• Sonuç bulunamadı

Yücel’in Kültür-Eğitim Anlayışı ve Vekilliği Dönemindeki

1.2. Türk Ulusal/Milli Kimliğinin İnşası ve Hasan-Âli Yücel’in Katkıları

1.2.2.2. Yücel’in Kültür-Eğitim Anlayışı ve Vekilliği Dönemindeki

gibi, İnönü-Yücel79 dönemi kültür politikaları da milliyetçi etki altındadır.

Yücel’in politik konuşmalarının analizi de bu iddiayı doğrular niteliktedir.

Yücel’in 1938-1946 yılları arasındaki ulusa sesleniş ve parlamento söylevlerinde hümanizma kavramı bir kez kullanılmış, parlamento tartışmaların bütününde ise hümanist politikalar olarak öne çıkarılan uygulamalar tartışma konusu dahi yapılmamıştır. Ağırlıkla, konuşmaların ideolojik arka planını milliyetçi ideoloji oluşturmuştur.

1.2.2.2. Yücel’in Kültür-Eğitim Anlayışı ve Vekilliği Dönemindeki

döneminde hayata geçirilmiştir.80 Yücel’in maarif vekilliği dönemine denk gelen uygulamalar bir taraftan kültürel alanın inşasına yönelikken diğer taraftan eğitim alanıyla ilgilidir. Bu uygulamalar, Yücel’in kültür ve eğitim anlayışla birlikte milli/ulusal kimliğin inşası temelinde değerlendirilmeye çalışılacaktır.

Yücel, 1936 yılında yazdığı “Kültür Meselesi” başlıklı yazısında, genel anlamıyla kültürü “insanlığın sayısı bilinmeyen asırlar içerisinde geçirdiği tecrübelerden vücuda gelmiş bir bilgi ve meleke bütünü” olarak tanımlamıştır (1998a: 181- 183). 1958 yılındaki yazısında ise her toplumun tecrübelerinin açığa çıkardığı farklı unsurlar ve “hakikatler” olduğunu belirttikten sonra Türk kültürünün unsurlarını: “kavmî unsur, dil ve din” olarak üçe ayırmıştır. Yücel, kavmi unsuru açıklarken, “ırk bünyesi”nin önemli olduğunu belirtmiştir. Ancak,

“…ırk bünyesinde, bizim gibi eski bir millet için ırkçıların zannettikleri gibi saf kan aranamaz” diye eklemiştir. Kavmî unsuru milletlerin atalarından geçmiş bünyevî unsurlarla, bunları da toplumun anatomisi ve fizyolojisine geçmiş

80 Bu dönemde kültür/eğitim alanında ilk kez gerçekleştirilen uygulamaların tarih sırasına göre dökümü şöyledir: İlköğretim Dergisi’nin yayımlanması (Şubat 1939). I. Türk Neşriyat Kongresi (Mayıs 1939). Bakanlık bünyesinde Tercüme Bürosu’nun kurularak Dünya klasiklerinden 496 yapıtın Türkçe’ye çevrilmesi. Tercüme Dergisi’nin yayımlanmaya başlanması (Mayıs 1940). Maarif şûraları toplanması geleneğinin başlatılması (I., II. ve III.

Maarif Şûraları’nın toplanması). Köy Enstitüleri’nin kurulması hakkındaki 3803 sayılı yasanın çıkarılması (17 Nisan 1940). 4274 Sayılı Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Yasası’nın çıkarılması (Haziran 1942). Yüksek Köy Enstitüsü’nün açılması. “Yeni Mesleki ve Teknik Öğretim Okulları’nın Açılması ve Mevcutlarının Büyütülmesi Hakkında Yasa”nın çıkarılması. Teknik Öğretim Müsteşarlığı’nın kurulması (Ağustos 1942) ve Teknik Öğretim Dergisi’nin yayımlanmaya başlaması. Türk Devrim Tarihi Enstitüsü’nün kurulması (Kasım 1942) ve Tarih Vesikaları Dergisi’nin yayımlanmaya başlaması. İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı ile Yapı Sandığı’nın kurulması (1943). Ankara Üniversitesi bünyesinde Fen Fakültesinin kurulması (Eylül 1943). Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin kurulması. İstanbul’da Tevfik Fikret’in Aşıyan’daki yerinde Edebiyat-ı Cedide Müzesi’nin açılması (Ağustos 1945). Türkiye’nin UNESCO’ya katılımının sağlanması (Kasım 1945).

Üniversite özerkliği yasasının çıkarılması (Haziran 1946). Devlet Opera ve Tiyatrosu’nun kurulması. İslam Ansiklopedisi’nin, İnönü Ansiklopedisi’nin (sonradan adı Türk Ansiklopedisi’ne dönüştürülmüştür), Grand Momento Larousse ve Sanat Ansiklopedisi’nin yayımlanmaya başlaması.

morfolojik özellikler ile “tabiat güçlüklerine alışma, yiğitlik, hoşgörü, aileye bağlılık” gibi geleneksel unsurlarla ilişkilendirmiştir. Yücel’e göre kültürün ikinci unsuru ve esası dildir. Kültürlerin sosyal devamlılığını saylayan dil aynı zamanda

“kültürün direğidir.” Yücel “Türkçe’yi sevmeyen Türk değildir. Nitekim Farsça’yı sevmeyen Fars, Arapça’yı sevmeyen Arap, Fransızca’yı sevmeyen Fransız İngilizce’yi sevmeyen İngiliz sayılmaz” diyerek, dil sevgisini millet olabilmenin gereklilikleri ile bağdaştırmıştır. Kültürün üçüncü unsuru olarak tanımladığı dini ise daha çok milliyetçilikle ilişkilendirmiştir. Ona göre, Cumhuriyet’in din alanına yönelik reformları (medreselerin kapatılması, Şeriye Bakanlığının ilgası), dinin Türk kültürüne tam karışması için alınmış önlemlerdir (21-23). Yücel’in kültür tanımında öne çıkardığı unsurlar, onun ulusal/milli kimliğe ilişkin tanımının bir kısmını yansıtmaktadır. Irk, dil, din birliği gibi objektif unsurların yanı sıra, politik konuşmalarında milleti oluşturan insanları birbirine bağlayan subjektif bağlar olarak kabul edilen mazi, hatıra, amaç, ideal ve ülkü birliği gibi hususlara da yer vermiştir.

“Dil davası, yabancı sözleri Türkçeleştirmekten çok ileri bir meseledir. Bu, Türk milletinin milli kültürü kurması, millet olma meselesinin belkemiğidir”

(1998d: 248) diyen Yücel, bakanlığı döneminde dil konusuna hassasiyetle eğilmiş, Milli Eğitim Şûrası’nın81 temel konularından birini ana dil öğretimi olarak belirlemiştir. 1941 ve 1942 yıllarında dilin Türkçeleştirilmesi ve bilim dilinin

81 17 Temmuz 1939'da bilim adamları, eğitimciler, yazarlar ve sanatçıların katılımıyla ilki düzenlenen Milli Eğitim Şûrası’nın amacı, milli eğitim sisteminin ilkelerini ve okul programlarını belirlemektir. Şûrada, ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim ve mesleki öğretim konularında hazırlanmış olan taslaklar danışma kurullarına sunulur. Şûranın en önemli tartışma odaklarından biri kırsal kesimde halk eğitimidir.

ortaklaştırılması için yoğun bir çaba içerisine girmiştir. Neşriyat Kongresi82 ve Mili Eğitim Şûrası’ndan sonra Türkçe’nin bir bilim dili olması için gramer, lügat ve terim çalışmalarına ağırlık verilmiştir. Yücel döneminde gerçekleşen ders kitaplarının standartlaştırılması dil çalışmalarıyla koşutluk göstermiştir. “Devletle bütünleşmiş yazılı anadile dayanan standart bir kültüre erişme” (Breuilly, 2008:

31), tek bir dilin hâkimiyeti üzerine inşa edilmiş kitle eğitiminin sağlanması ve ortak yazı dilinin yayılması için Dil Kurumu’nca hazırlanan bilim terimleri, 1939 yılında başlamak üzere bütün orta dereceli okullarda kabul edilmiş ve Arapça terimlerin kullanılması yasaklanmıştır.

Yücel’in kültüre yönelik tanım ve değerlendirmelerinde tarih vurgusu önemli bir yer tutmaktadır. Toplumun “milli şuuru”nu yükseltmek için geçmişin iyi bilinmesi gerektiği, tarih eğitiminin bunun önemli bir vasıtası olduğunu belirten Yücel’in “İdealimiz istikbalde, hazırlayıcı imkânlarımız halde, fakat ana köklerimiz uçsuz bucaksız mazimizdedir” (1941: 1) sözleriyle ifade ettiği tarih

82 Neşriyat Kongresi (2-5 Mayıs 1939) programında yer alan konular genel olarak şunlardan oluşmaktadır: Başta klasikler olmak üzere Türkçeye tercüme edilecek eserlerin en önemlilerinin tespit edilerek bunların yayınlanması için ilgili kişi ve kurumlar arasında işbirliğinin yapılması, ortaöğretim çağındaki gençler için yazdırılması veya tercümesi gereken eserlerin tespiti ile bunların neşri için bir program hazırlanması, çocuk edebiyatı kütüphanesinin oluşturulması, yazma ve basma eski kitaplarımızdan yeniden yayınlanmaya değer olanların tespiti, ansiklopedi ve sözlük çalışmaları için gereken hazırlıklar, telif ve tercüme çalışmalarını artıracak ödüllerin belirlenmesi ve bunun nasıl verileceği, özel yayınevlerine devlet desteğinin daha verimli ve faydalı olması için hangi kriterlere göre yapılacağı, okumayı teşvik ve yayınları tanıtmak için yapılacak çalışmalar, matbaaların teknolojisinin artırılması gibi konular ele alınmıştır. Hasan-Âli Yücel’in bakanlığı döneminde Neşriyat Kongresi’nde alınan kararlar çerçevesince “İlköğretim” “Tebliğler”, “Teknik Öğretim”, “Tercüme”, “Tarih Vesikaları”, “Kadın-Ev”, “Köy Enstitüleri”, “Güzel Sanatlar”

dergileri yayınlanmaya başlar. I. Türk Neşriyat Kongresi’nde ansiklopedik yayınların önemi belirtilmiş ve devletin bu alanda öncülük yapması kararına varılmıştır. Kongrenin ardından Milli Eğitim Bakanlığı İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak yayınlanan “Encyclopedie de I’Islam”ın tercümesini kararlaştırır. Yayımlanmasına Hasan-Âli Yücel zamanında başlanan bu eser 1988 yılında tamamlanır. Yücel’in bakanlığı döneminde milli bir ansiklopedinin yayınlanması gereğinden hareketle 1943 yılında, ilk resmi ansiklopedi olan ve adı daha sonra Türk Ansiklopedisi olarak değiştirilen “İnönü Ansiklopedisi”nin ilk ciltleri “Larousse du Vingtieme Siecle” ansiklopedisi model alınarak yayınlanmaya başlar.

bilinci 1940’lı yıllarda tarih çalışmalarına yeni bir yönelim kazandırmıştır.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında, rejimin kuruluş anını yeni bir devletin, toplumun doğuşu, kendini önceleyen devletten tüm yönleriyle bir kopuş olarak sunan, Osmanlı geçmişini bütünüyle yok sayan, Osmanlı geçmişine yönelik hatırlatmaları birer “iftira mahiyetinde algılayan” ortak tek bağın aynı topraklar üzerinde kurulmuş iki ayrı devlet olmaktan kaynaklandığını iddia eden 1940’lara kadar süren resmi tarih anlayışı, 1940’lı yıllarda, özellikle de İkinci Dünya Savaşı’nın ardından giderek artan bir biçimde dönüşüme uğramış ve yeni bir tarih anlayışı görünür olmaya başlamıştır. Yeni tarih anlayışı, kendinden önce egemen olan radikal kopuş iddiasını redderek, Türkiye Cumhuriyeti’ni Osmanlı Devleti’nin bir mirasçısı ve devamı olarak kabul etmeye başlamıştır (Timur, 1998:

19). Türkiye’de resmi tarih yazımında bir dönüm noktası olduğu belirtilen 1940’lı yıllarda Maarif Vekâleti’nce yayımlanan Tanzimat I. Tanzimat’ın Yüzüncü Yıldönümü Münasebetiyle 83 adlı yapıt Cumhuriyet’in Osmanlı dönemine bakışındaki kırılma noktasını simgeleyen bir başlangıç noktası olarak değerlendirilmektedir (Hanioğlu, 1989: 63-65; Arıkan, 1997: 11; Alkan, 2004:

408).Resmi tarihte bir dönüm noktası olduğu iddia edilen kitabın çıkarılmasına öncülük eden kişi, Hasan-Âli Yücel’dir. Tanzimat’ı Yücel’in tarih bilincinin bir neticesi olarak değerlendiren Zeki Arıkan, bu kitabın resmi söylemdeki

83 Tanzimat I (1940), Türk Tarih Kurumu, İstanbul Üniversitesi ve Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde görev alan çok sayıda bilim insanı tarafından kaleme alınmış makalelerden oluşan bir eserdir. Enver Ziya Karal, Yavuz Abadan, Hıfzı Veldet, Şerefettin Yaltkaya, Hilmi Ziya Ülken gibi isimlerin yazarları arasında yer aldığı kitabın temel amacı

“eski devrin ıslahat teşebbüsleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin inkılap hareketleri arasındaki farkları mukayese etmektir” (Yücel, 1940: IV). Bu yapıtla Cumhuriyet, bir anlamda Osmanlı modernleşmesi ile hesaplaşmasını yapmakta ve Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar geçen evreyi yetersiz bir ‘ıslahat/ reform’ dönemi olarak betimlemektedir. Eserde yer alan incelemelerin çoğunun “Tanzimat’ın başaramadığını Cumhuriyet gerçekleştirmiştir” gibi bir görüşle kaleme alındığı sezilmektedir Diğer taraftan ise bu eserle Tanzimat’ın Cumhuriyet tarihinin önemli bir aşaması olduğu resmen kabul edilmektedir (Hanioğlu, 1989).

Tanzimat’a ve Osmanlı geçmişe yönelik yanılgıların düzeltilmesine ve tarih araştırmalarının yeni bir ivme kazanmasına neden olduğunu belirtmektedir (1997:

11). Tanzimat kitabının önsözü Yücel tarafından yazılmıştır. Önsözde, kitabın çıkarılabilmesi için; Türk Tarih Kurumu, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ve Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekanlığı’na yazdığı tezkerelere yer veren Yücel, kitabın çıkarılma gerekçesini şu sözleriyle anlatır: “3 Teşrinisani 1939’da Tanzimat, yüz yılını dolduracaktı. Tahlile bugün de muhtaç olan yürüme ve durmalarile millî davamızın mühim safhalarından biri olan, tarihimizin bu hamlesini, düşünerek anmak ve anarak düşünmek vazifemizdi” (1940: 4). Yücel söz konusu önsözde o güne kadar ihmal edilen Osmanlı geçmişinin bir parçası olan Tanzimat dönemi için “Türkiye’nin garplılaşma tarihinde ehemmiyetli bir dönüm noktası olan bu vak’a”, “kendi realitelerimiz”, “eski devrin ıslahat teşebbüsleri” ifadelerini kullanmıştır (4-6). Bu ifadelerinde gösterdiği gibi Yücel, resmi tarih yazımında 1940’lı yıllara kadar hüküm süren Osmanlı geçmişini yok saymak düşüncesine mesafeli durmaktadır. Osmanlı geçmişine ilişkin düşünceleri, diğer eserlerinin ve politik konuşmalarının da kaynaklık ettiği gibi, geçmişin tarihsel ve kültürel mirasını reddeden bir kopuş düşüncesinden ziyade kültürel bir süreklilik iddasına dayanır. Ancak, kültürel süreklilik içinde geçmiş yani “eski”, yaşanan anın yani “yeni”nin eksik, başarılamamış bir hali olarak sunulur.

Özellikle, politik konuşmalarının analizinde görüleceği gibi “eski”, “yeninin”

yüceltilmesinin bir aracı olarak kullanılmıştır.

Bennedict Anderson tarafından “iktidar kurumları” olarak anılan üç kurumdan (nüfus sayımı, harita ve müze) biri olan müzelerin, ulusal kimlikleri bütünleştirici, tekleştirici ve bir anlamda sembolleştirici işlevleri vardır. Ulusların

doğallığı ve eskiliği iddialarına meşruluk kazandıran (Anderson, 2004: 182) siyasal araçlardan biri olan müzecilik faaliyetleri başta olmak üzere eski eserlerin bakımı, onarımı ve korunması Yücel’in maarif vekilliği döneminin önemli bir faaliyet sahasıdır. Yücel döneminde, bu alandaki çalışmaların daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla 1944 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü kurulmuştur.

Yücel, eğitimi “bir yücelme ve uygarlaşma aracı”, “halk kirizması (nadas)” olarak tanımlamıştır (1998d: 895). Onun düşüncesinde eğitim, toplum kalkınmasının ve ekonomik kalkınmanın temelidir. Toplum kalkınmasını sağlamanan iki yolu vardır: ilki köyde ve şehirde yaşam şartlarını ıslah etmek, ikincisi ise “vatandaşı yetiştirmektir”. İktisadi ve toplumsal kalkınmanın aracı olarak değerlendirdiği eğitimin ise, iki yönü olduğunu belirtir: ilki toplum terbiyesi yani “kütleyi yetiştirme”, ikincisi ise aydınların terbiyesi yani “eliti yetiştirmektir”. Yücel’in eğitim anlayışına göre, toplum terbiyesinin aracı ilköğretim kurumlarıyken, elit yetiştirmenin aracı liselerdir (1998d: 97-98).

Liselerden yetişecek gençlerin eğitimini son derece önemseyen Yücel, vekilliği döneminde liselerden beklentilerini şu sözleriyle ifade etmiştir:

Lise meselesine gelince, müspet ilim zihniyetinin milli kültürün ve milli kültür tekevvünü içinde hümanizma ruhunun hal ve istikbalini bu müessese tayin edecektir… bu itibarla yüksek tahsile temele olarak umumi kültürü vermek ve münevver sınıfı yetiştirmekle mükellef olan bu müesseselerimizde randımanı kıymetlendirmek, ısrarla takip edeceğimiz bir gayedir. Bu randımanın istediğimiz kıymeti alması, hem bu müesseselerinden hayata atılacakların hem de daha yüksek müesseselere gireceklerin hayatta ve meslekte muvaffakiyetleri için en büyük teminat olacaktır (1998g: 23).

Bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere Hasan-Ali Yücel, milli kültürün hümanizma ruhuna uygun olarak geliştirilmesi için liselerin bir vasıta olarak

kullanılmasını düşünmüştür. Bunu gerçekleştirmek için izlediği yol ise başta Yunan ve Latin klasikleri olmak üzere Doğu ve Batı klasiklerinin tercüme edilmesi ve okullara dağıtılması, bazı liselerde Latince şubelerinin kurulmasıdır.

Liseyi, üniversiteye hazırlayan bir geçid, tahsil durağı” olarak tanımlayan ve

“Tevhidi Tedrisat’tan bu yana bu prensip gerçekleşmemiş”tir diyen Yücel, kendi çalışmalarının da yetersiz olduğunu düşünür. Osmanlı Devleti’nde farklı eğitim kurumlarında yetişenlerin birbirini anlayamadığını belirten Yücel bunun önüne geçmek için “liseleri birkaç şubeye ayırarak bir dam altında ve bir terbiye otoritesine vererek organize edilmesi” gerektiğini belirtir ve “müspet bilimi esas alan fen, Arapça ve Farsçayı esas alan Klasik Şark, iki yabancı dil öğreten modern diller, Latince ve Eski Yunanca’yı öğreten Klasik Garp” şubelerinin açılmasını önerir (Yücel, 1998b: s.106) Latince şubeleri 1940-41 öğretim yılından itibaren Ankara Erkek Lisesi, İstanbul Galatasaray Lisesi ve Vefa Erkek Lisesinde birer şube olarak açılır. Yunanca öğretimine yer verilmediği için Yarım Klasik Şube olarak kabul edilecek olan bu şubelerde Latince öğretilmiştir.

Osmanlı’dan günümüze kelimenin gerçek anlamıyla lise (ortaöğretim) olmadığını belirten Yücel buna sebep olarak da Türk kültürünün kaynağı olması gereken klasik medeniyet ve dilleri tayin edip büyük fikir hareketlerine girilememesini gösterir. Eliti yetiştirecek liselerin yanı sıra, genel toplumu yetiştirecek yaygın eğitimin başlıca unsuru ise ilkokulların yaygınlaştırılmasıdır. Yücel, maarif vekilliği döneminde ilköğretim seferberliği başlatmıştır. Bu seferberliğin kırsal kesimdeki yansımasının adı Köy Enstitüleri’dir. İnşa edilen milli kimliği köylere tanıtmak, milli gün ve bayram yoluyla yeni kimliğin içselleştirilmesini sağlamak

vb. gibi amaçlarla kurulan Köy Enstitüleri’ne yönelik tartışma ve değerlendirmelere üçüncü bölümde yer verilecektir.

Tek Parti döneminde kültür ve eğitim alanının yeniden örgütlenmesi anlamına gelen yukarıdaki uygulamaları Yücel, bir ekiple başarmıştır. Bu ekip, CHP içinde Batıcı kanat olarak bilinen gruptur.84 Dış politikadaki gelişmeler CHP içindeki diğer ekiplerin ağırlık kazanmasına neden olmuştur. Yücel’in retoriğinin incelenme alanlarından biri olan parlamentodaki konuşmalarda bu ekipler arasındaki mücadele de sergilenmeye çalışılacaktır. Ancak, şimdi şu kadarını söyleyebiliriz ki, bu dönem meclis içindeki karşıt görüşler ve İnönü’nün dış politikaya bağlı olarak sergilediği politik manevralar, parlamento içindeki güç dengeleri, Yücel ve ekibinin yıpranmasına ve sonunda istifasına yol açmıştır.

1.2.3. Çok Partili Yaşama Geçiş: Yücel’in Vekillikten İstifası