• Sonuç bulunamadı

Working Group of the Federal Association of German Civil Status Registrars, One Name Throughout Europe - Draft For a

European Regulation on the Law Applicable to Names, Yearbook of Private International Law, Vol. 15, 2013-2014, s.

31-37.

Soru 1:

Dr.Öğr.Üyesi Nergiz Karadağ Özgün:

Neden İskandinav Ülkelerinde daha iyi Türkiye onlara göre daha düşük?

Bunun acaba sosyal devlet daha doğrusu devletlerin zenginlikleri ile bir ilgisi olabilir mi? Ekonomisi daha iyi olan ülkelerle mi ilgili?

Cevap: Hayır. Söz konusu araştırmaya baktığımda şunu fark ettim.

Türkiye’nin oldukça üstünde olan ülkeler var. Mesela beşinci sırada Nikaragua, altıncı sırada Ruanda, sekizinci sırada Filipinler; ilk ona girebilmiş bu ülkelerin hiçbiri ekonomik durumu çok iyi ülkeler değil.

Yani kayıtsızlığı gidermek için gerekli olan para değil. Veya dünyanın en büyük ekonomisi sayılan ABD bu listede 51. Sırada. Bununla bir ilgisi yok, ama anlayışla ilgisi var.

İkinci Soru: 2019 Ocak ayında kırk üç, 2019 Şubat ayında otur bir kadın erkekler tarafından öldürüldü. Bu oranlara baktığımızda meselelerin devamlı arttığını görüyoruz. Bu artışın sebebi Ceza Hukuku müeyyidelerinin az olması mı? Eğer öyleyse müeyyidelerin artırılması bu rakamları düşürür mü?

Üçüncü Soru: Türkiye’de son on yılda 2337 kadın şiddet görerek hayatını kaybettiği halde toplumumuz bu konu hakkında neden bu kadar sessiz?

İkinci ve Üçüncü Soru Cevabı: Ceza Hukukçusu değilim. Bu sorunun cevabını ben de merak ediyorum bunun cevabını ama ama bu algıyla ilgili bir şey. Sadece hukuksal düzenlemelerin değişikliği ile ilgili bir şey değil.

195 Şunu düşünelim, gece vakti tenha bir sokakta yürüyen bir kadının mı cinsel saldırıya uğrama ihtimali yüksektir, yoksa erkeğin mi? Bu kadın daha sonra hakim karşısına çıktığında, hakim şöyle söylerse; “o kadının o saatte orada ne işi varmış?” ya da “neden mini etekle geziyormuş”

dediğinde, aslında hedeflediğimiz şeyin sadece hukuksal düzenlemeler olmadığı, toplumsal bir algıda bir değişime ihtiyacımız olduğu görebiliriz.

Hukukun toplumsal mühendislik işlevi var. Sosyolog değilim dolayısıyla bu konuda büyük çözümlemelere girebilecek yeterlilikte değilim. Alanım hukuk olduğuna göre, dediğim gibi ancak hukukun bu alanda dönüştürücü gücü kullanılabilir. Ama hukukun uygulanmasında tosluyorlar. Yani kadınlara ilişkin çok temel kararları erkekler veriyor. Mahkemelerde de böyle, parlamentoda da böyle. Ama nüfusun yarısı, bu çok büyük bir rakam, biz kendimiz ile ilgili kararları ne yazık ki halen kendimiz veremiyoruz. Bunu aşamıyoruz.

Dördüncü Soru: Kadına tecavüz mevzusunda daha önce ilişki yaşamış kadına tecavüz edene daha az, yaşamamış kişiye daha fazla ceza verildiğine dair mahkeme kararı var mıdır?

Cevap: Evet, erken tarihlerde Anayasa Mahkemesi’nin utanç verici bir kararı var. Yine Genel Kamu Hukuku alanında çalışan Ülkü hocanın makalesinden altını olarak, eski bir karar. 1989 yılındaki bu kararda, Anayasa Mahkemesi, açık biçimde iffetli kadın bedeninin ve iffetsiz kadın bedeninin aynı değerde olmadığını söylemiş. Fuhuş yapan kadına tecavüz edilmesinin, cezanın indirilmesine neden olan hükmü eşitlik ilkesi bakımından değerlendirilmiş ve Mahkeme’nin deyimiyle; “iffetli bir kadın ile iffetsiz bir kadın arasında ayrım yapılmasını” haklı bir neden olarak değerlendirmiş. Yani kadın vücudu iffetli ya da iffetsiz olmasına göre bir haktan aynı biçimde yararlanamayabilir. Neden kadın bedeni bu kadar hukukun, sosyolojinin, siyasetin konusu; neden erkeklerin bedenini konuşmuyoruz?

196 Soru 1:

Dr.Öğr.Üyesi Mine Tan Dehmen:

Anayasa Mahkemesi kararları sonrasında dava yoluyla olsa da kadın sadece kendi soyadını taşıyabiliyor. Ancak çocuk soyadını babadan alıyor.

Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cevap: Sonuçta tabii cinsiyet ayrımının izlerini taşıdığını söyleyebiliriz.

Şöyle bir anlayışın sonucu; soyun babadan geçtiği anlayışı. Gerçekten kökleşmiş bir anlayış. Yani bugün hiç de azımsanamayacak sayıda insanda söz konusu. Kırk altı kromozomlu insan hücresinin 23’ü anne, 23’ü babadan biyolojik olarak geçtiği gibi bir bilgiye çoğu insan sahip değil.

Pek çok insan annenin sadece taşıyıcı olduğu, tohum ve onun toprağa ekilmesi gibi olarak algılıyor. Dolayısıyla hani zaten bir genetik veya soybağını direkt baba ile kurmuş oluyor. Böyle bir anlayışı baba ile kurmuş oluyor zaten. Dolayısıyla tabii ki babanın soyadını alması da ayrımcılık içeriyor. Kadının soyadına ilişkin farklı uygulamadan bahsederken, genelde kadına kocanın soyadının yükletildiği durumların az olduğunu söylemiştik. Ancak çocuk konusunda daha farklı, daha çok babanın çocuğunun ülke hukuklarında tercih edildiğini halen görüyoruz.

Ama farklı düzenlemeler de var; bir tanesinin soyadını tercihte bulunuyor veya çocuk karma bir soyadın oluştuğu şekilde hem anne hem babanın soyadını alabiliyor. Aslında bana kalırsa bütün bu soruların çözümü, belki soyadının ayırt edici işlevine baktığımız zaman, hepimizin T.C. kimlik numaraları var, bu bizi ayırt ediyor. Ayşe Kaya dediğimiz zaman, bu isimde Türkiye’de binlerce kişi olabiliyor ve bu isim kimseyi aslında ayırt etmiyor. Ama bizim kendimize has olan, değişmeyen bir kimlik numaramız var. Aslında belki de soybağı diye bir şey olduğu sürece bununla ilgili sorunlar olmaya devam edecektir. Hukuk düzeni gözünde bir soya bağlılık ve bunu gösteren sembol kullanılması zorunlu olduğu sürece, her zaman bir tarafa yönelik eşitlik ve ayrımcılık soruları ile karşılaşacağız diye düşünüyorum.

İkinci Soru: Yargıtay’ın kararlarında ülke bağlantısı hususu gözetiliyor mu? Mesela iki İsviçreli evlenmelerinde de ayrımcılık söz konusu oluyor mu?

197 Cevap: Yargıtay kararlarında sadece yabancıların taraf olduğu meselelere dair örnekler de var. Yargıtay’ın buna dikkat etmediğini ve Medeni Kanun’daki soyadına ilişkin hükmü hep uyguladığını açıkçası görüyoruz.

Ülke bağlantısı olsa bile, mesela bir taraf İsviçreli ama biri Türk vatandaşı olduğu zaman uygulansın mı? Hayır o zaman da uygulanmamalı. İşin içinde bir Türk vatandaşı da olabilir, diğer eş yabancıysa veya yabancı ülkede yaşıyorlarsa yine bir yabancılık unsuru var. Uygulanacak hukuku kanunlar ihtilafı kurallarına göre belirlemek gerekiyor. Bu yabancı bir hukuk olduğunda da onu uygulamak gerekiyor. Dolayısıyla ülke bağlantısı da Medeni Kanun’un 187. maddesinin uygulanmasına yol açmamalı diye düşünüyorum. Teşekkür ederim.

Oturum Başkanı Prof.Dr. Servet Armağan

Bana da bir arkadaşımız, İslam Hukukunda kadın-erkek eşitliği nasıldır, şeklinde bir soru yöneltmiş. Konumuz dışında olduğu için kısaca yanıtlayacağım.

2002 yılında bu konuda yurtdışında altı ay süreyle Almanca bir çalışma yapmıştım. Buradan incelenebilir. Geçmişte kalmış bir hukuk sistemi, bağdaşan tarafı azdır modern hukuk ile adaptasyonunu iyi düşünmek lazım. Bu çalışmam makale haline geldi, ayetler ve hadislerle ile 20.

Asırdaki duruma ilişkin yorumumu da kattım, bazı münazarada bulunmuştum. Toplantıyı ve oturumu bitiriyorum. Hepinize teşekkür ediyorum. Dekan Beye, konuşmacılarımıza ve Sempozyum’u düzenleyen ekibe de teşekkür ediyorum.