• Sonuç bulunamadı

Bilginin öğrenci tarafından oluşturulması, bu bilgi oluşturulurken mevcut şema ve bilgilerinin kullanılması yapılandırmacı öğrenmenin temelini oluşturmaktadır. Yapılandırmacılıkta; eski bilgilerle yeniler arasında bağlantı kurulmaktadır. Sosyal yapılandırmacılıkta ise öğrenme, öğrencilerin sosyal ortamdaki bireysel etkileşimi ile gerçekleşmektedir (Airasian & Walsh, 1997). Bireylerin sosyal deneyimleri ile bilginin yapılandırılması söz konusudur (Schreiber & Valle, 2013). Bilgi paylaşımı ile yapılandırma sonucunda gerçekleşen öğrenme süreci olan sosyal yapılandırmacılıkta, diyaloglar ve kültürel aktiviteler önemli yer tutmaktadır (Onrubia & Engel, 2009). Sosyal yapılandırmacılık öğrencilerin birbirleri ile etkileşimi sonucunda oluşturacakları anlamlardır. Bunun için öğrenci - öğrenci ve öğrenci - öğretmen etkileşiminin önemi vurgulanmaktadır (Duffy & Jonassen’dan aktaran Zhu, Valcke & Schellens, 2010). Bu süreçte öğrenenler, tartışma ve müzakere gibi etkinliklerin yapıldığı sosyal bir ortamda bilgiyi yapılandırırken yaşıtları, öğretmenleri ve diğer insanlarla birlikte çalışmaktadırlar (Woo & Revess, 2007). Sosyal yapılandırmacılar, bilgiyi, öğrencilerin tek başına değil topluluk içinde yapılandırdıklarını ve zihinsel süreçlerin, sosyal süreçlerle var olduğunu ifade etmektedirler. Öğrencilerin topluluk içinde yaptıkları etkinlikler sayesinde oluşan anlayışın bireyin öğrenmesini gerçekleştirdiğini belirtmektedirler (Açıkgöz, 2005). Bu

21

nedenle sosyal yapılandırmacılar insanlar arasındaki diyalog, etkileşim, müzakere ve işbirliğinin önemini ifade etmektedirler (Bonk, Oyer & Medury’den aktaran Bonk & Cunningham, 1998). Sosyal yapılandırmacılığın özellikleri ve uygulamaları şu şekilde sıralanmaktadır (Jaworski, 1994; Ernest, 1995):

Özellikleri:

 Bilginin aktif olarak oluşturulmasında önceki deneyimler ve bilgiler kullanılır.

 Yakınsal gelişim alanı önemli yer tutar.

 Sosyokültürel çevre ve insanların kültürleri etkilidir.

 Bilginin yapılandırılmasında diyalog ve anlaşma önemli yer tutar.

 Öznelerarasılık önemlidir.

 Bilginin çoklu yorumu gerekir. Uygulama:

 Yaşıtlar özellikle de yetenekli öğrenciler önemlidir.

 Özellikle akademik alandaki toplulukta kültürlenme vardır.

 Birbiriyle ilişkili ve otantik görevler kullanılmalıdır.

 Çoklu bakış açıları takdir edilmelidir.

 Gerçek durumla ilgili problem çözme gerçekleştirilmelidir.

 Öğrenme sürecinde işbirliği sağlanmalıdır.

 Öğrenenlerin çalışmalarını paylaşmaları için fırsatlar sunulmalıdır (Ernest’den aktaran Woo & Revess, 2007).

Bonk (1995) ise sosyal yapılandırmacılığın öğrenme ilkelerini şu şekilde sıralamıştır.

 Zihinde sosyal etkileşim ve kültürleşme oluşur.

 Öğrenme çevresi, gerçek dünyanın yansıması olduğu için otantik sorunlara çözüm sağlanmalıdır.

 Öğrenciye grup seçimi için izin verilmelidir. Sadece ön bilgiler yetmez, deneyimlerinin oluşması gereklidir. Ancak grup bağımsızlığı da önemli bir bileşendir.

 Sosyal diyaloğun oluşması, öğrenci - öğrenci, öğrenci - öğretmen etkileşimi için teşvik sağlanmalıdır.

22

 Problemin çözüm sürecinde ipucu, açıklama ve değerlendirme sağlanmalıdır.

 Problemin çözüm sürecinde çoklu yollar ve açıklamalar kullanılmalıdır.

 İşbirliği ve anlaşma teşvik edilmelidir.

 Ortak öğrenme sorumluluğu olan sınıf atmosferi sağlanmalıdır.

 Değerlendirme yaparken, otantik olmalıdır. Hem kişisel hem de işbirliğine dayalı değerlendirme sağlanmalıdır (Bonk’dan aktaran Bonk & Cunningham, 1998). Sosyal yapılandırmacılık üzerine çalışanlar farklı yorumlamalar yapmaktadırlar. Gunawardena, Lowe ve Anderson (1997) sosyal yapılandırmacılığı, bilgi paylaşımı ve karşılaştırma, uyumsuzluk ve tutarsızlıkların bulunması, anlamların aynı hale gelmesi, bilginin önerilen sentezlerinin test edilmesi ve yeni anlamlarla anlaşma ve uygulama olmak üzere beş boyutta ele almaktadırlar. Garrison, Anderson ve Archer (2001) Gunawardena vd. (1997)’nın çalışmasını düzenleyerek uygulamalı araştırma modelini geliştirmişlerdir (Paulus, 2003). Sosyal yapılandırmacılık alanında önemli olan bir diğer isim ise Vygotskty’dır. Vygotsky (1998) dilin düşünce aracı olduğunu vurgulayarak sosyal yapılandırmacılıkta; öğrenmenin ve gelişimin sosyal bir etkinlik olduğunu, öğrenme sürecinde öğretmenin kolaylaştırıcı olması gerektiğini ve öğrencilerin birbirleri ile çalışmalarının desteklenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Vygotsky sadece kavram öğrenmede içsel konuşmalarla ilgilenmemektedir. Öğrenme sürecinde yetişkinlerin ve öğrenenlerin aynı yaş grubundaki sohbetlerinin de önemli olduğunu belirtmektedir. Bilgi; bilen ile bilinen arasındaki ilişkiye dayanmaktadır. Vygotsky’a göre sosyal ortamda bilgiler sürekli ve aktif olarak yapılandırılmaktadır (Kanuka & Anderson, 1998). Vygotsky; bilgiyi, bireyin kendi kendine öğrenmediğini, diğer insanlarla etkileşimi sonucunda sosyal ve işbirliğine dayalı aktivitelerle oluşturduğunu düşünmektedir (Schreiber & Valle, 2013). Vygotsky; öğrenme ortamında, sosyal bağlamın önem taşıdığını ifade ederek bilişsel gelişimin sosyal etkileşimle gerçekleştiğini bu yüzden bilgi yapılandırılırken bireysel değil işbirliğine dayalı öğrenme çevresinde sosyal gruplarla oluşturulduğunu belirtmektedir (Neo & Eshaq, 2004). Öğrenme; konuşma sürecindeki sosyal ürün, tartışma ve anlaşma ile gerçekleşmektedir (Confrey, 1995). Sosyal etkileşimlerle gerçekleşen öğrenme sürecinde, dil kullanılmaktadır. Vygotsky (1998)’ye göre, çocuğun zihnindeki kavramların, fikirlerin, olguların, beceri ve tutumların kaynağı sosyal çevredir. Senemoğlu (2001) sosyal öğrenmenin bilişsel gelişmeyi yönlendirmede etkili olduğunu bu nedenle sosyal ortamda yapılan uygun düzenlenmelerin, bilişsel

23

gelişimi hızlandırabileceğini, uygun olamayanların ise yavaşlatılabileceğini ifade etmektedir.

Sosyal yapılandırmacılık; yakınsal gelişim alanı (ZPD), öznelerarasılık ve kültürleme olmak üzere üç kavram üzerinde durmaktadır. Yakınsal gelişim alanı, öğrenen ya da çocuğun kendi düşünceleri ile uzman ya da yetişkinleri karşılaştırması ile ilgilidir. Öznelerarasılık, etkili iletişim sayesinde insanlar arasında gerçekleşen karşılıklı anlaşmayı ifade etmektedir. Kültürleme ise; yaşanılan toplum ya da kültürde kabul edilen normların mevcut kültüre olan etkisini gösteren bir süreçtir (Woo & Revess, 2007). Vygotsky (1998) öğrencinin; öğrenmesinde en etkili yolun, başkalarının yardımı ile gerçekleşebileceğini ifade etmektedir. Bunun için öğrencilerin etrafındakilerle karşılıklı etkileşimi olan “Yakınsal Gelişim Alanından” (Zone of Proximal Development - ZPD) bahsetmektedir. Bir çocuğun kendi zihinsel yaşı ile problem çözmede yardım sonucu ulaştığı düzey arasındaki fark, onun yakın gelecekteki gelişme kuşağını göstermektedir (Vygotsky, 1998). Yakınsal gelişim alanı; öğrencinin, bir yetişkin ile uzman ya da daha yetenekli bir akranından yardım aldığında yani dışarıdan yönlendirildiğinde ulaştığı zihinsel potansiyel sonucunda kendi kendini yönlendirme yeteneğine ulaşmasıdır. Böylece öğrencideki mevcut zihinsel potansiyelin ortaya çıkması sağlanmaktadır. Zihinsel gelişim düzeyleri ve zekâ yaşları aynı olan çocuklara kendi başlarına çözebileceklerinden daha zor problemler verip, çözüm sırasında çocuklara biraz yardım edilirse çocuklardan bazılarının problemi çözdüğü, bazılarının çözemediği görülmektedir. Bu ise yakın gelişim alanını göstermektedir (Vygotsky, 1998). Vygotsky (1998) sosyal yapılandırmacılığı esas alan eğitim ortamlarında yakınsal gelişim alanının, eğitim programın hazırlanmasında dikkate alınması gerektiğini ifade etmektedir. Bunun yanı sıra, öğrenmenin sosyal ve işbirliğine dayalı olarak gerçekleştirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Öğrencilerin paylaşım sağlayarak işbirliğine dayalı çalışması veya birbirlerinin bakış açılarını dikkate almaları ile oluşan bilgi sosyal bir süreçte yapılandırılmaktadır (Pea, 1993). Bu nedenle sosyal yapılandırmacılığı esas alan eğitim ortamlarında, işbirliğine dayalı çalışma önem taşımaktadır (Atıcı, 2009). Sosyal öğrenmede; öğrenenlerin, işbirliği sağlayarak anlamları yapılandırması ve çevredeki materyalleri kullanması için öğrenme ortamı uygun şekilde oluşturulmalıdır (Duffy & Jonassen, 1992’dan aktaran Zappala, 2007). Bunun için diğer bireylerle işbirliği sağlayabilecek fırsatlar sunmak ve etkileşim sağlamak gerekmektedir (Zappala, 2007). Öğrenmenin gerçekleşmesi için çevreden izole olmamak, topluluk içinde

24

yer alarak işbirliği içinde çalışmak gerekmektedir. Bu yüzden yapılandırmacı öğrenme ortamlarının tasarımı yapılırken bilgi paylaşımı sağlamak, işbirliği sağlayarak bilginin sosyal yapılandırılmasına izin vermek önem taşımaktadır (Jonassen, 1999). İşbirlikli öğrenme ve işbirliği sağlamak için sosyal etkileşim ön koşuldur. Ancak eğitimciler ve tasarımcılar işbirliğine dayalı öğrenme ortamı tasarlarken sosyal etkileşime dikkat etmemektedirler (Kreijns vd., 2003). Kanuka ve Anderson (1998)’un Gunawardena vd. (1997)’nın belirlediği sosyal yapılandırmacılık çerçevesinde asenkron tartışma forumlarını inceleyerek yapmış olduğu çalışmalarında, öğrencilerin yeni bilgiler oluşturmasından ziyade mevcut bilgilerinin paylaşıldığı gözlenmiştir. Sosyal olarak gerçekleştirilen öğrenme ortamlarında yapılan paylaşımlar, bilgilerin aktarımı açısından da önem taşımaktadır. Ancak Kreijns vd. (2003) sosyal etkileşim için gizli tehlike niteliğinde olan düşüncelerden birinin teknolojinin sosyal etkileşimi otomatik olarak sağlayacağı düşüncesi olduğunu belirtmektedirler. Ancak sosyal etkileşimin organize edilmiş olması gerekmektedir. Aksi takdirde sosyal etkileşim gerçekleşmemektedir. Bu nedenle sosyal etkileşimi öğrenmeye entegre etmek gerekmektedir. Entegre etme sürecinde ise kullanılabilecek yöntemlerden biri işbirliğine dayalı öğrenme yöntemidir.