• Sonuç bulunamadı

Dava Takip Yetkisi ve Vergi Sorumluluğu

C. HUSUMET YÖNÜNDEN İNCELEME

3. Dava Takip Yetkisi ve Vergi Sorumluluğu

Yukarıda değinilen sıfat kavramı, maddî anlamda taraf teorisiyle birlikte düşünüldüğünde anlaşılabilir şekildedir. Ancak medenî yargılama hukukunda “dava

67 Erişir, a.g.e. , s. 62; Kale, a.g.e. , s. 23 ve 7.

68 Pekcanıtez, Atalay, Özekes, a.g.e. , s. 248; Erişir, a.g.e. , s. 62.

69 Yarg.12.HD. , E. 2011/6994, K. 2011/8341, T. 14.07.2011: “…Diğer mirasçıların davaya katılmaları sağlanamadığı takdirde bile davanın niteliği gereği davacı hissesi oranında tazminat isteyebileceğinden davanın aktif husumet yokluğundan reddi doğru değildir.”, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası, (Çevrimiçi) www.kazanci.com, 4 Şubat 2013.

70 Pekcanıtez, Atalay, Özekes, a.g.e. , s. 248-249.

71 Kale, a.g.e. , s. 7.

179 takip yetkisi”72 şeklinde adlandırılan ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda da düzenlenen bu yetkinin; talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisi olduğu belirtilmektedir. Bunun, kanunda belirtilen istisnalar dışında, Medenî Kanun’daki tasarruf ehliyetine göre belirleneceği düzenlenmektedir.

Davayı geçerli biçimde açıp yürütebilmek için dava takip yetkisine ihtiyaç vardır. Dava takip yetkisi, dava konusu hak ya da hukukî ilişkinin tarafı olduğunu iddia etmekle doğar. Ancak kanun koyucu çeşitli düzenlemelerle hukukî ilişkinin tarafı olmayan üçüncü kişilere davayı takip yetkisi tanıyabilmektedir. Hakka yabancı kişinin davayı takip yetkisiyle donatılabilir. Örneğin iflas durumunda müflisin tasarruf yetkisi kısıtlandığından; iflas masasını ilgilendiren davalarda davayı takip yetkisi iflas idaresindedir. Davayı takip yetkisini şeklî taraf kavramı ile açıklamak mümkündür. Dava takip yetkisine sahip olan kişinin maddî hukuk bakımından sıfatı olmayabilir. Ayrıca dava takip yetkisinin üçüncü kişilerce kullanılması davadaki taraf sıfatlarında değişikliğe de neden olmayacaktır. Dava takip yetkisi temsilden de farklıdır. Dava takip yetkisini kullanan üçüncü kişinin hak sahibinin iradesi ile davayı yürütmesine engel olunamazken, iradi temsilde davayı kötü yürüten vekil azledilerek tarafın bizzat davayı yürütmesi mümkündür73.

Vergi hukukunda, devletin vergi borcunu güvence altına alma amacına yönelik olarak kanunî olarak belirlediği vergi sorumlusu kavramı vardır. Vergi hukukunda sorumluluk, vergiyi doğuran olayla ilişkisi olmayan üçüncü kişilerin kanunlarla, vergiye ilişkin maddî ve/ya da şeklî ödevlerin yerine getirilmesi bakımından vergi dairesine muhatap tutulmalarını; bazı durumlarda ise, asıl vergi borçlusu ile birlikte veya onun yerine geçerek vergiyi kendi malvarlıklarından ödemelerini ifade eder74.

72 Pekcanıtez, Atalay, Özekes, a.g.e. , s. 245; Erişir, a.g.e. , s. 71; Kale, a.g.e. , s. 23.

73 Pekcanıtez, Atalay, Özekes, a.g.e. , s. 245-247; Erişir, a.g.e. , s. 71-73, Kale, a.g.e. , s. 23-24.

74 Öncel, Kumrulu, Çağan, a.g.e. , s. 75; Kaneti, Vergi Hukuku, s. 72; Uluatam, Methibay, a.g.e. , s.

97; Karakoç, Genel Vergi Hukuku, s. 212; Mutluer, Vergi Hukuku, s. 55-56; Kırbaş, a.g.e. , s.

74; Saban, a.g.e. , s. 90-92; Oktar, Vergi Hukuku, s. 72; Kızılot, Taş, a.g.e. , s. 40; Mualla Öncel,

“Vergi Hukuku Açısından Sorumluluk”, Prof.Dr. H. Fadıl Sur’un Anısına Armağan, Ankara Üniversitesi SBF Yayınları, Yayın No: 522, s. 39-55, s. 39-40; Adnan Gerçek, “ Türk Vergi Hukukunda Vergi Sorumlusu, Sorumluluk Halleri ve Türlerinin İncelenmesi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 54, S. 3, 2005, s. 157-193, s. 160.

180 Vergi sorumluluğu kanundan kaynaklanmaktadır, aksine bir hüküm bulunmadıkça sözleşme ile sorumluluk yaratılamaz, değiştirilemez ve ortadan kaldırılamaz. Vergi sorumluluğunun bağlılığı gereği; vergi sorumluluğu vergi borcu ile doğar, vergiyi doğuran olaya bağlanan yükümlülüklerin son bulmasıyla sona erer.

Vergi sorumluluğu fer’idir. Sorumlulara ancak görevlerini yerine getirmedikleri durumda ve vergi borcu asıl yükümlüden alınamadığı takdirde başvurulmalıdır.

Fer’ilik ilkesinin istisnaları vardır; vergi kesenlerin sorumluluğu bunlardan birisidir75.

Vergi sorumlularının vekâlet sözleşmesiyle atanan bir vekil olmadığı açıktır.

Nitekim bu durum Vergi Usul Kanunu’nun 8’inci maddesi gereği mümkün de değildir. Vergi sorumlularının dava takip yetkisine mi sahip oldukları yoksa bizzat taraf ve dava ehliyetini mi kullandıkları konusu başka bir çalışmanın konusunu oluşturacak genişlikte bir husustur. Vergi sorumluluğunu ve dava takip yetkisi ile taraf ve dava ehliyeti kavramlarını dikkatlice irdelemek gerekecektir. Ancak burada şu söylenebilir ki vergi sorumlularının sorumluluğu doğduğunda bu sorumluluktan ötürü dava açma hakkına sahiptir ve burada taraf sıfatına da sahiptir. Çünkü dava takip yetkisine sahip olan kişi dava konusu hakka yabancıdır. Vergi sorumlusunun ise kendi sorumluluğunun doğduğu durumlarda, vergi kendisinin malvarlığından tahsil edileceğinden ve söz konusu malvarlığı vergi sorumlusuna ait olduğundan bir yabancılıktan söz edilemez76.

75 Öncel, Kumrulu, Çağan, a.g.e. , s. 80; Kaneti, Vergi Hukuku, s. 72-80; Uluatam, Methibay, a.g.e.

, s. 98; Karakoç, Genel Vergi Hukuku, s. 232; Mutluer, Vergi Hukuku, s. 56; Saban, a.g.e. , s.

93-94; Kırbaş, a.g.e. , s. 75; Kızılot, Taş, a.g.e. , s. 41-47; Oktar, Vergi Hukuku, s. 72-73; Gerçek, a.g.e. , s. 161.

76 Dan.VDDGK, E. 2011/390, K. 2011/583, T. 12.10.2011: “Vergi Usul Kanununun 8. maddesinde, bu Kanunun diğer maddelerinde geçen mükellef tâbirinin vergi sorumluları için de geçerli olduğunun kurala bağlanması nedeniyle vergi sorumlularının da mükellefler gibi tarh edilen vergilere ve cezalara karşı Kanunun 377 ve 378'inci maddelerine göre dava açmaları olanaklı görüldüğünden, davayı, vergi sorumlusu olarak davacının dava açma ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle 2577 sayılı Kanunun 15/1-b maddesi uyarınca reddeden vergi mahkemesi ısrar kararı hukuka uygun değildir.”; Dan.3.D. , E. 2008/694, K. 2010/409, T. 11.02.2010: “Sorumlu sıfatı bulunan davacı şirketin; kanunî merkezi yurtdışında bulunan şirkete yaptığı ödeme üzerinden tevkif ettiği vergiyi, ileride cezaya muhatap olmamak için ihtirazî kayıtla beyan ettiği anlaşılmış olup; istemi kabul edilmeyerek adına yapılan tahakkuka karşı açılan ve esası incelenerek karar verilmesi gereken davanın ehliyet yönünden reddedilmesi yolunda verilen kararda hukuka uygunluk görülmemiştir.”, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası, (Çevrimiçi) www.kazanci.com, 5 Şubat 2013.

181 İkame mekanizması işliyorsa vergi sorumlusunun dava açabileceği belirtilmektedir. Bu husus, vergi davası açabilmek için sübjektif şartlardan olan

“menfaatleri ihlâl edilenlerden olma” şartının vergi sorumlusu içinde söz konusu olabileceği ihtimalinden ileri gelir77. Nitekim Karakoç’a göre vergi sorumlularının haklarından birisi de “dava açma hakkı”dır78.

4. İdarî Yargı/Vergi Yargısında Husumet Kavramı

Medenî yargılamada, yukarıda kısaca değinildiği üzere, husumetten, taraflar ve sübjektif hak arasındaki ilişki kastedildiği gibi bazen özellikle Yargıtay kararlarında; sıfat, taraf ve dava ehliyetini kapsayacak biçimde geniş anlamda kullanıldığı da görülmektedir. İdarî yargılama hukukunda bunun sübjektif dava ehliyeti şeklinde tezahür ettiği belirtilmektedir79. Gerçektende sübjektif dava ehliyeti olarak incelediğimiz tam yargı davalarında hak ihlâli; iptal davalarında menfaat ihlâli ve vergi davalarında bazı haller bakımından özel düzenlemelerin, medenî yargılamada anlaşılan taraf sıfatı ile örtüştüğü görülmektedir.

İdarî yargıda iptal ve tam yargı davalarında davalı, idaredir. Ayrıca idarî yargıda davalının belirtilmesi zorunludur, davalıyı belirlemek kamu düzenindendir80. Bir Danıştay kararında belirtildiği gibi davalı, “idarî karar ve muameleleri kesin surette tesis eden makam ve mercilerdir”. İdare edilenlerin davacı, idarenin davalı olması, davalının da idare olması idarî davaların değişmez özelliğidir81. Zaten idarî yargının amacı idarenin hukuka uygun hareket edip etmediğinin kontrol edilmesidir.

Bu bakımdan idarî yargılama/vergi yargısında idarenin davalı olmasından dolayı husumet kavramından, idareye/idare mekanizmasının içinden de doğru idarî birime yöneltilip yöneltilmediği hususunun anlaşılması doğaldır82.

77 Karakoç, Vergi Yargılaması Hukuku, s. 160.

78 Karakoç, Genel Vergi Hukuku, s. 232.

79 Gürsel Kaplan, “Danıştay Kararları ve İlgili Özel Yasal Düzenlemeler Çerçevesinde İdari Yargıda Ehliyet ve Husumet”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. LXIX, S. 1-2, s.

358.

80 Gözübüyük, Tan, İdari Yargılama, s. 818; Gözübüyük, Yönetsel Yargı, s. 374.

81 Gözübüyük, Tan, İdari Yargılama, s. 818; Gözübüyük, Yönetsel Yargı, s. 199; Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 605; Karavelioğlu, Karavelioğlu, a.g.e. , s. 784.

82 Dan.7.D. , E. 1998/1537, K. 1999/1146, T. 17.3.1999: “Olayda da, davacı banka tarafından, şikayet yoluyla Maliye Bakanlığına yapılan başvuru üzerine, anılan bakanlıkça tesis edilen işlemin

182 İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31’inci maddesinde, ehliyet ile ilgili olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘na atıf yapılmış ancak bununla birlikte husumet konusunda herhangi bir atıf yapılmamaktadır. Ayrıca İdari Yargılama Usulü Kanunu 14’üncü maddesi uyarınca dava dilekçesinin, ehliyetin yanı sıra husumet yönünden de incelemeye tâbi tutulacağının düzenlenmektedir. 521 sayılı Danıştay Kanunu’nun, 88’inci maddesinde de “davaya ehliyet” konusunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili hükümlerinin uygulanacağını belirtilmekle birlikte, 74’üncü maddesinde “husumet” deyimine yer verilmiştir. Başka bir deyişle, İdari Yargılama Usulü Kanunu’un “davaya ehliyet” ve “husumet” konusundaki düzenlemeleri arasında hiçbir fark yoktur. Bu ayrımın kanun koyucu tarafından bilinçli olarak yapıldığını savunanlara göre, idarî sözleşmelerden doğan davalar bir kenara bırakılırsa, zaten idarî davalarda davalı tarafta genellikle idare yer almaktadır83.

Danıştay’ın tutumundan, idarî yargılama alanında davalının saptanmasının kamu düzenini ilgilendiren bir sorun olduğu anlaşılmaktadır. Davalının doğru gösterilip gösterilmediği yani husumetin doğru yöneltilip yöneltilmediği, yargılamanın her aşamasında idarî yargılamada re’sen incelenir bununla birlikte taraflar da bunun incelenmesini talep edebileceklerdir. Medenî yargılamada bu şekilde re’sen inceleme söz konusu değildir. 521 sayılı Danıştay Kanunu’nda davalının yanlış gösterilmesi durumunda, davanın 30 gün içinde doğru davalıya açılmak üzere, dilekçenin reddi söz konusuyken daha sonra kanunda yapılan bir değişiklikle bu durum ortadan kaldırılmıştır. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun

iptali istemiyle, Maliye Bakanlığı hasım gösterilerek dava açıldığı, ancak, mahkemece, husumetin ... Vergi Dairesi Müdürlüğüne yöneltilmesi suretiyle dosyanın bu şekilde tekemmül ettirildiği ve mahkeme kararının vergi dairesi müdürlüğüne tebliğini takiben, anılan vergi dairesi müdürlüğü ve davacı banka tarafından temyiz isteminde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, dosyanın Maliye Bakanlığı husumetiyle tekemmül ettirilerek buna göre karar verilmesi ve kararın da anılan bakanlığa tebliğ edilmesi gerekirken, ... Vergi Dairesi Müdürlüğü hasım gösterilmek suretiyle karar verilmesinde ve tebligatın da vergi dairesi müdürlüğüne yapılmasında usûl ve yasaya uyarlık bulunmamaktadır.”, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası, (Çevrimiçi) www.kazanci.com, 6 Şubat 2013.

83 Kaplan, Ehliyet ve Husumet, s. 358 ve dn. 37; Celal Işıklar, “659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname Sonrası İdari Yargıda Husumete İlişkin Esâslar”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Yıl:3, S. 10, s. 381-421, s. 383.

183 15’inci maddesine göre de dava dilekçesinde yanlış hasım gösterilmesi ya da hasmın gösterilmemesi durumunda dilekçenin gerçek hasma tebliğine karar verilmektedir84.

Dava ehliyeti ile husumet esasen birbirinden çok farklı değillerdir. Husumet ehliyetini de saptarken dava ehliyetine ilişkin kurallara bakılacaktır. Yani husumet ehliyeti saptanırken kural olarak davacı olmak ve dava açabilme yeteneğine sahip olmak için gereken şartların varlığı aranacaktır. Dolayısıyla “ehliyet” konusunda Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na dolayısıyla Medenî Kanun’a atıf yapılmasına rağmen, husumet için böyle bir atfın olmaması, idarî yargıcın husumetin varlığını saptarken hiçbir kuralla bağlı olmadığı anlamına gelmez85.

Başka bir görüşe göre ise ehliyet konusunda Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na atıf yapılması ve davacı ve davalı bakımından ehliyetin ayrı ayrı saptanacak olması, idarî yargıda dolayısıyla da vergi yargısında dava ehliyetinin davacı ve davalı ehliyetinin Medenî Kanun’a göre saptanması sonucunu doğurmaz.

Çünkü ilke olarak idarî yargıda ve vergi yargısında davalı, daima üstün emretme gücünü kullanarak işlem tesis eden idaredir ve idarenin davalı olabilme yeteneği de kamu hukuku kurallarına göre belirlenir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na yapılan göndermenin sadece davacı bakımından olması ve davalı olabilme yeteneği olan

“husumet” kavramını kullanan İdari Yargılama Usulü Kanunu 14’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasının f bendi de bu görüşü teyit etmektedir86.

İptal davaları bakımından kesin ve yürütülebilir işlem tesis ve icra etme yetkisine sahip olmakla birlikte tüzel kişiliği haiz olmayan idarî kuruluşlara karşı dava açılıp açılamayacağı daha doğrusu onlara karşı husumetin yöneltilip yöneltilemeyeceği sorunuyla karşılaşan Danıştay; iptal davalarının objektif niteliğini ve söz konusu kuruluşların hukukî niteliklerini ön plana çıkararak “Şurayı Devlette açılacak davada husumet davayı mucib muamele ve kararı ancak nafiz’ül icra olmak suretiyle icra eden makamata teveccüh eder.” demektedir. Buradan Danıştay’ın pozitif hukuk kurallarının tüzel kişilerle ilgili deyimsel ve biçimsel kalıplarıyla

84 Gözübüyük, Tan, İdari Yargılama, s. 819-820; Gözübüyük, Yönetsel Yargı, s. 199; Işıklar, Husumet, s. 385.

85 Kaplan, Ehliyet ve Husumet, s. 359.

86 Mustafa Akkaya, “Vergi Sorumlusunun Vergi Yargısı ve Vergi İdaresi Karşısındaki Konumu”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 46, S. 1-4, 1997, s. 185-208, s. 192.