• Sonuç bulunamadı

Vergi Davaları Bakımından Sübjektif Ehliyet

B. EHLİYET YÖNÜNDEN İNCELEME

3. Vergi Davaları Bakımından Sübjektif Ehliyet

Vergi davaları bakımından aranacak ehliyet şartının içeriği biraz daha özelliklidir. İdarî yargılama düzeni içinde açılacak her davada objektif ehliyet olarak taraf ve dava ehliyeti aranacaktır. Bunun yanı sıra açılan davanın niteliğine göre sübjektif ehliyetin aranacağı da yukarıda belirtildi. Eğer iptal davası niteliğinde ise menfaat şartı, tam yargı davası niteliğinde ise hak ihlâli şartı aranacaktır. Vergi davası somut olaya göre kimi zaman iptal davası kimi zaman tam yargı davası özelliğinde olabilmektedir.

Örneğin, bir tarh işleminin iptali için açılan dava şüphe götürmeksizin iptal davası niteliğinde iken 6183 sayılı Kanuna göre haciz yetkisini kullanan vergi idaresinin haciz konusu mallara gerekli özen ve dikkati göstermediğinden dolayı zarar verirse yani idarenin eyleminden ötürü zarar meydana gelirse bunun tam yargı davasına konu olabileceği45 yukarıda belirtilmişti.

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31’inci maddesi, ehliyet konusu ile ilgili Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na atıf yapmakta ve aynı maddenin ikinci fıkrasında İdari Yargılama Usulü Kanunu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na atıf yapılan kısımlar saklı kalmak üzere, vergi uyuşmazlıklarının çözümünde Vergi Usul Kanunu’nun ilgili hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir. Bu atıf uyarınca Vergi Usul Kanunu’nun 377’inci maddesi önem arz etmektedir.

42 Dan.5.D. , E. 1991/3619, K. 1991/2346, T. 05.12.1991: “ İdari yargıda manevi tazminatın dayanağını yargı içtihadının oluşturduğu hakkında.”, Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s.

174, dn. 288.

43 Dan.8.D. , E. 1989/353, K. 1990/909, T. 17.09.1990: “ İçme suyu borusunun patlaması sonucu taşan suyun etrafa vermiş olduğu zararın tazmininin gerektiği hakkında.”; Dan.10.D. , E.

1994/4934, K. 1995/5487, T. 02.02.1995: “ Çalınarak hırsızlıkta kullanılan otonun güvenlik güçleriyle çıkan çatışmada hasar görmesi dolayısıyla sahibinin uğradığı zarar ile çalınma eylemi arasında illiyet bağının bulunmadığı hakkında.”, Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 176-177, dn. 294-295.

44 Gözübüyük, Tan, İdari Yargılama, s. 700-705; Gözübüyük, Yönetsel Yargı, s. 316; Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 172-176; Tan, a.g.e. , s. 942-943; Karavelioğlu, Karavelioğlu, a.g.e. , s. 774-775.

45 Uluatam, Methibay, a.g.e. , s. 244.

167 Vergi davaları için yukarıda bahsedilen objektif ehliyet şartlarının yanı sıra bazı sübjektif ehliyetler de aranacaktır. Bir işlemin iptalinin istendiği vergi davalarında sübjektif şart olarak menfaat şartı46, tam yargı davası özelliği gösteren bir vergi davası ise hak ihlâli şartının gerçekleşmesi gerekecektir. Vergi davaları bakımından bunlara ek olarak bir diğer sübjektif ehliyet şartı (şartları) ise Vergi Usul Kanunu’nun 377’inci maddesinde düzenlenmektedir.

a. Mükelleflerin ve Kendilerine Para Cezası Kesilenlerin Dava Açabilmesi

Vergi Usul Kanunu’nun 377’inci maddesinin birinci fıkrasına göre, mükellefler ve kendilerine para cezası kesilenler, tarh edilen vergilere ve kesilen cezalara karşı vergi mahkemesinde dava açabilirler. Bu düzenleme tarhiyat ve ceza kesme işlemlerine karşı, esasen dava açma ehliyeti bulunanlardan kimlerin idarî dava açabileceğini göstermektedir. Burada objektif ehliyetle değil sübjektif ehliyetle ilgili bir şart söz konusudur. Tarhiyat ve ceza kesme işlemlerine dava açmakta menfaati bulunan kişiler düzenleme de belirtilen kişilerdir47.

Burada vergi hukukuna özgü bir kavram olan vergi sorumlularının durumu da belirtmek gerekir. Vergi Usul Kanunu’nun 377’inci maddesinde “mükellefin” dava açabileceğinden bahsedilmektedir. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31’inci maddesi gereği ilgili konularda Vergi Usul Kanunu hükümleri de uygulanacağına göre Vergi Usul Kanunu’nun 8’inci maddesini de dikkate almak gerekecektir. 8’inci maddeye göre “Bu kanunun müteakip maddelerinde geçen ‘mükellef’ tâbiri vergi

46 Dan.VDDGK, E. 1998/19, K. 1999/139, T. 26.03.1999; “ Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu olan ve tüzel kişiliğe sahip bulunan Türkiye Barolar Birliği; mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, mesleki faaliyetleri kolaylaştırmak, meslek mensuplarının müşterek ihtiyaçlarını karşılamak gibi görevler üstlenmiştir. Avukatlık Kanununun 109 uncu ve devamı maddelerinde de bu görevleri belirtilmiştir. Dava konusu Vergi Beyannamelerinin Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlerce İmzalanması Hakkında (1) seri sayılı Genel Tebliğ, serbest meslek mensubu avukatların menfaatlerini doğrudan ilgilendiren, ayrıntılı ve yeni kurallar koyarak onlara birtakım yükümlülükler getiren bir düzenleyici işlem olduğundan Türkiye Barolar Birliğinin böyle bir konuda dava açma ehliyetinin bulunduğuna kuşku duyulmamak gerekir.”, Karakoç, Genel Vergi Hukuku, s. 793, dn. 23.

47 Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 124; Kırbaş, a.g.e. , s. 209; Kaneti, Vergi Hukuku, s.

241; Uluatam, Methibay, a.g.e. , s. 245; Karakoç, Vergi Yargılaması Hukuku, s. 160; Mutluer, Vergi Hukuku, s. 281; Kızılot, Taş, a.g.e. , s. 157; Oktar, Vergi Hukuku, s. 410; Öner, a.g.e. , s.

221.

168 sorumlularına da şamildir.” Bu durumda vergi sorumlularının da mükelleflerin açabileceği davaları açmakta sübjektif ehliyeti, yani menfaati vardır. Danıştay’ın da bu yönde kararları mevcuttur48.

b. Vergi Dairelerinin Komisyon Kararlarına Karşı Dava Açması

Vergi Usul Kanunu’nun 377’inci maddesinin 2’inci fıkrasında, vergi dairesinin tadilat ve takdir komisyonlarınca tahmin ve takdir olunan matrahlara karşı vergi mahkemesinde dava açabileceğini belirtmektedir. Vergi daireleri (vergi daireleri başkanlıkları veya bu başkanlıkların bulunmadığı yerdeki vergi dairesi müdürlükleri) 5345 sayılı Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’a49 göre, vergi ve cezalara ilişkin davalarda, Hazineyi temsile, esasen yetkilidirler. Bu bakımdan, 377’inci maddenin 2’inci fıkrasındaki düzenlemenin usûl işlemlerini yapabilme ehliyeti de denilen dava ehliyetini değil, menfaat ilişkisi olan sübjektif ehliyeti kastettiği belirtilmektedir50.

Vergi daireleri zikredilen komisyon kararlarına karşı yargı yoluna gidebilmektedir. Danıştay uygulamasına göre mükelleflerin komisyon kararlarını dava konusu edebilmeleri için ise söz konusu komisyon kararlarına dayanarak kendilerine yönelik vergilendirme işlemi yapılması ve bu işlem mükelleflere tebliğ

48 Dan.VDDGK, E. 2011, K. 390, T. 12.10.2011: “Vergi Usul Kanununun 377. maddesinde dava açma yetkisinin sadece mükelleflere ve kendisine ceza kesilenlere tanınmadığı, aynı Kanunun 8'inci maddesinde, bu Kanunun diğer maddelerinde geçen mükellef tâbirinin, vergi sorumluları için de geçerli olduğunun kurala bağlanmasından anlaşılmaktadır. Bu nedenle vergi sorumlularının da mükellefler gibi tarh edilen vergilere ve cezalara karşı verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin yapılmış ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması ve ihtirazî kayıtla beyan edilen matrahlar üzerinden tahakkuk etmiş olmak koşuluyla verginin beyanname üzerinden tahakkuk etmesi halinde dava açmaları olanaklıdır. Vergi Usul Kanununun yukarıda değinilen hükümlerine göre davacının, tevkif ederek ihtirazî kayıtla beyan ettiği vergiye karşı dava açma yetkisi bulunduğundan, davayı, vergi sorumlusu olan davacının dava açma ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle ve 2577 sayılı Kanunun 15/1 -b maddesi uyarınca reddeden vergi mahkemesi ısrar kararı hukuka uygun görülmemiştir.”, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası, (Çevrimiçi) www.kazanci.com, 19 Aralık 2012.

49 5345 sayılı Kanun, 16.05.2005 tarihli ve 25817 sayılı RG.

50 Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 125; Kırbaş, a.g.e. , s. 208-209; Kaneti, Vergi Hukuku, s. 241; Uluatam, Methibay, a.g.e. , s. 245; Karakoç, Vergi Yargılaması Hukuku, s. 160;

Mutluer, Vergi Hukuku, s. 282; Oktar, Vergi Hukuku, s. 410; Öner, a.g.e. , s. 222.

169 edilmesi gerekmektedir. Takdir komisyonu kararlarının bir ön işlem/hazırlık işlemi sayıldığı görülmektedir51.

c. Vergi Dairelerinin Belli Tutarların Üzerindeki Vergi Mahkemesi Kararları Aleyhine Kanun Yoluna Başvurmak İçin İzin Alması Şartı

Vergi Usul Kanunu’nun 377’inci maddesinin 4’üncü fıkrasındaki düzenlemeye göre; vergi dairesi başkanlıkları ve vergi daireleri, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığınca belirlenen tutarları52 aşan davalarda Gelir İdaresi Başkanlığının(il özel idareleri ile belediyeler, valilerin) muvafakatını almadan vergi mahkemesi kararları aleyhine dava açamaz.

Bu düzenlemeye göre vergi idareleri, il özel idareleri ve belediyelerce vergi mahkemelerinin kararlarına karşı temyiz yoluna gidebilmek için vergi idareleri bakımından Gelir İdaresi Başkanlığının; il özel idareleri ve belediyeler bakımından valiliklerden muvafakatname almak gerekmektedir. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 48’inci maddesinin 2’inci fıkrasına göre temyiz dilekçesinin, aynı Kanun’un 3’üncü maddesine uygun olması gerekmektedir. Buna göre muvafakatnamenin sonradan alınması düşüncesiyle temyiz dilekçesine eklenmemesi durumunda, bunun tamamlanması için süre verilecek ve tamamlanamaması halinde ise temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına karar verilecektir53.

51 Dan.3.D. , E. 1986/246, K. 1986/1388, T. 22.05.1986: “ Takdir komisyonu kararları ön işlem niteliğinde bulunduklarından, tarh işleminin iptali istemiyle açılan davada, bu işlemin yerine takdir komisyonunun kararının iptaline karar verilmesinin hukuka uygun bulunmadığı hakkında.”, Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 125-126 ve dn. 191.

52 Bu tutarlar için bkz. 399 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği, 08.07.2010 tarihli ve 27635 sayılı RG.

53 Dan.7.D. , E. 2005/1877, K. 2005/1966, T. 21.07.2005: “ Muvafakatnamenin verilen 15 günlük süre içerisinde gönderilmediği anlaşıldığından, temyiz isteminde bulunulmamış sayılması hakkında.”, Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 128 ve dn. 195; Kırbaş, a.g.e. , s. 209;

Uluatam, Methibay, a.g.e. , s. 245; Mutluer, Vergi Hukuku, s. 282; Oktar, Vergi Hukuku, s. 411.

170

d. Takdir Komisyonu Kararlarına Karşı Dava Açılması ve 2011/38 Esas ve 2012/89 Karar Sayılı Anayasa Mahkemesi İptal Kararı

Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 49’uncu maddesine göre 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu54’nun 29’uncu ve 31’inci maddesi uyarınca hazırlanan tüzük hükümlerine göre bina metrekare normal inşaat maliyet bedellerinin Resmi Gazete’de ilan edileceği ve bu bedel tespitine ilişkin işlemlerin ise Türkiye Ticaret, Sanayi ve Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği’nce Danıştay’da dava konusu edilebileceği düzenlenmektedir. Bu fıkra söz konusu kurumlara sübjektif bir ehliyet sağlamıştır.

Mükerrer 49’uncu maddenin b fıkrasına göre ise Takdir Komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin dört yılda bir yapacakları takdirler, tarh ve tahakkuk işleminin (EVK m. 33/8’e göre yapılacak takdirler dâhil) yapılacağı sürenin başlangıcından en az altı ay önce karara bağlanarak, arsalara ait olanlar takdirin ilgili bulunduğu il ve ilçe merkezlerindeki ticaret odalarına, ziraat odalarına ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları ile belediyelere, araziye ait olanlar ise il merkezlerindeki ticaret ve ziraat odalarına ve belediyelere imza karşılığında verilir.

Bu fıkranın devamında ise bu Takdir Komisyonu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen, daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıklarının on beş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilecekleri düzenlenmekteydi.

Yukarıda görev hususu incelenirken de değinilen, Bursa 2. Vergi Mahkemesi’nin önüne gelen emlâk vergisi tahakkuk ettirilmesine dair işlemin dayanağı olan Takdir Komisyonu kararının iptaline ilişkin davada, Vergi Usul Kanunu Mükerrer 49’uncu maddenin b fıkrasının 3’üncü bendinde yer alan “Takdir Komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları on beş gün içinde ilgili vergi

54 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu, 11.08.1970 tarihli ve 13576 sayılı RG.

171 mahkemesi nezdinde dava açabilirler.” cümlesinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması talep edilmiştir. İddiayı ciddî bulan Bursa 2. Vergi Mahkemesi itiraz yoluyla uyuşmazlığı Anayasa Mahkemesi’nin önüne götürmüştür55.

Bursa 2. Vergi Mahkemesi; Anayasa’nın 125’inci maddesinde yer alan idarenin her türlü işlem ve eylemine karşı yargı yolunun açık olduğu kuralına ve Anayasa’nın 2’inci maddesindeki hukuk devleti ilkesine ve Anayasa’nın 36’ıncı maddesinde yer alan herkesin, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile âdil yargılanma hakkına sahip olduğu yolundaki hükme aykırı olduğu gerekçeleriyle söz konusu cümlenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne itiraz yoluyla başvurmuştur.

İddiayı inceleyen Anayasa Mahkemesi, iptali istenen hükmü Anayasa’nın 2’inci ve 36’ıncı maddeleri açısından Anayasa’ya aykırı bulduğundan iptal etmiştir.

Ek gerekçe ile 125’inci madde bakımından da Anayasa’ya aykırılık olduğu tespit edilmiştir. İptal gerekçesinde söz konusu kurum ve teşekküllerin dava açma hakkı bulunmasına rağmen verginin mükellefi bulunanların dava açma hakkı bulunmadığı, emlâk vergisinin hesaplanmasına esas teşkil eden takdir komisyonu kararları idarî bir tasarruf olduğu için buna karşı yargı yolunun kapatılmasının hak arama hürriyeti ve hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu belirtilmiştir.

Üyelerden Muammer Topal, idarî yargılama hukukunda, mükelleflerin söz konusu takdir komisyonu kararlarına doğrudan dava açamasa da, kendilerine bu ön işleme dayanaraktan bir bireysel işlem tesis edilmesi neticesinde bu bireysel işleme karşı açılacak davada onun dayanağı olan ön işleme (yani burada takdir komisyonu işlemi) karşı da iptal isteminde bulunabileceğini belirterek karara katılmamıştır.

Ayrıca karara katılmayan üye Muammer Topal karşı oy yazısında56 yine dava konusu düzenlemenin iptali istemiyle açılan davada Anayasa Mahkemesinin 19.03.1987

55 Kararın tam metni için bkz. 13.10.2012 tarihli 28440 sayılı RG.

56 12.11.1987 tarihli ve 19632 sayılı RG.

172 tarihli ve E. 1986/5, K. 1987/7 numaralı kararında57 Anayasa’nın 36’ıncı ve 125’inci maddeleri bakımından bir aykırılık görülmediğini vurgulamıştır.

Takdir komisyonu kararına dayanılarak mükelleflere yönelik vergilendirme işleminde yapılması durumunda, zikredilen imkân doğrultusunda hak arama hürriyeti kısıtlanmadan ve hukuk devleti ilkesinin zedelenmesine mahal verilmeden vergilendirme işlemi ile birlikte ön işleminde iptalini isteyebilecektir58. Gerçekten de idarî/vergi yargısında böyle bir imkan söz konusudur.

Bu hususun sübjektif ehliyet ile de ilgisi olduğu muhakkaktır. Zira takdir komisyonu kararına dayanarak, henüz mükellefe yönelik bir vergilendirme işlemi olmamasına rağmen bir menfaat veya hak ihlâlinden bahsetmek mümkün değildir59. Ayrıca ileride bir hakkın veya menfaatin ihlâl olabileceği ihtimaline dayanarak yargı yoluna başvurmak da menfaat yada hak ihlâlinin güncel olma şartı eksikliğinden dolayı reddedilmelidir.

Vergi Usul Kanunu’nun 72 ve devam eden maddelerinde görüleceği üzere Takdir Komisyonlarının oluşumu ve üyelerinin seçimi bakımından tam olarak idarî bir kurum olup olmadığı tartışmalıdır. Zira takdir komisyonlarında idareden temsilciler olduğu kadar örneğin ticaret ve ziraat odalarından temsilcilerde yer almaktadır. Bu bakımdan da takdir komisyonu kararlarının niteliği bakımından bu hususu da irdelemek gerekecektir60.Ancak bu konu başka bir çalışmanın konusunu oluşturabilecek niteliktedir. Dolayısıyla bu çalışmada bu konuya girilmeyecektir.

57 Karşı oy yazısı için bkz. Anayasa Mahkemesi Kararı, E. 2011/38, K. 2012/89, T. 31.05.2012, 13.10.2012 tarihli 28440 sayılı RG

58 Gözübüyük, Yönetsel Yargı, s. 159; Gözübüyük, Tan, İdari Yargılama, s. 312; Karavelioğlu, Karavelioğlu, a.g.e. , s. 69.

59 Dan.7.D. , E. 2001/5012, K. 2003/3335, T. 28.07.2003: “ Henüz davacı hakkında uygulanmayan Genel Tebliğin ileride uygulanacağından bahisle, olası, muhtemel menfaat ihlâline dayanılarak, iptal davası açılamayacağı hakkında.”, Candan, Açıklamalı İdari Yargılama, s. 121, dn. 185.

60 Oktar’a göre; “Takdir komisyonlarına mükellef kesiminden kimselerin katılması nedeniyle takdir komisyonu kararları (takdir kararları) idarenin bir iç işlemi olarak nitelendirilemez. Komisyonlar yargı mercii niteliği de taşımadığından takdir kararları organik bakımdan yargısal işlem de değildir. Bu kararlar, işlevsel bakımdan da uyuşmazlık ve kesin hüküm unsurları taşımazlar. Bu nedenle, takdir komisyonlarınca yapılan tespitlere mükellefler de doğrudan dava açamazlar. Dava ancak takdir komisyonunun tespit ettiği matraha dayanılarak yapılan kesin ve yürütülmesi zorunlu idarî işlem olan vergi tarhı işlemine karşı dava açılabilir.”, Oktar, Vergi Hukuku, s. 206. Anayasa Mahkemesinin yukarıda bahsedilen iptal kararı sonucunda artık VUK mükerrer m.49 bakımından mükelleflerin dava açabilmeleri gündeme gelecektir.

173 Bunlarla birlikte şüphesiz, idarenin faaliyetlerinin iptal ve tam yargı davalarıyla yargı denetimine açık olması hukuk devletinin bir gereğidir. Fakat ehliyet şartı özellikle sübjektif ehliyet şartı ilgili kişilerin idarenin faaliyetlerini yargı yoluyla denetime tâbi tutulmasında bir filtredir. Aksi takdirde ilgili ilgisiz herkes idarenin faaliyetlerini yargıya taşır ve yargılama sonucunda işlem iptal edilmese bile şartlarının varlığı halinde yürütmenin durdurulması kurumu ile idarenin işleyişini akamete uğratabilir.

e. İdarece Re’sen Düzeltilen Vergi Hatalarında Aleyhine Düzeltme Yapılanların Dava Açma Hakkı

Vergi Usul Kanunu’nun 121’inci maddesinde idarece tereddüt edilmeyen açık ve mutlak vergi hatalarının idarece re’sen düzeltilebileceği belirtilmektedir. Yine aynı maddede aleyhine düzeltme yapılan kimselerin yapılan bu düzeltmeye karşı vergi mahkemesinde dava açma hakkının mahfuz olduğu belirtilmektedir. Vergi sorumluları da re’sen düzeltme aleyhine dava açabilecektir. Bu husus Vergi Usul Kanunu’nun 8’inci maddesinden kaynaklanmaktadır61. Görüldüğü üzere Vergi Usul Kanunu’nun 121’inci maddesi uyarınca kanundan kaynaklanan bir sübjektif ehliyetin varlığı söz konusudur. Bu hüküm uyarınca mükellef ve/ya da sorumluların menfaatlerinin etkilenmesi durumunda re’sen düzeltme işlemine karşı dava açabileceklerdir.

f. İhtiyatî Hacze Haklarında İhtiyatî Haciz Tatbik Olunanların İtiraz(Dava) Edebilmeleri

Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da ehliyet bakımından düzenlenen konulardan birisi ihtiyatî hacze itirazı düzenleyen 15’inci maddede yer

61 Dan. VDDGK, E. 1997/335, K. 1997/454, T. 13.11.1997: “…Israr kararının davacı kurum tarafından temyizi üzerine Kurulumuzca verilen 11.4.1997 günlü ve 1997/188 sayılı kararla; 213 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, Kanunun müteakip maddelerinde geçen mükellef tabirinin, vergi sorumlularına da şamil olduğu belirtildiğinden vergi sorumlusu sıfatıyla sehven fazla yatırılan bir vergi için davacı kurumun düzeltme başvurusu yapabileceği sonucuna varıldığı…Ekim 1990 ayı tahakkukunun Vergi Usul Kanununun 121 inci maddesine göre resen düzeltilmesi ve davacı isteği doğrultusunda işlem yapılması gerekirken, Kurum adına ödeme emri düzenlenmesinde ve ödeme emrine karşı açılan davanın reddi yolundaki kararda hukuka uygunluk görülmediği…”, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası, (Çevrimiçi) www.kazanci.com, 19 Eylül 2013

174 almaktadır. Bu hükme göre haklarında ihtiyatî haciz tatbik olunanların söz konusu ihtiyatî hacze itiraz edebilecekleri yönünde bir hüküm vardır. Bu hükümden anlaşıldığı üzere objektif ehliyetin yanı sıra sübjektif ehliyet anlamında itiraz edebilecek olanların “haklarında ihtiyatî haciz tatbik olunanlar” olması gerekmektedir.

g. Kendisine Ödeme Emri Tebliğ Edilen Şahsın Ödeme Emrine İtiraz Etmesi

Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 58’inci maddesinde yer alan ödeme emrine itiraz başlıklı maddeye göre ödeme emrine itiraz edebilecek olan şahsın, kendisine ödeme emri tebliğ edilen şahıs olması gerekmektedir. Buna göre ödeme emirlerine karşı kendisine ödeme emri tebliğ olunanlar tarafından itiraz(dava) edilebilecektir. Şüphesiz ki bir kişiye yalnızca ödeme emrinin tebliğ edilmiş olması o kimseyi ödeme emrine itiraz edebilme bakımından hem objektif hem sübjektif anlamda ehliyetli hale getirmez62. Bununla birlikte ödeme emrine itiraz edilmesi durumunda diğer şartların yanı sıra bu başlıkta bahsedilen şartın da varlığı aranmaktadır.

4. 2009/1 Esas ve 2012/2 Karar sayılı Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararı

63

ve Sübjektif Ehliyet

Danıştay’ın vergi uyuşmazlıklarında sübjektif ehliyet konusuna ilişkin çelişik içtihatları söz konusudur. Bu çelişik içtihatların giderilmesi bakımından Danıştay

62 Dan.7.D. , E. 2000/1985, K. 2000/2524, T. 28.09.2000: “İptal davasının tanımı, öğreti ve uygulamada, idarî işlemler hakkında yetki, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan davalar olarak yapılmaktadır. Bu tanıma göre; iptal davası açılabilmesi için davacının medenî hakları kullanma ehliyetine sahip olması yeterli değildir. Ayrıca, iptali istenilen idarî işlemin davacının menfaatini ihlâl ediyor olması da gereklidir. İdari Yargılama Hukukunda, davada taraf olma ehliyetinin bir koşulu olarak kabul edilen menfaat ihlâli olmadan, iptal davası açılmasına olanak bulunmamaktadır./ Olayda; ... Tekstil Ürünleri Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi adına düzenlenen ödeme emrinin davacıya tebliğ edilmiş olması, davacıyı ödeme emrinin muhatabı yapmayacağı gibi; bu durum, anılan şirket adına düzenlenen ödeme emriyle istenilen kamu alacağının davacıdan tahsili sonucunu da doğurmayacaktır. Bu itibarla, başkası adına tesis edilen idarî işlemin iptalinde davacının bir menfaati bulunmadığından; yazılı gerekçeyle ödeme emrinin iptali yolunda verilen mahkeme kararında isabet görülmemiştir.”, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası, (Çevrimiçi) www.kazanci.com, 23 Aralık 2012.

63 Dan.İBK, E. 2009/1, K. 2012/2, T. 02.07.2012, 26.02.2013 tarihli ve 28571 sayılı RG.

175 İçtihatları Birleştirme Kurulu’nca 02.07.2012 tarihinde bir içtihatları birleştirme kararı alınmıştır. İçtihatları Birleştirme Kurulu, içtihat aykırılığına sebep olan kararlara konu olan davalarda uyuşmazlığın esasını, ihale kararları ve diğer düzenlenen belgeler üzerinden hesaplanan ve ihale makamınca şirketlerin alacağından kesinti yapmak suretiyle ödenen damga vergisine karşı, vergi mükellefi veya sorumlusu olup olmadıklarına bakılmaksızın işin yüklenicisi olan davacıların, vergi mahkemelerinde dava açma ehliyetlerinin bulunup bulunmadığı hususu olarak görmüştür.

Söz konusu İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı’na göre; vergi uyuşmazlıklarının çözümünün öncelikle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda belirtilen usûller ve bu Kanun hükümleri saklı kalmak üzere de 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda yer alan usûllere tâbidir. Dolayısıyla 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 377’inci maddesinin 1’inci fıkrasında mükelleflerin veya kendisine vergi cezası kesilenlerin, tarh edilen vergilere ve kesilen cezalara karşı vergi mahkemelerinde dava açabileceklerinin belirtilmiş olması, mükellef ya da sorumlu olmayan, fakat vergilendirmeyle ilgili bir idarî işlem nedeniyle hak veya menfaatinin ihlâl edildiğini iddia eden ilgililerin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’inci maddesi uyarınca iptal ve tam yargı davalarını açamayacakları anlamına gelmez.

Kurul sonuç olarak, şirketten kesilerek veya alınarak ihale makamınca vergi idaresine ödenen damga vergisi tahsilatının iptali veya tahsil edilen tutarın iadesi istemiyle işi üstlenen şirketin vergi mahkemesinde dava açabileceğine karar

Kurul sonuç olarak, şirketten kesilerek veya alınarak ihale makamınca vergi idaresine ödenen damga vergisi tahsilatının iptali veya tahsil edilen tutarın iadesi istemiyle işi üstlenen şirketin vergi mahkemesinde dava açabileceğine karar