• Sonuç bulunamadı

1. Değişimin Arka Planı

1980’li yıllardan itibaren dünyada Kamu Yönetimi anlayışına yönelik değişim ve dönüşüm çabaları artmaya başlamış olup, bu doğrultuda başlangıçta İngiltere, Amerika, Avusturalya, Yeni Zelanda gibi gelişmiş ülkelerde önemli kamusal reform programları hayata geçirilmiştir. Daha sonraları Yeni Kamu Yönetimi (YKY) olarak adlandırılacak olan bu yeni anlayış zaman içerisinde dünya genelinde birçok ülkeye yayılarak ülkelerin reform uygulamalarına yön vermeye başlamıştır (Hood, 1991; Pollitt ve Bouckaert, 2017).

Anlayış değişikliğine yönelik bu çabaların, kökleri Woodrow Wilson’un 1887 tarihinde yayınladığı “Yönetim Çalışması” isimli makalesine kadar uzanan Eski ya da Geleneksel Kamu Yönetimi paradigmasına karşı ve bu paradigmayı ortadan kaldırarak yerine YKY anlayışını koymaya yönelik çabalar olduğu söylenebilir (Gruening, 2001; Lynn, 2001).

Kamu yönetimindeki değişim ve dönüşüm çabalarının arkasında birtakım nedenler bulunmaktadır. İlk neden Keynesyen ekonomi politikalarının ortaya çıkardığı sorunlardır.

Gelişmiş ülkelerde hükümetler 1930’lu yıllardan itibaren Keynesyen ekonomi politikalarına ağırlık vererek devletin ekonomi ve sosyal politika alanlarında daha aktif rol üstlenmesini sağlamışlar, böylelikle devletin yapı ve faaliyetleri genişlemiş, kamu harcamaları artmıştır. 1970’lerde yaşanan petrol krizi de küresel ekonomiyi ve kamu harcamalarını olumsuz etkilemiş, yaşanan kriz devletlerin bütçe açığını ve borç yükünü artmıştır. İkinci neden özel sektörde özellikle teknolojik gelişmelerin ve ulusal ve uluslararası düzeyde rekabetin etkisiyle yönetim anlayış ve uygulamalarında (yönetim ve

personel politikalarında değişiklik; yetki devri; hiyerarşik yapıların gevşetilmesi;

kaliteye, yeniliğe ve müşteri taleplerine odaklanma gibi) önemli gelişmeler olmuş, pratik hayata olumlu yansımaları olan bu gelişmelerin kamu yönetiminde de uygulanabileceği görüşü güçlenmiştir. Üçüncü olarak vatandaşların kendilerine sunulan kamu hizmetleri ile ilgili beklenti ve talepleri artırmış, vatandaşlar verimlilik, etkinlik ve kalite konularında yönetimden daha fazla talepte bulunmaya başlamışlardır. Dördüncü olarak İngiltere’de ve ABD’de serbest piyasa ekonomisinin temel ilke ve değerleri çerçevesinde devletin küçülmesi ve yeniden yapılandırılması fikrini savunan ve “Yeni Sağ” olarak nitelendirilen partiler iktidara gelmiştir (Eryılmaz, 2017; Kurt ve Yaşar Uğurlu, 2007).

Özetlemek gerekirse, Keynesçi politikalar neticesinde kamunun yapı ve faaliyetlerinin genişleyerek kamusal harcamaların artması, 1970’lerde yaşanan ekonomik kriz ile birlikte hükümetlerin ciddi mali krizlerle karşı karşıya kalması, özel sektörde yaşanan gelişmeler, toplumun kamu hizmetlerine yönelik talep ve beklentilerinin artması ile kamu kesiminin küçülmesine ve yeniden yapılandırılarak ekonomideki etkinliğinin azaltılmasına yönelik neo-liberal politikaları (Öztürk, 2006, s. 24) benimseyen “Yeni Sağ” partilerin iktidara gelmesi kamusal değişim ve dönüşümün, diğer bir ifadeyle eski (ya da geleneksel) kamu yönetiminden yeni kamu yönetimine geçişin (Lamba, 2014, s.

136; Turan, 2015, s. 97) arkasındaki başlıca faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yukarıda değinilen ekonomik, sosyal ve siyasal/ideolojik bu etkenler devletin rolünün sorgulanmasına yol açmış, böylelikle kamunun faaliyet alanının minimum düzeyde tutularak piyasaların güçlendirilmesi, devletin serbestleştirme ve özelleştirme politikaları aracılığıyla yabancı piyasalarla bütünleşmesi, kamu hizmetlerinin vatandaş memnuniyetini arttıracak şekilde ve daha az kamu harcaması yapılarak sunulması gibi konular gündeme gelmiştir. Bütün bunlar devlet-piyasa ilişkilerinin yeniden

yapılandırılmasında piyasayı merkeze alan, devletin piyasa mekanizmalarının gerektirdiği şekilde yeniden yapılandırılmasını ve yönetilmesini savunan Neo-liberal anlayışın yansımaları olarak görülebilir (Göküş, 2010; Turan, 2015).

1980’li yıllardan itibaren artarak yoğunluk kazanan neo-liberal politikalar ABD’de ve Batı Avrupa’da liberal muhafazakâr hükümetler tarafından devlet politikası haline dönüştürülmüştür (Tan, 1988, s. 73). Ancak bu politikalar liberal muhafazakâr hükümetler ile sınırlı kalmamış, uygulanışı ülkeden ülkeye değişebilmekle birlikte, farklı siyasal ideolojilere sahip hükümetlerin iktidarda olduğu ülkelerin de aralarında olduğu dünyanın birçok ülkesinde (Arjantin, Kanada, Almanya, Avusturya, İsveç, İspanya, Fransa, Avusturalya, Yeni Zelanda, Singapur, Japonya gibi) uygulama imkânı bulmuştur.

Diğer taraftan bu anlayış her ne kadar küresel bir nitelik kazanmış olsa da YKY anlayışının, diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında, Anglosakson ülkeler tarafından daha fazla benimsendiğini de ifade etmek gerekir. YKY reformlarının ilk olarak İngiltere’de ve ABD’de, devamında Avusturalya’da ve Yeni Zelanda’da uygulandığı, daha sonra ise İskandinav ve Kıta Avrupası ülkeleri ile birlikte diğer ülkelerde yaygınlaştığı göz önünde bulundurulduğunda, bu durum normal görülebilir (Eryılmaz, 2017, s. 49-50; Turan, 2015, s. 108-111). Bununla birlikte YKY politikalarının her yerde geçerli tek bir uygulanışı bulunmamakta, ülkeler kendi önceliklerine göre bu politikaları şekillendirmekte ve politikaların bazı yönlerine daha fazla ağırlık verebilmektedir. Örneğin “Yeni Sağ”

politikaların hâkim olduğu ülkelerde, İngiltere gibi, özelleştirmeye yapılan vurgu daha fazla iken, “Yeni Sol” politikaların uygulandığı ülkelerde, Almanya gibi, özelleştirmenin daha az vurgulanarak yerelleşme gibi başka unsurların ön planda olduğu durumlarla karşılaşılabilmektedir. Ancak bu farklılıklar YKY’nin içindeki ince ayrımlar olup, birbirine karşıt unsurlar olarak görülmemektedir (Al, 2007, s. 151).

Yukarıda da ifade edildiği üzere neo-liberal anlayış temelinde gelişen YKY politikalarının uygulanışı ülkeden ülkeye birtakım farklılıklar gösterse de kamu yönetimindeki değişim ve dönüşüm çabalarının arkasındaki temel amaç aslında aynıdır:

Devletin üstlendiği görevler ile hükümet, bürokrasi, piyasalar ve toplumun bireyleri yani vatandaşlar arasında var olan ilişkileri yeniden tarif ederek biçimlendirmek, böylelikle devleti daha fazla vatandaş odaklı, daha küçük ancak daha etkin ve daha verimli bir yapıya kavuşturmaktır (Eryılmaz, 2017, s. 42-43).