• Sonuç bulunamadı

1.3   Bağımsız İdari Otoritelerin Ortaya Çıkış ve Gelişim Süreci 16

1.3.1   ABD Uygulaması 19

ABD’de bu kurumların kurulma ve yaygınlaşmasının gerisinde yatan temel nedenler; ABD’nin federal yapısı nedeniyle tüm ülkeyi ilgilendiren, özellikle ekonomik konularda federal bir örgüt yaratma çabası, başkan ile kongre arasındaki güç ve yetki çekişmesi nedeniyle parlamentonun başkanın görev ve yetkilerini özellikle ekonomik alanlardakini özerk kurumlar yaratarak budamak ve sınırlamak istemi, 1929 bunalımı neticesinde sistemi bu yolla düzenlemek düşüncesi olarak karşımıza çıkmaktadır (Karacan, 2002: 4). Ayrıca ABD’de yargı yolunun uzun ve eziyetli oluşu da bu yapılara başvurmaya yönelmede etkili olmuştur (Akıncı, 1999: 8).

20. yüzyılın ilk yarısında ABD’de hızla artan bu kuruluşlar, Amerikan federal sisteminde hizmet yönünden federalizmi temsil eden ve belirli bir alanda düzenleme ve organizasyon yapma, denetleme ve yaptırım uygulama islerini tek başlarına yapan kuruluşlar olarak kabul görürler. ABD’de bu kurumlara “agency”, “agencies” genel kavramı kullanılmakla birlikte, “independent agencies”, “independent regulatory agencies” terminolojisi de kullanılmaktadır.

ABD’de 1887 yılında kurulan Interstate Commerce Comission (ICC= Eyaletler arası ticaret komisyonu), ilk bağımsız idari otorite modeli olarak kabul edilmektedir (Ulusoy, 2003: 2).İlk bağımsız düzenleyici kurul olarak kabul edilen ICC, eyaletler arası anti-tekel düzenlemelerinin kurumsal ifadelerinden biri olarak ortaya çıkmıştır. Bu komisyonun kuruluş amacı eyaletler arası her türlü taşımacılığı düzenlemek olarak karşımıza çıkmaktadır (Zenginobuz, 2002: 84).

Bağımsız idari otoriteler izleyen yıllarda da ABD ekonomisinde her zaman önemli bir yere sahip olmuşlardır (Bayramoğlu, 2005: 250). ABD tarihinde çeşitli dönemlerde bu tür kurullar kurulmuştur. “Piyasa aksaklığı”5 anlayışıyla devletin pazara müdahalesinin meşruluk kazanmasıyla devlet düzenlemesi önemli olmuştur.

5 Piyasaların etkin çalışması birçok nedenden dolayı her zaman tam anlamıyla mümkün

olmamakta ve devlet bazı durumlarda piyasa mekanizmasına müdahale etmek durumunda kalmaktadır. Piyasa aksaklıkları devletin müdahalesi için en önemli gerekçeyi oluşturmaktadır. (Acakaya ve Halıcı, 2005: 96-105)

1929 büyük buhranı ve “New Deal”6 ile beraber devletin düzenleyici ve müdahaleci gücü artmıştır. 1934’de kurulan “Sermaye Piyasası Komisyonu” ve “Federal İletişim Komisyonu”, 1935’de kurulan “Ulusal İsçi İlişkileri Kurulu” “New Deal” döneminde oluşturulan üst kurullardır. Dolayısıyla, ABD’deki düzenleyici kuruluşlar, depresyonun bir sonucu olarak şiddetli bir devlet müdahalesi kapsamında ortaya çıkmıştır (Öztürk, 2009). Bu kurumların etkisi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kalkınmacı politikalar ve refah devletinin gelişmeye başlamasıyla düşmüştür. Amerikan hükümeti, kapitalist ekonomi ve toplumu yeniden dizayn etmeye karar verdiğinde düzenleyici kurumlar ve sorunlar tekrar gündeme gelmeye başlamıştır. Ancak, son yıllarda gelişen kurullar halkın artık hükümetin kendi çıkarlarını temsil etmediği anlayışına dayandırılmıştır. Bu anlamda, bu yapılar siyasette olan güvensizlik üzerinden şekillenmiştir (Özkayalar, 2007: 61-62).

ABD’deki bağımsız idari otoriteler 1990’larda dünyadaki genel eğilimin bir sonucu olarak yeni kamu yönetimi anlayışı çerçevesinde reforma tabi tutulmuştur. Yeni kamu yönetimi anlayışı, özel sektördeki yönetim anlayışının kamu yönetimine uygulanmasının zeminini hazırlamıştır. Yeni kamu yönetimi modeli çerçevesinde ABD, devlet kurumlarında özel sektördeki yönetim anlayışını hedefleyen ve bu kurumlarda başarının ölçütünü “müşteri memnuniyeti” olarak ele alan “reinventing gövernment” programını hazırlamıştır. Program, 1993-2001 yılları arasında uygulanmıştır. Program ile bu yapıların özel bir şirket gibi hareket etmelerine olanak tanıyan bir yapılandırılmaya gidilmiştir. Program ile güçler dengesinde Başkana doğru bir kayma amaçlanmıştır. Görünürde bağımsız idari otoriteler Kongre’nin organları olarak görülmelerine rağmen gerçekte Başkana karşı sorumludurlar (Bayramoğlu, 2004: 195-196).

Söz konusu bağımsız idari otoriteler, devletin kamusal nitelikli arazilerinin çiftçilere ve kooperatiflere dağıtılması, Kızılderililerle ilişkilerin normalleştirilmesi gibi bugün anlamını tamamen kaybetmiş işlevlerinin yanı sıra, fikri ve sınai buluşların korunması, göçün ve göçmenlerin kontrol altında tutulması, deniz

6 Yeni düzen anlamına gelen New-Deal, 1933-39 yılları arasında başkan Franklin Delano

Rooswelt yönetiminin uyguladığı ekonomik ve toplumsal reform programıdır. 1929 ekonomik krizinin etkisinden kurtulmak amacıyla uygulamaya konulmuştur. Acil ekonomik önlemlerin yanı sıra, federal hükümetin etkinlik alanını genişleterek tarım, sanayi, maliye, kamu hizmetleri, çalışma ve konut alanlarında bir dizi müdahaleyi öngörmüştür.(Ekonomi Ansiklopedisi, 1991: 224)

ulaşımının yürütülmesi, posta idaresinin kurulması ve isletilmesi gibi şuanda da önemini sürdüren işlevlere sahiptirler. Bu yapıların yarı yargısal nitelikte oldukları iddia edilmekte ve dava sürecindeki gibi yönetilmeleri ve yargılama yetkisiyle donatılmaları gerektiği savunulmaktadır (Öztürk,2009).

Yani kısaca özetlersek bu kurumların önemi 1929 bunalımının ardından yeniden artmış iken ikinci dünya savaşının ardından önemleri azalmış ve son olarak 1960’lı yıllarda yeniden canlanmaya başlayarak 1980’li yıllarda da daha da önemli hale gelmişlerdir (Karacan, 2002: 3).

Düzenleyici kurumlar konusunda ABD’deki yaklaşımın her şeyden önce pragmatik olduğu, etkin bir şekilde faaliyet göstereceklerine inanılan her alanda düzenleyici kurum kurulabildiği görülmektedir. Bu yapılara örnek olarak Federal İletişim Komisyonu (FCC), Federal Enerji Düzenleme Komisyonu (FERC), Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC),Federal Ticaret Komisyonu (FTC) verilebilir.

Amerikan düzenleyici kurumlarının kurulması ABD Kongresi’nin çıkardığı bir yasayla olmakta, bütçeleri de yine Kongre tarafından belirlenmekte ve kontrol edilmektedir. Kongre, yasa koyucu otorite olarak her an bu kurumların görev ve yetkilerini değiştirme ve aldıkları kararları ç›karacağı yeni bir yasayla veto etme yetkisine sahiptir. Düzenleyici kurul üyeliklerine yapılacak atamalar için ABD Başkanı aday göstermekte, ardından adayın Kongre’de onaylanması süreci gelmektedir. Bu süreçte aday, Senato’nun ilgili komisyonunda dinlenmekte ve kabul ya da reddedilmektedir. Kurullar genellikle beş üyeden oluşmakta ve üyeler genellikle beş yıllık süreler için atanmaktadırlar. Kurul yapısında daha dengeli bir siyasi temsil sağlamak için, kurul üyelerinin en fazla yarısının aynı siyasi partiye mensup olabileceği yönünde düzenleme getirilmiştir. Kurulların her türlü kararına karşı yargıya başvurma hakkı bulunmaktadır. Kurulların başkan ve üyelerinin görevlerine gerekçe gösterilmeden son verilememekte; göreve son verme ancak yetki kullanımında ihmal veya suiistimal olduğu kuşkuya yer olmaksızın açıkça tespit edildiği durumlarda gündeme gelebilmektedir. Kural ve düzenlemelere uyulmadığı durumlarda soruşturma yapıp ceza verebilmeleri bakımından, ABD’deki düzenleyici kurumların yargı gücü kullanan birer uzman mahkeme gibi çalıştıklarını söylemek mümkündür. Yargı denetiminin yan› sıra, 1985 yılında Başkan’a bağlı olarak kurulan İdare ve Bütçe Dairesi (OMB), yürütme adına bağımsız kurumların gözetim ve

denetimini tam yetki ve sorumluluk altında yürütmekle görevlendirilmiştir (Zenginobuz, 2002: 91-92). ABD’deki bağımsız düzenleyici kurumlarla ilgili olarak dikkat çekilmesi gereken bir nokta da, her ne kadar Kongre tarafından kuruluyor ve işleyişleri üzerinde yürütme, yasama ve yargı denetimi bulunuyorsa da, bu kurumların ABD Anayasası çerçevesinde aç›k olarak tanımlanmış bir yerleri bulunmamalarıdır (Zenginobuz, 2002: 94).

Görev ve yetkileri genel itibariyle değerlendirildiğinde, ABD’de faaliyet gösteren düzenleyici kurumlar ilgili oldukları sektörün yapısı ve işleyişi ile ilgili kural ve düzenlemeler getirebilmekte, bunlara uyulmaması durumunda ilgili taraflara bir dizi yaptırım uygulayabilmektedir. Görevlerini yerine getirirken açık ve şeffaf olunması gereği, ilgili tüm tarafların karar alma sürecine katılmasını kolaylaştırıcı yöntemler geliştirilmiş olması gibi hususlar, gelinen nokta itibariyle bu kurumların bazı önemli özellikleridir. ABD’deki düzenleyici kurumlar ve birbirleri ile ilişkileri, ülkenin kendine özgü federal yapısını yansıtan özellikler taşımaktadır (Zenginobuz, 2002: 85-86).