĢtir. Bamsı Beyrek, kendisine ad veren ve daima hamilik eden ozan, Dede Korkut kılığına girer. AlpamıĢ Destanı‟ndaki Kultay da, Dede Korkut Kitabı‟ndaki Dede Korkut da atalar kültünü temsil eden tiplerdir.” (ĠĢankul, 2005: 126). “Kozmogonik çevrim bütün kıtaların kutsal yazılarında ĢaĢırtıcı bir ısrarla sunulmuĢtur ve kahramanın macerasına yeni ve ilginç bir yön vermektedir. Çünkü böylece tehlikeli yolculuğun bir bağlanma değil yeniden bağlanma, keĢif değil yeniden keĢif çabası olduğu anlaĢılmaktadır. Aranan ve tehlikeli biçimde elde edilen tanrısal güçlerin daha en baĢından beri kahramanın kalbinde olduğu ortaya çıkar. O, kim olduğunu öğrenen ve böylece olması gereken gücünün uygulamasına geçen “kralın oğlu”dur. Bu bakıĢ açısıyla kahraman, hepimizin içinde saklı duran, yalnızca bilinmeyi ve yaĢama katılmayı bekleyen tanrısal yaratıcı ve kurtarıcı imgenin simgesidir.” (Campbell, 2000: 50). AlpamıĢ gibi bir kahraman, olağanüstü güçlerini destanda bir çoban olarak karĢımıza çıkan Kultay‟dan almaktadır. Bu çoban, atalar ruhunun temsilcisidir.

Kendi yetenekleri ve yüceliğiyle bilinç ve bilinçdıĢı arasında bağ kurabilen üstün bir kiĢi olan, yol gösteren yüce birey arketipi (Gökeri,77: 1979) Çoban Kultay‟ın Ģahsında karĢımıza çıkmaktadır.

“Tıva Türklerinden derlenmiĢ “Aldın-Kurgulday” destanında bir devesi Deer oglu Deek-Sarıg-Möge tarafından kaçırılan Aldın-Kurgulday, yağmacının peĢine düĢüp yakaladıktan sonra altmıĢ kulaç derinliğindeki bir çukurun içine hapseder. Obasını yağmalamak için yaklaĢtığında kendisi “diken oklu, çalı yaylı, sarı keçe kepenekli sefil oğlan”a, atı da “uyuz kara tay”a dönüĢür. Deer oglu Deek-Sarıg-Möge‟nin deve çobanına rastlar, kendisini hanının devesini arayan birisi olarak tanıtır. Destanlarda genellikle karĢılaĢtığımız gibi, kendini “yiyecek aĢ ve barınacak yurt arayan yoksul ve yurtsuz garip” olarak tanıtır. Deve çobanı, bahadıra, Deer oglu Deek-Sarıg-Möge‟nin obası ve otağının arkasında yer alan hırçın denizin üzerindeki sadece er kiĢilerin

geçebildiği kıldan köprü ve yoksulların geçtiği ağaç kabuğundan köprü hakkında bilgi verir. Bahadır, deve çobanı ihtiyarın verdiği bilgiler doğrultusunda Deer oglu Deek- Sarıg-Möge‟nin otağına varır. Yine aynı destanda obası “Kuzeyde YaĢayan Yedi BaĢlı Adıgır Kara Mangıs” tarafından yağmalanan Aldın-Kurgulday, yağmacının peĢine düĢüp obasına kılık değiĢtirmiĢ bir halde gelir. Orada Adıgır-Kara Mangıs‟ın sürülerini otlatan kendi çobanı Aksagalday Baka Kıdat ile karĢılaĢır ve kendisini “baĢı kadar acı sütlü, ayranlı yer” arayan sefil oğlan olarak tanıtır. Gerçek kimliğini tanıtmadığı çobanından, önce Adıgır-Kara Mangıs ve obası hakkında bilgi alır; destanın ilerleyen bölümlerinde de Adıgır-Kara Mangıs‟ın canının nerede saklı olduğunu öğrenir.” (Ergun, 2011: 320). Kahraman, bir dizi sınavdan geçmek üzere tuhaf biçimde akıĢkan, belirsiz biçimlerin düĢ dünyasında ilerler. Bu, mit-maceranın sevilen bir aĢamasıdır. Mucizevî sınavlar ve iĢkencelere yönelik bir dünya edebiyatı yaratmıĢtır. Kahraman bu bölgeye girmeden önce karĢılaĢtığı doğaüstü yardımcının önerileri, tılsımları ve gizli araçlarından yardım almaktadır. Ya da insanüstü yolculuğu sırasında kendisini her yerde destekleyen iyi kalpli bir güç olduğunu ilk kez burada da fark edebilir. (Campbell, 2000: 115). Bu destanda da görüldüğü gibi çoban, gizli bilgilerin, sırların sahibi akıl danıĢılan, bilge yaradılıĢlı kutlu kimsedir. Bu çobanlar, genellikle destanın baĢkahramanına içinde bulunduğu zor durumdan kurtulması için yardım ederler.

BaĢkurt Türklerinin Ural Batır Destanı‟nın devamı olan Akbuzat Destanı‟nda Ural Batır‟la oğullarının tamamlayamadığı mücadelenin Hevben adlı kadın tarafından devam ettirilmesi iĢlenir. Anne ve babasını kaybeden çaresiz Hevben birden kendisini sokakta bulmuĢtur. Kimse onunla ilgilenmiyor, onu yanına kabul etmiyordu. Çocuk çaresiz dilenmeye baĢlamıĢtı. Bir gün Hevben baĢını alıp kırlara çıktı. Bir süre sonra geniĢ bir sürü ve ona çobanlık yapan hoĢ bir ihtiyara rastladı. Ġhtiyar dede, çocuğa çok sıcak davranmıĢtı. Hevben, ihtiyara adını sorduğunda, adının Taravıl Dede olduğunu öğrendi. Dede, Hevben‟e kim olduğunu sordu. O da acı içinde iç çekerek bütün hayatını bir bir anlattı. Hevben, Dede‟ye, en son bir çiftlikte çobanlık yaptığını ve çiftlik sahibinin oldukça cimri biri olduğunu, yaĢaması için kendisine çok az yiyecek vermekle yetindiğini söyledi. Dede, ona birlikte ava çıkmayı teklif etti. (Gökdağ vd., 2007: 114- 115). Bu destanda da kahramanın yetiĢtirilmesinde, geleceğini tayinde ona yardım etmesi için bilge çoban karĢısına çıkmıĢtır.

53

Karaçay-Malkar Türklerinin Biynöger Destanı‟nın kahramanlarından Biynöger, bütün hazırlıklarını tamamladıktan sonra ak maralı bulmak için dağlara çıkar. Yolda yaĢlı bir çobanla karĢılaĢır (Adiloğlu, 2007: 58). Destanda bu bölüm Ģöyle anlatılır:

“Yolu ağırdan alıp, Botaş-Taş‟a varmıştım Orada oturup derin düşüncelere dalmıştım Orada karşıma bir yaşlı çoban çıktı, istişare etti Bana dönerek şöyle söyleyip diledi

Attığın okun hedef şaşmayan Biynöger Ak sakalımla senden şunu diliyorum Ak marala nişan alıp da okunu çekersen Ona doğru çevirip okunu atarsan Ona ok atarsan sağ dönmezsin köyüne Hasret kalıp yaşarsın eşine dostuna”

(Adiloğlu, 2007: 67).

Bilge çoban, bu destanda Biynögeri baĢına kötü Ģeylerin gelebileceği hususunda uyarır. Çünkü Türklerde dağların ve hayvanların koruyucu sahipleri olduğuna inanılır. Çoban; geleneği, töreyi bilen kutlu bir kiĢilik olduğundan kahramanı tedbirli olmaya çağırır. Türklerde Ġslam öncesindeki Hızır anlayıĢı gök veya ak sakallı kocalardır. Bu kocalar, Ġslam sonrasındaki Hızır inanıĢı ile örtüĢür. Gelecekten haber veren yaĢlı çoban için de bu durum söz konusudur.

Mitolojik karakterli Yakut destanları, çobanlıkla ilgili oldukça arkaik karakterler barındırmaktadır. Yakut mitolojisinde ve olonho-destan dünyasında en karakteristik çoban kahraman, “gök habercisi” ünvanıyla tanınan Sarık/Soruk Bollur‟dur. Sılgı Uola Dııray Buhatıır, Argısakkaan Oğonnyor, Cularıtta Bergen, Nurgun Bootur, Ayıı Duguydaah, Kııs Nurgun Tuygun Buhatıır ve Küögülleen Kuo gibi destanlardaki üst dünya habercisi ve bazı destanlarda bahadırın dostu olan bir yılkı çobanıdır. Destanda yılkı çobanının kendine ait bir yeri ve kendine ait bir “görevi” vardır. Genç bir delikanlı olarak gösterilen Sarık/Solur Bollur, yaĢlı kadın çoban Simehsin Emeehsin ile birlikte destanın en sevilen geleneksel tipleridir (Ergun,2011: 313).

Ġslamiyetten evvel yer-su ruhlarının meydana getirdiği iĢler, Ġslamiyet‟le birlikte menkıbelere aktarılmıĢtır ve Ġslamiyet sonrasında kutsal ıĢığın rolünü büyük oranda derviĢler üstlenmiĢtir.

Çoban Sarı Saltuk da bunlardan biri olarak karĢımıza çıkar. Sarı Saltuk, Anadolu ve Rumeli‟nin fethinde gazalara katılan, cengâverliği ve velayeti ile efsanevî bir Ģahsiyet hâline gelen bir kahramandır. Anlatılarda Sarı Saltuk, bir destan kahramanında bulunması gereken bütün özelliklere sahiptir. Son derece güçlüdür, korkusuzdur. Tek