• Sonuç bulunamadı

I- Tora/Tevrat

5. ERKEN DÖNEM HIRİSTİYANLIK

5.1. Hıristiyanlığın Tarihsel Gelişimi

5.1.3. Havariler ve Pavlus

Hz. İsa’nın yaşamı esnasında kendisine inanan ve yakın çevresinde yer alan birçok kişi olmuştur. Onun öğrencileri ya da Havarileri olarak bilinen bu kişilerin bir kısmının isimleri Hıristiyan kaynaklarda verilmektedir. Bunlardan 12 kadarının isimleri zikredilir. Bunlar, Yakub, Petrus, Yuhanna, Andreya, Filip, Bartalmay, Matta, Tomas, Alfay oğlu Yakub, Taday, Simon ve Yudas Iskariot’tur. Ancak Hz. İsa’nın havarilerinin tamamının bunlarla sınırlı olduğu anlamına gelmemektedir. Büyük ihtimalle İncil yazarları, Hıristiyanlığı mirası üzerine oturtmaya çalıştıkları ve Eski Ahit geleneğinden Hıristiyanlığı meşrulaştırmaya çalıştıkları bir yaklaşımla İsrailoğullarının on iki boyuna atfen 12 havarinin isminden bahsetmektedirler.

Kaynaklarda geçen çeşitli ifadelerden Hz İsa’ya birçok kişinin iman etmiş olduğu ve erkekler yanında bazı kadınların da onun etrafında yer aldıkları bilinmektedir.

Hz. İsa’nın yakın çevresinde yer alan havariler İsrailoğullarına mensup kişilerdir. Hz.

İsa, mesajında hedef kitle olarak öncelikle İsrailoğullarını almış ve öğrencilerini dini yaymak üzere gönderdiğinde yalnızca İsrailoğullarına gitmeleri konusunda uyarmıştır (Mat. 10: 5-6).

Ancak Yeni Ahit metinlerinde çarmıh olayı sonrası İsa’nın öğrencilerini uluslara gitmeleri konusunda yönlendirildiği belirtilmektedir ki bu açıkça Hıristiyanlığın teşekkülü sonrası dönemde Pavlusçu anlayış doğrultusunda Hıristiyan inancının yalnızca İsrailoğullarına değil aynı zamanda diğer halklara da yönelik bir inanç olarak algılandığı bir döneme işaret etmektedir. Yaşamı esnasında her ne kadar Hz İsa, İsrailoğullarını mesajlarının hedef kitlesi olarak görmüş olsa da onun yaşadığı dönemde vergi memurları ve benzeri İsrailoğullarından olmayan bazı kişilerin de ona iman etmiş olduğu, hatta Filistin civarındaki bazı bölgelerde de onun mesajının yayıldığı bilinmektedir.

Hz. İsa’nın vefatı sonrası havariler açısından oldukça sıkıntılı bir dönem başlamıştır.

Zira bir taraftan Roma yönetimi bir taraftan da Yahudiler isyankâr, fitneci ve sapkın addettikleri Hz. İsa bağlılarına yönelik takibat başlatmışlardır. Bu durum doğal olarak havarilerin Filistin bölgesindeki hareketlerini sınırlamış ve onlardan bir kısmı Filistin dışındaki bölgelerde varlıklarını sürdürmeye çalışmışlardır. Bu dönemde Filistin bölgesi dışında Antakya ve Şam gibi merkezlerde de İsa yanlısı cemaatler ortaya çıkmıştır. Bu merkezler arasında özellikle Antakya oldukça önemlidir. Zira burada oluşan ve günümüz araştırıcılarınca “Helenistik İsa cemaati” olarak tanımlanan bir cemaat, günümüz Hıristiyanlığının şekillenmesi açısından önemli bir işlev üstlenmiştir.

Hıristiyan kaynaklarını incelediğimizde Pavlus’un dine girişi öncesi dönemde Antakya ve Şam gibi merkezlerde İsa yanlısı çeşitli kişilerin var olduğunu görürüz. Barnaba, Hananya ve benzeri İsa yanlısı bu kişiler, İsa’nın Yahudi geleneğinde beklenen Mesih olduğuna inanmakta, İsa’nın şahsında kurtarıcı Mesih düşüncesini ön plana çıkarmaktaydılar. İsa’nın ani ölümü onlar üzerinde bir şok etkisi oluşturmuştu; zira Mesih kurtarıcılık görevini tam olarak gerçekleştiremeden ölmüştü. Bu durumda onlar mesajını tamamlamak üzere İsa’nın yeniden ölümden dirildiğine inanmaktaydılar. Kurtarıcı varlığın ölüp dirilmesi inancı zamanın birçok dinsel geleneğinde yaygındı. Bu inanç Mezopotamya dinlerinden Eski Mısır inançlarına kadar birçok inanç sisteminde öteden beri mevcuttu. Bu cemaatin İsa’nın şahsında Mesih inancını

145 merkeze alan bir öğreti etrafında toplanması bunların 50 yılı civarında Mesihçiler anlamına Hıristiyanlar olarak adlandırılmalarına neden oldu (Res. İş. 11: 26).

Hıristiyanlık açısından Hz. İsa’nın vefatı sonrası dönemde ortaya çıkan en önemli figür Pavlus’tur. Yeni Ahit metinlerinde Pavlus’un kendi ağzından onunla ilgili yapılan tanımlamalar onun kendisini algılaması açısından önemli ipuçları vermektedir. Miladi 1 ila 10 yılları arasında doğduğu düşünülen Pavlus, soyunu İsrailoğullarının Benyamin kabilesine bağlamakta (Rom.

11:1; Filip. 3:5) ve kendisinin de İbrahim soyundan gelen bir İsrailli olduğunu vurgulamaktadır (2 Kor. 11:22). Yine kendisiyle ilgili olarak "Ferisi oğlu Ferisi" (Res. İş. 23:6) tanımlamasını yapmaktadır. Doğduğu yer ve aidiyeti konusunda ise kendisini "Tarsus doğumlu bir Roma vatandaşı" olarak tanımlamaktadır. Diğer taraftan Pavlus’un kendisine yönelik yaptığı tanımlamalar arasında en dikkat çekici olanı "ana rahmindeyken seçilip görevlendirilen" kişi olduğudur. Pavlus’un bu seçkinlik iddiası, kuşkusuz onun Hıristiyanlığın ilk yüzyılında oynamış olduğu belirleyici rolle ilişkilidir. Bu bağlamda o, kendisini Mesih sırrına/mesajına dayalı "gizli bilginin öğreticisi" ve "Gentileler Havarisi" ya da "İsa Mesih'in Havarisi” olarak adlandırmaktadır. Bu bağlamda Pavlus, yaşamı esnasında İsa’ya iman etmemiş ve hatta onu görmemiş olsa da kendisini bir havari olarak tanımlamaktadır. "İnsanlarca ya da insan aracılığıyla değil, İsa Mesih ve onu ölümden diriltmiş olan Baba Tanrı aracılığıyla Havari atandığını" ileri sürmektedir (Gal. 1:1-2). Onun bu havarilik iddiasının kaynağı da kendisidir.

Zira kendisinin (ve yakın öğrencisi Luka’nın) anlatımına göre İsa’nın ölümü sonrasında Şam’daki İsa yanlılarını cezalandırmak üzere yoldayken gökte İsa Mesih kendisine görünmüş ve kendisini bir havari olarak tayin etmiştir. “Şam yolu vizyonu” olarak bilinen bu tecrübe (~

33-36), yalnızca Pavlus’un yaşamı açısından değil Hıristiyan geleneğinin şekillenmesi açısından da bir dönüm noktasıdır.

Pavlus’un dine girmesi Antakya merkezli Helenistik İsa cemaatinin Mesih kavramı merkezli düşüncelerinin gelişip yayılması açısından oldukça önemlidir. Şam yolu vizyonu sonrası bir müddet Şam’da Hananya’nın yanında kalan Pavlus, daha sonra Antakya’ya yerleşmiş ve orada Barnaba ile birlikte olmuştur. O, İsa Mesih öğretisini yaymak üzere batı Anadolu’ya doğru yaptığı ilk ziyaretinde Barnaba ile birliktedir. Bu ziyarette Listra’da pagan halkın Barnaba’yı tanrı Zeus’a kendisini ise Hermes’e benzetmesi (Res. İş. 14: 11-13), bu ikilinin birbirine karşı konumunun tespiti açısından ilginçtir. Bu misyon seyahati sonrası Pavlus, Barnaba’dan ayrılarak iki misyon seyahatine daha çıkmış ve savunduğu öğretileri Anadolu, Balkanlar, Makedonya, Yunanistan ve benzeri bölgelerde yaymıştır.

Pavlus’un kendisini “gentileler havarisi” olarak ilan etmesi ve onun etrafında toplanan Helenistik İsa cemaatinin de bu iddiaya katılması, İsa sonrası dönemde cemaat arasında havarilik kavramı açısından ciddi bir tartışma konusu olarak ortaya çıkmıştır. Zira İsa’nın vefatı sonrası dönemde başta Yakub olmak üzere yaşamı esnasında İsa’nın yanında yer almış olan Havariler vardır ve bunların bir şekilde İsa’nın mesajını temsil etme noktasında bir otorite olarak algılanmaları durumu söz konusudur. İsa’dan sonra Antakya merkezli Helenistik cemaatin temsil ettiği Mesihçiler akımı içerisinde dine giren ve başta hukuk anlayışı olmak üzere çeşitli konularda farklı bir anlayış savunan Pavlus ise yaşadığını ileri sürdüğü bir vizyondan hareketle kendisinin de bir havari, dolayısıyla mesajı temsil noktasında bir otorite

146 olduğunu savunmaktadır. Nitekim İsa Mesih'le ilişkisi bağlamında Pavlus, kendisini "zamansız doğmuş çocuğa" benzetir. Her ne kadar İsa'nın en son kendisine -Şam yolu vizyonunda- görünmesi nedeniyle kendisini "elçilerin en küçüğü" şeklinde tanımlasa ve hatta "Tanrının topluluğuna zulmettiğim için elçi olarak anılmaya bile layık değilim" dese de hemen ardından, İsa Mesih'in mesajını temsil noktasında diğer elçilerin hepsinden çok emek verdiğini vurgular (1 Kor. 15:8-10). Mektuplarında sık sık İsa Mesih tarafından havari olarak seçildiğini hatırlatması, hatta bazen "elçi değil miyim; Rabbimiz İsa'yı görmedim mi?" gibi çıkışlarda bulunması, onun İsa'yı görmediğinin ve ona inanmamış olduğunun, dolayısıyla ileri sürdüğü öğretilerin İsa'dan kaynaklanmadığının tartışılması ve kendisinin havarilik iddiasının sorgulanması gerçeğinden kaynaklanıyor olmalıdır. İsa Mesih tarafından seçilip havari olarak atandığını sıkça vurgulayan Pavlus, bununla da kalmayarak, Havarilere karşı argümanlarında, onları "hukuka göre seçilmişler", kendisini ise "vaade göre seçilmiş" olarak tanımlamakta ve vaadin hukuka üstünlüğü nedeniyle kendisinin de diğer Havarilerden daha üstün olduğunu ima etmektedir.

Şüphesiz Pavlus’un kendisine yönelik bu vurguları yaşadığı dönemde mevcut olan farklı İsa cemaatlerine karşı verdiği mücadeleyle ilişkilidir. Gerek farklı öğretileri savunan muhaliflerine Pavlus’un mektuplarında takındığı tavırda, gerekse muhaliflerinin ona karşı yönelttikleri eleştirilerde bu mücadeleyi görmek mümkündür. Diyalektik bir tartışma dokümanı görünümünde olan Galatyalılara mektupta, Pavlus'la birlikte Pavlus muhaliflerinin, özelikle Yakub yanlılarının çeşitli konulardaki öğretilerini bulmak, Pavlus'un şahsına yönelik yapılan suçlamaları izlemek ve Pavlus'un rakiplerine karşı şiddetli saldırılarına şahit olmak mümkündür. Burada Pavlus hukuk yanlısı muhaliflerine özellikle havarilerden Yakub liderliğindeki Kudüs'teki İsa cemaatine karşı saldırıda bulunur ve şiddetle kendisinin hukuku dışlayan kurtuluş öğretisini ön plana çıkarmaya, muhaliflerini susturup onların etkilerini kırmaya çalışır. Pavlus’a karşı yapılan birçok eleştiri arasında onun bir havari olmadığı, insanlara anlattığı öğretilerin İsa ile ilişkisinin olmadığı, İsa’yı hiç görmediği, savunduğu öğretilerin kendisi tarafından uydurulduğu ve İsa’nın gerçek öğretisinin aslında farklı olduğu gibi hususlar önemlidir. Ayrıca onun ilahi hukuk konusunda takındığı tavır da şiddetle eleştirilmektedir. Bütün bu eleştirilere ve kendisininkinden farklı İsa anlayışları savunanlara karşı Pavlus, insanlara ilettiği mesajı herhangi bir kimseden, bir insandan almadığını ve bunun insan uydurması olmadığını, bunu Rab'den (İsa Mesih'ten) öğrendiğini vurgular (1 Kor. 11: 23;

Gal. 1: 11-12); ayrıca bu mesajı İsa'nın yetkisiyle tebliğ ettiğini belirtir (1 Sel. 4: 2). "Ey akılsız Galatyalılar! Sizi kim büyüledi?" (Gal. 3:1) diye hitap ettiği cemaatini, onlar arasında faaliyette bulunan bazı kimseler konusunda uyararak şöyle der: "Başkaları sizi kazanmaya gayret ediyorlar, ama iyi niyetli değiller. Kendileri için gayret edesiniz diye sizi bizden ayırmak istiyorlar" (Gal. 4: 17). Korintlilere yazdığı mektuplarda ise, Korint'te kendisi hakkında çıkarılan çeşitli söylentilere, çeşitli yalan, şüphe ve skandallara cevap vermeye çalışır. Örneğin o, Korintlilere Birinci Mektubunda, kendisini, aslında elçi olmadığı ve İsa'yı görmediği konusunda sorgulayanlara karşı şöyle savunur: “... elçi değil miyim? Rabbimiz İsa'yı görmedim mi? ... Başkaları için elçi olmasam bile sizler için elçiyim ya! Sizler Rabbin yolunda elçiliğimin kanıtısınız. Beni sorguya çekenlere karşı kendimi böyle savunuyorum (1 Kor. 9: 1-3). Ayrıca Pavlus, Korint’teki cemaat arasında ortaya çıkan çeşitli ayrılık ve çekişmelerden duyduğu rahatsızlığı da dile getirmekte (1 Kor. 1: 10-12, 3: 4-6, 11: 17-19); kendisiyle ilgili spekülasyon

147 yapan çeşitli "küstahların" bulunduğundan bahsetmektedir (1 Kor. 4: 19). Onun bütün dayanağı kendisinin bir elçi, Havari ve seçkin olduğu ve Havariliğinin vahiyle gerçekleştiği iddiasına dayanır (Gal 1: 1, 15-16; 1 Kor. 1: 1; Rom. 1: 1). Kendisinin yaydığı mesajın tanrısal kökenli olduğunu (1 Kor. 11:23; Gal. 1:11-12) ve kendisinin bu mesajı Mesih'in yetkisiyle insanlara iletmekte olduğunu vurgular (1 Sel. 4: 2). Ona göre bu nedenle, bu mesaja karşı çıkmak ya da bunu reddetmek Tanrıya karşı çıkmakla eşdeğerdir. Pavlus, muhaliflerine ve kendisinin yaydığı öğretinin dışındaki öğretilere o kadar katı ve taviz vermez durumdadır ki, herhangi bir kimse hatta "gökten bir melek bile" insanlara bildirdiği bu mesaja ters düşen bir mesaj bildirse, ona lanet eder (Gal. 1: 8-9).

Pavlus, her konuda cemaatini "kendisini örnek almaya" ve "kendisi gibi olmaya" çağırır (1 Kor. 4: 16; Gal. 4: 12; Filip. 3: 17; 2 Sel. 3: 7); "ben Mesih'i örnek aldığım gibi siz de beni örnek alın" (1 Kor. 11: 1) der. Bu örnek alma yalnızca inanç bağlamında değil yaşam tarzında da geçerlidir. Örneğin o, evlilik konusunda bütün insanların kendisi gibi olmalarının iyi olacağını ifade etmektedir (1 Kor. 7: 7). Filipilere mektubunda ise şunları söylemektedir:

“Benden öğrendiğiniz, kabul ettiğiniz, işittiğiniz, bende gördüğünüz ne varsa, onu yapın. O zaman esenlik veren Tanrı sizinle olacaktır” (Filip. 4: 9). Hatta Pavlus, yalnızca örnek alınmasını istemekle kalmamakta, insanların "Tanrının bir meleğini" ya da "İsa Mesih'i" kabul ettikleri gibi kendisinin de o şekilde kabul edilmesine vurgu yapmaktadır (Gal. 4: 14).

Bu dönemde havarilerden Yakub’un liderliğindeki Kudüs cemaati ise tarihsel İsa’nın öğretilerine bağlı kalmayı sürdürmüştür. Ancak bu cemaat bir taraftan Yahudiler ve Romalı yöneticilere karşı var olma mücadelesi verirken diğer taraftan Pavlus’un dine girişi sonrası liderliğini yaptığı Antakya merkezli Helenistik cemaate ve onun İsa ve din anlayışına ile mücadele etme durumunda kalmıştır. Tarihsel süreç içerisinde yaşanan gelişmelerin Pavlusçu anlayışın Roma topraklarında yayılıp gelişmesini sağlaması Kudüs cemaatinin aleyhine olmuş ve erken dönem kilise yazarlarınca Yahudi-Hıristiyanlar olarak da adlandırılan bu cemaat zamanla yok olmuştur. Bu durumda kuşkusuz 4. yüzyıldan itibaren Roma imparatorluğunun egemen dini haline gelen Hıristiyanlığın farklı İsa anlayışlarına ve bunların referanslarına karşı uyguladığı yok etme politikasının da önemli rolü olmuştur. Kilise Babaları olarak adlandırılan erken dönem Hıristiyan yazarlar heretiklere karşı kaleme aldıkları apolojetik eserlerinde bu cemaatin bir uzantısı olarak ortaya çıkan Ebionitler ve Nazıriler (Nasurailer) gibi gruplardan bahsederler. Hz. İsa’nın peygamberliği öğretisini ön plana çıkaran bu cemaatlerle ilişkili Yakub İncili ve Ebionitler İncili gibi İncil metinlerinden bahsedilir. Epiphanius, Ebionitlerin Pavlus’u İsa’nın mesajını bozan birisi olarak değerlendirdiklerini anlatır. Ebionitler İncilinde ise Havarilerin, İsa'nın Tanrı tarafından bir melek gibi yaratıldığına inandıkları belirtilmekte;

dolayısıyla Havarilerin, İsa'yı bir melek gibi gördüklerine dikkat çekilmektedir.

5.1.4. Sonuç

Hz. İsa’nın İsrailoğullarına yönelik mesajı kısa süre sonra Pavlus tarafından dönüştürülmüştür. Haç teolojisi çerçevesinde tanımlanan Hıristiyanlık düşüncesi dini hukuktan tamemen bağımsız ve daha çok İsrailoğulları dışındaki gentileye yönelik olarak tasarlanmıştır.

Böylece Hz. İsa’nın ilahi mesajı çerçevsinde anlaşılan tarihin İsa’sı ile Hıristiyanlıkta imanın İsa’sı arasında köklü bir ayrım ortaya çıkmıştır. Hıristiyanlığın erken dönemi tarihsel gelişimi

148 içinde yaşanan imanın İsa’sı anlayışıyla birlikte Hıristiyanlığın teslis, haç, inkarnasyon ve kefaret gibi temel teolojik doktrinleri tespit edilmiştir.