• Sonuç bulunamadı

İlk İnceleme Kurumu

C. İLK İNCELEME KURUMU ve BENZER KURUMLARLA

2. İlk İnceleme Kurumu

a. Genel Olarak

İlk inceleme yöntemi hukukumuza, 1931 yılında çıkarılan 1859 sayılı Kanun67 ile girmiş, 1938 yılında kaldırılmış ancak 1959 yılında tekrar getirilmiştir.

67 1859 sayılı Şûrayı Devlet Kanununun Bazı Maddelerinin Tadiline ve Tayyına ve Kanuna İlave Edilecek Bazı Maddelere Dair Kanun, 21.07.1931 tarihli, 1862 sayılı RG.

24 İdari Yargılama Usulü Kanunu ile de bu korunmuştur. İlk inceleme yöntemi, davaların ön koşullar yönünden sürünceme de kalmaması maksadıyla düzenlenmiştir.

Basit ve hızlı işleyen bir mekanizma olarak düşünülmüştür68.

İdarî yargı/vergi yargısında mahkemenin önüne gelen bir uyuşmazlık iki aşamada incelenmektedir. Öncelikle dava edilen uyuşmazlığın esasına girilebilmesi için gerekli şartların olup olmadığı incelenir. Davanın esasına girmeden evvel yapılan söz konusu inceleme faaliyeti, davanın idarî yargı yerinde görülüp görülemeyeceğinin belirlenmesine yöneliktir. İşte davanın ön kabul şartlarına sahip olup olmadığını anlamak için yapılan bu araştırmaya “ilk inceleme” denmektedir69.

İlk inceleme, idarî yargıda dolayısıyla vergi yargısında uygulanan bir kurumdur ve bu alanın özelliklerinden birisidir. Bu kurum, kayda alınan dava dilekçelerinin sonraki işlemlere geçilmeden belli yönlerden kanuna uygunlukları hususunda incelemeye tâbi tutulması işlevini görür. Böylece yargılama sürecinin sağlıklı ilerlemesi bakımından muhtemel eksikliklere karşı bir filtre görevi görmektedir70.

Vergi yargısı açısından, dava dilekçelerinin mahkemenin görev ve yetkisi, davacının davada taraf olma niteliği, dava dilekçesinin kanunda yazılı şekil ve şartlara uygunluğu, dava açma süresine uyulup uyulmadığı gibi usûlî hususlara ilişkin olan ilk inceleme konularından birinde ya da bir kaçında kanuna aykırılık varsa daha sonraki yargılama işlemlerini engeller71.

İlk inceleme safhasının şeklî bir gözden geçirme gibi görünmesine karşılık, ilk inceleme konularının işin esasına girilmeden tespit edilemeyeceği dolayısıyla ilk incelemenin bir ön yargılama faaliyeti olduğu da öne sürülmektedir72. Bir diğer görüşe göre ise ilk inceleme, açılan idarî davada, uyuşmazlığın esasını incelemeye geçmeden dava dilekçesi üzerinde belirli konularda yapılan bir “ön inceleme” olup,

68 Gözübüyük, Yönetsel Yargı, s. 477; Gözübüyük, Tan, İdari Yargılama, s. 1007; Celal Karavelioğlu, Erdem Cemil Karavelioğlu, Açıklama ve Son İçtihatlarla İdari Yargılama Usulü Kanunu, 7. Baskı, Ankara, Karavelioğlu Hukuk Yayınevi, 2009, s. 519.

69 Alan, a.g.e. , s. 63.

70 Saban, a.g.e. , s. 521.

71 Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 523; Alan, a.g.e. , s. 63.

72 Erkut, Soybay, a.g.e. , s. 309; Karakoç, Vergi Yargılaması Hukuku, s. 213

25 bu yöntemle ön şartlar itibarıyla esasına bakılamayacak davaların bekletilmeksizin sonuçlandırılması amaçlanmaktadır73.

Bu iki görüşün hangisinin isabetli olduğu tartışması bir yana, ilk inceleme konularından bazılarının tespiti için usûlî incelemeden daha öteye gidilmesi gerekmektedir. Ehliyet, kesin ve yürütülmesi gereken işlem ve husumet konuları açısından usûl incelemesinin ötesine geçmek gerekmektedir.

Duran’a göre ilk inceleme usûlü basit ve süratli görünmekle birlikte, örneğin ehliyet gibi önemli bir hususun ilk inceleme aşamasında ve bu konuda bir karar verilmesi, yargılamanın özüne ve genel kurallarına aykırı, yüzeysel ve teminatsız bir incelemeden ibarettir. Yazar, bu bakımdan ilk inceleme usûlünün pratik bir faydası olmadığını ve sadece dilekçelerdeki maddî eksikliklerin ve hataların incelenmesi gibi bir yöntemin uygun olacağını belirtmiştir74.

Gözübüyük ise, basit ve hızlı bir mekanizma olarak düşünülen ilk incelemenin dava dilekçesinde rastlanan eksikliklerin zaman kaybına neden olmadan tamamlanmasını sağlaması bakımından olumlu bir yöntem olduğunu kabul etmektedir. Ancak, görev, süre, ehliyet, merci tecavüzü gibi diğer ilk inceleme konuları yönünden bu yöntemin çok olumlu olmadığı belirtilmektedir. Zira, ilk inceleme konularına ilişkin yapılan inceleme sonucu karşı tarafın görüşü alınmadan mahkemece karar verilmektedir. Bu durumun ise, karşılıklı tartışma ilkesini zedelediği ifade edilmektedir. Bu olumsuz durumun giderilmesi için ise, karşı tarafın görüşü alınarak karara bağlanılması önerisi getirilmektedir75.

İlk inceleme esnasında dilekçede ilk inceleme konularına ilişkin kanuna aykırılık tespit edilirse ya dava sona erdirilecek ya da kanuna aykırılığın davanın

73 Karavelioğlu, Karavelioğlu, a.g.e. , s. 520.

74 Lûtfi Duran, “İdari Muhakeme Usûlü - Mahkeme Kararları Kroniği”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. 33, S. 3-4, s. 390-418, s. 417-418: “Yazar burada 521 sayılı Danıştay Kanunu’nda bulunan ilk inceleme usûlünü eleştirmektedir.”; Gözübüyük, Yönetsel Yargı, s. 477.

75 Gözübüyük, Yönetsel Yargı, s. 477; “ … Çünkü hukuken önemli ve karmaşık olan bu sorunlar, karşı tarafın görüşü alınmadan, mahkemece karara bağlanmaktadır. Böylece yargılamanın ana ilkesi olan ‘Vicahilik - Çelişiklik’ ilkesi zedelenmektedir.”, A. Şeref Gözübüyük, Güven Dinçer, İdari Yargılama Usulü, Ankara, Turhan Kitabevi, 1996, s. 258; Aynı yönde bkz. Tan, a.g.e. , s.

1070.

26 açıldığı yargı yerince bizzat giderilmesinden sonra yargılamaya devam edilecektir.

Davanın sona erdirilmesi, kanuna aykırılığın türüne göre, davayı açan tarafın hak arama yollarının tümüyle kapatabileceği gibi, davanın başka yargı düzeninde veya başka bir idarî yargı/vergi yargısı yerinde görülmesini ya da dava dilekçesini usûlüne uygun olarak düzenleyip tekrar aynı yargı yerinde yenilenmesini gerektirebilir76.

Yargılamanın ileri safhalarında ortaya çıkabilecek ve davanın karara bağlanmasına, davacı ile davalı arasındaki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasına engel olabilecek usûlî noksanlıklar ve aykırılıkların daha yargılama sürecinin başlangıcında, ilk inceleme safhasında ortaya çıkarılarak hak arama sürecini kısaltılması bakımından önemli olduğu söylenebilir. Bu açıdan, ilk inceleme kurumunun her ne kadar basit bir yargılama işlemi gibi gözükmesi ve bu sebeple davaya bakan yargı yerini ilgilendirdiği kanısı olsa da bunun davanın tarafları yararına işleyen bir kurum olduğu belirtilmektedir77.

b. İlk İnceleme Usûlü

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14’üncü ve 15’inci maddelerinde, dilekçeler üzerine ilk inceleme ve ilk inceleme üzerine verilecek kararlar düzenlenmektedir. 14’üncü maddede, bir başvurunun dava; dilekçenin de dava dilekçesi niteliğini taşıması için olması gereken nitelikler belirtilmektedir78. Dava dilekçeleri, Danıştay’da Evrak Müdürlüğünce kaydedilip Genel Sekreterlikçe görevli daireye havale olunur. Bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde ise, dilekçeler evrak bürosunca kaydedilerek ilgili mahkemelere havale olunur. Ayrıca dilekçe sahibine evrakın tarih ve sayısını gösteren ücretsiz bir alındı kâğıdı verilmesi gerekmektedir(İYUK m.14/1 ve 14/2).

76 Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 522; Gözübüyük, Yönetsel Yargı, s. 477.

77 Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 522; Tan, a.g.e. , s. 1070.

78 Sabri Coşkun, Müjgan Karyağdı, İdari Yargılama Usulü Örnek İçtihatlar - Yorumlar, Ankara, Seçkin Yayınları, 2001, s. 125.

27 Bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde evrak bürosuna kaydedilerek ilgili mahkemelere gönderilmesi durumu 2.7.2012 tarihli 6352 sayılı Kanun79 ile mevcut halini almıştır. Bu değişiklikten önce, dilekçelerin, mahkeme başkanının veya hâkimin kayıt yapılmak üzere havalesi üzerine kaydolunması öngörülmekteydi.

İki durum arasında ilk bakışta bir fark yokmuş gibi gözükse de, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 6’ıncı maddesinin 1’inci fıkrasında, dava dilekçelerinin harç ve posta ücreti alındıktan sonra deftere kayıt yapılarak kayıt ve tarihin dilekçenin üzerine yazılması ve davanın bu tarihte açılmış sayılması hükmü uygulamada sorunlara yol açmaktaydı80. Yapılan düzenleme ile söz konusu sorunların giderilmesi sağlanmıştır.

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasına göre ilk incelemeye yetkili olanlar; Danıştay’da ilgili daire başkanının görevlendireceği tetkik hâkimi; vergi mahkemelerinde ise, mahkeme başkanının kendisi veya onun görevlendirebileceği bir üyedir. Mahkemelerde üyenin ve Danıştay’da tetkik hâkiminin inceleme yapabilmesi mutlaka görevlendirme ile olmaktadır, ilk incelemeyi yapacak olan hâkimler bu incelemeyi kendiliğinden yapamamaktadırlar81.

İlk inceleme safhasında dava dilekçesindeki hangi konular bakımından incelemeye tâbi tutulacağı 14’üncü maddenin 3’üncü fıkrasında belirtilmektedir.

Bunlar; görev ve yetki, idarî merci tecavüzü, ehliyet, idarî davaya konu olacak kesin ve yürütülebilir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet, dilekçenin 3’üncü ve 5’inci maddeye uygun olup olmadığı hususlarıdır.

Çalışmanın ikinci ve üçüncü kısmında bu hususlar detaylı bir şekilde incelenmektedir. Ancak kısaca belirtmek gerekirse, görev ve yetki ilgili mahkemenin yargılama yapmaya görevli ve yetkili olup olmadığını; idarî merci tecavüzü, yargı yerine başvurulmadan önce başvurulması gereken bir idarî mercii olup olmadığı;

79 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun, 05.07.2012 tarihli ve 28344 sayılı RG.

80 Dan.9.D. , E. 1984/2343, K. 1985/143, T. 23.01.1985; Dan.7.D. , E. 1984/198, K. 1985/114, T.

21.01.1985 Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 523 ve dn. 741.

81 Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 525.

28 ehliyeti davayı açma ve yürütme bakımından ehliyeti; husumet davanın tarafları arasında bir çekişmenin varlığını ve davanın doğru kişiye/kuruma karşı açılıp açılmadığını ifade etmektedir. Ayrıca dava dilekçesinin İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 3’üncü ve 5’inci maddelerine uygun olmasından, dilekçenin anılan maddelerdeki şekil ve unsurlar bakımından tamam olup olmadığı ile aynı dilekçeyle dava açılıp açılamayacağı hususlarını anlamak gerekmektedir.

Belirtmek gerekir ki; ilk inceleme konusu olarak belirlenen hususların kanunda belirtilen sırayla incelenmesi gerekir. Yani, görev ve yetki, idarî merci tecavüzü, ehliyet, davaya konu olacak kesin ve yürütülebilir işlem olup olmama, süre aşımı, husumet ve dava dilekçesinin 3’üncü ve 5’inci maddelere uygun olup olmadığı şeklindeki sıra, ilk inceleme esnasında değiştirilmeksizin ve atlanmaksızın uygulanmalıdır. Zaten bu husus 14’üncü maddenin 3’üncü fıkrasında yukarıdaki inceleme konularını saydıktan sonra açıkça “...yönlerinden sırasıyla incelenir.”

denilmek suretiyle vurgulanmaktadır82.

Mevcut sıralama 3622 sayılı Kanun83 ile ihdas edilmiştir. Bugünkü halinden önce olan yani mülga 521 Sayılı Danıştay Kanunu’ndan aynen 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na geçen sıralama uygulamada sorun oluşturabilmekteydi.

İdarî dava açma süresi geçtikten sonra açılan davaya ait dilekçenin 3’üncü ve 5’inci maddelerden birine uygun olmaması durumunda, ilk incelemeyi yapan yargı yeri davada süre aşımı olduğunu saptamasına rağmen sıralama da önce 3’üncü ve 5’inci maddelere uygunluk yönünden inceleme söz konusu olduğundan dilekçe bu sebeple reddedilmekteydi. Ancak söz konusu eksiklik giderilip dilekçe tekrar önüne

82 Dan.7.D. , E: 2002/4458, K: 2004/3012, T: 23.11.2004: “Dosyanın incelenmesinden, ... Şirketi tarafından ithali gerçekleştirilen eşyalara ilişkin olarak tahakkuk ettirilen gümrük vergilerinin tahsili amacıyla, Şirketin tasfiyeye girmiş olması sebebiyle, tasfiye memuru adına tanzim edilerek yine tasfiye memuruna tebliğ edilen ödeme emrinin iptali istemiyle, tasfiyeye girilmesi ile şirketi temsile yetkisi kalmayan, önceki yetkililerce verilmiş bulunan vekâletnameye istinaden avukat vasıtasıyla açılan davada, Mahkemece, belirtilen hususun aşılması suretiyle, davanın süre aşımı yönünden reddedildiği anlaşılmıştır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Dilekçeler Üzerine İlk İnceleme" başlıklı 14'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasında, sırasıyla incelenecek hususlar sayılmış ve "ehliyet", "süre aşımı" hususundan önce yer almıştır. Bu bakımdan, Mahkemece, ehliyet hususunun süre aşımından önce incelenerek, bu konuda hüküm tesis edilmesi gerekirken, anılan husus aşılmak suretiyle davanın süre aşımı yönünden reddinde isabet bulunmamaktadır”, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası, (Çevrimiçi) www.kazanci.com, 28 Eylül 2012.

83 6.1.1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 10.04.1990 tarihli ve 20488 sayılı RG.

29 geldiğinde bu kez süreden ret edilebilmekteydi. Yapılan sıralama değişikliği bu gibi durumların önüne geçmeyi amaçlamış bunda da başarılı olmuştur84.

Bu sıralamaya uyulmaması durumunda gereksiz uzamalara sebebiyet verilebilir. Dolayısıyla hak arama faaliyetinin gereğinden fazla uzaması sonucu doğabilmektedir. Sırayla inceleme ile hem hukuksal korunma talebinde bulunan açısından hem de yargılama faaliyetini yürüten mahkeme açısından boşuna emek ve zaman kaybının önüne geçilmesi amacı güdülmektedir. Bu bakımdan bizzat ilk inceleme kurumunun amacının da bu olduğu göz önüne alınırsa, söz konusu değişikliğin amaca uygun düştüğü söylenebilir.

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14’üncü maddesinin 4’üncü fıkrasına göre eğer ilk inceleme konuları bakımından bir kanuna aykırılık görülürse durum bir rapor ile görevli daireye veya mahkeme başkanına bildirilecektir. İlk inceleme üzerine verilecek kararların düzenlendiği 15’inci madde hükmüne göre verilecek nihaî kararı, görevli daire veya mahkeme başkanı verecektir. Ancak tek hâkimle görülmesi gereken davalar bakımından rapor düzenlenmesi söz konusu değildir.

Bunun gereklerinin incelemeyi yapan hâkim tarafından uygulanması gerekmektedir.

Ayrıca 14’üncü maddenin 4’üncü fıkrasında, aynı maddenin 3’üncü fıkrasına göre yapılacak inceleme ve yine aynı maddenin 4’üncü ve 5’inci fıkralarına göre yapılacak işlemlerin dilekçenin verildiği tarihten itibaren en geç 15 gün içinde sonuçlandırılması gerekmektedir. 5’inci fıkra, dilekçede kanuna aykırı bir durum olmaması halinde tebligat işleminin yapılmasını düzenlemektedir.

Söz konusu 15 günlük süreye uyulmaması durumunda bir yaptırım öngörülmüş değildir. Bu süre düzenleyici sürelerdendir. Yargı organının ilk inceleme görevini zamanında yerine getirmesi ve ihmal gösterilmesine engel olmak amacıyla düzenlenmektedir. Bu tür sürelere uyulmaması esasa ilişkin bir şekil noksanı sayılmamaktadır85.

84 Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 526.

85 Karakoç, Genel Vergi Hukuku, s. 340; Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 529;

Gözübüyük, Tan, İdari Yargılama, s. 1007; Yusuf Karakoç, Vergi Yargılaması Hukukunda Süreler, Ankara, Yetkin Yayınları, 2000, s. 163.

30 İlk inceleme konularına ilişkin noksanlıkların ilk inceleme safhasında tespit edilemeyip daha sonra ortaya çıkması durumunda ilk incelemeye ilişkin yukarıda bahsedilen kurallar uygulanacaktır. Bu husus İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14’üncü maddesinin 6’ıncı fıkrasında açıkça ifade edilmektedir. Ayrıca idarî/vergi yargısında re’sen araştırma ilkesinin geçerli olması da bu sonucu doğurmaktadır86.

c. Temyiz ve İtiraz Komisyonlarında Dilekçeler Üzerinde İlk İnceleme ve İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda Yer Alan İlk İnceleme İle Kıyaslanması

Vergi mahkemelerinin kurulmasından önceki dönemde vergi uyuşmazlıklarını çözen vergi temyiz ve itiraz komisyonlarına başvuru yapıldığında da bu başvuruların yapıldığı dilekçeler üzerinde bir ilk inceleme benzeri bir safha vardır. İlk inceleme benzeri bir safha, gerek 5432 sayılı Vergi Usul Kanunu87’nda gerekse İdari Yargılama Usulü Kanunu’ndan evvel vergi yargılama usulünü düzenleyen 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda kendisine yer bulmuştur. Ancak bahsedilen kanunlardaki ilk inceleme benzeri safha, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14.’üncü maddesindeki ilk incelemeden farklıdır. Bu kanunların ilgili maddeleri incelenerek bu husus ortaya konulacaktır.

Öncelikle 5432 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “itirazların incelenmesi”

başlıklı 360’ıncı maddesinde (213 sayılı VUK’da m.381), itiraz komisyonlarına yapılan başvuruların incelenme usûlü düzenlenmektedir. Bu maddeye göre itiraz incelemelerine; itirazın “süresinde yapılıp yapılmadığı”, itiraznamenin “şeklen tamam olup olmadığı” ve “olayın itiraza mevzu olup olmadığı” hususlarının incelenmesiyle başlanacaktır. Bir diğer önemli husus ise, şekil eksikliği tespit edilirse bu eksiklik, ‘usûle ait yeni bir muamele yapılmadan’ itiraz edene düzelttirilir.

İtiraz dilekçelerinin Kanun’da yazılı olan sıraya göre düzenlenmesinin ve yeknesaklığı sağladığı gibi, işte çabukluğu ve incelemelerde de kolaylık sağladığı

86 Gözübüyük, Tan, İdari Yargılama, s. 1014; Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 526;

Gözübüyük, Yönetsel Yargı, s. 482; Karakoç, Vergi Yargılaması Hukuku, s. 213; Karavelioğlu, Karavelioğlu, a.g.e. , s. 847-848; Tan, a.g.e. , s. 1071.

87 15.06.1949 tarihli, 7233 sayılı RG.

31 belirtilmektedir. Ayrıca bu sıraya göre yazılan dilekçelerin, bilgilerin eksik gösterilmesini önlemesi açısından da faydalı olduğu ifade edilmektedir88.

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda ilk inceleme konularından olan süre yönünden incelemenin, temyiz komisyonuna başvuru esnasında da gerçekleşeceği ve bunun da ‘itiraznamenin yani itiraz dilekçesinin süresinde yapılıp yapılmadığı hususunun incelenmesi’ şekliyle ifade edildiği görülmektedir. Süre yönünden incelemenin olması son derece doğaldır. Zira süre sınırı olmaksızın başvuru imkânının olması gibi bir şey düşünülemez. Böyle bir imkânın varlığı durumunda idarenin faaliyetlerinin sürekli olarak, itiraz veya iptal davası gibi başvurularla engellenmesi ihtimali ortaya çıkabilecektir. İtiraz ve temyiz komisyonlarına başvuru süresinin, hak düşürücü süre olduğu ifade edilmektedir89. İtiraz komisyonuna itiraz başvurusu, 5432 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 356’ıncı maddesinde belirtildiği üzere bir ay ve 15 günlük süreler içerisinde yapılmalıdır90.

İtiraznamenin şeklen tamam olup olmadığı hususu ise, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasının g bendine benzemektedir. Buna göre itiraz dilekçesinin, “itirazın şekli” başlıklı 358’inci maddesinde sayılan hususları ihtiva etmesi gerekmektedir. Burada da İdari Yargılama Usulü Kanunu’nunda yer alan ilk incelemede olduğu gibi dilekçenin şeklî yönden eksiklik olmaması için bir incelemeye tâbi tutulduğu görülmektedir.

Bir diğer ilk inceleme konusu ise, itiraz konusu olayın “itiraza mevzu” teşkil edip etmediğidir. Buna göre, “itiraz mevzuu” başlıklı 355’inci madde de belirtildiği üzere, itirazda bulunabilmek için verginin tarh edilmesi, cezaların kesilmesi veya

88 Lütfü Dalamanlı, H. Fevzi Karagözoğlu, Adli-İdari-Mali-Askeri Yargılama Usulleri ve Kanun Yolları, Ankara, Ünal Matbaası, 1979, s. 497.

89 Dalamanlı, Karagözoğlu, a.g.e. , s. 493.

90 Dan.9.D., E. 1970/2077, K. 1971/2783, T. 17.11.1971: “Mevzi tadilât sebebiyle arsaya takdir edilen 595.000 lira kıymet üzerinden tahakkuk ettirilen 89250 lira arazi vergisine, arsanın vergisine, arsanın hazineye ait olmadığı yönündeki vaki itiraz Vergi İtiraz Komisyonu’nca; ihtilaflı vergiye ait ihbarnamenin 8.5.1965, tarihinde tebliğ edildiği, 9.6.1965 tarihinde de itirazda bulunulduğu, buna göre 213 sayılı sayılı Kanun’un 379’uncu maddesinde yazılı bir aylık süre geçirildiği gerekçesiyle esastan incelemeden reddedilmiş, Vergiler Temyiz Komisyonunca aynı mealdeki gerekçe ile onanmıştır...Temyiz Komisyonunun kararının bozulması için açılan dava, davada ileri sürülen iddialar, usul ve kanun hükümlerine uygun gerekçeyi muhtevi Temyiz Komisyonu’nun 11.06.1970 gün ve 1970/2020 sayılı kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte görülmediğinden(bahisle) davanın reddine karar verilmiştir.”, Dalamanlı, Karagözoğlu, a.g.e. , s.

495.

32 matrahın tebliğ edilmiş olması gereklidir. Ayrıca mükellefler beyan ettikleri matrahlara ve bu beyana dayanan tarhedilen vergilere karşı itirazda bulunamazlar(5432 sayılı VUK m.355).

5432 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 355’inci maddesi anlamında, itiraz edilen olayın, ‘itiraz mevzuu teşkil edip etmediği meselesi’ birkaç hususu birden ihtiva etmektedir. Öncelikle başvuru süresinin işlemeye başlaması bakımından verginin tarhedilmesi, cezanın kesilmesi veya matrahın tebliğ edilmesi gerekmektedir(5432 sayılı VUK m.355). İkinci olarak; tarhiyat, tebliğ veya ceza kesme işleminin henüz gerçekleşmemiş olması; İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasının d bendinde belirtilen ‘idarî davaya konu olabilecek kesin ve yürütülebilir bir işlemin olmaması’ sebebiyle dilekçenin reddedilmesi ile ilişkilendirilebilir. Çünkü burada da henüz ortada bir itiraza konu edilebilecek bir işlem yoktur. İlgilinin kendisine yönelik bir vergi tarhiyatı yapılacağına dair bir bilgiyi herhangi bir şekilde edinmesi ve tarhiyat henüz yapılmadan tarhiyatı itiraz konusu etmesi, kanunun ifadesine göre, ‘itirazı kâbil bir husus’ olarak kabul edilmeyecektir.

Yapılan itiraz başvurusunun, ‘itiraz mevzuu teşkil edip etmediği’, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasında belirlenen ilk inceleme konularından ehliyet hususuyla alakalı olarak menfaat ihlâli ile de ilişkilendirilebilir. İtiraz edilen olayın, sübjektif ehliyet olan menfaat ihlâlinin henüz gerçekleşmediğinden bahisle itirazı kâbil bir olay olmadığına karar verilebilir. Henüz vergi tarh edilmemiş ise, ceza kesilmemiş veya matrah tebliğ edilmemiş ise itiraz edilmesinde menfaat yoktur zira itiraz konusu işlem henüz ortada yoktur.

5432 sayılı Vergi Usul Kanunu’ndan sonra kabul edilen 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda ise, itiraz ve temyiz usûlleri aynen korunmuştur. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda da kendinden önceki Kanun’da olduğu gibi ilk inceleme usûlü uygulanmaktadır. Yine aynı şekilde süre, itiraza mevzu bir olay olup olmadığı ve dilekçenin şekle uygun olup olmadığına ilişkin incelemeler yapılmaktadır.

Ancak her iki Kanun’da da bahsedilen itiraznamenin incelenmesinin ardından muhtemel bir eksiklikte ne tür bir karar verileceğine ilişkin ayrıntılı bir hüküm

33 yoktur. Oysa İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14’üncü maddesinde belirtilen ilk inceleme konularından herhangi birinde eksiklik, kanuna aykırılık tespit edildiği vakit ne tür kararların verileceği aynı Kanun’un 15’inci maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmektedir. Çalışmanın devamında inceleneceği üzere yapılan ilk inceleme üzerine, eksikliğin türüne göre 15’inci maddedeki; davanın reddi, dilekçenin reddi ve tevdii kararlarından birisine hükmedilecektir.

İtiraz yolunda dilekçeyi inceleme sonrası verilecek kararların bu kadar ayrıntılı düzenlenmemesinde şüphesiz bu komisyonların tam anlamıyla mahkeme olmayışının etkisi vardır. Ancak Danıştay’a göre temyiz komisyonu kararları yargı

İtiraz yolunda dilekçeyi inceleme sonrası verilecek kararların bu kadar ayrıntılı düzenlenmemesinde şüphesiz bu komisyonların tam anlamıyla mahkeme olmayışının etkisi vardır. Ancak Danıştay’a göre temyiz komisyonu kararları yargı