• Sonuç bulunamadı

YKY yaklaşımı, 1980’li yıllardan itibaren ortaya çıkmış, temeli GKY anlayışına getirilen eleştirilere dayanan ve bu anlayışın yetersizliklerine karşı çözüm olarak önerilmiş bir yönetim yaklaşımıdır (Batal, 2012; Eren, 2001; H. Eroğlu, 2010; Lamba, 2015). Bu yaklaşım, GKY’nin yerini almaya yönelik en önemli akım ve yaygın bir kanaate göre de

“paradigma”dır (Köseoğlu ve Sobacı, 2015, s. 1).

YKY’yi savunanlar, bürokrasinin refah devleti anlayışının beraberinde getirdiği uygulamalar neticesinde genişlemesi ile birlikte mali ve kurumsal olarak sorunların ortaya çıktığını, bürokrasinin verimsizliğin, hantallığın ve kırtasiyeciliğin temel nedeni haline geldiğini, yöneticilerin risk alarak hareket etmesinin önüne geçtiğini, etkin ve verimli şekilde kaynakların kullanılmasını engellediğini ve anti-demokratik bir yapıya sahip olduğunu savunmakta; bundan dolayı da devletin faaliyet alanının daraltılarak kamu kurumlarının ıslahında piyasa mekanizmalarından daha fazla yararlanılmasını, bürokrasi ve siyaset etkileşimini, özel sektörle daha fazla iş birliği yapılmasını, rekabetçi sözleşmeciliği, ekonomik ve sosyal problemlerin çözülmesine yönelik olarak ise özel

sektör yönetiminin ve sektörel uygulamaların kamu sektörüne kıyasla daha iyi bir noktada olduğu düşüncesinden hareketle özel sektörde kendini kanıtlamış yöntem ve uygulamaların kamuya uyarlanmasını, dolayısıyla da kamunun özel sektör perspektifine uygun olarak yönetilmesini önermektedir (Batal, 2012; Lamba, 2015; Şat, 2009; Tuncer ve Usta, 2013).

Böylelikle GKY’nin katı, hiyerarşik, merkeziyetçi, büyük ölçekli ve bürokrasi yönelimli yönetim yapısından YKY’nin esnek, adem-i merkeziyetçi, küçük ölçekli ve piyasa yönelimli yönetim yapısına geçildiği; yine YKY anlayışı ile birlikte sevk ve idareden yönetişime, örgüt odaklılıktan müşteri/vatandaş odaklılığa, gizlilikten şeffaflığa, hizmetlerde nicelikten hizmetlerde kaliteye, kurallara dayalı yakın kontrolden performansa dayalı denetime, girdi ve süreç odaklılıktan çıktı ve sonuç odaklılığa, bürokrat tipi-az yetkili-yetkileri elinde toplayan-risk almaktan kaçınan yöneticilikten girişimci-yetkilendirilmiş-elindeki yetkileri paylaşan ve risk alabilen yöneticiliğe, kapalı enformasyon kanallarından açık enformasyon kanallarına, bireysel çalışmadan takım çalışmasına, üst yöneticiye bağlı değerlendirmeden çok yönlü değerlendirmeye geçiş olmak üzere daha pek çok hususta anlayış değişimi yaşandığı ve hiyerarşi, denetim gibi GKY ile ilişkili kavramların yerini esneklik, yönetişim, kalite, müşteri/vatandaş odaklılık gibi yeni kavramlara bıraktığı görülmektedir (Eryılmaz, 2017, s. 56-57). Bu bağlamda YKY’nin GKY paradigmasından bir ayrılışı ya da kopuşu ifade ettiğini (Nacak, 2015, s.

44; Pollitt, Van Thiel ve Homburg, 2007, s. 3), dolayısıyla da YKY’nin GKY’ye alternatif bir anlayış ya da paradigma olduğunu söylemek mümkündür.

YKY kavramını ilk kez kullanan ve bu konuda öncülük eden Christopher Hood (1991)’e göre bu anlayışın gelişmesinde Yönetimcilik ya da İşletmecilik (Managerialism) akımının etkisi büyüktür (Al, 2002, s. 110; Karcı, 2008, s. 45). YKY teorisi genel olarak özel

sektöre ait uygulamaların kamuya uyarlanarak uygulanmasını öngörmekte olup (Özer, 2005, s. 20), kamu örgütlerinin daha verimli çalışmalarının sağlanmasına ve daha esnek hareket edebilmelerine yönelik bir değişimi hedeflemekte, böylelikle de kendi meşruiyetini temellendirmiş olmaktadır (Karcı, 2008, s. 46). YKY yaklaşımını etkileyen diğer bir önemli teori de Kamu Tercih Teorisi’dir. Bu teorinin çıkış noktası devletin uyguladığı düzenleyici önlemlerin, kaynakların etkin şekilde dağılımını gerçekleştirme noktasında başarısız kalması olmuştur. Kaynakların etkin dağılımında piyasayı yetersiz gören refah devleti anlayışına bir tepki niteliğindeki bu teorinin, ekonomik krizin aşılmasında ve YKY anlayışının şekillenmesinde önemli bir rol oynadığı ifade edilmektedir (Al, 2002, s. 224-225). Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, YKY kavramı kullanılmaya başlanmadan önce de kamuda başlatılan reformlar içerik olarak YKY anlayışını yansıtmaktaydı. Bu reformlar daha sonra YKY kavramı ile ilişkilendirildi (Christensen ve Laegreid, 2002, s. 268). Bu bağlamda YKY ile ilgili kavramsallaştırmanın uygulamayı takip ettiği ve YKY’nin salt bir kavramsal çerçevenin ötesinde uygulamaya dönük bir model olarak da etkinlik alanını genişlettiği söylenebilir (Karcı, 2008, s. 45).

Al (2002)’ye göre YKY düşüncesinin temel yaklaşımları: 1. Kamusal faaliyet alanları ile kamunun sunmuş olduğu hizmetlerin yeniden tarif edilmesi, kamu hizmetlerinin alternatif yöntemler ile verilmesi; 2. Kamu yönetimine ait örgütsel yapı ile yönetim anlayışında değişim; 3. Siyaset ve yönetim arasındaki ilişkilerin, kamusal sorumluluk ve kamusal denetim anlayışının yeniden tanzim edilmesi; 4. Kamu yönetimi ve özel yönetim arasında iş birliği ve yakınlaşma olmak üzere dört noktada toplanabilir. Temel yaklaşımlardan ilki:

Özelleştirme, kamusal bir faaliyeti sözleşmeye bağlı olarak özel sektöre yaptırma, kamusal bir faaliyetin gerekli olup olmadığına bakılarak gerekli değilse lağvetme, devletin sektörlere yönelik hukuksal düzenleme, kısıtlama veya kontrol yetkisinin

sınırlandırılması ya da tümüyle kaldırılması olarak ifade edilebilecek “Deregülasyon” ve yeni teknolojilerinin kullanımı gibi yöntemler kullanılarak büyüyen ve genişleyen kamunun faaliyet alanının daraltılmasını; Kamusal ürün ve hizmetlerin üretilmesinde ve tüketicilere sunulmasında piyasa mekanizmalarından yararlanılarak, devletin mal ve hizmet üretimi ve sunumunda “oyuncu” konumundan oyunun kurallarını belirleyen/düzenleyen konumuna geçmesini; Kamunun küçülmesi ile birlikte kamu tarafından boşaltılan alanların, özel sektör dışında ayrıca üçüncü sektör tarafından da doldurulmasını, böylelikle kamusal nitelikli hizmetlerin özel sektör dışında üçüncü sektör/gönüllü sektör/kâr-amaçsız sektör gibi kavramlarla ifade edilen gönüllü kuruluşlar tarafından da yürütülmesini içermektedir. İkinci temel yaklaşım: Kamunun değişen koşullara daha hızlı uyum sağlamasına ve daha etkin ve verimli çalışılabilmesine yönelik olarak küçük ve esnek örgütsel yapıları; Basitlik ve yalınlığı; Katı kuralların yumuşatılmasını; Birtakım yetki ve sorumlulukların merkezden/merkezi yönetimden çevreye (yerel yönetimler, taşra kuruluşları, meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri gibi) devredilerek merkeziyetçilikten uzaklaşmayı ve yerelleşmeyi; Alt kademe yöneticilerin ve bireyle daha çok ilişkide olan görevlilerin daha fazla yetki verilerek güçlendirilmesini ve yaratıcılıklarının teşvik edilmesini; Yeniliklere açık olmayı; Birlikte karar vermeye dayalı olarak katılımcı yönetimi ve ekip çalışmasını; Daha esnek görev tanımlarını ve görevler arasında geçişlere imkân tanımayı; Yeni teknolojilerden ve özel sektörde uygulanan yöntemlerden yararlanmayı; Bilgiye ve bilgiye dayalı işe önem vermeyi kapsamaktadır. Üçüncü temel yaklaşım: Kamu yönetiminin siyasal iktidar dışında, piyasalara ve bireylere karşı da sorumlu olmasını; Kamusal görevlerin etkili, verimli ve ekonomik şekilde yerine getirilmesini; Kamu yönetiminin sorumluluğunun siyaset ve kamusal mekanizmalar (yönetimin bizzat kendisi, yargı organları) dışında bireylerin ve gönüllü kuruluşların da aktif katılımı ile çok yönlü olarak denetlenmesini;

Denetimlerde hukuka uygunluk dışında verimlilik, etkinlik gibi piyasa

mekanizmalarından da yararlanılmasını; Siyasetle yönetim arasında rol ve sorumluluklar noktasında net bir ayrım yapılmasını, böylelikle siyasetin ya da siyasetçilerin kamu politikalarını oluşturma ve yönlendirme işlevlerine sahip olmalarını ve kamu yönetiminin uygulamaya dönük günlük operasyonel yönetiminden uzaklaşmalarını; Yönetme özgürlüğüne sahip yöneticilerin ya da bürokratların da siyaset tarafından belirlenen kamu politikalarının uygulanmasından sorumlu olmalarını, böylelikle verimlilik, etkinlik, müşteri memnuniyeti gibi yönetsel konulara yoğunlaşmalarını; Siyaset-yönetim ilişkisi bağlamında ortaya çıkan yarı-bağımsız yönetimsel birimler ya da bağımsız otorite, bağımsız idari otorite gibi farklı adlara sahip yeni örgütsel yapılanmaları; Bireylerin kamu yönetimine gerek politika oluşturulurken gerekse politikaların uygulanmasında doğrudan katılmasına dayalı katılımcı demokrasi anlayışını; Yönetimde açıklık ve bilgi edinme hakkını; Kamu politikalarının oluşturulmasında ve uygulanmasında çok aktörlülüğü yani yönetişimi; Kamusal mal ve hizmet sunumunda müşteri yönelimliliği yani kullanıcıların (müşterilerin) talep ve beklentilerine uygun olarak kamusal mal ve hizmet sunulmasını içermektedir. Dördüncü ve sonuncu yaklaşım ise: Kamu yönetiminin kural ve düzenlemelerden ziyade sonuçlara odaklanmasını; Yöneticilerin kaynakların etkin kullanılmasına yönelik sorumluluk üstlenmelerini; Girişimciliği ve yaratıcılığı; Misyon, vizyon, amaç ve hedeflere sahip olmayı; Maliyet, çıktı ve sonuçlara öncelik veren performansa dayalı bütçe sistemini; Çalışanların yetkilendirilmesini; Kaynakların etkili kullanımı ve yüksek performans için yeni yöntemlere başvurmayı; Teknolojiden daha fazla yararlanmayı; Kamusal program ve düzenlemelerin belirli aralıklarla gözden geçirilerek gerekli güncellemelerin yapılmasını ve fayda sağlamayan, işlevini kaybetmiş her türlü program ve düzenlemenin kaldırılmasını; Örgütsel ve bireysel verimliliği, etkinliği, kaliteyi ölçmeye ve elde edilen sonuçları değerlendirmeye yönelik performans yönetim sistemini ve performansa dayalı ödül ve ceza sistemlerini; Kamu örgütlerinin yapılarının ve iş süreçlerinin basitleştirilmesini; Daha yüksek kalite ve daha iyi

performans için benzer birimler arasında karşılaştırmalar yapılmasını; Net olarak ortaya koyulmuş hizmet standartlarını; Sürekli iyileştirme, müşteri memnuniyeti gibi unsurları barındıran toplam kalite yönetimi anlayışını; Performans ve ücret arasında ilişki kurularak performansa dayalı farklı ücret politikalarını; Gerekli sayıda ve nitelikte personel istihdamını; Kamu personelinin geliştirilmesine ve motivasyonuna yönelik çalışmaları;

Kısmı zamanlı çalışma, evden çalışma, sözleşmeli çalışma gibi yöntem ve unsurları barındıran esnek çalışma ilişkilerini kapsamaktadır (Al, 2002, s. 114-217).

YKY yaklaşımının çerçevesini çizen başlıca unsurlar ya da ilkeler ise: Sonuç odaklı, şeffaf, katılımcı, etkin, tutumlu ve verimli yönetim; Vatandaş odaklılık; Hesap verebilirlik; Esnek örgütsel yapılanma ve dar merkez; Ekonomik hizmet sunumu;

Kamusal hizmetlerde ve kaynakların kullanımında etkinlik, verimlilik ve kalite; Minimal devlet anlayışı; Girişimcilik ruhu; Serbest piyasa sistemi ve rekabet; Performans odaklı olma; Bürokrasinin azaltılması; Bilgi ve iletişim teknolojilerinin yaygınlaştırılması; Özel sektör yönetim teknikleri; Liyakat; Ücret dengesi ve hizmet içi eğitim olarak özetlenebilir (H. Eroğlu, 2010, s. 228; Nacak, 2015, s. 44). YKY’nin bu unsurları aslında GKY’nin ortaya çıkardığı: Ölçülmesi ve ulaşılması belirsiz amaçlara sahip, geniş yelpazede hizmet sunan, gereğinden fazla büyük ve esnek olmayan yapılara sahip kurumların ortaya çıkması; Kamu kurumlarında karmaşıklığın artması ve yönetimin zorlaşması; Süreçlerin yasallık boyutuna sonuçlardan daha çok önem verilmesi; Kamuda çevresel etkilere ve değişimlere tepkisiz kalınması ya da küçük düzenlemelerle yetinilmesi; Gereğinden fazla personel istihdamı ile birlikte kadroların genişlemesi; Hizmet maliyetlerinin artması;

Mali kaynakların kıtlığı; Kaynakların verimli kullanılamaması gibi sorunlara karşı çözüm olarak ortaya konulduğu söylenebilir (Tuncer ve Usta, 2013, s. 183-184).

Dünyada ağırlıklı olarak reform uygulamaları şeklinde gösteren YKY yaklaşımına yönelik olarak özellikle 1990’lu yıllardan itibaren eleştiriler de artmaya başlamıştır.

YKY’ye yönelik getirilen eleştirilerden bazıları: YKY’nin başında kullanılan “yeni”

ifadesinin yeni bir şeyler dile getirmek için değil yaklaşıma sadece meşruiyet kazandırmak için kullanıldığı; YKY’nin devleti hizmet üreten değil tüketen bir araç haline dönüştürdüğü ve devletin ulusal strateji ve hedefler tayin etme, çatışmaları çözme, ulusun geleceğine yönelik yatırımlar yapma gibi rollerine gereken önemi vermediği;

GKY’nin tümden olumsuzluklar taşımadığı, kendi içerisinde tutarlı ve başarılı olduğu;

YKY’nin birçok teknik önermekle birlikte bunları açık şekilde tanımlamadığı; YKY’nin örgütsel davranışı çok fazla dikkate almadığı, örgütsel davranışın sosyo-psikolojik yönüne özel sektörde olduğu gibi çıkarcı baktığı; YKY’nin demokratik değerlerle bağdaşmadığı, demokratik rejim için bir tehdit unsuru olduğu ve parlamenter demokrasiyi zayıflattığı; YKY’nin kamu hizmetinin temelde politik bir araç olmasını ve kamu çıkarını önemsemediği, YKY yaygınlaşsa bile kamu görevlilerinin politik olmayı sürdürdükleri;

YKY’nin uygulanmasında dikkat gösterilmediğinde yönetimsel değişikliklerin sonuç vermeyeceği, kamu yöneticilerinin kolay çözümleri tercih etmesi ve riskli kararlar vermekten çekinebilmeleri; Kamu tarafından sunulan hizmetlerin özel sektör tarafından sunulan hizmetlere göre sınırlayıcı bir yapıya sahip olduğu; Kamuda kârın tek amaç olmadığı; Vatandaşa müşteri olarak bakılamayacağı, örneğin müşterinin kurmuş olduğu iş ilişkisini bitirme olanağına sahip olduğu, vatandaşın ise oy ve protesto hakkı yoluyla politik baskı oluşturabileceği; YKY’nin toplumdan ziyade “yeni yönetimciler” olarak adlandırılan elit bir grubunun çıkarlarına hizmet ettiği; YKY’nin iddia edildiği gibi evrensel olmadığı; Özel sektör yaklaşımının ve piyasa mekanizmalarının olduğu gibi kamu sektörüne aktırılmasının birtakım olumsuz sonuçlar ortaya çıkarabileceği, piyasa mekanizmalarının tam rekabette olduğu gibi kamu sektöründe aynı derecede işlevsel olmayabileceği ve piyasaya uyum yeteneği olmayan mal ve hizmetlere yönelik

özelleştirme uygulamalarının yeni krizler ortaya çıkarabileceği şeklindedir (Al, 2002, s.

230; Batal, 2012, s. 230-232; Kurt ve Yaşar Uğurlu, 2007, s. 88).