• Sonuç bulunamadı

Dürüstlük, Sözünde Durma, Emaneti Koruma, Güven Verme, Onurlu

4.1. Ahlakî Değerler

4.1.9. Dürüstlük, Sözünde Durma, Emaneti Koruma, Güven Verme, Onurlu

Evliyâ Çelebi’nin bazı yerlere elçilik görevi de üstlenerek gitmesi, oradaki halkın yanında idarecilerle diyaloga girmesini sağlamıştır. Bu sebeple de hem tanıtılan bölgedeki halkın özellikleri hem de idarecilerle yaşananlar anlatılırken bu değerler eserde geniş yer bulmuştur.

Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi 6. Kitap’ında (Kahraman, 2010) bu değer şu şekilde verilmiştir:

“Bundan böyle kalan esirleri, atları ve tüm değerli gümüş kap kacak eşyaları Kıhalom pazarında satmaya başladık.

Sözün kısası, daha önce 7 kişi saraydan çıkardığımız malı ve diğer malları, 4 Budinli dahi Tatar yiğitler araba çekerlerdi, onlar ile 11 kişi ortak olamaya sözleşmiştik. O sarayda alınan malımız toplam 11 kese olup 11 kişi birer kese gaza malı kardeş gibi pay edip Fatiha okuduk.Diğer esir, hayvan ve değerli eşyaları 800 yiğitler satıp onların ganimet malları toplam 41 kese mal edip 800 yiğit defterimle kardeş gibi pay edip her yiğide (---) (---) guruş hisse düştü.Hakire de katipliğim için ve doğru bir şekilde bu gazilere bölüştürdüğüm için 100 guruş, sırf nur bir esir, bir at ve bir gümüş küçük şamdan verdiler.” (s. 96)

“zira yollar tehlikeli olduğundan Melek Ahmed Paşa efendimizin bizde olan Arnavutluk’dan getirdiğimiz emanet mallar başımıza bela oldu, o yüzden Düşeniçse kasabasında konduk. Bir gün vilâyet halkından 300 kadar cürd atlı silahlı adamlar ile Düşeniçse’den batı ile güney yönü arasına gidip” (s. 142)

“Hakir doğru paşalara özgü saraya ağırlığımla varıp o an mektupları, arz ve hüccetleri, bütün malı ve tüm hediyeleri 3 sancak beylerinin defterleriyle hediyelerin hepsini Paşa huzurunda hazinedara teslim ettiğimde Paşa,

‘Evliyâm, gerçekten de mertsin, sadık dostum, akrabam ve sır ortağımsın, iyi yerinde yetişin’ deyip hakire o an bir kat elbise ve bir seraser hil’at giydirip bir kese Bundukan guruşu verip bol bol hayr dualar edip hizmetçilerime onar altın, birer çuka ve kumaş bağışlayıp elini öperek şereflenip Yakub Çavuş adındaki velinimetin hanesine konup olup 3 gün Sofya şehrinde oturduk.Allah’a hamd olsun yüzümüzün akıyla emaneti teslim ettiğimde sanki Demavend Dağı yükünden kurtulup çok sevindim ve akranlarım arasında efendimiz yanında seçkin oldum.” (s. 147-148)

“hiçbir zaman kendilerinden asla yalan söz duyulmamıştı. Az söyleyip çok ağlayıp az gülmüştü. Meclislerinde boş ve anlamsız sözler, dedikodu ve kötü konuşmalar olmazdı. Bu hal ile yine huzurunda edep dışı olmayan latife yollu çeşit çeşit şakalar olunup dişleri görünecek mertebe gülümseyip bu şakalardan hoşlanırdı.” (s. 177)

“Burada konağımız sahibi olan İmam Şaban Efendi ve Musatafa Dede 43 yıldır ki gündüz oruçlu ve gece ayakta olup 30 yıldan beri hatm-i şerif ile kazaya kalan (55a) namazlarını, teheccüd, işrak, ebvabin namazı ve şükür secdesine devam ederler, asla bir kimse ile sohbet edip bir kimsenin yemeklerini yemezler ve canlı kısmından dahi bir şey yemezler ve asla haram esvap giymezler. Ve karları, koyun yününden beyaz şeyh abası dokuyup geçimlerini sağlayıp halktan uzak yaşayan iki nefer salih adamlardır, diye güzel ve dürüst hallerine konup nimetlerini yiyip hayır dualarından nasiplendik.” (s. 203)

“ama yerici, koğucu, fitneci, yalancı, bağnaz, geveze adamları ve tiryakileri sevmezler, selam verip konuşmazlar, bir alay Allah yolunda cihat eden garip gazilerdir.” (s. 257) “Sabaha dek pür-silah olup gözcü, bekçi ve koruyucular ‘Allah yektir yek’ diye bağırıp saat be-saat 20 adet kale ağaları falaka değnekleriyle kol dolaşırlar. Eğer bir nöbetçiyi uykuda bulursa uykudan uyandırıp 80 değnek vurup uykusunu açar, kanunları budur. Zira bu kale kralların hasret çektiği bir kale olmak ile bütün düşman bu kalenin bir taşına bin baş vermeye can atarlar.” (s. 311)

“O kadar güneş parçası oğlan, kadın ve kızları olur ki 20 yaşına ulaşıncaya kadar oğlanlarında kıldan bir eser olmayıp henüz kalplerin sevgilisi çağına erer erkek ve kadını güzel yüzlü ve endamlı olup konuşmaları ölçülü ve dişleri inci gibi mahbubları olur.” (s. 329)

“Gerçekten de yarar ve namı kılıç ustası yiğitleri var ki hepsi hile ve kötülükten arınmış, temiz kalpli, güvenilir, işbilir, gönül erbabı ve hanedan sahibi bir alay yumuşak huylu, temiz yapılı, oğuz, gazi, meydan eri, korkusuz, cesur ve hünerli yiğitlerdir.” (s. 353)

“Hakir de bile girip bir köşede durdum, ama sadrazamın yakınına girmedim. Yalan haramdır,hemen şunu işittim ki,” (s. 441)

“ ‘İnşaallah sizi kimse kırmaz, hemen 300 araba size yeter ve Komaran Kalesi’ne sizi götürürler. Elem çekmen amanım amandır’ diye gelen 5 adet kâfirin boğazlarına birer mutalla ve mütella nakışlı tülbent makrameler bağlayıp yürüdüler ki,” (s. 451)

“Sadarazam sözünde durup Kurt Paşa’ya Uyvar Kalesi’ni bağışladı.” (s. 452)

“Ben onların ağır yüklerini kaldırmaya 300 araba söz vermişken kerim ahdine uyandır sözü ahdime uydum. Onlar 500 araba daha hazırlayıp yüklediler, söylemedim.” (s. 454)

“ ‘Dur-a dur-a gaziler, el kaldırman.Bu kafiler ki Allah amanı ile kaleden çıkıp bu mahalle getirmişiz. Siz niçin bunları kırmak istersiz, aslı nedir?’ dediklerinde biz de ‘Ellerimizde fermanımız yoktur’ deyince hemen Kaplan Paşa ve Adana paşası,’Bre vurun,şu yağmacı gidileri’ deyince” (s. 456)

“ ‘Bre bre medet gaziler el kaldırman ve bu kâfirleri kırman, Osmanoğlu amanıdır’ diye Kaplan Paşa’ya fermanlar gösterilinceye dek Ve ‘Gayri şikar alam’ diyenlere yine paşalılar dal topuz ve dal gaddar olup,’Bre vurun yağmacıları’ deyip güçlükle kâfirleri kurtarıp” (s. 457)

“bu diyarın halkı zarif ve temiz olduğunu ondan müşahede ettim ki tüm yağmaladığımız köylerde bütün reaya ve berayalarının döşekleri ve yastıkları tamamen kuş tüyünden olup türlü türlü palasantasindiyan ağacından döşekler üzerinde yatarlardı.” (s. 489-490)

“Bunun da halkı tamamen kalpak ve beyaz sarık giyip Boşnakça konuşurlar, ama gayet garip dostu, sofra sahibi, doğru sözlü gariplerdir.” (s. 571)

“Sonra kefereler bu hakire, biraz saygı gösterip üçüncü günde bizi şehre alayımızla davet edip gittik.” (s. 575)

“Bu adı geçen 4 adet kalenin toplamı 1.800 adet cılasın, gazi, cesur ve genç askerleri vardır ki her biri birer kale değer şehbaz yiğitlerdir, asla hile, yalan, iftira, dedikodu ve kötülük bilmez gazilerdir.” (s. 620)

“Süleyman Han’ın ölümünün nice türlü halini yazmışlar, ama merhum babamız padişah musahibi olup 48 senelik halifeliğinde birlikte olup ölümünü dahi görüp doğru söz olduğundan böylece kısaltılarak yazıldı.” (s. 668)

“Bu tabur içinde kâfirden kalan tüm cebehane, yüklük ve hazine Defterdar Paşa ve cebecibaşı güvenilir adamları defterleriyle teslim alındı.” (s. 681-682)

Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi 7. Kitap’ında (Kahraman, 2011) bu değer şu şekilde verilmiştir:

“Sözümüz üzere daha önce esir olup kılavuzluk eden kâfirlerin ikisini serbest bıraktık.” (s. 11)

“ ‘ Hele bu söz burada kala ‘ deyince,

‘Sultanım meclis emanettir.’ Diye susup yine Sadrazam dairesinde çadırıma varıp bütün hizmetçilerime kavuştum.” (s. 20)

“Sonra kılavuz olan esirlerimizin üçünü verdiğimiz söz üzerine azad ettik. Diğerlerini bağlayıp,

‘Bizi Kanije’ye ve Sigetvar’a esenlikle çıkarın, sizi de bunlar gibi azad edelim’ deyince, ‘Emriniz emirdir’ dediler.” (s. 21)

“İslam ordusunda 48 bin yiğit ile Kanije’ye esir ve ganimet malı satmaya gitmeyi Sadrazam uygun görmeyince 3 bin adet adam için ferman yazıldı. Bütün yoldaşlarımız güvenilir adamlara esirleri verip İslam ordusundan doğu tarafa dağlar ve ormanlar geçip,” (s. 21)

“Ancak hile, yalan dolan bilmez oğuz taifedir. Gerçekten de bir hadis-i şerifte Hazreti Peygamber buyurur: Hadis: ‘Cennet ehlinin çoğu (bülüh) iyi tabiatlı kötülük düşünmeyen kimselerdir.’Bülüh yani oğuz taifesi ola” (s. 148)

“Bizim elçi paşaya buyurursanız müşerref olalım diye 6 atlı bir süslü ve nakışlı hınto araba ve nice hediyeler geldi. Bizim elçi paşa birine rağbet etmeyip hemen göç kösleri çalınıp” (s. 170)

“ ‘Çasar size selamlar etti, buyurun alayınız sizin istediğiniz şekilde olsun’ diye kraldan bir cevahirli ve sekiz atlı bir hınto araba getirdiler. Gerçekten de çesar krala mahsus murassa arabadır ki gören insanın gözleri kamaşır. Kemen Paşa,

‘Ben arabaya binmem ve biz Osmanlı’yız . Bizim mutadımız küheylan atlara binip cirit oynayıp gazalara gitmektir. Bizim İstanbul’da böyle arabalara avratlar biner, bize lazım değildir’ deyince,” (s. 208)

“Bu şehrin her şeyi beğenilir ve meşhurdur, ama binlerce aferin tüm hekim, cerrah, kan alıcı, göz hekimi, nakkaş, saatçi, tüfenkçi ve çıkrıkçılarına, sokaklarının temizliğine, yöneticilerinin becerikliliğine, alışverişlerinde ölçü ve tartılarında hile yapmayıp yalan söylemediklerine, adaletlerine, halkının huzur içinde olup zulmetmediklerine, suyunun havasının hoşluğuna, mahbub ve mahbusenin temizliğine, zarifliğine, başka bir kokulu ve renkli çeşitli çiçeklerine, bütün halkının herkes ile güzel geçinip gariplere dost olup gönül aldıklarına, vilâyetlerinin her şeyden güven içinde olduğuna binlerce aşk olsun ki İslam diyarında, böyle güvenlik, huzur ve adalet yoktur.” (s. 247)

“Gerçekten de bütün tarihlerinde bütün bozma ve bozulmalarını olduğu gibi doğru olarak yazarlar. Hatta yine bu duvarda kralın boyuyla posuyla, deve dudaklı çirkin suratıyla bir kral resmi yapmışlardır. Gören onu canlı sanır. Bu resmi nakış ustası gerçekte olduğu gibi yaptığı için kral bu adamı nakkaş başı edip birer kralıçka guruş maaş bağlamıştır.” (s. 279) “Niceler bu kayalarda Eflatun-i İlahi’in güvercin topluluğu için tılsımı vardır derler, ama hakir tılsımını görmedim, yalan haramdır. Ancak:” (s. 377)

“Ben de verdiğim söze göre Alman diyarlarıma varıp hendese ilmi ile Tuna suyunu senin Makedonya şehri içine akıtayım deyince” (s. 387)

“Yanvan Kral vezirlerine,’işte ben sözüme uyup Davud dini aşkına bu su yollarını tamam ettim. İşte ben Makedonya şehrinde kardeşim Yanko Kral’a giderim” (s. 388/389)

“Kâfirler reayaya çok zulmederler, ama vilâyetleri gayet güvenlidir.” (s. 392)

“Biz bu mübarek resmi onlardan fazla cevahir içinde saklarız. Bu,bizim bütün kâfiristan papazlarından üstün gelmemize sebep olup bizde olmakla övünürüz” (s. 403)

“Mehmed Han ricalarını kabul edip,’Ama bir hoşça pak saklayıp bir kefere el vurup görmesin’ diye sıkı sıkı tembih eyleyip bir ferman yazıp buyururlar ki” (s. 403)

“Hakir de Allah’a sığınıp iki at ile dalıp esenlikle karşıya geçtim. Hamd olsun Kelam-ı izzetim, nice kitaplarım, Eflak ve Boğdan beylerinin Han’a verdikleri mektupları ve hediyeleri asla ıslanmadı. O mahalde hediyeleri ve mektupları Han’a teslim ettiğimden çok hoşlandı.” (s. 428)

“Ama Tatar değillerdir, bir alay Abaza, Çerkez ve Gürci kavmi çocuklarıdır. Bunlardan Osmanoğullarına hiçbir zaman hainlik ortaya çıkmamıştır.” (s. 512)

“Bu gibi bir meşrepte namlı, yarar, server, taç sahibi yiğit, vakar sahibi şanı yüce bir han görmedim.” (s. 515)

“Salkır Nehri Çadır Yaylağı dibinden bir mesiregah, çemenzar, hıyabandan doğar büyük kaynaktır ki yüksek ağaçların gölgesinden güneşin ışığı zemine tesir etmez. Bütün padişahlar, kalgay ve sultanlar bu mesiregaha gelip abıhayatlar kenarında çadırlarını kurup birer ikişer ay eğlenip dağlarında avlanırlar. Biz de üç gün eğlenip dinlendik.” (s. 544) “Bir iki diye hesapları yine dürüsttür.” (s. 545)

“Kapılarında bekçileri, gelen gidenlere gözcülük edip değme adamı bu hana komazlar, zira yedi iklimin hepsinden varlıklı bezirganlar gelip burada kalırlar.” (s. 550)

“Kalmıklar ne kâfir ne Müslim bir alay Mecusi kavimdirler, ama onlarda yalan dolan olmazdır.” (s. 655)

“Bu şehirde asla zulüm, iftira, yalan ve yalancı tanık olmaz.” (s. 672)

“Bu Tatar kavminde asla dedikodu, kötülük, yalan ve iftira yoktur. Yalan o kimsede olur ki bir adamdan veyahut bir hakimden korkup yalan söyleye. Bunların asla bir kimseden korku ve çekinmeler yoktur. Onun için yalan söylemezler ve yalan nedir bilmezler.” (s. 695) “Ama bunların bir iyi halleri var, asla yalan söylemezler ve yalan nedir bilmezler” (s. 726/727)

4.1.10. Tutumluluk, Cömertlik, Kanaatkârlık Değeri