• Sonuç bulunamadı

Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü’nün resmi sitesinde faaliyetler sekmesinde altında yer alan ve 3 ana başlık altında toplanan 104 adet faaliyete ilişkin done tabloları ve analizleri aşağıdaki gibidir.

Tablo 2-Ana Başlıklarıyla KDK Faaliyetleri KDK FAALİYET TÜRÜ Faaliyet Sayısı Oran

Üniversite Programları 24 %23

Siyasal İletişim Faaliyetleri 56 %54

Medya-Tanıtım Çalışmaları 24 %23

Toplam 104 %100

KDK’nın faaliyetleri üç temel başlık altında toplanmaktadır.

Görüldüğü üzere, koordinatörlüğün gerçekleştirdiği etütlerin büyük bir kısmını “siyasal iletişim faaliyetleri” oluşturmaktadır. Siyasal iletişim faaliyetleri, toplam faaliyetlerin %54’lük dilimini oluştururken, üniversite izlencelerinin ve medya-tanıtım etütlerinin sayısının oranının aynı olduğu görülmektedir.

Tablo 3-Alt Konu Başlıklarına Göre KDK Faaliyetleri

KDK FAALİYETLERİ Faaliyet Sayısı Oran

Kamu Diplomasisi Panelleri 7 %7

Dış Politika Tanıtım Programları 8 %8

Dış Politika Çalıştayları 2 %2

Gençlik Programları 7 %7

Ülke Toplantıları 23 %22

Akil İnsanlar Konferans Serisi 20 %19

Avrupa Toplantıları 6 %6

Paneller 5 %5

Uluslararası Zirveler 2 %2

Gazeteci Heyetleri Programı 8 %8

Uluslararası Basını Bilgilendirme 10 %10

Kültür ve Tanıtım Faaliyetleri 6 %6

Toplam 104 %100

Üç başlık altında toplanan KDK faaliyetlerinin alt başlıklarının uzanımı yapıldığında üniversite programlarının tüm faaliyetler içindeki dağılımları şöyledir: Dış politika tanıtım programları %8, kamu diplomasisi panelleri %7, gençlik programları %7, dış politika çalıştayları %2, siyasal iletişim faaliyetleri kapsamında ülke toplantıları %22, akil insanlar konferans serisi %19 ile genel faaliyetlerin içinde en yüksek oranlara sahiptirler.

Avrupa toplantıları %6’lık, paneller %5’lik, uluslararası zirveler ise %2’lik dilime dâhildir. Medya-tanıtım çalışmalarına bakıldığında, özellikle dış basına yönelik faaliyetlerin ağırlık kazandığı izlenmektedir.

Bakanlar düzeyinde gerçekleşen uluslararası basını bilgilendirme faaliyetleri, %10’luk oranla genel faaliyetler içinde en fazla düzenlenen faaliyetler sıralamasında üçüncü olarak yer almaktadır.

Gazeteci heyetleri programı %8 iken, kültür ve tanıtım faaliyetleri ise %6’lık oranla küçük bir dilimi ifade etmektedir. Tablo 4’te görüldüğü üzere, faaliyetlerin %22’si konferans, %12’si panel şeklinde yapılmıştır. Türk gençlerine yönelik kamu diplomasisi ve Türk dış politikası ve ilgili kurumlar anlatılırken paneller ağırlık kazanmıştır.

Konferansların bir kısmı “ülke toplantıları programı” dâhilinde karşılıklı verilirken, büyük bir kısmı da ülkemize gelen “Akil Adamlar Konferans Serisi” boyunca düzenlenmiştir.

Tablo 4-KDK Faaliyetlerinin Biçim Yönünden Değerlendirilmesi

FAALİYETİN BİÇİMİ Sayı Oran

Çalıştay 12 %7 Seminer 8 %4 Konferans 40 %22 Panel 22 %12 Sempozyum 1 %1 Kongre/Forum 5 %3 Bilgilendirme Toplantısı 14 %8 Bilgilendirme Ziyareti 26 %15 Sunum 15 %8 Resmi Temas 9 %5 Eğitim Fuarı 1 %1 Konser 1 %1

Kalkınma ve Yardım Programları 3 %2 Kültürel ve Turistik Gezi 15 %8

Belgesel 6 %3

Toplam 178 %100

Dış ilişkiler aktörlerine yönelik bilgilendirme ziyaretlerinin %15 olduğu görülmektedir. Ağırlıklı olarak dış politika tanıtım programlarında öğrenciler, gazeteci heyetleri programında da gazeteciler, dış politikayı şekillendiren ve destekleyen kurumları ziyaret etmişler, buralarda çeşitli sunum, konferans ve panellere katılmışlardır. Bu programların içindeki dış politika ve hükümet faaliyetlerine ilişkin sunumların dağılım oranı da %8’dir.

Hedef kitlelere ulaşmada kullanılan diğer faaliyet biçimi ve iletişim yöntemlerini şöyle sıralamak olasıdır: Bilgilendirme toplantısı %8, çalıştaylar %7, resmi temaslar %5, seminer %4, belgeseller %3, sempozyum %1, kültürel-turistik gezi %8, kalkınma ve yardım programları %3, konser %1 oranında bu faaliyetlerde kullanılmıştır.

Ne kadar iyi atraksiyon yaparsanız yapın, tek başına sizin diplomatik manevralarınız meseleleri çözmez. Toplumlararası sistemin şartlarına odaklı ve onun içindeki kabiliyetlerinizi sürekli hesap eden bir strateji geliştirmenizi mecburi kılar. Bu zaman zaman ortaya çıkıyor.

Dış politikanın gözden geçirilmesi ya da toptan revizyonu meselesi, bugünlerde çok fazla dikkat çeker olmuştur. Fakat bu söylemelerin çoğu muğlâk ve aslında nereye oturduğunu çok bilemediğimiz tartışmalardan ibarettir. Bu çerçevede birkaç kördüğümün artık açık açık cevaplanmasına ihtiyaç vardır. Öncelikle Türk dış politikasında bir revizyona ihtiyaç var mı sorusunu cevaplamak gerek. Evetse neden? Hayırsa neden? Yok revizyon gerekli değilse, bu durumu sürdürmenin araçları neler olabilir? Ama gerekliyse, bu değişim ne yönde olmalıdır? Bu sorulara kısaca iki cevap verilebilir. Bir, evet artık Türk dış politikasında bir revizyon hem de acilen gereklidir. İki, bu revizyon, bir önceki dış politika vizyonunun tersi olmalıdır. Yani dış politika, somut karşılık alma hedefine oturtulmalıdır. Nüfuz alanının sonuç üretebileceği varsayımını gözden geçirmelidir. Diplomatik etki alanı genişletme çabasından vazgeçmelidir. Dış politikadaki dozu yüksek diksiyonu bir kenara bırakıp, sonuç alıcı eylemler üretilmelidir. Rakip, dost ve düşman tanımlamaları yeni şartlara göre yeniden yapılmalıdır. Türkiye’nin yeni dönemde değişen çevre şartlarına uyum sağlayacak bir biçimde kendini yeniden ayarlaması gerekmektedir. Son 17 yılın bir dış politika vizyonu vardı. Bu çerçevede günahıyla sevabıyla bir yol izlenmiştir. Farklı dış politika alanlarında adımlar atılmıştır. Her ülkeyle kurulan ilişki biçimi, bu gösterime göre şekillenmiştir. Erken döneminde tartışma konusu olan bu yaklaşıma kimileri “merkez ülke” derken, kimileri bu vizyonu eksen kaymasıyla suçlamışlardır. Kimileri “Osmanlıcılık” derken, kimileri “komşularla sıfır sorun” demişlerdir. Kimileri de “emperyalist yayılmacılık” olarak görürlerken, kimileri fazla yumuşak bulmuşlardır. Çok eleştirilmiş, çok övgü almıştır. Geldiğimiz noktada Türk dış politikası bir tıkanmışlık yaşamaktadır. Avrupa Birliği’nden Suriye’ye kadar birçok alanda daha önce elde ettiği düşünülen başarıların birçoğu kaybolmuştur. Ne oldu da başarılı bulunan bir vizyon bu hale gelmiştir? Olan şuydu. Aslında bu vizyon, bir çeşit patinajdı. Çok çalışan, çok işleyen, fakat aslında ilerleme kaydedemeyen bir yaklaşımdı. Çünkü somut kazançları değil, prestiji ön planda tutuyordu.

Somut karşılık aldığı plâtformlar çok kısıtlıydı.

Dış politikada diplomatik etki kazanımı denilen şey, büyük tuzaklardan biridir. Nüfuz arttırmak demek; güç kazanmak, ritim sağlamak veya kazanç üretmek değildir.

Nüfuz arttırımıyla uzun vadede bunların hepsinin elde edilebileceği düşünülebilir fakat uluslararası ilişkiler uzun vadeli hesaplar yapmak için uygun bir alan değildir. Aksine nüfuz artırımı hem dostları hem düşmanları endişelendirir.

Ne rakipleri ikna eder, ne düşmanları zorlamaya yeter. Bir aktör üzerindeki nüfuzunuz yeterli meblâğda güçle desteklenmedikçe, ne dostunuzu ne de düşmanınızı etkileyebilirsiniz. Aslında başından beri çok üretkenmiş gibi görünen bu vizyon, somut kazanç üretmek yerine dostta ve düşmanda gereksiz bir endişe üretiyordu. Buna rağmen, erken dönemde işe yarıyor gibi görünmüş, zararsız gibi düşünülmüştür. Çünkü bu tür bir reçetenin uygulanabilmesi için yakışır bir uluslararası zemin vardı. Daha doğrusu, bu cins bir vizyonun üretebileceği pozitif sonuçlar görülmemiş olsa da, negatif sonuçlarını da gizleyebilecek bir uluslararası düzenek vardı. Amerikan tek kutuplu sisteminin ve tek taraflılığının yoğun bir biçimde hissedildiği bir dönemde hegemonun sağladığı istikrarın altında bu tür bir dış politika somut sonuçlar almasa da saygınlık üretmesi bakımından kendi isteklerini yerine getirebiliyormuş gibi görünmüştür.

Bir reklâm kampanyası düşünün, çok başarılı ancak malın alıcısı yoksa kampanyanın ne kadar muvaffak olduğunun bir önemi yoktur. Veya her gün bir ülke lideri Ankara’yı ziyaret edebilir ama eğer o ülkeyle Ankara’nın lehine bir ticaret anlaşması yapılmamışsa, bu ziyaretler hiçbir fayda doğurmaz. Aslında bu tür diplomatik görüşmeler her hangi bir şeyin sebebi değil olsa olsa göstergesidir. Yani diplomasi bir ülkeyi güçlendirmez.

Salt var olanın işleyişini kolaylaştırıcı bir işlev görür. Motor yağı gibi mekanizmaların işleyişini kolaylaştırır. İyi bir motor yağı kullanmak, zayıf motorun beygir gücünü arttırmaz. Diplomatik müzakereler tek başına kimseyi ikna etmek için yeterli değildir.

İran’ı da ikna edemezsiniz, Suriye’yi de ikna edemezsiniz. Uluslararası mekanizmada yaşanan önemli bir değişim, bu dış politika tarzının aslında zayıflıklarını gözümüzün önüne sermiştir. Saygınlık üretmenin, sonuç üretmek olmadığını bize göstermiştir. Yani hem İran ile hem de Amerika ile konuşabilen prestijli bir Türkiye’nin vazgeçilmez olmadığını, Amerika İran ile konuşmaya karar verdiğinde gördük. Hatta İran ile aramızdaki iyi mensubiyetlerin bile Amerikan-İran gerilimi sayesinde olabildiğini de gördük.

Sonra Irak’ta, Libya’da, diğerlerinde. Ama en çok da Suriye’de. Davutoğlu Suriye’deki gösteriler başladığında konuşarak Esed’i ikna etmeyi denemiştir.

Hâlbuki Esed üzerinde nüfuz sahibi olabilirsiniz ama Esed’i iktidarından vazgeçmeye ikna edemezsiniz. Böyle bir şey ancak Esed’i zorlamak ile mümkün olabilirdi.

Türk dış politikasında bütüncül bir revizyon gereklidir. Bu revizyon, bütünüyle yeni bir vizyona oturmak zorundadır. Bu yeni gösterim, olanak maliyetlerini gözden kaçırmamalı ve yapacağı yatırımları somut sonuçlar üretecek şekilde planlamalıdır. Şehvetlerine göre değil, olanaklarına göre hareket etmelidir. Dostuna ve düşmanına ne kadar nüfuz sahibi olduğunu göstermekten çok, onlara tehdit teşkil etmeyeceği imajını vermelidir.

O eski ifadeyle tilki gibi kurnaz aslan gibi güçlü olmaya çabalamalıdır.

Bu, aslında dış politika platformunda yüzyıllardır tekrarlanan fakat sürekli unutulan bir ifadedir. Çünkü zaman zaman devletler nüfuz artırımının büyüsüne kapılabilir.

Fakat uluslararası sistem bir elek gibidir. Hata yapanı seçer, ayıklar ve cezalandırır. Her devlet zaman zaman bu eleğin altına veya üstüne düşebilir ama önemli olan bu noktadan geri çıkacak feraset ve basireti ortaya koyabilmektir. Yeni koşullar; yeni vizyon ve yöntemler gerektir. Türkiye’nin de buna hem cesareti hem de kabiliyeti vardır. Şunu akıldan çıkarmamak gerek. Uluslararası ilişkiler; ne dış politikadır ne de diplomasi. Ne kadar iyi plan yaparsanız yapın, tek başına sizin diplomatik manevralarınız meseleleri çözmez.

Tablo 5-Siyasal Enformasyon Kapsamında Bilgilendirmeye İlişkin Öne Çıkan Değerlerin ve Söylemlerin Değerlendirilmesi

Türkiye’nin Politikaları ve İlişkileri ile İlgili Bilgilendirme Söylemleri Sayı Oran Türkiye; yeni, çok yönlü, geniş, aktif bir dış politikaya sahiptir 222 %19

Türkiye, yeni iç politikalara sahiptir 105 %9

Türkiye’nin son 10 senelik değişim süreci/reformları 135 %11

Türk dış politikası, yeni aktörlere sahiptir 204 %17

Yeni Türkiye’nin yeni bir hikâyesi var 26 %2

Türkiye, Ortadoğu’da destekleyici, barışçıl ve çözüm odaklı role sahiptir 260 %22 Türkiye’nin, Avrupa Birliği üyeliği sürecinin devamlılığı 90 %8 Türkiye-Avrupa ülkeleri arasında işbirliği ve diyalog 49 %4

Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri işbirliği 30 %3

Türkiye; Balkanlar ve Asya ile ilişkilerine ve dünyadaki olaylara duyarlıdır 66 %6

Siyasal enformasyon, bilgilendirme programları ve ikna programları olarak iki alt başlık altında toplanıp değerlendirilme yapılmıştır.

Türkiye’nin dış politika ve dışişleri ile bağlantılı dış ve iç politikaları hakkında bilgilendirme söylemlerine bakıldığında, kamu diplomasisinin, bir dış politika hareketi olduğunu dikkate alırsak, söylemler içinde dış politikanın en fazla yer alıyor olması olağan karşılanabilir.

Bu kapsamda, yeni Türk dış politikasının tek yönlü olmayan, farklı bölge ve ülkeleri de kapsayan, geniş ve aktif dış politika olarak tanımlanıyor olması dikkat çekmektedir.

Türkiye’nin çeşitli bölgelere ve ülkelere ilişkin politikalarının ifade edildiği Tablo 5’te, ağırlıklı olarak Ortadoğu’ya ilişkin politikalarının ve yaklaşımının dile getirildiği izlenmiştir.

2010 yılında Ortadoğu’da Arap ülkelerinde başlayan gelişmeler ve Arap Baharı olarak adlandırılan olaylar, doğal olarak bu bölgeye çok yakın coğrafyada bulunan Türkiye’nin dış politikasını da çok yakından etkilemiştir.

Türkiye’nin bu bölgede yaşanan devrim hareketlerini desteklediği, ülkeler, halklar ve hükümetler arasında arabulucu bir rol üstlendiği, özellikle halkların haklarına yönelik çözüm odaklı muamele sergilediği ve olayların barışçıl çözümlenmesi için gayret gösterdiği sıkça tekrarlanmıştır.

Tablo 5’te bilgilendirmeye yönelik tüm değerler incelendiğinde, Türkiye’nin yeni çok yönlü, geniş, sosyal bir dış politikaya sahip olduğu, bu bağlamda Ortadoğu’da destekleyici, barışçıl, çözüm odaklı rol oynadığı, Türkiye’nin yeni aktif dış politikasında ortaya çıkan yeni aktörlerin oranına da değinilmektedir.

Türkiye’nin iç ve dış politikada yeni reformlar yaptığı, bu reformlarla ve yeniliklerle Türkiye’yi dış politika platformunda ve iç siyasi ve toplumsal değerlerde olmadığı kadar ileriye götürdüğüne sıklıkla vurgu yapılmaktadır.

Hükümetin değişik alanlarda yaptığı bu reformlar %11, Türkiye’nin yeni iç politikalara sahip olduğu %9, yeni Türkiye’nin yeni bir hikâyesinin olduğu %2, AB üyeliği sürecinin devamlılığı %8, Avrupa ülkeleri arasında işbirliği ve diyalog %4, Türkiye-ABD ilişkileri ve işbirliği %3, Balkanlar, Asya ve diğer ülkelerle ilişkilerinde ve dünyadaki olaylara karşı duyarlılığı %6 olarak bu süreçte yer almaktadır.

Tablo 6-Siyasal Enformasyon Kapsamında İknaya Yönelik Öne Çıkan Değerlerin ve Söylemlerin Değerlendirilmesi

Söylemler Sayı Oran

Ekonomisi güçlü ülke Türkiye 155 %9

Demokrasisi güçlü ülke Türkiye 157 %9

Türkiye, güçlü politik istikrara sahiptir 68 %4

Model ülke Türkiye/Türkiye tecrübesi/Örnek ülke Türkiye 135 %7

Yükselen güç Türkiye/Değer üreten ülke 40 %2

Tarihiyle ve coğrafyasıyla barışan ülke Türkiye 27 %1

Arap ülkeleri ile ortak geçmişe sahip dost ülke Türkiye 147 %8 Afrika’ya önem veren Afrika ülkeleriyle dost ülke Türkiye 126 %7 Avrupa ülkeleriyle stratejik ortaklığa sahip ülke Türkiye 59 %3 ABD ile model ortaklık (Örtüşen ve çatışan çıkarlar, stratejik ortak vizyon) 19 %1 Türkiye’ye Afrika’dan ve Asya ülkelerinden bakış açısı olumludur 45 %2 Arap Baharı’na ve Ortadoğu’daki gelişmelere duyarlı Türkiye 308 %17

Arap ülkelerinin ve halklarının destekçisi Türkiye 185 %10

Ortadoğu’da Amerika Birleşik Devletleri’nin ve politikalarının güç kaybı 28 %2

Batıcı merkezci politikaların geçersizliği 102 %6

İslam dünyasının değişim süreci ve İslami değerlerin güçlenmesi 131 %7 Avrupa’nın ve Amerika Birleşik Devletleri’nin İslamofobisi, İslam karşıtlığı 73 %4

Toplam 1805 %100

Siyasal enformasyon kapsamında iknaya dönük Türkiye’nin yapısıyla ilgili olarak öne çıkan söylemler değerlendirildiğinde; Türkiye’nin yeni dış ve iç politikaları çeşitli toplantılarda dile getirilirken, gerek Türk, gerekse bazı yabancı yetkililerin bu politikaları destekleyen çeşitli söylemlerinin altı çizilmektedir. Türkiye’nin, demokratikleşme adına ciddi atılımlar yaptığı ve bölgede en güçlü demokrasiye sahip ülke olduğuna vurgu yapılmaktadır. Türkiye’nin güçlü ekonomiye ve siyasi istikrara sahip olduğu da en çok üzerinde durulan söylemler arasındadır. Tablo 6’da iknaya yönelik alt başlıklar toparlanıp, bir tabloda gösterildiğinde, dünya gündemini meşgul eden konuların Türkiye gündemini ve kamu diplomasisi çalışmalarını doğrudan etkilediği gözlemlenmektedir. Dolayısıyla, tüm çalışmaların içinde Arap Baharı ve Ortadoğu’daki gelişmelere ilişkin duyarlılık %17, Arap ülkeleri ve halkların hareketine destek verilmesi %10, Arap ülkeleriyle ortak geçmişe sahiplik ve dostluk %8 olarak yer almaktadır. Ortadoğu’da yaşananlar sonrası bu bölgedeki ülkelerin kendilerine siyasi, ekonomik, sosyal olarak Türkiye’yi örnek aldığı bir diğer vurgulanan konudur. Gerek Arap gerek Batı ülkeleri tarafından model ülke olarak tanımlanırken, Türk yetkililer “Türkiye tecrübesi” demeyi yeğlemektedirler. İknaya yönelik diğer değerlerin ve söylemlerin değerlendirilmesi ise şöyledir: Ekonomisi güçlü ülke Türkiye %9, demokrasisi

güçlü ülke Türkiye %9, model ülke Türkiye/Türkiye tecrübesi/Örnek ülke Türkiye %7, Afrika’ya önem veren Afrika ülkeleriyle dost ülke Türkiye %7, İslam dünyasının değişim süreci ve İslami değerlerin güçlenmesi %7, Batı merkezci politikaların ve modernizmin geçersizliği %6, Batı’nın İslamofobisi/İslam karşıtlığı %4, Türkiye güçlü siyasi istikrara sahiptir %4, yükselen güç Türkiye/değer üreten ülke %2, Avrupa ülkeleriyle stratejik ortaklığa sahiplik %3, Türkiye’ye Afrika, Arap Dünyasından ve Asya ülkelerinden bakış açısı olumludur %2, Ortadoğu’da ABD’nin ve politikalarının güç kaybı %2, tarihiyle, coğrafyasıyla barışan ülke Türkiye %1, ABD ile model ortaklık önemlidir %1. Siyasal enformasyon kapsamında, Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili öne çıkan söylemlerin incelendiği 6 numaralı tablodan görüleceği üzere, Arap ülkelerinde ve Ortadoğu’da yaşanan halk hareketleri sonrasında bu konuya ilişkin çok sayıda konferans, panel, çalıştay düzenlendiği gibi diğer farklı konulu faaliyetlerde de bu gelişmelerle ilgili görüşlere rastlanmaktadır. Dolayısıyla uluslararası ilişkiler platformunda, Türkiye’nin Ortadoğu ve Arap ülkeleriyle ilişkilerini son dönemde yoğunlaştırdığını, çoklu ve aktif dış politika gereği Afrika, Asya bölgelerinde de etkin olmaya çalıştığı gözlenmektedir. Ortadoğu’da daha etkin ve belirleyici rol oynamaya çalışan Türkiye’nin, konuyla ilgili gerçekleştirilen toplantılarda Arap ülkeleriyle geçmişten gelen dini, tarihi, kültürel ortak bir geçmişe sahip olunduğu, bunun da ileriye dönük daha kuvvetli ilişkiler kurulmasında ve Türkiye tecrübesinden yararlanılmasında etkili olacağı düşüncesi hâkimdir.

Avrupa’da yapılan toplantıların sayısı çok fazla olmamakla birlikte genele bakıldığında çeşitli Avrupa ülkeleriyle ilişkiler ve AB süreci ile ilgili açıklamaların daha kısıtlı kaldığı tespit edilmiştir.

Türk-Amerikan ilişkileri, tarihsel olarak hep inişli çıkışlı bir seyir takip etmiştir. Ancak AK Parti iktidarı döneminde Türk-Amerikan ilişkileri önce stratejik ortaklık seviyesinde derinleşip Ortadoğu politikasında Model ülke ve ılımlı İslam konularında ortak politika izlerken 2013 sonrası dönemde Suriye kriziyle ayrışmaya başlamıştır. Bu bağlamda AK Parti döneminde Türk-Amerikan ilişkileri 2003-2013 arası dönem ile 2013 sonrası dönem olarak ikiye ayrılabilir. 2003-2013 arası dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinin genel niteliğinin istikrarlı, stratejik ortaklık ve Ortadoğu politikasında ortaklık çerçevesinde geliştiği ileri sürülebilir. Ancak 2013 sonrası dönemde iki ülke ilişkilerinde stratejik ortaklığın artık bittiği yeni bir süreç olarak nitelendirilebilir.

Dünyada güç dengelerinin değiştiği ve bölgesel güçlerin yükselişe geçtiği dinamik konjonktürde, ABD ile bu yükselen güçler arasındaki ilişkiler, ikili ilişkilerdeki belirsizlik ve istikrarsızlıkları arttırıcı şekilde önemli değişimlere uğramaktadır.

Türk-Amerikan ilişkileri de bu dinamiklerden bağımsız değildir ve bu noktada her iki taraf da ilişkilerde yeni bir denge kurabilmiş değildir. Bu dengenin yeniden kurulması, her iki tarafın da sorumluluğudur. Burada Türkiye’ye düşen, kimi sert ve suçlayıcı söylemleri bir kenara bırakarak, daha bağımsız dış politika iddiasını ve çizgisini Amerika Birleşik Devletleri’ne doğru bir şekilde anlatması ve bölgesel düzlemde üstlenebileceği yükleri iyi hesaplamasıdır.

İki ülkenin, ilişkilerinde muhtemel krizlerin yaratacağı sorunlarla baş edebilmek için etkili mekanizmalar bulunmazken ikili ilişkilerin, Soğuk Savaş döneminin yapısına geri döndürülemeyeceği de açıktır. Ancak, Türkiye’nin bir taraftan daha bağımsız bir dış politika hedefi güderken diğer yandan, Suriye krizinin de gösterdiği gibi, olayları dönüştürücü gücünün ve sahadaki kapasitesinin sınırlı olduğu ve halen Amerika Birleşik Devletleri’nin güçlü desteğini aradığı gerçeğini görmesi gerekmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin, artık Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerini de zora sokan komşularla sıfır sorun politikasını ciddi bir gözden geçirmeye tabi tutması ve Ortadoğu’daki tüm aktörlerle yeniden olumlu diyalog kuracak bir çizgiye çekmesi Türk-Amerikan ilişkilerinde rahatlama yaratabilir. Türkiye, kimi otoriter eğilimlerden hızla uzaklaşıp kendisini özellikle Arap Baharı sürecinde model haline getiren özelliklerine, yani temel haklara saygılı bir demokrasi ve hızlı büyüyen bir ekonomi, yeniden sarılarak iç politikayı da Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerde sorun yaratan bir kıvılcım olmaktan çıkarabilir. Amerika Birleşik Devletleri’nin ise, öncelikle Türkiye’nin eskisi kadar sadık bir müttefik olmaktan çıktığını görerek bu minvalde bir ilişkiye hazır olması ve dolayısıyla zaman zaman kimi konularda iki ülke arasında görüş ayrılıklarının olabileceğini kabul etmesi gerektiği birçok uzmanın paylaştığı bir görüştür. Yine birçok uzmanın belirttiği gibi, Suriye konusunda Türkiye’deki sığınmacılara daha fazla ve aktif bir şekilde yardımda bulunmak, Kürtlerle barış sürecine daha güçlü destek vermek ya da Türkiye’yi Amerika Birleşik Devletleri-Avrupa Birliği serbest ticaret görüşmelerine dâhil etmek gibilerden basamaklar atarak da Amerika Birleşik Devletleri’nin model ortaklığın içini doldurması ve böylelikle birlikteliklerin yeniden yumuşama ortamına girmesine katkı sunması mümkün olabilir.

Ayrıca Washington’un, Türkiye ile anlaşamadığı konular üzerine daha dürüstçe ve açık bir diyaloga girerek sorunlu alanları halının altına süpürmektense açıkça tartışmasının da ikili mensubiyetlere mevcut birbirini idare eden retoriklerden ve yaklaşımlardan daha fazla katkı