• Sonuç bulunamadı

4.2. Sosyal Değerler

4.2.2. Dayanışma Değeri

Çıkılan uzun seyahatlerin ve bu sırada yapılan savaşların, seferlerin başarıyla tamamlanmasını sağlayan, herkesin birlik ve beraberlik içinde hareket etmesi anlatılırken bu değer eserde sıkça vurgulanmıştır. Bu değer, yapılacak işler hakkında deneyimli kişilere danışmanın faydaları Kur’ân’a dayanılarak tavsiye edilirken, tanıtılan yerlerin halk tarafından birlikte imar edilmesi anlatılırken de sıkça karşımıza çıkmıştır.

Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi 6. Kitap’ında (Kahraman, 2010) bu değer şu şekilde verilmiştir:

“batı tarafına dağlar içinde 5 saat kâfirlerin ardına kovup giderken” (s. 9)

“Dört tarafa karakollar koyup 300 yiğitten bir kişi eksik sabaha dek uyanık hazır durup bütün hayvanları da zabt u rabt edip” (s. 10)

“Kaleye yakın bir dar ağaçlık içinde pusu edip karakollar ile uykusuz hazır durduk. Sabah olunca ince karakolumuzu ileri gönderip biz de bir saat gidip hemen karakollarımız çıka gelip,

‘Bre medet, küffar boğazın ağzını almış ve büyük ağaçları kırıntılar dökmüş. Sol tarafta pür-silah olup dururlar’ deyince biz de Tatar gazilerimizle bir yere toplanıp danışıp” (s. 10)

“Sonra bizim getirdiğimiz bütün esirleri ve ganimet mallarını mezad-ı sultanide satıp hepsi 7 kese mal olup tüm yoldaşlarımızla ve sonra yoldaş olan Tatarlar ile kardeş gibice eşit olarak üleştik, hakire ancak 40 guruş ve bir köle düştü.” (s. 13)

“Allah’ın hikmeti ellerinde 6 adet ümmet-i Muhammed esirleri var idi. Hemen anında hepimiz dal satır olup bir anda on beşini de aktarıp ayaklarını bağlayıp esir ettik. 6 adet Ümmet-i Muhammed’in zincirlerini alıp Hızır gibi yetişip (6a) hepsini kâfirlerin atlarına kâfirlerin silahlarıyla bindirip kâfirleri yaya çekiştirerek yürütüp” (s. 18)

“ ‘Bu ibret verici, sanatlı bir saray idi ki anlatılmasında diller kısa ve kalemler kırık idi. Bu cennet benzeri sarayı bir anda yağma, alan ve talancılar ateşlere yakıp yerle bir ettiler. Bu yeşillik yerde bütün iş erleri bir yere gelip (Yapacağın) işler hakkında onlara danış’ (Kur- an, Al İmran 159) emri üzerine danışılıp Vaşarheld Kalesi deresinde kâfirlerin ayaklanması ve taşkınlıkları sebebiyle o taraflara gitmek mümkün olmayıp” (s. 24)

“Bütün anayolları, baştan başa beyaz mermerleri yapı ustası düzenli döşeyip her ne zaman çamur olur şekilli olsa Tise Yaylağı dibinden akan nehri, kale ensesinden yokuş aşağı akıtıp her sokakları hane sahipleri süpürgeler ile süpürüp o kadar pak sokaklar olur ki bal döksen yalanır. Zira bütün kâfirler elinde o kadar paktır ki bir diyar kefereleri böyle değildir. Sözün kısası bu kefereler asla veba olmaz” (s. 47)

“Oradan büyük manastıra gidip imaretinde yemek yerlerdi. Ve başka fakirlere de yemek yedirip yetim ve dulları giydirirlerdi.” (s. 52)

“Bu BetlenGabor Kalesi kavmi kale sahibi Erdel’e kral olduğundan çok çok sevinip belki gece ve gündüz bin pare toplar atıp kale kapılarını açıp İslam askerleri ile yağ u balı olup avradı ve oğlanlarıyla asker bir alma ve bir verme pazarı ettiler ki bazı yiğitler o pazardan bıkıp usandılar. Kale kaptanı, nemeşleri, birovları, şagları ve dojları hediyeleriyle İslam ordusunu doyurup mal, can ve başları, çoluk çocuklarıyla hizmet edip o gece kaleyi bin meşale, kandil, neft ve katran ile aydınlatmışlar ki kapkaranlık geceler sanki aydınlık gündüz oldu.” (s. 59)

“Ancak şehir çevresinde bağ ve bahçesi kalıp tüm kaçan kâfirleri kralın yenilendiğini duyup kale içi ve dış varoşunu” (s. 70)

“Sonra bu karakolumuzun cenginden zaferle İslam ordusuna gelirken 5.000 asker yardıma gelip,

“Macarlar kâfirleri kendi hanları ve çoluk çocukları vilâyetini kurtarmak için bu Seykel Boğazı’nın deresi içinde ta bi dağdan bir dağa kadar minare boyunda kalyon direklerini ve başka yüz binlerce türlü türlü ağaçlarını kırıp bu dereye döküp kat kat büyük bir tabur kırıntılık etmiş ve içine 20.000 tüfengli kâfir ile girmiş ve 10.000 atlı kâfir ile cenge hazır durmuş.” (s. 74)

“Hemen kapıyı açıp diğer yoldaşlarımıza haber ettik. Onlar da ganimet malları almaktan doyum olup zengin olmuşlar,” (s. 80)

“Bu mahalde tüm köyler güvende olup bütün kefereleri köylerini imar etmede idiler.” (s. 97)

“Allah’a hamd olsun nice Müslüman gaziler bu kadar mal ve menal ile gelip Nemse kâfirinin daha önce Budin yakınında yağmalayıp zarar verdiği kalelerin intikamları alındı ve yine muzaffer askerin yüzleri güldü.” (s. 99)

“Hemen kral elindeki mücevher topuzu iki dizi üzere koyup el açıp önce Osmanoğlu padişahı Sultan IV. Mehmed Han’a dua edince yer götürmez tüm kâfirler başlarını açıp bütün kâfirler Osmanoğlu ismini işittikleri gibi secde ettiklerinde kral ayak üzere kalkıp başından kuka sorgucunu çıkarıp başı kabak Osmanoğlu’na hayır dualar etti ve tüm kâfirler başlarını yere koyup secde ettiklerinde bu hakire bir dehşet el verip bir ağlamak tuttu ki Osmanoğlu’nun kıyamete kadar devam etmesi için ağlayıp sızlayarak dua ettim.” (s. 109- 110)

“Allah’a hamd olsun kral nasbolalıdan beri hep birlikte itaat edeceklerini bilip şehri imar etmişler” (s. 111)

“Sonra bu yüksek dağın tepesinden 4 saatte teper aşağı inerken geriden Çirmen ve Kırkkilise Sancağı zeamet sahiplerinden 500 adet pür-silah adamlar gelip bize yetiştiler. Biz de 36 cürd atlı ve iki seyishane adamlar idik. Hepimiz bir yere gelip esenleşip görüşüp ‘Bu belde gafil gitmemek gerektir’’ diye hepimiz pür-silah hazır, kimimiz yaya ve nicemiz atlı yokuş inmede idik.” (s. 198)

“Cenab-ı Hak kullarını kadınların hilesinden korusun. Bu geniş anlatımdan maksadımız yermek kötülemek değildir, ancak uyuyanları uyandırmaktır.” (s. 211)

“Küçük Çarşı’daki dükkanların 29’u da Gazi Bayezid Bey hayratıdır.” (s. 222) “ ‘Bre müjde gaziler ricalullah bizden tarafadır, göre alem-i şerifi’ deyip” (s. 243)

“Dahi mimari ilmi üzere yapılmış hoşluğu, zarifliği ve nazikliği oldukça yerinde bir aydınlık ve geniş camidir.” (s. 250)

“Sigetvar Kapısı’nın taşrasında Yakovalı Hasan Paşa Medrese’si, camiin avlusundadır, talebeleri çoktur. Hepsi 11 adet sıbyan mektebidir ki anılan camii sahiplerinin hayratlarıdır.” (s. 253)

“Ne çare yardımdan ümit kesip bir gece 40.000 murdar kâfir sarhoş ve uyuşuk domuzlar gibi horlayıp yatarlarken tüm Cankurtaran gazileri canlarını kurtarmaktan geçip tüm kadın ve oğlanlarıyla 2.060 adet küçük büyük insan olurlar. Dal satır kale kapısından dışarı çıkıp can u gönlünden Cankurtaranlı Allah Allah sesleriyle kâfirlere bir yaylım kaleden top ve bir yaylım tüfeng atıp can havliyle girişip o Şafii vaktinde kâfire bir kılıç vururlar ki anlatılmasında dil kısa kalır.” (s. 269)

“Halen o yakıp yıkmadan kalma harap haneler vardır ama Süleyman Han İstanbul’a doğru yola çıkınca yine kale içini sahipleri imar ederler.” (s. 280)

“Yüzücü olanlar havuzun ta ortasına atlayıp yüzerler, herkes aşık maşuk ve safâlı dostlarıyla sarmaş dolaş olup tazelik çağlarında gülüşüp oynaşıp eğlenip safâlar ederler.” (s. 321)

“Bu durumu gün görmemiş yüz yaşında kimselerden sordum. Onlar öyle buyurdular ki,” (s. 344)

“Ancak kaleye girmeyip 2.000 den fazla gazi o mahalde şehitlik şerbetini içip sarhoş olanları derhal sarhoş olmayan gaziler şehitlerin cesetlerini dışarı çıkarıp asla bu zorluktan askere bir bıkkınlık gelmeyip yine birbirlerini cenge teşvik ederlerdi.” (s. 350)

“Hemen o an sadrazam bi an durmayıp Tuna Nehri kenarına gelip önce altı oda yeniçeri ile Zaarcıbaşı İbrahim Ağa’yı Kadızade İbrahim Paşa’yı, Sührap Mehmed Paşa’yı ve Kaplan Paşa’yı Hısım Mehmed Paşa’yı tüm eyaleti askeriyle Tuna’dan gemiler ile karşı tarafa, Uyvar toprağına geçirip karşı tarafta gemiler üzerine köprü yapmaya başladılar. Üstürgon tarafından da sadrazam derya gibi asker ile köprü yapmaya başlayıp bir gecede 10 adet gemi sadrazam tarafından ve 7 gemi karşı tarafta yapıldı. Gece gündüz herkes (98b) büyük köprünün tamamlanmasına gayret gösterdi.” (s. 373-374)

“6.000 adet gaziler birbirlerimizle helaleşip ‘Kardaşlar yoldaşlar,birbirimizin ensesinden ayrılmayalım ve leşlerimizi kâfir içinde komayıp başlarımızı leşlerimizi kâfire aldırmayalım’ deyip öpüşüp görüşüp küsülüler barışıp hepimiz tek vücut olup” (s. 389)

“Bu şiddetli savaşta ‘Allah Allah’ diye gülbang-ı Muhammedi çektiğimiz Tuna’nın karşı tarafında olan sadrazam askeri dahi duyup onlar da gönülden dil yardımı edip hep birden üzüntüyü def edip Allah Allah diye seslendiler ki yer ve gökler titredi.” (s. 390)

“Diğer keferelerden toplanıp görüşüp danışırlarken işin sonunu düşünen yaşlı bir kâfir, Gündür ki çektiğimiz derdi belayı sıkıntı ve acıyı Hazret-i İsa ve Hazret-i Meryem Ana bilir. Hala kalemizin duvarları kalmayıp bayır bayır olup sokak yollar oldu.

Yüzümüz suyuyla Türk’e kaleyi vere ile verelim. Ve illa yok derseniz ya bugün veya yarın Uyvar Sahrası’nda olan derya gibi Türk askeri kalenin yıkık bayırlarından ve gördüğünüz hazır merdivenlerden bütün Türkler bir kere Muhammed Muhammed diye yürürler, durun bilmezler, bize aman vermezler ve hepimizi Ciğerdelen Ovası’ndaki gibi kırarlar.” (s. 448/449-450)

“Uçsuz bucaksız asker topluluğu ve binlerce Erdel, Eflak ve Boğdan askerleri bu Uyvar Ovası’nı kazma ve kürekler ile savaş meydanını çapalayıp öyle Ferhadî külüngler vuruldu ki bir anda Uyvar Ovası Tih Çölü’ne döndü.” (s. 459)

“O gün insan deryası dalgalanıp karınca gibi kaynaşmaya başladılar ve Uyvar’ın dört tarafında dağlar gibi pişmiş tuğlalarını taşıyıp hendek kenarında hazır ettiler.” (s. 460) “Sonra tedbir sahibi vezir büyük danışma toplantısı yaparak işin sonunda güzel tedbir budur” (s. 462)

“Hemen sadrazam tüm ocak halkıyla ve iş görmüş, eşmiş, yortmuş, ustalaşmış ve baş almış yaşlı ihtiyar adamlar ile büyük toplantı yaptı” (s. 464)

“Ne yazdığını anladıklarında bütün kâfirler bir yere toplanıp konuşup danışırlar.” (s. 467) “Ama bazı yaralılara ‘Gayret eylen şehbazım’ diye teselli vererek, başımızdan geçenleri birbirimize anlatarak, ileri ve geri bakarak giderken hemen bizim daha önce kaçan Tatar askerinden 2.000 kadarı çatal atlı Tatar dostlarımız geldiler. Tanrı hepsini yarlığasın, gerçi düşman avlar,tez kaçar ve sebatsız Tatarlardır.Ama bize yakın geldiklerinde hakir hepsine rica ettim,İslam askerinin yaralı olanlarının tamamını boş atlarına bindirip hepsini yedeğe aldılar.” (s. 477)

“Ta ki her balmumu yerden 3 karış yükseldiği sırada olgunlaşıp sıcağın şiddetinden erimeye başlayınca o diyarın kâfirleri mevsimini bilip bütün çoluk çocuklarıyla dağlara, bağlara ve tarlalara çıkıp çeşit çeşit balmumlarını devşirip balmumu yaparlar. Beyaz

kafurlarından insan suretleri yapıp satarlar ve türlü türlü putlar yapıp putlara taparlar.” (s. 486)

“İslam ordusu köprüden geçip Koca Murad Paşa, Mahmud Paşa, Uzun Mehmed Paşa, Ekmekçizade Ahmed Paşa, Tiryaki Hasan Paşa, nice vezirler beylerbeyileri ve sancakbeyleri bir yere toplanıp danışırlar. Hepsi birden Peşte Kalesi’ni fethederler.” (s. 517)

“Gazilerimizin cana başa kalmayan serdengeçti yiğitleri bir araya toplanıp danıştılar. Beşer onarı birer yere gelip hepsi gündüz gözüne Allah Allah deyip kalenin suyu altına girip” (s. 597/598)

“Kalesinin kapısı daima kapalı durup 50 adet neferleri her gece gelip nöbet beklerler. Zira gündüz gözüne bu kalenin düşmandan korkusu yoktur. Çevresinde yardım gelecek insanları çoktur. Her zaman bu kalenin karşısında Neretva Nehri aşırı Loboşka kâfirleri gelip tulumlarla Neretva Nehri’ni yüzüp beri tarafa geçerlerse kaleden toplar atılıp çevrede olan nahiyeler halkı haberdar olup hepsi pür-silah gelip kâfire bir şey aldırmazlar, gayet serhat yerdir.” (s. 615)

“Bu kule kâfire böğür iği olduğundan nice kere bu kule üzerine 10’ar 15’er bin kâfir ansızın gelip savaşa başladıkları gibi kaleden bir top atılınca dört tarafında olan köy ve kasabalardan 20-30.000 adam bir anda toplanıp kâfire kılıç vurular.” (s. 624)

“Tüm halkı Poturca konuşur, serhat esvapları giyer, ticaret ile geçinir sofra sahibi garip dostu gazi adamlardırki serhaddin sonudur.” (s. 655-656)

“Hatta ihtiyar ve iş görmüş musahiplerden Matbah (172b) Emini Selim Hanlı Abdi Efendi’yi, Kuzu Ali Ağa’yı, mütekaid Yeniçeri Ağası Ali Ağa’yı, bu hakir Evliyâ’nın babası Kuyumcubaşı Derviş Mehmed Ağa’yı, İbrahim Gülşeni hazretlerinin başhalifesi Ser-hanendegan Derviş Ömer Gülşeni ve nice bunların benzeri çok yaşlı, saygı gösterilen, iş görmüş, gün görmüş yaşlanmış adamları birlikte Sigetvar seferine götürüp menzilleri kat edip yolları katlayarak gitmede.” (s. 656-657)

“Dizdarı sadrazamdan korkup kaçmıştı, ama 500 nefer kale kullarının suç defterleri üzerinde af kalemi çekilip herkes yakılan evlerini imar etmeye çalışırlardı.” (s. 677)

“O kutlu senede Kanije Kalesi’ni kâfirden böyle yardım ile kurtarıp Koca Sührab Mehmed Paşa ve Budin Veziri İsmail Paşa 70-80.000 asker ile ve 40-50.000 reaya ve berayalar ile 6

ayda İskender Seddi bir kale yapmışlar ve savaş düşüncesiyle tabya ve dirsekler eklemişler ki evvelkinden bin kat fazla Yecuc Seddi olup imar olmuştur.” (s. 688)

“Ve o kışta Kanije’nin tüm büyük ve küçük, zengin ve yoksul bütün insanları kale çevresindeki buzları akşamdan önce kesip kaleyi fazlasıyla korurlar.” (s. 696)

“Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa bu sağlam kaleyi bu halde görüp hemen o an iş görmüş, kuşatmaların derdini çekmiş kimseler ile ‘Bu kalenin ne tarafından metrise girilmesi kolaydır’ diye kaleyi geriden seyredip gönlünün istediği gibi çevresindeki metris yerlerini görür. Daha sonra bütün ocak halklarıyla ve iş görmüş ihtiyarlar ile ‘(Yapacağın) işler hakkında onlara danış’(Kur’ân,Âl-i İmran 159) kesin emri üzerine tam müşavere ettiler.” (s. 698/699)

“İşin sonunda, Allah’ın yardımıyla 1074 tarihinde günü yürüyüş ferman olunmadan Salih kimselerden tabip Kazancızade Süleyman Ağa ve sadrazamın suhte Hacızadesi tüm Müs- lüman gaziler ve askerlerle danışıp Muhammedi gayreti yad edip, ‘Biz bu kale altında yaşlı avratlar gibi pinekleyip işe yaramaz oturup kırılırız’ dediler. Bir anda bütün gaziler Allah Allah seslerine yol buldurup gülbang-ı Muhammedi seslerinden dağlar da ses vermede. Bütün ricalü’l-gayb, enbiya ve Evliyâ ervahı, kutbu’l-aktab, ümena, evtad, nüceba, nükeba, büdela ve tüm cündullah da yardım edip bütün asker kaleye saldırıp yürüdüler.” (s. 714) Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi 7. Kitap’ında (Kahraman, 2011) bu değer şu şekilde verilmiştir:

“Bu kale altında konup tüm atlara yemler asıp burada hepimiz bir yere gelip danışıp konuştuk.” (s. 8)

“Hemen bütün askerler, esirler yanında güvenilir adamlar koyup hepimiz ileriye birlikte at sıçratıp gitmek istediğimizde ihtiyarlar hepimizi geriye dönderip at başı beraber hazır olup bütün esirleri ortaya alarak ileri varınca onu gördük, bizim çarkacılarımız bizim üstümüze gelerek,

Meğer kâfirler bizi az asker sanıp sataştı, ama işin sonunda kâfir şaştı ve yüz tutup dağlara kaçtı.” (s. 17)

‘Ama ne taraftan gitsek?’ diye Kanije ileri gelenleriyle danıştık.” (s. 22) “Bizde hepimiz bir yere gelip danışıp,

‘Bu kılavuzumuz kâfire haber edip üzerimize kâfiri getirdi diye yorum yaptık, Nicesi,” (s. 26)

“Bu kadar mal, bu kadar at ve bu kadar esirlerimiz var. Hepimiz bi yere gelip meşveret ettik. İki nefer kalan kılavuzlarımız da orduya gitmemize razı olmadılar,” (s. 30)

“Bu kapı üzerinde olan kulede bir dinlenme yeri ahşap köşkü var, bütün gönül erbabı orada has sohbetler ederler.” (s. 52)

“Hele bu Hakirin de seyishanelerimde zahire kısmından çok şey var idi. Veli nimet efendilerime hediyeler verip dünya onların oldu. Bu Hakir başımdan geçenleri İbrahim Kethüda’ya ve Sadrazam’a bir bir anlatırdım.” (s. 64)

“Bu sevinçli hali gören Müslüman gaziler birbirlerini cenge ve çeteye teşvik edip Raba Nehri’ni karşı tarafa geçtiler.” (s. 73)

“Bu görüşme ve konuşma herkes tarafından beğenilip hadis-i şerifi okuyup ‘Müminlerin güzel gördüğü, Allah katında da güzeldir.’ diye Fatiha-i şerife okundu.” (s. 90)

“İslam askeri ise öte tarafımızda sıkıntı çekerek geçmede, ama bu ateş kenarında kölelerimle konuşup,” (s. 100)

“Aç asker içine bu kadar terkimizdeki heybeler ile zahireyi asker görüp yağma etmeleri kesindir, biz de durmayıp malımızı vermemek için cenk etmemiz kesindir. Ama umuma aykırılık büyük yanlıştır. (26a)

Diye nice bin çeşit danışmalar sonra Sührab köle,

Diye kölelerim güzel görüş bildirdiler. Seyfi köle,” (s. 100)

“‘Sultanım, bu seferlik bunları kırmadan ise elbette şimdi ya Leve veya Litre kaleleri kurtarılmasına saadetle gidersiniz. Bunları o kalelerde birer top yoluna koyun. Orada cenk ede ede şehit olsunlar. Yahut kaleleri fethedip suç defterlerine af kalemi çekin.’ diye yaşlı, genç, ileri gelen, asker herkes rica ettiler. Ricaları kabul olununca adı geçen vezirler Sadrazamın ayak tozuna yüzler sürüp canları yerlerine gelip” (s. 106)

“Bu kaleden Taşra kalede Çarşı Camii önünde bir mükellef mesiregah kahvehanesi var. Bütün ahbaplar, dostlar, yaranlar maarif erbabı burada buluşur konuşurlar.” (s. 127)

“Ateşe verilip yıkılıp berbat olmuş. Binlerce reaya üşüşüp öncekisinden sağlam etmeye çalıştılar.” (s. 160)

“İki taraftan tercümanlar gidip gelmeye başladılar, ama iki elçi miller başında ellişer kadar yaşlı adamların iş bilir güngörmüşleriyle durdular.” (s. 173)

“Hepsi tertemiz kaldırım döşelidir ki bu şehre attan başka bir hayvan giremez, eğer at girip terslerse hemen ardından dükkan sahipleri ve hane sahiplerinin hizmetçileri at pisliklerini silip süpürürler. Yağmur yağsa tüm hane sahipleri ve dükkanlardan oğlan ve avratlar çıkıp sokaklara öyle temiz ve düzgün süpürürler ki bal dökülse yalanır.” (s. 222)

“Hatta eski kral kızlarından İzarila Son adlı genç kız ölünce bin milyon malını ve yüz milyon altınını bu kiliseye vakfedip hala durur.” (s. 231)

“Ama hastanelerinde olan hayrat ve hasenatları, yapıları, yiyecek, içecek ve macunları bir diyarda yoktur.

Evvelâ her kim bu şifahanelerde şifa bulursa daha önce adadığı şeyleri getirirler. O kadar çok altın, gümüş, bakır ve kalay sahan, tencere, sini, tepsi ve şamdanlar var ki her hastanede onar Mısır hazinesi değer altın ve gümüş kapları vardır. Ve o kadar altın ve gümüş kebap şişleri köşelerde dayalı durur. Her hastanın derdine göre altın,gümüş ve bakır tencere çeşit çeşit yemekler pişirip hastalara dağıtırlar. Kilerlerinde kuş sütü, şir-i hurma ve Hama kartı nebatı gibi yiyecek ve içecekler mevcuttur.

Ve her şifahanenin macunhanesinde dert sahiplerine ve fakirlere dağıtırlar.” (s. 246)

“Ve varoşu çevresini de Uyvar Kalesi’nin 5 katından büyük ediyorlardı ve bütün reaya derya gibi üşüntü edip çalışırlardı.” (s. 295)

“Tarihinde Osmanlı askeri Erdel seferinde iken Zirinoğlu ve Beganoğlu Macarları fırsat bulup 70-80 bin askerle gelerek Budin etrafında nice sağlam kaleleri kuşatıp zafer bulmadıklarından bu Canbek kaleciğinin taşra varoşunu yaktılar, ganimet malı ve esir aldılar, iç kalesine giremeyip cehennem yurtlarına gittiler.

Daha sonra İsmail Paşa Erdel seferinden gelip bu kaleyi evvelkisinden beş kat fazla imar edip sağlamlaştırarak” (s. 300)

“Ne kadar kefere birovları, yani hakimleri ve irşekleri, yani başpapazları, bütün nemeşleri yani sipahileri, tüm jodojları, yani ulufeli askeri, hepsi Hısım Mehmed Paşa’ya gelip ‘Seferiniz mübarek ola’ diye hediyelerini arz edip bütün kâfir zabıtları İslam askerine kılavuz olup” (s. 347)

“Daha sonra bu kale yıkımına fermanla gelen Dergah-ı Ali Kapucusubaşısı Mustafa Ağa Der-i Devlet’e gitmek için izin alınca hemen hakir de önce yol arkadaşı, sonra yol deyip Serdar Mehmed Paşa’dan ve Cerrah Kasım Paşa’dan izin alıp birer kese harcırah,3 at, 3 Macar kölesi ve nice çeşit ihsanlar ile kılavuzlar aldım.” (s. 359)

“Lakin Tuna gemileri bu mahalden geçtiklerinde ‘Gemileri Tuna haydudu basıp bu boğazda yağmalamasın’ diye irşova beyi bu inlik Kalesi’ne ve karşı taraftaki Küpeşte Kalesi’ne ve Vidin Beyi de tüfenkliler koyup Tuna kaptanı da gemileriyle bu İnlik Boğazında 12 pare firkateleriyle palpa aletse hazır olup Tuna gemilerin bu hal üzere geçirmeye bütün beyler ve kaptanlar memurdur.” (s. 380)

“Onlarla bir saat çarpıştık, bizden bir at yaralandı, onlardan da bir oğlan öldü. Sonunda ‘Umuma muhalefet büyük hatadır’ deyip cenkten vazgeçtik” (s. 396)

“ ‘Aya bu kâfire ne yapıp taburdan çıkarsak’ diye kartlar ihtiyarlar ile danışılmakta iken Heyhat Sahrası’nın kıble tarafından bir toz göklere yükselir.” (s. 457)

“Derhal İslam askerleri bir kaytavul, yani dönek edip bütün asker sert rüzgar üzere çıkıp dumandan gözlerini açtılar ve Müslüman askerleri birbirlerini savaşa teşvik etmeye başladırlar.” (s. 460)

“Gerçi her handa hasta ve yatalak olanları hane sahipleri gözetirler, ama bu Tatar kavmi