• Sonuç bulunamadı

sektörün de kullandığı araçlara benzer. Ancak kamu yönetiminin kamu yararı ile kristalize edilen kendine özgü kimliği kamuda yürütülen halkla ilişkiler faaliyetlerini özel sektörden ayırmakta ve kamu yönetiminin daha ziyade halkın desteğini ve onayını almaya dönük bir çaba içerisine sokmaktadır. Bu durum kamu yönetiminde halka ilişkilerin büyük ölçüde ‘tanıma’ ve ‘tanıtma’ ekseninde yürütülmesine ve buna yönelik araçların kullanılmasına yol açmaktadır. Bu amaçla kullanılan araçlardan birisi dilekçeler olup, dilekçe vatandaşların bilgi vermek veya bir istek ya da şikâyette bulunmak amacıyla resmi makamlara sunduğu imzalı mektuplardır.

Dilekçeler, kişiye özel konuları içerebileceği gibi, kamuyu ilgilendiren konulara ilişkin olarak da verilebilir. Kamu kurumlarına ve kuruluşlarına verilen dilekçeler, mevzularına göre ayrılarak alâkalı birimlere ulaştırılır. Türk idare mevzuatı, kamu kurumlarına ve kuruluşlarına kendilerine sunulan dilekçelere cevap verme sorumluluğunu getirmiştir.

Kişisel başvurular da, kamu yönetiminin, halkın memnuniyetsizliğini öğrenmede en fazla karşılaştığı bildirişim yöntemlerinden bir tanesidir. Bürokratik engellerle karşılaşacağı önyargısıyla hareket eden vatandaş, derdini anlatmanın en kısa yolunu kamu kurumlarının kapılarını aşındırarak, kamu çalışanları ile kişisel yakınlıklar kurarak işlerini halletmek yoluna gitmektedir. Bu talepler, kimi zaman ilgisiz ve sinirli kamu çalışanının engeliyle sonlanırken, kimi zaman da işini gayri resmi yollarla gördürme başarısına ulaşmaktadır. Bizdeki tablo ne olursa olsun, vatandaşların kişisel başvuruları halkın beklenti ve taleplerini anlamada önemli bir yoldur. Tabii ki bunların kayıtlanması ve istatistikî değerlere çevrilmesi çok daha verimli bir bilgi altyapısı oluşturulmasını sağlayan tek koşuldur (Kazancı, 2003: 12). Halk temsilcileri de bu yönde bir araç olup, toplumsal istekleri ve beklentileri kamu yönetimine aktarma rolünü üstlenirler. Bu kişilerin ve kurumların, kamu yönetimini yönlendirmede ve değişime zorlamada büyük etkileri olduğundan, halkla ilişkilere önemli güdülemeler ve girdiler yaparlar. Çünkü bunlar, demokratik yollarla kurumların başına gelirler ve halka karşı sorumlulukları vardır. İşte halkla ilişkiler de bu kişi ve kuruluşların görüş ve önerilerini dikkate alarak faaliyet programlarına altyapı oluştururlar (Uysal, 1998: 42). Kamuda halka ilişkilerin bir diğer aracı ise danışma masalarıdır. Danışma masaları, bir örgüt ve onun ürün ve hizmetleri hakkında bilgi almak, şikâyet ve dileklerini sunmak isteyenlerin başvurdukları iletişim noktalarıdır. Aslında danışma masaları halkla ilişkilerin topluma yansıma noktalarıdır ve bireyler burada çalışanların hallerine ve hareketlerine göre örgüt hakkında fikir geliştirirler. Bu birimlerin kapsamlı ve muazzam misyonları vardır. Buradan sadece bilgilendirme almak beklenmez, işin görülmesinde de yardım beklenir. Kamu kurumlarının pek çoğunda çeşitli adlar altında bu işlevi yürüten birimler vardır. İlginçtir ki bunların çoğunun adı ‘halkla ilişkiler’ olarak geçer. Kurum baştan yaptığı bu yanlışla ideal halkla ilişkilerin üstünü örter ve kendine yalnızca bir danışma birimi sıfatı yükler (Kazancı, 2003: 12). Son zamanlarda oldukça yaygın kullanılan bir diğer araç da kamuoyu yoklamalarıdır. Kamuoyu araştırmaları kamusal kurumların politikalarına ve uygulamalarına dair yönetilenlerin talepleri ve şikâyetleri ile alakalı fikirlerini almak amacıyla yürütülen araştırmalardır.

Kamuoyu araştırmaları, kimi zaman toplumu alakadar eden tek bir özel meseleye ilişkin yapılabileceği misil zaman zaman da kamu idaresinin genel imajı üzerinde de araştırma gerçekleştirilebilir. Kamuoyu yoklamaları önemli veriler ortaya koymakta ve toplumda sonradan oluşabilecek toplumsal bunalımların önceden tespit edilebilmesi için büyük önem arz etmektedir. Kamuoyu araştırmaları, hedef kitleden örneklem seçme yolu ile yapılır.

Bu süreçte sıklıkla anketlerden yararlanılır. Anket, bir konu hakkında sistematik bir veri toplama tekniğidir. Verilere, önceden tespit edilmiş kişilere bazı sorular sorularak ulaşılır. Kamu yönetiminin, anketlere başvurmak suretiyle kamunun faaliyetlerine ilişkin bilinç düzeyi, tutum, destek, şikâyet gibi pek çok hususta verilere ulaşması mümkündür. Anketler kurumun kendisince yapılabileceği gibi özel bir araştırma şirketine de yaptırılabilir. Kamu kurumlarınca yayınlanan basılı araçların önemli bir tanıtma rolü vardır. Afiş, broşür, kurum gazetesi, dergiler, faaliyet raporları, bunlara önemli örneklerdir. Bunlar kurum içine ve geniş halk kitlelerine ulaştırılarak halkın kamu yönetiminin faaliyet ve politikaları hakkında bilgi sahibi olması sağlanır. Kamu kurumları; bilimsel toplantılar ve etkinlikler yolu ile de halkın ilgisini kuruma çekmeye çalışır. Bu etkinlikler kurumun tanıtılması yanında halkın bilinçlenerek kültür düzeyinin artmasında rol oynarlar. Bu toplantılar, çeşitli kamu kuruluşlarının ve üniversitelerin ortaklıkları ile düzenlenir. Günümüz gerekleri, kamu yönetimini toplumsal faaliyetlerin yürütülmesinde ‘elini taşın altına sokması’ gerekliliğini yaratmıştır.

Kamu kuruluşları, üstünlüklerini savunarak sorumluluk almaktan kaçamamakta ve toplumsal alana girmek zorunda kalmaktadırlar. Artık pek çok ulusal ve uluslararası bilimsel ve kültürel faaliyette kamu kurumlarının ve kuruluşlarının ayni ve nakdi yardımlarını görmek mümkündür. Sponsorluk dediğimiz bu katılma hali, devlete destek olarak geri dönmektedir. Devletin en önemli halkla ilişkiler araçlarından bir tanesi de basındır. Kamu kurumlarında ve kuruluşlarında halkla ilişki kurmakla misyonlu birimlerin “basın ve halkla ilişkiler” adıyla kurulmuş olması bunun göstergelerindendir. Bu büroların basın kolları kuruluşu basınla ilgili bütün faaliyetlerini yürütür. Yönetim, kendi yönetimini sağlamlaştırmak, korumak ve pekiştirmek için bilgi toplar. Basının temel görevi de haber vermek olduğundan bu işlevini yerinde getirebilmek için haber toplar. Bu açıdan değerlendirdiğimizde, kamu sektörü basın için önemli bir haber kaynağıdır. Yönetsel faaliyetler basın için birer haber kaynağıdır ve bunların dikkat çekici ve değerli olanlarına sayfalarında yer verir. Bu kritik görev sebebiyle yönetimler, gazete ve dergi okuyucusuyla ilişkilerine önem vermelidir.

Özellikle gazetelerde ve dergilerde yer alan okuyucu mektupları, okuyucu köşeleri ve burada yer alan talepler ve bunlara verilen yanıtlar önemli bir iletişim kaynağıdır. Sadece yazılı basın değil, görüntülü ve işitsel basın da halkla ilişkilerin en önemli araçlarından biridir. Özellikle Türkiye’deki gibi kendi televizyon ve radyosuna sahip bir devlet örgütünün bunlar vasıtasıyla topluma yansıtılması özel hassasiyetler gerektirir. Televizyon ve radyo geniş halk kesimlerine ulaşarak, fikirleri çok derinden ve çabuk etkileyebilmektedir. Pek çok kamu kurumunda basınla ilişkiler özel bir basın bürosu aracılığı ile yürütülür. Bu bürolar basına kurum hakkında güncel ve genel bilgiler aktarırken, basının takibi yolu ile de kurum hakkında toplumun düşünceleri konusunda bilgi elde ederler ve yönetime bunu aktarırlar. Basın aracılığı ile vatandaşlara hangi bilgilerin aktarılacağı üst kademe yöneticilerinin oluşturduğu karar mekanizmaları tarafından belirlenir. Bazı kamu faaliyetlerinin gizliği prensibinden de yola çıkarak bazı bilgiler saklanır, bazı bilgiler topluma sunulur. Hangi bilgilerin paylaşılacağı konusunda karar verme yetkisi tümüyle yönetimlere ait olup bu durumda halka ilişkiler büroları bu bilgiler üzerinden halkla ilişkiler faaliyetlerini yürütmek durumundadırlar. Ancak yönetenlerle yönetilenler arasında aracı bir rol üstlenen basın ve halkla ilişkiler birimleri yayılması uygun görülen bilgileri ne denli iyi bir şekilde sunarlarsa sunsunlar halk tarafından tatminkâr bulunmayabilirler. Bir taraftan çalıştıkları kurumun hiyerarşisi içerisinde faaliyetlerini sürdürmek, öbür taraftan da kurum tanıtımı için basın ile ilişkileri yürütmek zorundadırlar. Basının kamu yönetiminde halkla ilişkiler faaliyetlerinde kullanımında karşılaşılabilecek bir başka husus da basının kamuoyu oluşturmadaki gücüne paralel olarak önemli bir güce dönüşmesi bağlamında karşımıza çıkar. Demokratik anayasalarda basın özgürlüğü yer alır. Basın, elindeki özgürlükle, kamuoyunu oluşturma ve yönlendirme açısından son derecede önemli bir güç niteliğini kazanmıştır. Bilgi verici, eleştirici görevi ile basın kamuoyunu teşekkül ettirirken bu görevini kötüye kullanma ihtimali de doğmaktadır.

Basın, bu sarmal ilişkiler düzeninde bir takım çıkarcı düşünceler ile yayına devam edebilir. Bu da kamuoyunun teşekkülü ve ülkedeki düzen yönünden sakıncaları beraberinde getirir. Basının yanlış ve yanlı yönlendirmeleri, devletin işleyişini zorlarken uzun vadede de demokratik devlete güveni sarsar. İşte böylesi hayati ve kritik bir görevi olan basını kamu kurumlarının halkla ilişkilerinde kullanmak da özel hassasiyet gerektirir. Çok önemli bir tanıtım aracı olan basın, etkilerinin çok hızlı, etki alanının çok geniş, etki gücünün yüksek olması sebebiyle kamusal bilginin hedef kamulara ulaştırılmasının en akılcı yollarındandır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KAMUDA HALKLA İLİŞKİLERİN YENİ BİR GÖRÜNÜMÜ OLARAK KAMU DİPLOMASİSİ

Kamu diplomasisi deyimi, ilk kez Ocak 1856’da London Times’de bir metin içerisinde kullanılmıştır. Bir başka anlatımla, kavramın orjinali, Amerikan değildi. Konsept, London Times’de Başkan Franklin Pierce’in duruşunu eleştiren bir metin içinde “nezaket” kelimesinin eşanlamlısı olarak kullanılmıştır.

Gazetede şu ifade yer almıştır: Amerika’nın devlet adamları anlamalılar ki, eğer bizim üzerimizde bir etki yaratmak zorundalarsa, kendi halkları için de örnek olmak zorundalar ve kamu diplomasisi kadar çekici çok az şey var. Kavram, Ocak 1871’de New York Times tarafından bir kongre tartışmasını anlatırken alıntılanmıştır. New York’tan bir demokrat, Samuel S. Cox, şeffaf kamu diplomasisine inandığını belirtmiştir (Cull, 2009: 19-20).

Ekspresyonun orjinali “open, public diplomacy” şeklindedir, bu da, esasında kamu diplomasisinin bu dönemde bir tür kamuya açık, şeffaf diplomasi anlamını içerdiğini göstermektedir. 1950’lerde kamu diplomasisinin anlamı uluslararası enformasyon ve propaganda yönüne doğru evrilmiştir. 1965 yılında eski bir Amerikan diplomat olan Tufts Üniversitesi Fletcher School Dekanı Edmund Gullion kavramı modern literatüre sokmuştur.

Gullion, bu terimi modern anlamda ilk kullanan kişi olmakla birlikte, aslında yaptığı şey bir tür yeni üretimden çok üretilmiş bir kavramın yeni bir kullanımıydı.

İronik biçimde, bu eski kavramın yeni kullanımı, eski bir kavram olan propagandanın eksi teşbihlerle dolu olması binaen gerekli olmuştur. Konsept, Amerika Birleşik Devletleri’nde hızlıca tutulmuştur. Nicholas J. Cull, bunu üç nedene dayandırır.

Öncelikle, ABD propaganda ve psikolojik savaş gibi terimler yerine kendi demokratik istihbarat faaliyetlerini Sovyetler Birliği’nin yürüttüğü politikalardan açık bir biçimde ayıracak yumuşak bir alternatife ihtiyaç duymuştur. İkinci olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nin uluslararası istihbarat bürokrasisi, kendilerine diplomat statüsü veren bir terimi memnuniyetle karşılamışlardır. Son mazeret, ekspresyonun, kamu diplomasisi mekanizmalarının tümünün merkezileşmesi yönünde örtülü bir anlam içermesidir. USIA, kamu diplomasisi kavramını, “VOA” radyosu üzerinde tam bir hâkimiyet kurma iddiasını ve Dışişleri Bakanlığı tarafından yürütülen kültürel işleri devralmasını meşrulaştırmak için kullanmıştır (Cull, 2009: 17).

Özetle kavramın etimolojik kökenine ilişkin izahattan da anlaşılacağı üzere kamu diplomasisi, görece yeni bir kavramdır, yaklaşık elli yıllık bir geçmişe sahiptir, ancak bunun da ötesinde uluslararası alanda geçerliliği Soğuk Savaş’ın bitişiyle başlamıştır. Buna karşın, onu oluşturan parçalar devlet idaresi kadar eskidir (Cull, 2008: 31).

Halklar üzerinde etki yaratma çabalarının uzun bir geçmişe sahip olduğu bilinmektedir. Aslında bu uzun geçmiş çoğunlukla ülkelerin yönetsel ve siyasal rejimlerinin niteliğine göre belirir. Kamu diplomasisi uygulanacak ülkeler seçilirken bazı aktörler, kendilerine benzeyen devletlere dönük bir faaliyet yürütme gereği hissetmezler. Ortak bir noktada buluşulmuştur.

Ülkeler, aralarındaki işbirliğini arttırma yönünde bir eğilim içerisinde olabilirler ancak devletler çoğunlukla kendileri ile benzer değerleri taşımayan devletlere dönük kamu diplomasisi faaliyetleri yürütme eğilimindedirler. Bu noktada ülkelerin ideolojik yapılarının sürecin yönetiminde belirleyici olduğu ifade edilmelidir. Hakça kaygılar taşıyan devletlerin bir araya gelmesi, otoriter devletler ile konsorsiyum sağlamaktan daha zahmetsiz olacaktır. Bir ülkenin özgürlükçü, paylaşımcı, insan odaklı, adaletli, şeffaf ve demokrasiye dayalı siyasal düzeni ülkenin yumuşak güç düzeyini doğrudan etkiler (Kalın, 2012: 148).

Özet olarak, otoriter demokrasilerin uluslararası sivil topluma uyum düzeyi, otoriter devletlerden daha fazladır.

Düşük seviyedeki politikalarda uluslararasılaşma, güvenlik misil yüksek seviyedeki tutumlardan daha olasıdır ve uzun dönem uluslararası ilişkiler, diplomaside başarıya ulaşmada kısa dönem eylemlerden daha başarılıdır (Melissen, 2011: 3).

3.1. Tanımsal İzah

Public Diplomacy Alumni Association, kamu diplomasisini şu prototipler üzerinden anlatmaktadır (www.publicdiplomacy.org, E.T. 07.12.2018): Enver Sedat, Margaret Thatcher gibi pek çok lider kariyerlerinin ilk dönemlerinde Amerikan hükümetinin eğitim alanındaki değişim programlarıyla Amerika Birleşik Devletleri’ni ziyaret ettiklerinde, Amerikan kamu diplomasisi işbaşındaydı. Latin Amerikalılar, yerel televizyon istasyonlarından yasadışı narkotik ticaretinin tehlikelerini anlatan “The Trip” adlı filmi seyrettiklerinde, Amerikan hükümetinin kamu diplomasisi ajansı USIA tarafından yapılmış bir ürünü izlemişlerdi. Amerikan astronotlar aya ilk kez ayak bastıklarında, Neil Armstrong’un sözcüklerini dünyadaki milyonlara ulaştıran USIA’nın radyo servisi Voice of America idi.

Kamu diplomasisi; bir hükümetin, ulusunun ideallerini ve düşüncelerini, kurumları ile kültürünü, ulusal misyonlarını, yürürlükteki politikalarını anlatmak amacıyla diğer uluslar ile iletişime geçme sürecidir. Kamu diplomasisi; medyanın uluslararası birlikteliklerdeki rolünü, hükümetlerin kamuoyuna dayanarak kendini geliştirmesini, bir ülkenin özel kuruluşlarının diğer ülkelerin kuruluşları ile hükümet dışı etkileşimde bulunmasını ve tüm bu uluslararası sürecin, politika geliştirme ve dış ilişkilerin yönlendirilmesi üzerindeki etkisini kapsamaktadır.

Kamu diplomasisi, devletin kârları yönünde uluslararası kamuoyunun veya seçkinlerin düşüncelerini etkileme çabalarının bütünüdür. “United States Information Agency (USIA)”, kamu diplomasisini şu şekilde açıklamaktadır (www.publicdiplomacy.org, E.T. 07.07.2019): Kamu diplomasisi, ABD’nin ulusal çıkarını ve ulusal güvenliğini, yabancı halkları anlama, bilgilendirme ve etkileme ile Amerikan vatandaşları ve kurumları ile diğer ülkelerin halkları ve kurumları arasındaki diyalogu arttırma yoluyla geliştirmeye çalışır. Sharp’a göre ise kamu diplomasisi, bir ülkedeki halkla, temsil edilen ülkenin çıkarlarını geliştirmek ve değerlerini yaymak amacıyla sürdürülen doğrudan ilişkiler sürecidir (Sharp, 2005: 106). Murrow, “kamu diplomasi” konseptini şu şekilde tanımlamıştır (www.fletcher.tufts.edu, E.T. 22.06.2018): Kamu diplomasisi, dış politikaların oluşturulması ve yürütülmesinde halkların davranışlarının etkisi ile ilgilenmektedir. Geleneksel diplomasinin ötesindeki uluslararası ilişkiler boyutlarını, hükümetler eliyle başka ülkelerde kamuoyu oluşturulmasını, bir ülkedeki özel grup ve çıkar çevrelerinin bir başka ülkedekilerle karşılıklı etkileşimini, diplomatların yanı sıra işi iletişim olanlar arasındaki iletişimi, kültürlerarası iletişim süreçlerini içerir.

Uluslararası İlişkiler Terimleri Sözlüğü’ne göre kamu diplomasisi, yabancı ulusların kamuoyunu bilgilendirme ya da etkilemeye dönük hükümet destekli programlardır.

Kamu diplomasinin temel araçları; yayınlar, sinema filmleri, kültürel transformasyon aplikasyonları, radyo ve televizyondur. Amerikan Kongresi için hazırlanan beyanatta kamu diplomasisi, yabancı halkları bilgilendirerek ve etkileyerek Amerika’nın çıkarları, kültürü ve politikalarını tanıtmak olarak tanımlanmıştır (Epstein, 2006: 1).

Scott-Smith’e (2008: 175) göre, bu kamu diplomasisi tanımlamalarının çoğunda dikkat çeken nokta, esas vurgunun kitle iletişim araçlarının kullanımına yapılmasıdır.

Gerçekten de kamu diplomasisi uygulamalarının kalbinde kitle iletişim araçları yatmakta, yabancı halklara ulaşmak kitle iletişim araçları yoluyla mümkün olmaktadır.

Gazeteden, radyodan ve televizyondan oluşan geleneksel medya, yabancı halklara istenilen mesajların iletilmesinde vazgeçilmez bir araç ve kamu diplomasisinin önemli bir taşıyıcısı olurken; daha sonra internet devrimi ile yeni medya da, geleneksel medyanın yanında bu aracılık rolünü üstlenmiştir.

Yakın zamana kadar Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde yer almayan kamu diplomasisi kavramı ise sözlüğe “bir ülke halkının düşüncelerini, hedeflerini ve ideallerini, mevcut siyasalarını, kurum ve kültürünü diğer ülke kamuoylarına anlatma amacı ile uygulamaya geçirilen politikalar” olarak geçmiştir.

Wolf ve Rosen tarafından belirtildiğine izafeten, kamu diplomasisini tanımlarken, bir başka formülasyon da onun ne olmadığı üzerinden onu açıklamaktır. Temsili misal, kamu diplomasisi, halkla ilişkiler değildir.

Esasında kamu diplomasisini tanımlarken en çok kullanılan benchmarking konsepti propagandadır. Yine son periyotlarda kamu diplomasisi giderek artan biçimde geleneksel diplomasi ile karşılaştırılarak ya da ayırt edilerek tanımlanmaktadır. Murrow, 1963 yılının Mayıs ayında, USIA Başkanı olduğu sırada, kamu diplomasisinin gerçeklere dayanması gerektiğini şu sözlerle ifade etmiştir (www.publicdiplomacy.org, E.T. 07.12.2018): Amerikan gelenekleri ile Amerikan etiği bizim gerçeği söylememizi gerektiriyor, ama en önemli neden gerçeğin en iyi propaganda ve yalanların en kötü propaganda olması. İkna edici olabilmemiz için inandırıcı olmamız, inandırıcı olabilmek için güvenilir olmamız, güvenilir olabilmek için de gerçeği söylememiz gerekiyor. Bu kadar basit.

Seib, kamu diplomasisinin gücünü, onun transparanlığının belirlediğini dile getirmiştir. 1990 yılında kendisi aynı zamanda bir kamu diplomasisi uygulayıcısı olan Tuch, kamu diplomasisinin anlamı üzerinde tam anlamıyla bir konsensüs oluşmadığı sürece onun etkili bir araç olamayacağını öne sürmüştür.

Bu iddianın üzerinden yirmi yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına rağmen kamu diplomasisi halen evrensel kabul gören bir tanımdan uzaktır. Bununla birlikte, kavram oldukça sık rastlanılan, popüler bir kavrama dönüşmüştür (Szondi, 2008: 3).

Gilboa (2008: 57), kamu diplomasisine ilişkin olarak gerek akademisyenler, gerekse uygulayıcılar tarafından yapılan çok çeşitli tanımlamaların çoğunun kafa karıştırıcı, eksik ve problematik olduğuna dikkat çekmiştir.

Tanımlamaların her biri, kamu diplomasisinin farklı bir yönüne işaret etmekte, belirli bir unsura odaklanırken, diğerlerini göz ardı etmektedir. Gregory’e göre kamu diplomasisi; devletler, devletlerarası örgütlerin ve devlet dışı aktörlerin, kültürleri, tutumları ve davranışları anlamlandırmak, birliktelik kurmak ve yönetmek ile menfaatleri ve değerleri geliştirmek adına kanaatleri ve eylemleri etkilemek amacıyla kullandıkları bir siyasi araçtır.

Fikirler, savaşlar, küreselleşme, teknolojiler, politik baskılar ve profesyonel nizamlar, 20. asırda kamu diplomasisinin yürütülüşünü biçimlendirmişken, 21. yüzyılda küreselleşmenin yeni veçheleri, ağ yapıları ve yeni teknolojiler devlet-merkezli kamu diplomasisi anlayışını dönüştürmektedir (Gregory, 2011: 353; Gregory, 2008: 274).

İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren uluslararası mensubiyetlerin yürütülmesindeki pek çok bambaşkalık, dış mensubiyetler süreçlerinde kamu diplomasisini vazgeçilmez bir element durumuna getirmiştir. Öncelikle, İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan ve bugün halen etkileri artarak süregelen iletişim devrimi, ulusal sınırları aşarak ve fikirler üzerindeki denetimi ortadan kaldırarak enformasyonun, dünyanın her yerine ansızın bildirişimini mümkün duruma getirmektedir. Transistor radyolar, televizyon, uydu telefonlaşmaları, uluslararası bilgisayar bağlantıları, elektronik veri işleme ve tele faks eskiden günler ya da aylar alan bilginin alımı ve iletimini her yerde mümkün kılmaktadır. İkinci olarak, bilginin geniş halk kesimlerine ulaşması hükümetlerin kararları ve eylemleri üzerinde etki yaratarak kamuoyunu uluslararası ilişkilerde önemli bir etken haline getirmiştir. Öte yandan, İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası arenadaki ulus-devlet sayısının büyük artışı da kamu diplomasisini öne çıkartan bir diğer etmendir. Bu yeni doğan devletler kamu diplomasisinin hem uygulayıcıları hem de hedefleri olmuşlardır. Ayrıca, dünyayı kırk yıldan fazla bir süre kamplaştıran ideolojik savaş, demokrasilerin fikirler mücadelesinde yarışmasını gerekli kılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri, denizaşırı faaliyetlerini retorikte olumlamak, meşrulaştırmak için hem muğlâk, hem de propagandadan çok daha sempatik bir kavramı literatüre sokmuştur. Böylelikle Amerika Birleşik Devletleri’nin, kendi müktesebat tetkiklerini SSCB’nin propaganda uygulamalarından ayırabilme şansı da söz konusu olmuştur. Yirminci yüzyılda uluslararası ilişkiler büyük ölçüde değişmiştir ve artık geleneksel diplomasi anlayışı, ulusların barış zamanındaki ilişkilerini yönetemez olmuştur. Bu değişik nitelik, diğer ülkelerdeki halklarla doğrudan iletişim kurmayı amaçlayan kamu diplomasisini, uluslararası mensubiyetlerin vazgeçilmez bir bileşeni haline getirmiştir.

Sancar, uluslararası kamuoyuna verilen ilk kamu diplomasisi mesajı örneklerinden biri