• Sonuç bulunamadı

4.3. Siyasi Değerler

4.3.1. Yönetim Gücünü Doğru Kullanma Değeri

Seyahatnâme’de anlatılan yöneticilerin hakimiyeti altındaki yerleri, mamur ve bakımlı hale getirerek hem halkı mutlu etmeleri hem geleceğe yatırım yapmaları yönetim gücünü doğru kullanma değerinin eserde sıklıkla yer almasını sağlamıştır. Ayrıca adaletli davranma, danışarak karar alma gibi nitelikleriyle de bu değer eserde tespit edilmiştir.

Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi 6. Kitap’ında (Kahraman, 2010) bu değer şu şekilde verilmiştir:

“Odaları kaşi renkli kiremitler ile döşenmiş kiliselerin yedisine mihrap, minber, müezzin, mahfilleri, kürsüler ve sanatlı eserler konularak Müslüman gazilere ve diğer müminlere ibadethane yapılması düşünüldü. Bunu efendimiz Melek Ahmed Paşa uygun görmeyip bütün devlet ayanı, erkanı ve diğer iş erleri ve gazilerin ihtiyar önderleri bir yere gelip konuşup danıştıklarında Melek Ahmed Paşa,

‘Eğer bu Erdel memleketini İslam diyarına ilave ettim derseniz bu şeyi Yıldırım Bayezid Han ve Sarı Gazi Süleyman Han ederlerdi. Hemen onlar Tuna’yı sınır edip bu tarafa bakmamış ve yakmamış, Mekke ve Medine vakfı olsun’ demiş gitmiş.” (s. 19)

“Yapıcısı Matyaş Kral’dır ki Ungurus vilâyetine ve Leh vilâyetine malik olup Tuna Belgradı’nı Fatih Sultan Mehmed’e vermeyen kralın oğlu Matyaş Kral yapısıdır,” (s. 27) “Ve seçkinleri, eşrafları ve bizzat kralları reayalarına ‘yuram’, yani ‘ağam, canım’ diye tazim ile konuşurlar.” (s. 31)

“Bu mahalde Serdar Ali Paşa bütün devlet ileri gelenleri ve tüm iş erleriyle görüşüp danışıp,

‘Elbette padişah fermanı üzere bir kral nasb edip arta kalan malı tahsil edip hizmet eda edelim, yoksa bu el vilâyetleri yakıp yıkmaktan padişaha ne fayda’ ” (s. 41)

“tüm devlet erkanı bir yere gelip konuşup danıştı. Sonunda bu Tise kenarından geri dönmeye karar verildi.” (s. 56)

“Bu mahalde Melek Ahmed Paşa efendimizin sekban ve sarıcalarıyla yeniçeri ocağı kavmi gaza malı için savaşıp arada birkaç adam telef olunca sulh olundu” (s. 56)

“padişah divanı olup ferman okundu. Yazılan odur ki,

‘Hatt-ı şerifim ulaştığında Erdel memleketine derya gibi askerimi çekesin. Ta Leh memleketine kadar kastedesin ve o diyarlara Tatar askeri ile kâfirlerin yurtlarını harap hanelerini toprak edesin. Tüm puthanelerin talan edip viran edesin, cihanda mamur olmamış gibi namsız nişansız edip kılıç suyuyla o vilâyetleri şirk pisliğinden yuyup pak edesin. Bütün sapık inançlı kefereleri esir edip adete muhalefet edenlerin hayat harmanlarını sert rüzgarda savurup inkarcılardan bir fert komayıp kırasın. Elbette bir kral nasbedip 2.000 kese Erdel hazinesini tahsil edesin. Kemen Yanoş kefere krallık iddiasında olduğu için hakkından gelesin, alamet-i şerifeme itimat kılasın.’ diye, ferman serdar-ı muazzama ulaşınca tüm askerlerle ve sipahilerle (16b) bu Dij şehri ovasında üç gün oturulup geniş danışma toplantıları olundu. (s. 57)

“Bu mahalde Erdel kralı tüm Osmanoğlu askerine büyük ziyafet vermiştir ki ne bir Cem haşmetli padişah etmiştir ve ne bir kral bu büyük ziyafeti görmüştür.” (s. 64)

“ ‘Ya sultanım, beni de bir kulluğa kabul etseniz, biz de çiğner tükürür yaradan kalmaz’ deyince hemen Melek yerinde bir sıçrayıp serdarın sırtından samur kürkünü çıkarıp Küçük Mehmed Paşa’nın eynine giydirip,” (s. 91)

“Bu sevinçli sefer sanki yeni kral için oldu, zira rakibi Kemen Yanoş öldü. Kral bundan sonra müstakil kral olup bir haftada 2.000 kese, ki 3 sene baki kalan haracı tahsil edip hazineye teslim edip geri kalan 1.000 kese padişah malını vermeyi üstlendi.” (s. 92)

“Bu sırada melun Foğraş katanaları çok ümmet-i Muhammed’i esir alıp esir ettiklerinde o an kral katanaları yetişip 170 adet katanaları elleri kafalarında getirip hepsini kılıçtan geçirip ümmet-i Muhammedler esirlikten kurtuldular.” (s. 103)

“bu sözlerden sonra kral nice öğüt verici sözler söyleyip sağına soluna selam verip minberden aşağı inerken yine iki vezir kralın koltuğuna girip minberden indirdiler. Daha sonra adı geçen murassa kürsüye çıkıp tüm Erdelistan kâfirleri bölük bölük, takım takım ve sürü sürü yakına geldiklerinde

Kısacası, sözün uzatmaya ne hacet tüm cehennemlik kâfirler o gün biat edip el öpmekten, öğüt dinlemekten ve toplantı tartışmalarından kurtulamayıp biattan sonra yüz binlerce kâfire kral bir ziyafet düzenlemiştir ki bu da dillerde destandır.” (s. 110)

“Sonra Pulya Kral elinden Venedik Pirinc-pirimleri bu kaleye sahip olup Üsküp, Priştine ve Vuçitrin taraflarını yağmalayamaya başladılar. Bu kötü haber Fatih’e gelince hemen gaza niyetine deyip İskenderiye üzerinde büyük bir ordu ile gelip 40 gün 40 gece kuşatıp 883 tarihinde Fatih Sultan Mehmed Gazi Venedik elinden zorla feth edip Rumeli Eyaleti’nde başka sancakbeyi tahtı etti.” (s. 120-121)

“883 tarihinde Fatih Gazi, yani Sultan II. Mehmed Han İskenderiye Kalesi’ni feth ettiğinde Arnavut eşkıyası ve keferesi ile Venedik feceresinden İskenderiye’nin güvende olması için anılan sene içinde bu kaleyi bizzat Sultan Fatih yapmıştır.” (s. 128)

“Daha sonra Mehmed Han bu kaleyi gereği gibi imar edip İskenderiye Sancağı beyi hassı yazdı,” (s. 131)

“Vefat ettiğinde üzerine Çelebi Sultan Mehmed bir nurlu türbe, bir cami ve bir aşevi imaret yapar, hala mamur ziyaretgahıdır. Bunu daha önce ziyaret etmiştik.

Allah’a hamd olsun yine ziyaret edip tekrar Köşeli Köyü’ne geldik.” (s. 149)

“Bir adam o halkaya ip bağlayıp kahrından kendini asınca o halka kapağıyla kopup herif Takyanusi altına gömülüp altın içinden yüzerek dışarı çıkıp Süleyman Han’a haber eder. O adaletli padişah da,

‘Cenab-ı Hak o malı sana vermiş, sen de öşrünü beyt’ül mala ver’ der,” (s. 158) “Ardından yine Terkoz Kalesi’ni Konstantin Kral imar edip” (s. 184)

“Hayır sahibi geçmiş melikler kaldırımlar döşemişler, ama zemini oynak olmak ile kaldırım taşları da çamura gömülür.” (s. 190)

“Osmanoğlu taht merkezi olan Edirne Sahrası’nda saadetli padişah süslü otağlarını kurup bütün İslam ordusunun iş görmüş ihtiyarları, iş erleri, tüm vezirleri ve vekilleri padişah otağında toplanıp büyük görüşmeler olunca (52a) devletin hayrını isteyen nice ihtiyarlar:” (s. 191)

“Serdar Ali-i Kerrar öfkelenip divandan elçiyi kovup getirdiği mektupları ulaklar ile o an Der-i devlete gönderdi. Mektuplar İstanbul’a ulaşınca Büyük Divan toplanıp kralın mektubu okunarak müşavere olundu.Herkes Nemse çasarından intikam almak için görüş birliğine vardı.” (s. 193)

“Derbend banı davulunu çalıp gelenleri geçenleri esenlikle geçirir.” (s. 195)

“ama Şakşaki Paşa’dan beri bu Vildin Sancağı nazırlık olup hala vaktin hakimi salb u siyaset sahibi nazıru’n-nuzzar ağadır ki 300 adam yönetir.” (s. 211)

“İbrahim Paşa otağıyla kanun üzere konmuştu, o an kendisiyle buluşup el öptükten sonra, ‘Hay canım Evliyâ efendim, safâ geldin, hoş geldin. Başın sağ olsun. Melek Ahmed Paşa efendin merhum oldu. Hüküm Allah’ındır, sen ben sağ olalım. Gel seninle Yanık gazasına gidelim’ diye rica ve minnetler edip bizi kapucubaşıları zümresine katıp” (s. 216)

“Hatta zamanla harap olmuşken celali olan Abaza paşa Budin valisi iken bu kaleyi mamur edip kulelerini şindire tahta paddavra ile örtmüş, yeteri kadar neferat, şahi toplar ve cebehane komuş, sonra Budin diyarına gitmiş. Hala mamurdur.” (s. 216-217)

“Bu köy bir susuz ovada olmak ile padişah tarafından nice bin reayalara ücretleri verilip İslam ordusu susuzluğunu gidermesi için 500 adet kuyular kazılıp her bir sanki Hediye eşmeleri gibi abıhayattan işaret verir su kuyularıdır.” (s. 220)

“Süleyman Han saadetle dönüp harap Ösek kalesi yakınında konunca bütün serhatlerin ileri gelenleri toplanıp, ‘Padişahım bu kale bu köprübaşında çok gereklidir ve insanların geçit yeri güvenli yerdir.Bu tamir olunmak gerektir’ dediklerinde düşünceleri doğru görülüp padişah hazinesinden 500 kese mal, mühimmat ve levazımatlar verilip Peyçoylu Kasım Paşa onarım işlerine tayin buyruldu.” (s. 228)

“Bu köprünün bakım ve onarımına Pojaga paşası ve Mihaç sancaklarının tüm reayaları imarına memurlardır ki bir kazığı batakta çürüse ve insanların geçiş yeri olan döşeme direkleri eskise o an değiştirip başka direk korlar.” (s. 239)

“Buyururlar ki, ‘Her kim beni severse bu şehir içinde bir cami, hayrat ve hasenatlar inşa ederler’ buyurduklarında vezirler ve devlet erkanı hepsi birer imaret edip şehri süslerler.” (s. 247)

“Sonra bu Pentili Kalesi’ni padişah fermanıyla Budin Veziri İsmail Paşa 1073 yılında yeniden yapmaya başlamıştır.” (s. 267)

“Daha sonra bu kale nice devletten devlete intikal edip her kral bu kaleyi imar ede ede sağlam bir kale ettiler.” (s. 275)

“Sözün kısası, bu adı geçen Budin Kalesi kâfirler elinde imar olmuştur.” (s. 277)

“Tüm Budin kâfirleri padişahın ayak tozuna yüz sürdüler. Kâfirlerin suç defterlerine bakmayıp ‘Affetmek zaferin sadakasıdır.’ Sözünce bütün kâfirlere aman verilip Budin Kalesi zabtına ve Lagoş hazinesinin korunmasına 10.000 asker gönderdi. Hamd olsun Budin Kalesi böylece ele geçmiş oldu.” (s. 278)

“Süleyman Han bu mallara ve bu Kızılelma Kalesi’ne malik olduğundan hoşlanıp buyururlar ki, ‘Allah ile ahdim olsun, bu gaza malıyla Kudus-i Şerif’e yapayım, İstanbul’a kemerler ile sular getireyim, Allah rızası için bir cami ve nice hayrat ve hasenatlar edeyim’ der.” (s. 278-279)

“Kemal Paşazade Ahmed Efendi, Ebussuud Efendi ve şairler sultanı Kadıasker Baki Efendi ile danışıp yere” (s. 280)

“Budin Kalesi’nde adaletle yönetim tüm halkla iyi geçinerek kalenin imarına çalışır.” (s. 287)

“Bu şekilde 948 tarihinin Rebiülahirinin 29. Günü Budin Kalesi’ni dinsiz yedi kral elinden kurtarıp yıkılan yerlerini tamir etmeye başlayıp tüm İslam ordusunun Budin’e üşürüp öyle imar etti ki hala İskender Seddi gibi sağlam ve dayanıklı bir hisardır.” (s. 289-290)

“Müslüman gazilere (77b) büyük sıkıntı, baş ağrısı olmasın diye Budin Kalesi’ni bilge bir vezire vermeyi isteyince danışıp görüştü.” (s. 290)

“Koca Süleyman Han bu Budin Kalesi’ni bir eksiksiz öyle mamur ve bakımlı etmiştir ki Osmanoğlu elinde böyle bir sağlam set yoktur.” (s. 299)

“Hemen bir gün ileriyi düşünen sadrazam (91a) (---) süresindeki ‘(yapacağın) işler hakkında onlara danış’ (Kur’ân-Âl-i İmran 159) kesin emrine uyarak bütün işbilir ve tüm

yaşlı gün görmemiş adamları gizlice toplayıp danıştıklarında tüm Budin gazileri ve serhat gazileri de: ” (s. 344)

“Bu İrşek’de tüm malı bu Üstürgon Kalesi’ne sarf edip atası olan Koca Mihadi Laslo Kral’ın yaptığı Üstürgon Kalesi’nin, iç kalede olan Kızılelma Kilisesi’ni ve Tuna Nehri kenarında bir büyük varoşunu o kadar imar edip o kadar süsledi ki tüm kâfiristandan her sene nice yüz bin kâfirler gelip Kudus gibi Üstürgon’u ziyaret edip” (s. 346-347)

“Daha sonra günden güne Budin vezirleri ve Üstürgon Beyleri Üstürgon Kalesi’ne o kadar bakım tamir edip Taşra varoşuyla İrem bağı gibi büyük bir şehir olur” (s. 347)

“Gerçekten de ‘Arslan yatağından er kişi durağından bellidir, gör şu camide ne sanatlı şeyler icat etmiş’ deyip Süleyman Han’ı kâfirler kralı hayli mahtayıp över. Sonra müsahiplerine, ‘Aya, bu camiin ne eksiği gediği var ki biz de bu manastırda Süleyman Han gibi bir eser koyalım’ deyince,” (s. 363)

“Hemen o an sadrazam bi an durmayıp Tuna Nehri kenarına gelip önce altı oda yeniçeri ile Zaarcıbaşı İbrahim Ağa’yı Kadızade İbrahim Paşa’yı, Sührap Mehmed Paşa’yı ve Kaplan Paşa’yı Hısım Mehmed Paşa’yı tüm eyaleti askeriyle Tuna’dan gemiler ile karşı tarafa, Uyvar toprağına geçirip karşı tarafta gemiler üzerine köprü yapmaya başladılar. Üstürgon tarafından da sadrazam derya gibi asker ile köprü yapmaya başlayıp bir gecede 10 adet gemi sadrazam tarafından ve 7 gemi karşı tarafta yapıldı.Gece gündüz herkes (98b) büyük köprünün tamamlanmasına gayret gösterdi.” (s. 373-374)

“Şimdi yine Kırım’a girmek üzere iken padişah fermanı gelip sefer ferman olmuş. Tüm kırım efendileri, bütün Kırım erenleri ve tüm kadıları, Kefe Veziri Ak Mehmed Paşa ile danışıp ‘Hanım sen sefere gidersen, Kırım Adası elden gider. Elbette oğlunu gönder’ deyip danışıp efendimin kulluğuna beni bir iç oğlanı payesiyle gönderip” (s. 432/433)

“Hemen sadrazam tüm ocak halkıyla ve iş görmüş, eşmiş, yortmuş, ustalaşmış ve baş almış yaşlı ihtiyar adamlar ile büyük toplantı yaptı” (s. 464)

“Daha önce kâfirler yakmıştı, biz Alman diyarı gazasına gittiğimizde Budin Veziri Hüseyin Paşa 2 sağlam köprü inşa etmiş ki anlatılmaz.” (s. 496)

“O gün sadrazam Peşte Kalesi’ni gezip dolaşıp bakım onarıma muhtaç olan yerleri için tembihlerde bulunup Budin defterdarının ziyafetinden sonra çadırına gitti.” (s. 518)

“Hala o zincir köprünün mahallinde Süleyman Han ibretlik bir köprü yaptırmıştır ki dünyada ona denk büyük bir köprü yoktur, yerinde anlatılır.” (s. 624)

“Bosna Eyaleti’nde ve Hersek Sancağı toprağında paşanın hassı olup hakimi voyvodadır ki 50 nefer adamıyla adalet edip yönetir.” (s. 625)

“Sührab Mehmed Paşa bu varoşu palanka ile kuşatalı günden güne imar olmada, bir büyük varoş olmadadır.” (s. 670)

“Sonunda Sultan III. Mehmed Han zamanında 1009 tarihinde Serdar-ı Muazzam İbrahim Paşa kâfir elinden alıp imar eder.” (s. 674)

“Sadrazam Kanije Kalesi’ni gezmeye gidip viran halde görünce, ‘Bu kale Hazret-i Ebubekir’in himayesindedir. Bu kalenin ölümü ve korkulacak yeri bu Topraklık varoşundan imiş. Göre kâfir bu mahalden kaleye hile ve şeytanlıklar ile gelip yaklaşmış. Bu mahalle dahi tabyalar yapıp belki Kanije de sağlam ve dayanıklı’ diye Kanije Kalesi’nin tamirine 3 adet vezir, 7 adet sancakbeyleri ve 20 adet kazadan 20.000 adet seçkin reaya ve berayalar pirleri ile gelip kaleyi tamire başlayıp Kanije Gölü’nü temizlemeye koyuldular.” (s. 682/683)

“O kutlu senede Kanije Kalesi’ni kâfirden böyle yardım ile kurtarıp Koca Sührab Mehmed Paşa ve Budin Veziri İsmail Paşa 70-80.000 asker ile ve 40-50.000 reaya ve berayalar ile 6 ayda İskender Seddi bir kale yapmışlar ve savaş düşüncesiyle tabya ve dirsekler eklemişler ki evvelkinden bin kat fazla Yecuc Seddi olup imar olmuştur.” (s. 688)

“Bu Topraklık Kalesi’ni sadrazam himmetiyle öyle mamur ettiler ki evvelkiden bin kat fazla sağlam oldu. Kanije Kalesi’nin ölümünün bu varoştan olacağını bilip tüm duvar kazıklarını yenileyip duvarının genişliği otuzar ayak rıhtım duvar oldu, ama iç Kanije Kalesi duvarından alçak ve sağlam oldu.” (s. 694)

“Sonra bu Yenikale için bir yere toplanıp sadrazam huzurunda danışmalar yapılıp tüm iş erleri ve devlet hayrını isteyen erenler” (s. 717)

“Tüm Osmanoğlu devletinin ihtiyarlarıyla yine danışıp bütün kâfiristanı, Zirinoğlu ve Beganoğlubilayetlerini harap etmek için o an Mehmed Giray Han’ın oğlu Tatar serdarı olan Ahmed Giray Sultan’ı, sadrazam padişah divanına çağırdı” (s. 718)

Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi 7. Kitap’ında (Kahraman, 2011) bu değer şu şekilde verilmiştir:

“Bu büyük havuzun (5a) etrafında o kadar türlü türlü Frenk tarzı mukarnazlı maksureler, selsebil, fıskiye ve fevvareli süslü sekiler ve nice yerde mutfak, oda, bağ ve bahçeler var ki

her birisini birer eski krallar yapıp ‘Mesiregah ve dinlenme yeri ola’ diye hayrat etmiş, görülmeye değer bir dinlenme yeridir.” (s. 14)

“Sonra krallarımız bu havuzu, kökleri ve palankaları yapıp büyük hayrat ettiler.” (s. 15) “Süleyman Han asrında bunu da Ösekli Kasım Voyvoda harap etmiş. Hala çasar elinde olduğundan mamur bir şehir olmuş. Gayetle bakımlı ve süslü büyük bir şehir görünmekte idi.” (s. 15)

“Sultan IV. Mehmed Han’ın fermanıyla bu türbe kalesi yeniden öyle imar oldu ki evvelkinden bin kat fazla sağlam, dörtgen şekilli ve daha geniş olup çevresinin büyüklüğü tam 1.500 adım oldu.” (s. 42)

“Daha sonra bütün kâfir kralları bu kaleyi İskender Seddi gibi imar ede ede büyük bir şehir olur.” (s. 46)

“Hemen Sadrazam attan inip eline asasını alıp hemen orada 50 araba yeniçeri ocağına, 50 araba sipahi ocağına, 50 araba vezirlere, 50 araba beylerbeyilere, 50 araba beylere, 50 araba topçu, cebeci ve diğer halka (17a) ve 50 araba kendi askerine, kısacası 500 araba yükü zahireyi bütün Osmanlı askerine bölüştürüp altına binip hamd ettiler.” (s. 63)

“Sadrazam bir hayli düşünüp nice iş bilir ve gün görmüş yaşlı kimseler ile görüşüp konuşurken hemen Hayli Efendi,” (s. 70)

“Danışma için bütün ocak ağalarını Kanije ağalarını, Ustolni-Belgrad’dan gelen Hacı Paşa’yı ve o serhaddin iş görmüş erlerini toplayıp Sadrazam buyurdular ki,” (s. 89)

“Sadrazam bu kaleyi çepçevre dolaşıp İslam askerine gölünü temizlettirip kalenin bazı yerlerini tamir ettirdi. Her kalede bir eser bırakmaları gibi burada da 10 günde büyük bir tabya yaptırıp sapsağlam bir kale oldu. Bütün cebehane ve mühimmatları yoklayıp her şeyi yerli yerinde edip bütün neferlere 10 kese zahire bahası verdiler.” (s. 107)

“Herkesin ortak görüşüyle bu iki kaleyi kâfirlerden tekrar almak için sefer mühimmatı görülüp cebehaneler ve 40 adet balyemezler hazır olup sabahleyin Sadrazam Litre Kalesi’ne ve Hüseyin Paşaların ikisi ile Kaplan Paşa da Leve Kalesi üzere hazır oldu.” (s. 113)

“Sonra bütün İslam ordusunun seçkinleri yine bir yere gelip danışıp görüşüp” (s. 114) “Diye Sadrazam elçi Paşaya bu şekilde pek çok uyarı ve nasihatlerde bulundu. Hemen ertesi gün elçi paşa Hacı İshak Ağa ve Sadrazam Kethüdası İbrahim ağa ile danışıp

Sadrazam’ın fermanı üzere şehit olan vezirlerin eşyalarından 370 keselik alet, edevat, silah ve eşya aldı ki anlatılmaz.” (s. 118-119)

“Budin veziri Mehmed Paşa bu kaleye yetişip çok yerlerini ateşten kurtarıp o kadar dayanıklı imar etti ki sanki İskender Seddi olup Sancakbeyliğini Budin’de ılıca sahibi Veli Bey’e ihsan etti.” (s. 133)

“Zira bu eyalette Köprülü Mehmed Paşa vali olup bütün kâfiristanı sındırıp bu Eğri Kalesi’ni imar etmiştir.” (s. 145)

“Şimdi Eğri veziri Mehmed Paşa’ya hakir rica edip,

‘Bu yiğitlerin bu kaleye daha önceki tarihlerde hizmetleri geçmiştir, bunlara yine kale ağalıklarıyla, kethüdalıkları ve neferliklerini verirsiniz’ diye rica ettiğimde ricamız kabul görüp tüm gazileri Hollok Kalesi’ne ağa ve nefer etti.” (s. 159)

“Hala içinde fermansız 300 nefer gaziler bulup bunları dizdar ve hisar eri Koca Mehmed Paşa bir adalet etti ki sanki Ömer adaleti etti. Ve Hatvan beyine subaşılık olarak katıp Hatvan Kazası naipliği oldu. Ve yeteri kadar cebehane ve zahireler koydu.” (s. 161)

“İşiteyim ki kâfirin malına meyledip sözünde durmayıp ticarete ve kâfirin tayinatına hediye ve mallarına tamah edesin, Allah hakkıyçün sen Beç’te oturuken orada başını keserim, diye koca Gürcü Paşa elçi paşaya yüce din namusuna yakışır uyarılarda bulunup” (s. 164)

“Eskinin kralları, Kudret eliyle oluşmuş bu ılıca üzerine yüksek kubbeler, ona on büyük havuz, şadırvan, sofa ve camekanlar yapıp imar etmişler.” (s. 169-170)

“Has unu kral içindir, geri kalanı sahibinindir, kepeği değirmencilerindir. Ancak kral bu unu sahibinden akçesi ile alıp zulmetmezler.” (s. 194)

“Bu şehrin her şeyi beğenilir ve meşhurdur, ama binlerce aferin tüm hekim, cerrah, kan alıcı, göz hekimi, nakkaş, saatçi, tüfenkçi ve çıkrıkçılarına, sokaklarının temizliğine, yöneticilerinin becerikliliğine, alışverişlerinde ölçü ve tartılarında hile yapmayıp yalan söylemediklerine, adaletlerine, halkının huzur içinde olup zulmetmediklerine, suyunun havasının hoşluğuna, mahbub ve mahbusenin temizliğine, zarifliğine, başka bir kokulu ve renkli çeşitli çiçeklerine, bütün halkının herkes ile güzel geçinip gariplere dost olup gönül aldıklarına, vilâyetlerinin her şeyden güven içinde olduğuna binlerce aşk olsun ki İslam diyarında, böyle güvenlik, huzur ve adalet yoktur.” (s. 247)

“Ancak o kadar asil, yetişkin, anlayışlı, kavrayışlı ve akıllıdır ki Aristo aklına sahiptir. Bütün toplantı ve görüşmelerde kimse bunun sözünden daha akıllı söz edememişlerdir. Ve halkını sever, iyi idareci, tedbirli ve hünerli bir keferedir.” (s. 260)

“‘Ve kralın her an bu kuzuya bakmasının aslı, ne zaman ki kral bir kimseye öfkelense ‘Padişahlar İsa gibi kuzu olmak gerektir’ diye ‘kuzuya bakıp öfkesi sakinleşir’ diye cevap verdi.” (s. 261)

“Bu vezir, gerçekten akıllı, olgun, tedbirli ve ileri görüşlü bir kâfir imiş, Paşa ile dünya devleti işleri için, iki padişahın aralarının düzelmesi için ve sınır boylarında olan kalelerin korunması için bir hayli konuşup görüştüler.” (s. 264)

“Sonra İsmail Paşa bu kaleyi de yeni baştan, eskisinden daha sağlam (77b) yapıp içine yeteri kadar cebehaneler kor, ama hala bağ ve bostanları mamurdur.” (s. 300-301)

“Daha sonra, ileriyi gören ve işin sonunu düşünen Süleyman Han görse ki bu kale gayet yerinde yapılmış, ama gayet küçük kaledir. Hemen koca Mimar Sinan’a ferman edip bu