• Sonuç bulunamadı

Hz. İsa Döneminde Toplumsal Yapı

I- Tora/Tevrat

5. ERKEN DÖNEM HIRİSTİYANLIK

5.1. Hıristiyanlığın Tarihsel Gelişimi

5.1.1. Hz. İsa Döneminde Toplumsal Yapı

Hz. İsa’nın Filistin bölgesinde Yahudi bir toplum içerisinde doğup yaşadığı bilinmektedir. Onun yaşadığı dönem Yahudi geleneğinde birbirinden farklı özellikleriyle dikkati çeken çeşitli akımlar bulunmaktadır. Bunları kendi aralarında ortodoksi içerisinde yer alanlar ve heterodoksal mezhepler şeklinde iki ana gruba ayırmak mümkündür. Yahudi ortodoksisi ya da Yahudi ana cemaati içerisinde yer alan gruplardan en büyüğü Ferisilerdir.

Yaygın halk inancını temsil eden Ferisiler, hem “Yazılı Torah” adını verdikleri Tanah’ı hem de

“Sözlü Torah” dedikleri din bilginlerine ait yorumlar, fetvalar ve benzeri materyalden oluşan sözlü geleneği dinde referans olarak kabul ederlerdi. Bir çeşit Yahudi elitizmini ifade eden Sadukilik ise özellikle tapınak çevresinde etkin bir akımdı. Sadukiler, dinde referans olarak yalnızca Tanah’ı kabul ederlerdi ve tapınak yönetiminde oldukça etkin konumdaydılar. Gerek Sadukiler gerekse Ferisiler, özellikle tapınakta sıklıkla yapılan kanlı kurban törenleriyle ve helal-haram kurallarına yönelik sıkı yaklaşımlarıyla da dikkati çekerlerdi. Dönemin yüksek mahkemesi ve yüksek din ve fetva kurulu mahiyetindeki Sanhedrin’de bunlar etkiliydiler.

Eldeki mevcut kaynaklarda Hz. İsa’nın hem Ferisiler hem de Sadukilerle ciddi mücadele içerisinde olduğu, özellikle Sadukilerin onun mesajına karşı ciddi bir muhalefet sergiledikleri anlaşılmaktadır. Bu dönemde yine Yahudi ortodoksisi içerisinde yer alan bir başka akım ise Zelotlardır. Daha ziyade siyasi görüş ve tavırlarıyla dikkati çeken Zelotlar, Yahudi milliyetçiliği ve siyasal bağımsızlık üzerine yoğunlaşmış bir dinsel grup olarak tanınmaktadır.

139 Bunların dışında o dönem Yahudi geleneğinde çeşitli heterodoksal hareketler de dikkati çekmektedir. Şüphesiz bunlar arasında en dikkat çekici olanları Samaritanlar ile Essenilerdir.

İsrailoğulları tarihinde ilk mezhep hareketlerinden birisi olarak bilinen Samaritanlar, Kudüs’ün yerine Samarya’yı ve Sina dağının yerine Gerizim’i ön plana çıkaran yaklaşımlarıyla, diğer Yahudilere karşı Musa’nın gerçek dinini ve Tora’sını kendilerinin temsil ettikleri iddialarıyla ve farklı yapılarıyla dikkat çekmektedirler. Günümüzde de sayıca çok az da olsa hâlâ varlıklarını sürdüren Samaritanlar, sahip oldukları dinsel literatürle de Yahudi ortodoksisinden farklı olan önemli bir gruptur. Yakın zamanlara kadar yalnızca çeşitli tarihsel kaynaklardan hareketle haklarında bilgi sahibi olduğumuz Esseniler ise, 1940’lı yıllarda Kumran bölgesinde ele geçirilen yazmalar sayesine daha iyi tanınma imkânı bulmuştur. Bazı farklı iddialar bulunsa da Kumran literatürü ya da Ölü Deniz Yazmaları’nın Essenilere ait olduğu yönünde genel bir kabul vardır. Bu literatür onların inanç esasları ve toplumsal yapılarıyla ilgili bizlere bilgi vermektedir. Esseniler, özellikle tövbeye ve günahtan arınıp temizlenmeye önemli bir yer veren, kanlı kurban törenlerine karşı çıkan, farklı Mesih beklentileriyle ve komünal toplum yapılarıyla dikkat çeken bir gruptu. Onlar gelecekte iki Mesih’in ortaya çıkmasını beklemekteydiler.

Bunlardan başka Hz. İsa döneminde mevcut olan bir diğer dini grup ise Nasuralardı.

Ortodoksiyi temsil eden Yahudileri Musa’nın dinini bozmakla, onun Tora’sını tahrif etmekle suçlayan Nasuralar, gerçek Tora’nın kendi yanlarında olduğunu savunurlardı. Bunlar da tövbeye ve temizlenme ayinlerine önem verirler ve kanlı kurban törenlerine karşı çıkarlardı.

Bunların dışında heterodoksal gruplar arasında yer alan vaftizciler gibi daha birçok akım mevcuttu.

Hz. İsa’nın doğduğu dönemde, Filistin bölgesinde Herod ailesinin başını çektiği yarı bağımsız otonom bir yönetimin işbaşında olduğu bilinmektedir. Yörede işbaşında olan valiler Roma İmparatorluğuna bağlıydılar ve siyasal konularda bunlar doğrudan Roma’ya karşı sorumluydular. Bununla birlikte dini konularda yörede çoğunluğu oluşturan Yahudiler kendi dini hukuklarına bağlıydılar ve davalarını kendi mahkemeleri olan Sanhedrin’e götürürlerdi.

Yahudi halk sosyal ve kültürel yaşamını tapınak merkezli olarak kurmuştu. Kudüs’te tapınak (Ezra tarafından yeniden inşa edilen Süleyman mabedi) diğer yerleşim merkezlerinde ise tapınağı temsil eden sinagoglar halkın yaşamında merkezi bir rol oynamaktaydı. Hatta ekonomik yaşam açısından da buraları merkezi konumdaydılar. Öyle ki haftalık ya da günlük ibadetlerin dışında alım satım ve ticaret işlerinde de tapınak aktif şekilde kullanılmaktaydı.

Örneğin Hz. İsa bir seferinde tapınağın bu şekilde maksadı dışında kullanılmasını kastederek bu mekânların “haydut inine çevrildiği” düşüncesiyle tapınaktaki tüccarları, satıcıları ve çığırtkanları kovmuş, tapınaktan dışarı atmıştır (Mat. 21:13).

Bu dönem, eldeki kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla özellikle yöneticilerle ve din adamlarıyla ilgili skandalların ve siyasi ve ahlaki suiistimallerin sıkça görüldüğü bir zaman dilimi olarak da dikkati çeker. Din adamları ve bilginleri hiyerarşisindeki menfaat kavgaları, dini emir ve kuralların keyfi yorumlanması ve yöneticilerin dini kurallara aykırı tutum ve tavırları, bunlardan rahatsız olan çeşitli kişilerce sıkça tenkit konusu yapılmaktadır. Tarihsel kaynaklarda sinikler, kutsal kişiler ya da peygamberler olarak tanımlanan (ya da kendilerini

140 böyle tanımlayan) bu şahıslar bazen insanlar arasında dolaşarak bazen de etraflarında oluşturdukları cemaatleri aracılığıyla bu ahlaki ve siyasi bozulmuşluğa kaşı mücadele ederlerdi.

Bunlardan çoğunun hareketleri yüzeysel kalıp fazlaca yaygın olmazken bazılarınca yürütülen faaliyetler ise oldukça etkili olmuş ve geniş halk kitlelerini etrafında toplamıştır. Doğal olarak bu kişiler gerek siyasi yöneticileri gerekse topluma yöne veren din adamları hiyerarşisini rahatsız etmiş, onların tepkisini çekmiştir. Örneğin böylesi etkili şahsiyetlerden birisi olan Hz.

Yahya, henüz Hz. İsa mesajını insanlara iletmeye başlamadan önce Yudea kırsalında Ürdün nehri civarında oluşturduğu cemaatiyle ve inançsızlıkla ahlaki bozulmuşluğa karşı şiddetli eleştirileriyle dikkati çekmekteydi. O, insanları günahlardan tövbeye, erdeme, fazilete ve tövbenin göstergesi olarak gusül abdesti (vaftiz) almaya çağırmaktaydı. Onun özellikle yöneticilerin hukuki kurallara aykırı olarak yaptıkları davranışlara yönelttiği eleştiriler öyle etkili olmuştu ki sonunda o, bir gerekçeyle Herod tarafından tutuklanmış ve şehit edilmişti.

5.1.2. İsa Mesih

Hz. İsa’nın kimliği konusunda eldeki mevcut kaynaklar, bize iki farklı İsa tipolojisi sunmaktadır. Bunlardan ilki Miladi takvimin ilk yarısında Filistin bölgesinde yaşayan tarihsel bir şahsiyet olan İsa’dır ki bu figür, araştırıcılarca, genellikle “Tarihsel İsa” ya da “Tarihin İsa’sı” diye isimlendirilir. Tarihsel İsa, Yahudi toplumu içerisinde doğan, bir Musevi olarak yaşamını sürdüren ve toplumdaki inançsızlıklarla ahlaki zafiyetlere karşı mücadele eden bir şahıs olarak dikkati çeker. Diğer figür ise Hıristiyan inancına konu olan teslisin ikinci unsuru ilahi Oğul İsa Mesih’tir. İlahi Oğul İsa Mesih, bedenleşen Kelâm olarak bir ilahi kurtarıcıdır.

Bu iki İsa figürü konusundaki ayrım, İsa ile ilgili kaynaklara da yansımaktadır. Öyle ki Hıristiyan geleneğinde önemli bir yere sahip olan Pavlus, mektuplarında “bedenen yaşayan İsa”

ve “gökte kendisine görünen İsa” ayrımına dikkat çekmekte ve bir deyişinde “biz Mesih’i bedene göre tanısak bile artık onu böyle tanımıyoruz” demektedir (2 Kor. 5:16). Ayrıca Pavlus, gökte kendisine görünen İsa Mesih’in kendisini Gentileler havarisi olarak seçtiğinden ve ona dinin temelini oluşturan ilahi mesajları verdiğinden bahsetmektedir.

Tarihsel İsa’nın yaşamı ile ilgili Hıristiyan geleneği içerisinde olan dinsel kaynaklar bir tarafa bırakılacak olursa, onun yaşadığı döneme ait tarihsel sayılabilecek kaynaklar yoktur.

Örneğin onun çağdaşı olan Yahudi yazar/filozof Philo, diğer birçok kişi ve hareketten bahsederken ondan söz etmemektedir; aynı durum zamanın Romalı yazarları için de söz konusudur. Yani İsa’nın yaşadığı döneme ait tarihsel kaynaklar adeta onu yok saymaktadırlar.

Bu durum doğal olarak bazı araştırıcıları, İsa’nın aslında hiç yaşamadığı gibi uç bir iddiaya sevk etmiştir. Diğer taraftan Hz. İsa’dan bahseden kaynaklardan en önemlisi meşhur Yahudi tarihçi Flavius Josephus'tur (37/38–100). Josephus 90'lı yıllarda kaleme aldığı Antiquities adlı eserinde iki yerde kısaca Hz. İsa'dan söz eder. Hıristiyan ilahiyatçıların Testimonium Flavianum olarak adlandırdıkları Hz. İsa’ya yönelik bu atfın güvenilirliği çeşitli araştırıcılarca sorgulanmaktadır;

zira metnin içeriği, akla sonraki dönemlerde Hıristiyan bir yazarın bu metni Josephus’un eserine sokuşturmuş olduğunu çağrıştırmaktadır. Ayrıca Tacitus (y. 56–120), Suetonius (70–130) ve Pliny (Küçük Pliny, ~ 61–112) gibi Romalı yazarlarla Samasotalı filozof Mara bar Serapion (1.

yy sonları) ve Celsus (3. yy) da Hz. İsa ile ilgili kısa atıflarda bulunurlar. Bunlardan başka altı – yedinci yüzyıla ait olmakla birlikte çok daha önceki dönemlere ait malzemeyi ihtiva eden

141 Talmud da Hz. İsa’dan zaman zaman bahsetmektedir. Talmud metinlerinde Rabbiler, İsa’yı bazen Yeşu ha Nosrî şeklinde gerçek ismiyle, bazen Balaam ile özdeşleştirerek bazen de Ben Stada ve Ben Pandera (Pandera'nın oğlu) gibi adlarla anarlar. Hz. İsa'nın, Meryem'in gayri meşru çocuğu olduğu şeklinde çeşitli Yahudi kaynaklarda yer alan iddia sonraki dönemlerde de sürdürülmüştür. Nitekim sekizinci/dokuzuncu yüzyıllarda Yahudiler arasında oldukça yaygın olan Toledoth Jeshua (İsa Tarihi) başlıklı eser, bu iddiayı ayrıntılı bir anlatımla tekrarlamaktadır.

Hz. İsa ile ilgili Hıristiyanlık içi kaynakları arasında ise Yeni Ahit'i teşkil eden Kanonik metinlerle Yeni Ahit dışında kalan Apokrif metinler sayılabilir. Yeni Ahit metinlerinde İsa hakkında bilgi veren en erken kaynak Pavlus'tur. Ancak Pavlus, mektuplarında, tarihte yaşamış olan İsa’nın yaşamı ve sözlerinden ziyade, kendisine gökte göründüğünü söylediği ilahi Oğul İsa Mesih’i ön plana çıkarır. Esasen o, mektuplarında, tarihsel İsa ve imana konu olan ilahi Oğul ayrımına yer verir ve kendi söylemlerinde tarihsel İsa ya da onun deyimiyle bedenen yaşayan İsa’dan çok, Şam vizyonunda kendisine görünen ilahi Oğul ve onun mesajının önemli olduğunu belirtir. Hz. İsa ve yaşamı konusundaki diğer Kanonik kaynaklar olan İnciller de esas itibarıyla Pavlus gibi ilahi Oğul İsa Mesih’i ön plana çıkarmaktadır. Zira İncil yazarları, Hıristiyanlığın ilahi Oğul İsa Mesih öğretisi temelinde şekillendiği bir dönemin İsa anlayışını yansıtmaktadır. Pavlus’un takipçisi olan İncil yazarları, derledikleri İncil metinlerinde tarihsel İsa’yı ve yaşamını ilahi Oğul İsa Mesih inancı bağlamında yorumlamaktadırlar. Bu nedenle bazı günümüz araştırıcıların da haklı olarak vurguladıkları gibi bu metinlerden hareketle gerçek bir İsa portresi ortaya koymak oldukça güçtür.

Eldeki mevcut metinlerden hareketle Tarihsel İsa olarak da adlandırılan Hz. İsa’nın yaşamını ve temel mesajlarını anlamaya çalıştığımızda karşımıza şu tablo çıkmaktadır: Hz. İsa kendisini ısrarla “insanoğlu” olarak nitelendiren ve Hz. Musa hukukuna ve inancına sıkı sıkıya bağlı olan bir şahsiyettir. İnsanoğlu terimi Sinoptik İncillerde 69 kez geçer Ürdün nehri civarında faaliyetlerini yürüten ve insanları günahlarından arınmaya ve güzel ahlaka çağıran Hz. Yahya’nın yanına gelerek onun eliyle vaftiz olmuştur. Bu eylem o dönemde günahlardan tövbe ederek Hz. Yahya cemaatine katılmak amacına yönelik olarak yapılmaktadır. Hz.

Yahya’nın öldürülmesi sonrası dönemde ise Hz. İsa, çeşitli yerleşim birimlerindeki sinagoglarda ve diğer yerlerde halkı irşat ve tebliğ faaliyetlerine başlamıştır.

Hz. İsa’nın halka yönelik temel mesajlarını üç ana noktada özetlemek mümkündür:

Bunlardan ilki insanları Tanrının Krallığına davet etmektir. Bu davet, Tanrının emir ve yasaklarına bağlanmak suretiyle ona iman etmeyi ve yaklaşan hesap/yargı gününe karşı hazırlıklı olmayı içermektedir. Temel mesajlardan ikincisi Musa hukuku olarak da adlandırılan ilahi yasalara ya da haram ve helal kurallarına sıkı sıkıya bağlanmakla ilgilidir. Bu konuda Hz.

İsa hitap ettiği insanlara şöyle demektedir:

Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, kutsal yasadan (tanrısal hukuktan) ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek. Bu nedenle, bu buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkalarına öyle yapmalarını öğretirse, göklerin egemenliğinde en küçük sayılacaktır. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, göklerin egemenliğinde büyük sayılacaktı. (Mat. 5:18–19)

142 Hz. İsa’nın mesajları arasında öne çıkan üçüncü husus ise onun toplumda, özellikle din adamları ve yöneticilerle ilişkili olarak görülen ahlaksızlıklara karşı mücadele etmesidir. O, yaşadığı dönemde toplumsal yapıya egemen olan sosyo-kültürel çöküşe karşı tavır almış ve hukukun ve ahlakın önemini vurgulamıştır. O dönemde toplumsal yapıyı kendi çıkar ve menfaatlerine uygun şekilde yönlendirmeye çalışan ve özellikle Ferisi ve Saduki ileri gelenlerinden oluşan gruplar, hukuku kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayıp uygulamakta, dinsel inançlar, beklentiler ve mekânları kendi kişisel amaçlarına uygun şekilde anlayıp kullanmaktaydılar. Diğer taraftan, yine toplumsal yapıya egemen olan güçlü bir siyasal mekanizma vardı ve bu mekanizma gerek Yahya ile gerekse İsa ile ilgili hadiselerde olduğu gibi, kendi otoriter yapısına karşı oluşabilecek her türlü muhalefeti şiddetle bastırmaktan veya ortadan kaldırmaktan asla çekinmiyordu. İşte Hz. İsa söz ve eylemleriyle bütün bu güç odaklarına karşı mücadele etmiştir.

Bu mesajlar doğrultusunda tebliğ faaliyetlerinde bulunan Hz. İsa’yla ilgili, etrafındaki insanlarca yapılan bir takım değerlendirmeler ve ona verilen isimler dikkati çekmektedir.

Bunlar arasında en dikkate değer olanları, onun bir “peygamber” ya da “Mesih” olduğu kanaatidir. Bir başka dikkati çeken değerlendirme ise onun “yeniden dirilen Yahya” ya da Eski Ahit'te, "kasırgalar arasında ilahi âleme yükseldiği" ifade edilen (2 Kral. 2:11) ve Musevi geleneğinde her an ortaya çıkıp hakkı ve hakikati temsil edeceği ve yoksullara yardım edeceği düşünülen İlyas olduğudur. Örneğin İncillerden Markus, Yahya'nın öldürülüşü sonrası faaliyetlerini sürdüren İsa'ya ilişkin duyum ve söylentiler yaygınlaştığında, halkın İsa'nın kimliğiyle ilgili üç ihtimali ön plana çıkardığından söz eder. Bunlardan birisi, onun ölüm sonrası yeniden dirilen Yahya olduğu, bir diğeri onun İlyas olduğu ve üçüncüsü ise onun Eski Ahit peygamberleri gibi bir peygamber olduğudur (Mark. 6:14-15. Krş. Mat. 16:14; Mark. 8:28;

Luk. 9:19). İsa'nın ölümden dirilen Yahya olarak değerlendirilmesi, büyük ihtimalle bu her iki şahsiyetin mesajları ve faaliyetleri arasındaki paralellikten kaynaklanmış olabilir. Diğer taraftan genelde halk onu "Galile'nin Nasıra kentinden İsa peygamber" olarak tanımlamaktadır (Mat.

21:10-11). Halkın onu bir peygamber olarak görmesi İncil metinlerinde başka yerlerde de geçer (Mark. 14:65; Mat. 26:67-68; Luk. 22:63-64). Hz. İsa’nın çeşitli mucizeler göstermesi halk tarafından “aramızdan büyük bir peygamber çıktı” şeklinde yorumlanır (Luk. 7:16; Mat. 21:46).

Sıradan halktan başka, Hz. İsa’nın yanında yer alan talebelerinin de onu bir peygamber olarak gördüğüne, hatta bazı ifadelerinde Hz. İsa’nın kendisinin bir peygamber olduğunu ima eden ifadelerine de rastlanmaktadır. Örneğin Luka 24:19'daki bu ifadeye göre ölümden dirilerek yanlarına yaklaşan İsa'yı tanımadan onunla konuşan İsa'nın iki öğrencisi, Nasıralı İsa hakkında ona şu bilgiyi verirler: "O adam, Tanrının ve bütün halkın önünde gerek sözlerinde gerek eylemlerinde güçlü bir peygamberdi. ... Biz onun İsrail'i kurtaracak kişi olduğunu ummuştuk."

Bundan başka, Luka'nın Resullerin İşleri'ndeki ifadelerine göre Petrus, konuşmalarında İsa'nın Eski Ahit peygamberlerince müjdelendiğini duyurmakta ve örneğin Musa'nın Tesniye 18:15-19'da yer alan sözlerini İsa'nın geleceği ile ilişkili bir müjde olarak algılayıp şu şekilde aktarmaktadır:

Tanrınız olan Rab size kardeşleriniz arasından benim gibi bir peygamber çıkaracak.

Onun size söyleyeceği her sözü dinleyin. O peygamberi dinlemeyen herkes Tanrının halkından koparılıp yok edilecektir." (Res. İş. 3:22-23)

143 Luka, aynı şekilde Stefan'ın da konuşmalarında bunu dile getirdiğini vurgular (Res. İş.

7:37). Hz. İsa’nın talebelerince bir peygamber olarak algılandığına dair rivayetler Sinoptik İnciller dışındaki İbraniler İncili, Petrus’un Vaazı gibi diğer metinlerde de geçmektedir.

Örneğin İbraniler İncili'nde İsa ile ilgili "peygamber" unvanı kullanılır. Bizzat Hz. İsa’nın kendisiyle ilgili olarak peygamber imasında bulunduğuna dair rivayetler ise Markus İncili 6:1-4 ve Luka 13:32-35'te yer almaktadır.

Hz. İsa’nın bir Mesih olarak görülmesine dair rivayetler de dikkat çekicidir. Bazı talebelerinin ve etrafındaki insanların onu bir Mesih olarak nitelemesine rağmen bizzat onun kendisiyle ilgili böylesi bir isimlendirmede bulunmaması ve ısrarla kendisiyle ilgili “insanoğlu”

ifadesini kullanması dikkati çekmektedir. Hz. İsa’nın Mesih unvanıyla ilişkisi konusunda üzerine en fazla konuşulan rivayet, İncillerde geçen “Petrus’un Mesihi tanıması” başlıklı kısımdır (Mark. 8:27-30; Mat. 16:13-20; Luk. 9:18-21). Burada İsa’nın “siz benim kim olduğumu düşünüyorsunuz” sorusuna Petrus’un “sen Mesihsin” diye cevap vermesi işlenmektedir. Bu rivayete dair Sinoptik İncillerdeki metinlerde bulunan çeşitli sorunlar yanında Tomas İncili ve Ebionitler İncili gibi metinlerde olayın daha farklı şekillerde anlatılması (Tomas İncilinde Petrus onun bir filozof olduğunu söyler, Ebionitler incilinde ise havarilerin onu bir melek gibi gördükleri anlatılır), bu rivayetin oldukça kuşkulu olduğuna işaret etmektedir (Tomas 13; Ebionitler 6).

Diğer taraftan Hz. İsa ile ilgili kullanılan Mesih tanımlaması, onun Yahudilerin bekledikleri Mesih kral olduğu kanaatinden kaynaklanmaktadır. Yahudilerin bekledikleri bu kurtarıcı figür, yalnızca dini ve ahlaki anlamda bir canlanmayı değil aynı zamanda siyasi bağlamda bir değişimi de gerçekleştirecek olan bir figürdür. Hz. İsa, etrafındaki insanlarca böylesi bir Mesih olarak görülmüştür. Nitekim İncillerde onun yargılanma sahnelerinde, yöneticilerce kendisine krallık iddiasında bulunduğu yönünde bir ithamın yapılması bundan dolayıdır. Öte yandan İncil metinlerinde İsa’nın kendisini İşaya ile ve Tanrının İşaya’yı meshetmesiyle kıyaslaması dikkati çekmektedir. Bu durumda onun, doğrudan kendisiyle ilgili Mesih unvanını kullanmasa da İşaya peygamberin Tanrı tarafından meshedilmesi (seçilmesi) gibi bir meshedilmeden bahsettiği söylenebilir (Luk. 4:18-19).

Hz. İsa’nın yaşamının sonu oldukça dramatik şekilde sonuçlanmıştır. Pavluscu anlayış doğrultusunda İncil yazarları, onun siyasal yöneticilerce “Yahudilerin kralı” olduğu iddiasında bulunduğu (Mark. 15:2–15) ve Yahudi din adamlarınca da sapkınlık ve fitnecilik yaptığı iddiasıyla suçlanıp yargılandıktan sonra çarmıha gerilme cezasına çarptırıldığını anlatırlar.

Pavlus ve İncil yazarları Hz. İsa’nın bu ceza sonrası çarmıha gerilerek öldürüldüğü kanaatini işlerler. Ancak ilk yüzyıllardan itibaren Hz. İsa’nın çarmıhta can verdiği yolundaki yaklaşımların çeşitli kesimlerce tenkit edildiği ve bu konuda farklı düşüncelerin olduğu bilinmektedir. Örneğin bunlardan bazı Doketikler, Hz. İsa’nın çarmıh cezasından mucizevî şekilde kurtulduğunu ve onun yerine Cyreneli Simon ya da Yudas Iscariot’un çarmıha gerildiğini ileri sürmektedirler.

144