• Sonuç bulunamadı

I- Tora/Tevrat

4.9. Türkiye Yahudi Cemaati ve Hahambaşılık

4.9.3. Yahudi Din Adamı: Haham

İbranice ve Aramice’de “bilge, hikmet sahibi ve yetenekli kişi” anlamına gelen

“haham”, terim olarak Tevrat ve Talmud üzerine gerekli eğitimi gördükten sonra belirli bir Yahudi cemaatine ruhani önderlik yetkisini kazanmış kişi için kullanılan bir unvandır. Ayrıca

“haham” Talmud ve Midraş literatüründe ve Yahudi kültüründe genellikle bilge ve eğitimli kişilerin bir niteliği olarak yer almaktadır.

Haham terimi, resmi bir unvan olarak M.Ö. I. yüzyılda, Sanhedrin’in kuruluş dönemlerine kullanılmaya başlamıştır. Haham unvanı, bu erken dönemlerde Sanhedrin’deki Nasi (Sanhedrin başkanı) ve “Av Bet Din” (başkan yardımcısı) makamlarından sonra teşkilat içinde üçüncü sıradaki makamı belirtmek için kullanılmaktaydı. Bu isimlendirme Sefarad Yahudilerinde yine “haham” olurken Aşkenazi Yahudilerinde “rabbi” olarak nitelenmektedir.

En büyük dini başvuru makamı, öğretici, müfessir ve sinagog idareciliği gibi görevler hahamın kontrolü altındadır. Hahamlar dini ayinleri, evlilik, cenaze ve sünnet merasimlerini yönetir. Dini mahkemelerde görev alır, vaaz vererek inananları irşat ederler. Gençlerin bütün dini eğitimlerinden onlar sorumludur. Hahamlar Hıristiyanlıktaki ruhban konumunda değildir.

Bu sebeple ağırlıklı olarak din dışı bir işle uğraşan ve dini görevlerini günün belli saatlerinde sürdüren hahamlar da vardır.

19. yüzyıla kadar hahamların Tevrat ve Talmud öğrenimi görmeleri yeterli bulunurken, bu yüzyıldan sonra kapsamlı bir genel eğitimden geçmelerinin gerekliliği ve önemi kabul edilmiştir. Bu tahsili tamamlayan haham adayı bir imtihandan geçmekte ve hocasından icazet almak suretiyle haham olmaktadır.

4.9.5. Hahambaşılık

İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı devleti içindeki gayr-ı Müslim tebaa belli hukuki esaslar çerçevesinde idare edilmeye başlanmıştır. Millet sistemi adı verilen bu idari uygulamaya göre her dini topluluğun yüksek rütbeli din adamlarından biri, cemaatleri tarafından lider olarak seçilerek kendi cemaatinin düzen ve yönetimi ile görevlendirilmiştir. İstanbul’un fethi sırasında Bizanslılarla işbirliğine girmeme yoluyla fethi destekleyen İstanbul ve dolayısıyla Türkiye Yahudilerine din ve inanç özgürlüğü tanındığı ifade edilmektedir. Fatih Sultan Mehmet tarafından Rum ve Ermeni cemaatinin başına patriklerin atanmasından sonra Yahudi cemaatinin liderliği için de Bizans hahambaşısı Moşe Kapsali, hahambaşı olarak atanmıştır.

Kapsali’den sonra ise Eliyahu Mizrahi hahambaşı olarak görevlendirilmiştir. Ancak hem Anadolu’daki Yahudilerin mahalli gruplaşma sisteminin çekişmeleri hem de İstanbul’daki hahambaşının İstanbul dışındaki Yahudiler üzerindeki yetkisinin olup olmadığına ilişkin

123 tartışmalar nedeniyle Yahudiler ortak bir hahambaşı belirleme imkanına sahip olmamışlardır.

Mizrahi’nin ölümüyle birlikte 16. yüzyılda resmen boşalan bu makam 19. yüzyıla kadar doldurulamamış ve bu süre içinde diğer gayr-ı Müslim toplulukların aksine Yahudiler dini bir liderden yoksun kalmışlardır. Yahudilerin uzun süre temsilcisiz kalmaları öncelikle onların kendi tutumlarına ilişkinidir. Nitekim İstanbul’un fethinden sonra ödenen vergilerden birisi de Rav Akçesi idi. Bir lidere yani rava, hahambaşıya sahip olabilme hakkının karşılığı olarak kabul edilen bu sembolik verginin ödenmesi Kapsali ve Mizrahi’nin ölümünden sonra gerçekleşmemiştir. Bununla birlikte Yahudiler hahambaşılarını kendi aralarında seçer ve seçim sonuçlarını hükümet bildirmekle yetinirlerdi. Ancak, Yahudiler, Rum ve Ermenilerin aksine, padişah beratına sahip ve makamı resmen tanınmış bir liderden yoksun kalmışlardır.

Devlet tarafından onaylanmamış olsa da Yahudi cemaati aslında belli bir hahambaşılık işlevi yürüten sisteme sahip olmuşlardır. Osmanlı imparatorluğundaki İstanbul, Bursa, Edirne ve İzmir gibi belli başlı özerk hahambaşılık kurumu vardı. Ancak Osmanlı Yahudilerinin tümüne hitap eden bir hahambaşılık kurumu bulunmamaktaydı. Her dini topluluğun seçilmiş idare heyetleri, saymanı, hahamı, yeşiva başkanı, Tora’yı okutan ve değişik dinsel işlevleri olan dini görevlisi vardı. Dini toplulukların kendilerine mahsus yardımlaşma kuruluşları, sinagogları, bet-dinleri, hevra kadişaları (cenaze işleriyle ilgilenen gönüllüler topluluğu) bulunuyordu. Dini toplulukların ekonomik, kültürel ve dini yaşamları din adamları ve bilginlerce yayınlanan anlaşmalar ve talimatlar uyarınca yürütülüyordu.

1835 yılının 22 Şubat’ı Osmanlı Yahudileri için önemli bir tarih olmuştur. İstanbul Yahudilerinin talebi üzerine Hahambaşılık kurumu devlet tarafından resmen bu tarihte Takvim-i VekayTakvim-i’de yayınlanarak tanınmıştır. NTakvim-itekTakvim-im artık Rum ve ErmenTakvim-i PatrTakvim-iklerTakvim-ine hTakvim-il’at verilmesinden sonra Yahudiler kendilerinin de bu şereften mahrum bırakılmamasını istemiştir.

Takvim-i Vekayi’de yayınlanan bu karar Gayr-ı Müslim Defteri’ne “Millet-i Salise Patriklerinin değiştirilmesi gerektiğinde resmen Bab-ı Ali’de hil’at giydirildiği gibi, Yahudilerin Hahambaşısı için de bunun icra edileceği ve bunu Musevi milletinin arz-ı hal sunarak istediği” belirtilmiştir. Ayrıca mevcut hahambaşı hasta ve ihtiyar olduğundan, hahambaşı mülazımı olan haham Avram’ın hahambaşı tayin edildiği ve eline berat verildiği kaydedilmiştir. 1854 yılında Hayim ha-Kohen’e verilen beratla de hahambaşılığın konum ve yetkileri aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır:

1. Diğer bütün bölge hahambaşıları İstanbul hahambaşısına itaat etmelidir.

2. Onların atama ve görevden alınmalarında bütünüyle hahambaşı söz sahibidir.

3. Hükümete başvuru konusunda yegâne aracı hahambaşıdır.

4. Osmanlı görevlilerinin hahamlara saygı gösterme ve yardımcı olma konusunda, onların mal-mülk ve miras ile ilgili konularda hahambaşılığın kararlarına saygılı olma hususunda tekrar dikkat çekilmiştir.

Bu berat metninde haham ve vekillerine aşağıdaki ayrıcalıklar da tanınmıştır:

124 1. Hahambaşı ve vekillerine karşı devlet içinde vuku bulan suçlamalar yalnız devlet vasıtasıyla yürütülecektir.

2. Bir varis bırakmaksızın ölen hahamlar tarafından Yahudi cemaatine bağışlanan mülkiyetin müsadere edilme hakkı yoktur.

3. Yasa koyma ve cezalandırma konusunda Yahudi özerkliğine dikkat edilecektir.

Örneğin cemaat düzenini ihlal etme ve vergileri ödemekten kaçınma gibi durumlarda cemaat mensuplarını hapsetme hakkı söz konusudur.

Bu beratlardan da anlaşıldığı üzere, bu tarihten itibaren hahambaşılık kurumu İstanbul ve diğer eyaletlerde bulunan Yahudiler üzerinde yetkili mercii olmuştur. Ayrıca Osmanlıların İstanbul’da hahambaşılık makamını kurmasından itibaren bu devletin topraklarındaki eyaletlere de birer hahambaşı tayin edilmiştir. Osmanlı devleti İstanbul, Edirne, Selanik, İzmir, Bursa ve Kudüs’teki en yetkili hahamı hahambaşı unvanıyla bölgelerinin en üst düzeydeki sorumluları olarak kabul edilmiştir.

Devlet tarafından Yahudi hahambaşısının 1835’de resmen atanmasına rağmen kurumun herhangi bir nizamnamesi bulunmamaktaydı. Ancak 19. yüzyılın başında Yahudi cemaatinin çekişme ve ihtilaflar padişaha kadar ulaştığında, Yahudilerin idari zaafiyetinin giderilmesi için bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle 1862’de Yakir Geron hahambaşı kaymakamı olarak atanarak kendisinden Yahudi cemaatinin Hatt-ı Hümayun esasları çerçevesinde bir reform tasarısı hazırlayarak onay için Bab-ı Âli’ye sunması istenmiştir. Hahambaşı kaymakamı Geron’un daveti ile toplanan ve cemaatin ileri gelenleri ve liderlerinden oluşan kurul Hahamhane Nizamnamesi’ni hazırlamak üzere oniki laik yönetici ve dört hahamdan oluşan tam yetkili bir komisyon seçmiştir. Hazırlanan “Hahamhane Nizamnamesi” hükümet tarafından onaylanarak 1864 yılında yürürlüğe girmiştir. Geron da bu yeni nizamnameye uygun olarak seçilen ilk hahambaşı olmuştur. Araştırmacılar mutlakiyet rejimli Osmanlı imparatorluğunda oy ve seçim konularından henüz bahsedilmediği bir dönemde Yahudilere, kendi örgütleri içinde dahi olsa bu hakların tanınmasını dikkat çekici bulmaktadır.

Hahamhane Nizamnamesi beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde hahambaşının statüsü tanımlanmakta, onun imparatorluktaki Yahudilerin başı olduğu ifade edilmektedir.

Ayrıca, hahambaşı olacak kişinin nitelikleri, nasıl seçileceği ve hem devlete hem de Yahudi milletine karşı sadakat göstereceğine dair nasıl yemin edeceği ve resmen nasıl tayin edileceği anlatılmaktadır. İkinci bölümde, hahambaşının görevleri, ikametgâhı, alacağı maaş ve hahambaşının istifası veya azli durumunda yeni bir hahambaşı seçilinceye kadar Yahudi milletinin işlerini kimin idare edeceği belirtilmektedir. Üçüncü bölümde, yirmisi haham olmak üzere seksen üyeden oluşacak genel meclisin seçimi ve bu meclisin görevleri anlatılmaktadır.

Seksen üyelik bu meclisin yedi kişiden oluşan Meclis-i Ruhani’yi ve dokuz kişiden oluşan Laik Kurulu veya Meclis-i Cismani’yi seçerler. Bu seçimlerin Osmanlı sarayı tarafından onaylanması gerekir. Dördüncü bölümde, genel meclis tarafından tayin olunacak yedi hahamdan oluşacak ruhani meclis üyelerinin sahip olması gereken nitelikleri ve görevleri anlatılmaktadır. Bu görevler genellikle dini işler ve din adamlarının idaresi ile ilgilidir. Meclis-i RuhanMeclis-i, hükümete, cemaate veya dMeclis-ine zararı dokunmadığı taktMeclis-irde, kMeclis-itap neşrMeclis-iyatına, bMeclis-ilMeclis-im ve

125 sanatın yayılmasına engel olmayacaktır. Meclis-i Ruhani, talimatlara göre hareket edecek taşra kentlerindeki hahamları denetleyecektir. Meclis-i Ruhani’nin başında aynı zamanda Bet-Din’in de başkanı bulunur. Beşinci bölümde ise dokuz kişiden oluşacak dünyevi meclisin görevleri anlatılmaktadır. Bu görevler cemaatin hükümetle ilişkileri, yetim mallarının korunması, vakıflar ve Yahudi milleti sandığının idaresi ile ilgilidir.

Her ne kadar hahambaşılık kurumu 1835’te resmen tanınmış, 1864’te Hahamhane Nizamnamesi yayınlaşmışsa da Osmanlı Yahudileri, bu nizamnameye uygun olarak ilk hahambaşıyı ancak 1909’da seçebilmişlerdir. Bu yılda Haim Nahum “Dersaadet ve Tevabi’i Hahambaşısı” olarak seçilmiştir. Haim Nahum’un 1921 yılında görevinden istifa etmesinden sonra uzunca bir süre Yahudilerin devlet tarafından tanınmış, resmi ve yasal bir ruhani lideri olmamıştır. Bu sırada Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti içindeki azınlıklara hak ve imtiyazlar tanınmıştır. Özellikle Rum ve Ermenilerle sorunların yaşandığı hassas bir dönemin ardından milliyetçilik duygularının ön plana çıktığı bir devrede Yahudiler, yukarıda ifade edildiği üzere, bazı gerekçelerle Türk devletine Lozan’da tanınan haklardan vaz geçtiklerini bildirmişlerdir. Ayrıca dini ve laik konular arasında ayırım yapmayı, yani Hahambaşılığın Yahudi kurumları üzerindeki her yetkisinin iptalini kabul etmişlerdir. Böylece okul, yetimhane, ihtiyarlar evi hatta sinagog tamamen bağımsız olmuştur. Kurumlar arasında işbirliği, uyum ve eşgüdümü sağlayacak merkezi bir yönetim kalmamıştır. Hahambaşılığa ve topluma yeni ve modern cumhuriyete uyan bir nizamname sunulmamış ve hahambaşı tayin edilmemiştir. Buna bağlı olarak Yahudi toplumu dağınık, parçalanmış ve yöneticisiz kalmıştır.

Osmanlı döneminin son hahambaşısı olan ve nizamnameye uygun olarak seçilip geniş bir yetki ile görev yapan tek ve sonuncu hahambaşı olan Hayim Nahum’dan sonra bu görevi hahambaşı vekili sıfatıyla Moşe Becerano üstlenmiştir. Becerano’nun 1931 yılında ölümünden sonra o tarihten 1951 yılına kadar Türk Yahudileri bir Hahambaşı seçememişlerdir. Bu makamın görevleri Bet-Din başkanlarınca yerine getirilmiştir. 1940 yılında ölümüne kadar Hayim Yitshak Şaki, ondan sonra da Rafael David Saban hahambaşı boşluğunu doldurmaya çalışmıştır. 1946 genel seçimlerinden sonra Yahudilerin hahambaşılık konusundaki talepleri dikkate alınmış ve sonunda özel bir hükümet kararı çıkarılarak Yahudilerin hahambaşı seçmelerine izin verilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk hahambaşı seçimi Bakanlar Kurulu’nun 1952 yılındaki kararına istinaden Ocak 1953’te yapılmış ve Rafael David Saban Türkiye hahambaşısı seçilmiştir. Böylece Yahudi cemaati cumhuriyet yönetimi içinde de hahambaşı temsiline tekrar kavuşmuşlardır.

Hahambaşılık aşağıdaki alt konsey ile birlikte yürütülmektedir:

1. Bet-Din: En yüksek dini kurul olup bütün dini konuların tartışıldığı ve karara bağlandığı kuruldur. Din konseyi işlevini gören bu kurul, hahambaşı ve en az üç hahamdan oluşmaktadır. Doğum, ölüm, evlilik, boşanma ve din değiştirme gibi kişisel olayların tescil ve takibiyle ilgilenir.

2. Müşavirler: Laik konsey olarak da nitelenebilen bu kurul hahambaşıya yardımcı olan elli kişilik fahri danışmanlardan oluşur. Cemaati ve hahambaşılığı ilgilendiren tüm prensip

126 kararlarını almaya yetkilidir. Hahambaşı laik konularda kendisine danışmanlık yapacak bu kişileri bizzat atar.

3. Yürütme Kurulu: Hahambaşılığın ve cemaatin günlük işlerini yürüten on beş fahri müşavirden oluşmaktadır.

4. Temsilciler: Cemaatin tüm kurum ve vakıflarında görev alan başkan ve temsilcilerden oluşur. Her konuda fikir beyan eden bu temsilcilerin karar yetkisi bulunmamaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nde hahamlık üst düzeyde bir Yahudi makamındadır. Haham kadroları başhahamlık ve hahamlık şeklinde iki kısma ayrılır. Başhaham Türkiye Cumhuriyeti topraklarındaki bütün Yahudilerin en süt düzeydeki sorumlusudur. Yetkisini daha aşağıdaki hahamlarla paylaşmakla birlikte hiyerarşinin son basamağında bulunur. Hahamlar başlıca iki görev üstlenmiş durumdadırlar: öğreticilik ve vaizlik.

Türkiye Yahudilerinin yasal temsilcisi hahambaşıdır. Kendisine, dini konularda beş din adamından oluşan bir dini kurul (Bet Din), değişik konularda ise 50 danışman yardımcı olmaktadır. Türkiye Yahudilerinin hahambaşısı günümüzde Şişhane’de bulunan başhahamlık binasında görevini sürdürmektedir.

Anadolu’daki Yahudi cemaatinin liderliğini yaptıkları söylenebilen hahambaşılar ve görev süreleri ise şu şekildedir:

1. Moşe Kapsali (1453-1497) 2. Eliyau Mizrahi (1497-1526) 3. Tam Ben Yahya (1526-1542) 4. Eli Benjamin Ha-Levi (1542-…) 5. Menahem Bahar Samuel (…-1575) 6. Eliyau Ben Haim (1575-1590) 7. Yahiel Bassan (1590-1625) 8. Yosef Mitrani (1625-1639) 9. Yomtov Ben Yaeş (1639-…) 10. Yomtov Ben Yakar (…-…) 11. Haim Kamhi (…-1715) 12. Yuda Ben Rey (1715-1727) 13. Samuel Levi (1727-…)

127 14. Avram Ben Hayim Rosanes (…-…)

15. Samuel Hayim Alfandari (1757-1774) 16. Meir İshaki (…-…)

17. Eli Palambo (1762-…)

18. Hayim Yaakov Ben Yakar (…-…) 19. Avram Levi (1835-1836)

20. Samuel Hayim (1836-1839) 21. Moşe Fresko (1839-1841)

22. Yaakov David Behor (1841-1854) 23. Hayim Kohen (1854-1860)

24. Yaakov Avigdor (1860-1863) 25. Yakir Geron (1863-1872) 26. Moşe Levi (1872-1908) 27. Hayim Nahum (1908-1919) 28. Sabetay Levi (…-…) 29. İshak Ariel (1919-1920)

30. Hayim Moşe Becerano (1920-1931) 31. Hayim Yitshak Şaki (1931-1940) 32. Rafael David Saban (1940-1960) 33. David Asseo (1961-2002)

34. İzak Haleva (2002-…..)

Her ülkede en üst seviyedeki yetki merkezi olarak teşkil edilen hahambaşılıklar hem Yahudilerin çıkarlarını korumak ve dini yaşayışlarını yönlendirmek hem de Yahudi olmayan yönetimlerle Yahudi cemaatleri arasındaki ilişkileri kolaylaştırmak gibi görevleri üstlenmişlerdir.

128

129 Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Yahudilik kendisini bir inanç dini olmaktan çok ibadet ve gelenek dini saymaktadır. Bu nedenle Yahudiliğin çevresinde gelişen diğer Ortadoğu kökenli dinler gibi güçlü bir teolojik öğreti zemini söz konusu değildir. Hatta bütün Yahudilerin üzerinde mutabık olduğu bir inanç bildirgesinden bile söz edilemez. Bununla birlikte Yahudi geleneği içinde On Emir hükümleri ya da Moses Maimonides’in iman formülasyonu gibi bazı inanç esasları söz konusudur. Ancak Yahudi inancını tesisi eden Rab Yahova, seçilmişlik, ahitleşme ve vaat edilmiş topraklar gibi farklı inançlar söz konusudur. Yahudilikte sergilenen ibadetler de Yahudi kimliğini belirleyen bu özel inançlar çerçevesinde şekillenmiştir. Yahudilik tarihinde inanç esasları ve bu esasların uygulanışına ilişkin çok sayıda mezhep ve dini akım ortaya çıkmıştır.

Yahudi ırkını birbirine bağlayan en temel unsur Yahudi inancı olmaktan çok Yahudi gelenekleri ve ibadetleridir. Yahudiler tarih boyunca yaşadıkları sürgün dönemlerinde bu gelenek ve ibadet formlarını bir sonraki nesillere aktararak varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Dolayısıyla Yahudi ibadet ve geleneklerinin sürdürülmesi Yahudi varlığının korunmasının temel kaynağını oluşturmaktadır.

Tarihsel kaynaklar, Anadolu coğrafyasındaki Yahudi varlığının oldukça erken dönemlere uzandığını göstermektedir. Ancak Yahudi tarihinde Anadolu’nun etkisi, Osmanlı egemenliği dönemine aittir. Bu dönemde diasporada yaşayan, özellikle de Avrupa’da yerleşik olan Yahudilerin önemli bir kısmı maruz kaldıkları baskılardan kaçarak Anadolu’ya sığınmıştır.

Böylece Anadolu’ya yerleşen Yahudiler dini ve sosyal kurumlarını özgürce ihdas etmişlerdir.

Bu kurumların başında Hahamlık gelmektedir. Türkiye’deki Yahudi Hahambaşılığı ülkenin en eski tarihi ve dini kurumlarından birisidir.

Bölüm Soruları

1. Aşağıdakilerden hangisi antik dönem Yahudi mezheplerinden biri değildir?

a) Essenilik b) Samirilik c) Ferisilik d) Hasidilik e) Sadukilik

2. Aşağıdaki kişilerden hangisi Mesihlik iddiasında bulunmuştur?

a) Israel ben Eliezer b) Anan b. David c) Haim Nahum d) Sabatay Sevi

e) Moses Mendelssohn

3. Aşağıdakilerden hangisi Maimonides’in belirlediği Yahudiliğin 13 iman esasından biri değildir?

130 a) Mesih gelecektir.

b) Başka bir Tora (şeriat) gönderilmeyecektir.

c) Tanrı bir cisim değildir ve hiçbir şekilde tasvir edilemez.

d) Ölümden sonar diriliş vardır.

e) Musa son peygamberdir.

4. İbadetler sırasında sadece erkeklerin kullandığı, dört kenarı saçaklı şala ne ad verilir?

a) Kippa b) Tallit c) Şofar d) Tefilin e) Mezuza

5. Aşağıdakilerden Yahudi aydınlanması için kullanılan kavramdır?

a) Haredi b) Hasid c) Haskala d) Ketuba e) Şiva

6. Aşağıdakilerden hangisi modern dönem Yahudi ekollerinden biri değildir?

a) Modern Yahudilik

b) Yeniden Yapılanmacı Yahudilik c) Muhafazakâr Yahudilik

d) Reformist Yahudilik e) Ortodoks Yahudilik

7. Aşağıdakilerden hangisi Yahudi bayramlarından biri değildir?

a) Şavuot b) Yom Kippur c) Fısıh

d) Simha Tora e) Kiduşin

8. Aşağıdaki isimlerden hangisi günümüzde hahambaşılık görevini yürütmektedir?

a) Nedim Saban b) Mario Levi c) İzak Haleva d) Jak Kamhi

e) İshak İbrahimzade

131 9. Aşağıdakilerden hangisi hahambaşılığın alt konseylerinden biri değildir?

a) Yürütme Kurulu b) Denetleme Kurulu c) Bet-Din

d) Temsilciler e) Müşavirler

10 .Yahudi geleneğine göre aşağıdaki gıdalardan hangisi kaşerdir?

a) Dana eti b) Midye c) At eti d) Tavşan eti e) Karides

Cevaplar:

1 d; 2 d; 3 e; 4 b; 5 c; 6 a;

7 e; 8 c; 9 b; 10 a.

132