• Sonuç bulunamadı

Atatürk ve İnönü Dönemi Kültür ve Eğitim Politikalarının

1.2. Türk Ulusal/Milli Kimliğinin İnşası ve Hasan-Âli Yücel’in Katkıları

1.2.2.1. Atatürk ve İnönü Dönemi Kültür ve Eğitim Politikalarının

Yücel’in politik konuşmalarında gözlenebilen dilin kullanıma ilişkin biçimsel özelliklerinin gelişkinliğinde de Türk Dil Kurumu’ndaki uğraşlarının önemli bir katkısı vardır. Dinleyici kitlesine göre değişen konuşmalarının dilsel özellikleri açısından değerlendirildiği sırada ayrıntılı olarak sunulacak olmakla birlikte, Yücel’in politik konuşmalarında akıcı ve etkileyici, kelime haznesini bakımından zengin, anlatım teknikleri bakımından gelişkin bir dil kullanımı örneği sergilediği görülmektedir.

1.2.2. 1938-1946 Yılları Arası: Maarif Vekili Yücel’in Kültürel Alanın Yeniden İnşa Sürecine Katkıları

Hasan-Âli Yücel 41 yaşındayken, 1938 yılında Atatürk’ün ölümünün ardından İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığına geçmesiyle birlikte, Başbakan Celal Bayar’ın kurdurduğu yeni kabinede bakan olarak görev almıştır (28 Aralık 1938- 5 Ağustos 1946). Yücel’in politik konuşmalarının bağlamını oluşturan maarif vekilliği döneminde, kültürel alanın yeniden inşası sürecine katkılarını değerlendirmeden önce, Atatürk ve İnönü dönemleri arasındaki kültür-eğitim politikalarının ortaklaşan ve farklılaşan yönleri üzerine kısa bir değerlendirme yapmak açıklayıcı olacaktır.

1.2.2.1. Atatürk ve İnönü Dönemi Kültür ve Eğitim Politikalarının

projesinin bir parçası olarak, bireylerin söz konusu projeyi içselleştirmelerinde, ulusal değerlerin ve kimliğin aktarılmasında kısaca “ulusun duygu ve düşünce bakımından kolektif birliğin” sağlanmasında eğitim önemli bir endoktrinasyon aracı olarak kullanılmıştır.

Eğitimin sistemli bir şekilde sürdürülmesi eğitim teşkilatının merkezi örgütü milli eğitim bakanlığının, görev ve sorumluluk alanı dâhilindedir. Merkezi, kurumsal işleyişiyle milli eğitim bakanlığı programlar, takip edilecek müfredat ve ders kitapları aracılığıyla yetiştirilmek istenen insan tipini oluşturmanın başlıca ajanlarından biri olarak işlev görmüştür. Milli eğitim bakanlığının görev ve sorumlulukları ve verilecek eğitimin niteliği ise parti tarafından tanımlanmış, seçkinlerin eğitime yükledikleri misyon net ifadesini parti programlarında bulmuştur. 1931 C.H.F. programında eğitimin amacı;

Kuvvetli cumhuriyetçi, milliyetçi ve laik vatandaş yetiştirmek tahsilin her derecesi için mecburi ihtimam noktasıdır. Türk milletine, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ve Türkiye Devleti’ne hürmet etmek ve ettirmek hassası bir vazife olarak telkin olunur. Fikrî olduğu gibi bedenî inkişafa da ehemmiyet vermek ve bilhassa seciyeyi millî derin tarihimizin ilham ettiği yüksek dereceleri çıkarmak büyük emeldir. …Fırkamız, vatandaşların, Türkün derin tarihini bilmesine fevkalade ehemmiyet verir. Bu bilgi Türkün kabiliyet ve kudretini, nefsine itimat hislerini ve milli varlık için zarar verecek her cereyan önünde yıkılmaz mukavemetini besleyen mukaddes bir cevherdir (C.H.F., 1931: 451).

ifadeleriyle tanımlanırken; 1935 programında cumhuriyetçi, milliyetçi ve laik üçlemesine “halkçı, devrimci, devletçi” (C.H.F., 1935: 74) kriterleri eklenmiş, aynı ifadeler 1939 ve 1943 programlarında da tekrar edilmiştir.

1939 ve 1943 programlarının CHP Kurultayı’ndaki sözcülüğünü Hasan-Âli Yücel yapmıştır. Yücel, “millî talim ve terbiyede esas düsturlarımız şunlardır”

sözleriyle başlayan konuşmasında, yukarıda yer verilen “kuvvetli cumhuriyetçi,

milliyetçi…” cümleleriyle başlayan eğitimin amacını aynen tekrarlamıştır. Bunun yanı sıra konuşmasında, önceki programlarda yer alan “Terbiye her türlü hurafeden ve yabancı fikirlerden uzak, üstün, milli, vatanperver ve modern olmalıdır” hedefine de yer vermiştir. Bu amaç ve tanımlar dönemin yurttaşlık bilgisi kitaplarında da tekrarlanmıştır. Füsun Üstel’in araştırmasına göre; 1923’te başlayan ulus-devlet inşa sürecinde, gerek malumat-ı vataniye gerek yurt bilgisi ders kitaplarında açığa çıkan “okulda yurttaş eğitimi”nin iki hedefi vardır:

Üstel’in kavramsallaştırmasıyla “makbul yurttaş” profili, bir yandan medenilik (Batıcılık), diğer yandan ise yurtseverlik (milliyetçilik) eksenleri üzerinde inşa edilmek istenmiştir (2005: 322).

Akademik yazında, Kemalist Tek Parti dönemine ilişkin incelemelerde işlevsel bir ayrım/dönemleme noktası olarak genel kabul gören Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümü ve İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığına geçişi, yani 1923-1938 ilâ 1923-1938-1946 yılları arasında eğitime verilen önem ve eğitimin amacı konusunda genel olarak bir ortaklık vardır. Ancak, iki dönem arasındaki kültür politikalarına hakim olan genel yönelimlerin farklılık arz ettiği iddia edilmektedir.

Tek Parti dönemi içindeki kültür politikaları ve bu politikalardaki yaklaşım farklılıklarına odaklanan incelemelerde, genellikle Atatürk ve İnönü dönemlerinin tanımlanması için “laik-milliyetçi” ve “laik-hümanist” ikiliği öne çıkarılmıştır (Bkz. Yiğit, 1992; Oktay 2002; O. Koçak, 2002; Sezer, 2005; Karakaş, 2006). 75

75 Atatürk ve İnönü dönemi kültür politikalarını doğrudan laik-milliyetçi ve laik-hümanist kategorileri üzerinden değerlendiren çalışmaların yanı sıra, iki dönem arasındaki politik yönelimlerin farklılığını daha az keskin çizgilerle değerlendirenler de vardır. Örneğin, Bülent Tanör, “Mustafa Kemal Atatürk döneminde ulusallığın daha ön planda olduğu söylenilebilir.

İnönü döneminde ise, hümanizma akımı kültür politikaları içinde esaslı bir yükselişe mazhar olacaktır” (2002: 308-309) değerlendirmelerini yaparken; Osman Kafadar, Yücel’in adını anarak İnönü dönemi kültür politikalarının kendi ifadeleriyle “1940’ların hümanizminin

Batılılaşma hedefinin ise iki dönemin kültür ve eğitim politikaları içinde ağırlığını koruduğu belirtilmiştir. Yapılan değerlendirmelere göre “Türkleşmek ve çağdaşlaşmak” ya da “laiklik ve milliyetçilik” Atatürk dönemi kültür politikalarının belirleyici unsurlarıdır. Örneğin Ahmet Oktay’a göre, 1923-1938 arası yıllarda Tevhid-i Tedrisat, Medeni Hukuk’un kabulü, tekke ve zaviyelerin kapatılması, kılık kıyafetle ile düzenlemeler vb. gibi değişiklerde “laiklik” ilkesi ön plana çıkarılırken; dinin toplum hayatındaki birleştirici rolünün silinmeye çalışıldığı bu uygulamaları pekiştirmek, yeni bir değerler manzumesi oluşturabilmek için “milliyetçilik” önem kazanmıştır. Oktay’ın değerlendirmelerine göre:

Türklüğün “unutulmuş yüksek vasıflarını öne çıkaran ve Türk kimliğine”

yapılan vurgu Atatürk’ün itici gücü olduğu Türk Tarih Tezi, Güneş Dil Teorisi gibi uygulamalarda somutluk kazanmıştır. 1938’e kadar

“ırkçı/milliyetçi ön varsayımların belirleyici” olduğu bir dönem yaşanırken;

1938 sonrasında Atatürk döneminin tarih ve dil tezlerinin argümanlarından belirgin bir kopma olmuş ve 1938 yılında sonra ise hümanist kültür politikaları öne çıkmaya başlamıştır (2002: 234).

Ali Ata Yiğit’e göre ise, Atatürk döneminde yeni kültürün alt yapısını ve fikri temellerini oluşturan milliyetçilik ve Batıcılık 1938-1950 arası yıllarda daha farklı bir yorumla kabuk değiştirmeye başlamış, “milliyetçiliğin yerine hümanizma ikame edilmiş, İnönü döneminde Atatürk’ün milli kültür politikasından farklı olarak yeni bir kültürel yapının inşasına geçilmiştir” (1992:

11, 12, 42). 76 Anılan çalışmalarda, İnönü dönemi hümanist kültür politikalarının

1930’ların milliyetçiliğiyle belli ölçüde çatıştığını” (2004: 365) ve yeni kültür anlayışının

“Atatürk döneminin Türkçü niteliğinden belli bir ivme ile ayrıldığını” (380) ifade etmektedir..

76 Akademik yazındaki Atatürk ve İnönü dönemi kültür politikalarındaki farklılaşma iddiaları, 1940’lı yılların ortalarında özellikle milliyetçi-sağ politikacılar ve düşünürler tarafından da öne sürülmüştür. Bölüm sonunda yer verilecek olan Hasan-Âli Yücel’in istifası ve sonrasında açılan davalarda (bkz. s. 83), Yücel döneminde kültür ve eğitim alanında yapılan uygulamalarla milliyetçiliğin ve milli kültürün ihmal edildiği “Kemalist ideolojinin Türk

uygulamalarına örnek olarak, Dünya edebiyatından tercümeler, sözlükler, ansiklopediler, liselerde kısa bir süre Antik Yunanca ve Latince öğretilmesi, Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde klasik filoloji kürsüsünün kurulması sayılmaktadır (Yiğit, 1992; Oktay 2002; O. Koçak, 2004; Kafadar, 2004; Sezer, 2005; Karakaş, 2006).

Atatürk ve İnönü dönemi kültür politikalarındaki farklılaşma iddialarına karşın Yücel, İmece Dergisi’nin ilk sayısına yazdığı “Hümanisma” başlıklı makalesinde, Atatürk dönemindeki devrimlerin (takvim, rakam, şapka, harf değişmelerini örnek verir) ve tarih-dil hareketlerinin Türk toplumunu “garp uygarlığına yakınlaştırmak, bu topluluğun içine sokmak” için yapıldığını; II.

Dünya Savaşı dönemindeki uygulamaların ise “Atatürk devrimlerinin fikir kaynağını aramak, garplılaşmanın 77 kültür kaynağına varabilmek” amaçlı olduğunu belirterek iki dönem arasında bir süreklilik, tamamlayıcılık ilişkisi kurmuştur (8-9). Ayrıca, belirtmek gerekir ki Atatürk dönemi kültür politikalarında, 1930’lu yıllarda ve öncesinde hümanist78 etkilenmeler olduğu

kültür kadrolarından çıkarılarak, Greko-Romen kaynaklara yöneltildiği” (Türkdoğan’dan aktaran Yiğit, 1992: 45 ve ayrıca Sezer, 2005: 36) iddia edilmiştir.

77 Vurgu bana ait.

Yücel, Doğu- Batı ya da Batılılaşmak terimleri yerine özellikle Şark- Garp ve Garplılaşmak terimlerini kullanır. Türk Dil Kurumu’nda üst düzey yöneticilik görevinde bulunmuş bir kişi olarak bu eski terimleri kullanmasının bir tercih olduğunun altını çizen Yücel; Doğu- Batı karşıtlılığın ya da Batılılaşmanın coğrafi anlamda sınırlı bir yere yani Avrupa’ya gönderme yaptığını, oysaki Şark- Garp ve de Garplılığın coğrafi anlamda bir ifadeden çok “bir metod, bir yaklaşım tarzına” işaret ettiğini belirtmiştir (1998e: 309). Yücel’e göre “garp” müspet bilimin egemen olduğu yerler; “şark”ı ise, hurafelerin, yanlış inançların, ilkel görüşlerin hâkim olduğu yani müspet bilimin dışında kalan yerlerdir (1998c: 81). Bu düşüncesini desteklemek için yazılarında ve konuşmalarında sık sık Japonya’ya atıf yapan Yücel, Japonya’nın “şarkta hatta uzak şarkta” yer aldığını ancak coğrafi yerine rağmen fikir, bilim ve teknikteki ilerlemelerle Avrupa medeniyetleri arasına girerek “garplı” olduğunu vurgular.

78 Hümanizm, 14. yy. ortalarında İtalya’da ortaya çıkmış, daha sonra bütün Avrupa’yı etkilemiş felsefi ve edebi bir harekettir. Hareketin hem felsefi hem eğitimsel hem de yazınsal boyutları vardır. Çoğunlukla kader, özgür irade, çeşitli erdemler, yaşam, ruhun ölümsüzlüğü gibi konular üzerinde yazan hümanistler, daha çok eğitimci yönleriyle tanınarak, öncelikle

gibi, İnönü-Yücel79 dönemi kültür politikaları da milliyetçi etki altındadır.

Yücel’in politik konuşmalarının analizi de bu iddiayı doğrular niteliktedir.

Yücel’in 1938-1946 yılları arasındaki ulusa sesleniş ve parlamento söylevlerinde hümanizma kavramı bir kez kullanılmış, parlamento tartışmaların bütününde ise hümanist politikalar olarak öne çıkarılan uygulamalar tartışma konusu dahi yapılmamıştır. Ağırlıkla, konuşmaların ideolojik arka planını milliyetçi ideoloji oluşturmuştur.

1.2.2.2. Yücel’in Kültür-Eğitim Anlayışı ve Vekilliği Dönemindeki