• Sonuç bulunamadı

Dünya'da Bağımsız İdari Otoritelerin Genel Görünümü

2.2 Bağımsız İdari Otoritelerin Özellikleri 38

2.2.1 Bağımsız İdari Otoritelerin İdari Niteliği ve İdari Teşkilatlanma

2.2.1.1 Dünya'da Bağımsız İdari Otoritelerin Genel Görünümü

Bu yapıların ilk olarak ortaya çıktığı ABD’deki tarihi süreç içerisinde, BİO’ların çoğalması ile birlikte bu kurumların anayasallıkları sorunu ve güçler ayrılığı ilkesine14 göre sorunlu yapıları ilk dönemlerden itibaren halen sürmekte olan ciddi tartışmaların kaynağını oluşturmuştur. BİO’lar, klasik idari yapılanmalarda mevcut olan güçler ayrılığı ilkesine aykırı olarak görülmüş ve “devlet içerisinde devletçikler” olarak tarif edilmiştir. Özellikle belirli bir sektörü düzenleyen ve denetleyen kurumlar bakımından BİO’ların, üç temel gücü de15 kullandıkları değerlendirilmesi yapılmış, bu değerlendirme de iki ayrı kuvvetli eleştiriyi gündeme getirmiştir. Bu eleştirilerden ilki; BİO’larda var olan bu güçler birliğinin, idarenin bütünlüğü ilkesine aykırılık taşıdığı ve tehdit oluşturduğu, ikincisi ise; bu kurumlara yönelik demokratik kontrolün eksikliği ve hiyerarşik denetimin bulunmaması veya çok zayıf olmasının geleneksel idari yapı ile arasında bir dengesizlik yarattığıdır.

14 Kuvvetler Ayrılığı İlkesi olarak bilinen bu ilke; devletin yasama, yürütme ve yargı

işlevlerinin ayrı organlarca yürütülmesini öngörmektedir. Locke ve Montesquieu tarafından geliştirilen bu görüşle siyasal iktidarın tek elde toplanmasının önüne geçilmek istenmiştir. Bkz. Selahattin Bağdatlı Hukuk Sözlüğü, İstanbul, 1997 sayfa 276

BİO’ların devlet örgütü içerisine girmesi ve fakat hükümet ile hiyerarşik bağının bulunmaması doğrudan bu yapı ile uyumsuzluk problemlerini gündeme taşımıştır (Güzel, 2007: 36).

ABD uygulamasında bağımsız idari otoriteler, hizmet yönünden federalizmi 16 temsil eden ve bu anlamda bir hizmet alanıyla sınırlı olarak düzenleme ve organizasyon yapma, denetleme ve yaptırım uygulama işlerini tek başına yapan, yani bu anlamda, o alanla sınırlı olarak yasama, yürütme ve yargı işlevini bünyelerinde toplayan, merkezi idarenin dışında teşkilatlanmış yapılar olarak karşımıza çıkmaktadır (Ulusoy, 1999: 3).

ABD’deki BİO’ları, görevleri ve üyelerinin statüleri bakımından diğer kurumlardan farklı kılan bir takım özellikler vardır. Kurul üyeleri başkan tarafından atanır ve senatoca onaylanır. Dolayısıyla daha çok senatoya karşı sorumludurlar. Görevlerini yerine getirirken, yasama, yürütme ve yargının müdahalesinden korunmuşlardır ve mahkemeler gibi hareket etme yetkilerine sahiptirler (Avaner, 2003: 113-114). Bu ülkede bağımsız idari otoriteler arasında bulunan Federal Ticaret Komisyonu için alınan bir yargı kararında da, bu yapıların görevlerinin ne siyasi ne de yürütmeye ilişkin olduğu ve bu komisyonun kısmen yasama benzeri kısmen yargı benzeri şeklinde hareket ettiğinin belirtildiği görülmektedir (Güzel, 2007: 38).

İngiltere’de ise bakanlıklar, bakanlık statüsünde olmayan daireler ve yarı özerk örgütler olarak 3 ana tür örgütten oluşan merkezi idarenin dışında yönetim sürecinde bir kurum olarak işlevler üstlenen ancak bakanlık yada bakanlığın bir parçası olmayan, buna rağmen bakanların işlemlerinden sorumlu olduğu ve resmi sınıflandırmada bakanlık dışı kamu kurumları olarak tanımlanan bağımsız idari otoriteler bulunmaktadır. Hemen hemen tüm düzenleyici kurulların üyeleri ve başkanları ilgili bakan tarafından atanmakta ve bakanlara bu atama yetkisine ilaveten belirli koşulların varlığı halinde üyeleri ve başkanları görevden alma yetkisi de tanınmaktadır. Ayrıca, bu bağımsız yapılar nedeniyle parlamentoya karşı sorumlu olan bakana, bu kurumları yönlendirme gücü de sağlanmaktadır (Eşki, t.y: 76-79).

16 Federalizm; özeliklerini korumak ve sürdürmek kaydıyla, aralarındaki dayanışmayı artırmak

isteyen siyasal birimlerin birleşme biçimleri olarak tanımlanmaktadır. Bkz. Selahattin Bağdatlı Hukuk Sözlüğü, İstanbul, 1997 sayfa 129

Bu yapıların finansmanları ya sundukları hizmet ve mallara yapılan ödemeler ya da yerel vergiler yoluyla veya Parlamento tarafından oylanmış sübvansiyonlarla17

sağlanmaktadır (Atay, 2000. 56).

Fransa uygulamasına baktığımızda ise BİO’ların tüzel kişilikleri olmasa bile; merkezi idarenin içinde kurulmuşlardır ve zorunlu olarak üniter (tekci) devlet yapısının bir parçasını oluşturdukları karşımıza çıkmaktadır. BİO’lar devletin merkezi veya yerel kuruluşları dışında yer alır. Burada ne yargısal nitelikli, ne de parlamentonun kararları gibi bir özellik taşıyan, hükümet ve özellikle idare karşısında kendilerine tevdi edilen denetleme yetkilerini gerektiği şekilde yerine getirmek için bağımsız olmak zorunda olan kuruluşlar söz konusudur. Görevlerini yaparken bağımsızdırlar, kararları yargı denetimine açıktır. Devletin idarî yapısının bir parçası olmakla birlikte, bu sistem içinde ayrı bir yer işgal ederler. Bütçeleri bakımından ya Başbakana ya da bir bakanlığa bağlıdırlar. Ancak katı nitelikli bütçeye ilişkin düzenin bu modelleri Başbakanın veya bir bakanın hizmetinde olmalarını engeller. BİO’lar Başbakanlığın ya da bir bakanlığın örgüt şeması içinde yer almazlar ve bakanlıkların örgütlenmeleriyle ilgili kararnamelerde18 ismen sayılmazlar. Devlet idaresi içinde esas olarak yasanın bunlara verdiği bağımsız örgütlenmeyle, bakanlıkların örgütlenmesine paralel birer kuruluşturlar (Atay, 2000: 68).

Değişik ülke uygulamaları incelendiğinde, bağımsız idari otoritelere ilişkin olarak uygulamada bir birlik bulunmadığı görülmekle, bağımsız idari otoritelerin genel itibariyle kurul şeklinde oluşturulduğu, kurulu oluşturulan üyelerin atanmalarının ve göreve son verilmelerinin bağımsızlığı tesis etmeye yönelik kurallar çerçevesinde siyasi mekanizmalar tarafından yerine getirildiği görülmektedir.

17 Sübvansiyon;devlet tarafından üretici veya tüketicilere dolaylı veya dolaysız olarak yapılan

karşılıksız malî yardım olarak tanımlanmaktadır. İktisat Terimleri Sözlüğü http://tdkterim.gov.tr/bts/?kategori=verilst&kelime=s%FCbvansiyon&ayn=tam Erişim Tarihi: 19.05.2010

18 Kararname; yürütme organı tarafından çıkarılan hukuksal düzenlemeleri ifade etmektedir.

2.2.1.2 Türkiye’de Bağımsız İdari Otoritelerin Genel Görünümü

Türkiye’de bağımsız idari otoritelerin hukuk sistemi içindeki durumlarına bakıldığında belirsizliklerin olduğu görülmektedir. Bu belirsizlikler; anılan yapıların anayasada belirtilmemesi, idari teşkilatlanmada oturduğu yerin belirsizliği, idarenin bütünlüğü ilkesine aykırı görünümleri ve idarenin bütünlüğü ilkesi ile nasıl bağdaştırılacağı noktalarında ortaya çıkmaktadır.

2.2.1.2.1 Anayasal Konum

Türk doktrininde “anayasal açıdan hukuk devletinin varlığından söz edebilmek için her şeyden önce anayasal ilkelerle yasama, yürütme ve yargı organlarının görev alanlarının açıkça tanımlanmış olması gerektiği, anayasal belgelerin, devleti oluşturan kurum ve örgütlerin yapısını ortaya koyduğu, kurumların asıl gücünü anayasalardan aldığı, ancak BİO kapsamında değerlendirilen organizmaların anayasada tanımlanmadığı” (Akıncı, 1999: 121) yönündeki düşüncelerin yanında, Anayasa’da bazı kamu kurumlarına yer verilmiş olmakla beraber, bunun dışında kamu kurumları oluşturabilmek için genel yetki niteliğinde, kamu tüzel kişiliğinin yasa ile veya yasanın açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulabileceği ve bu bağlamda her kurumun doğrudan anayasada belirtilmesine gerek olmadığına ilişkin görüşler de bulunmaktadır (Tan, 2000: 15).

Yine benzer şekilde, Karacan "özerk kurumların anayasal bir kurum hale getirilmesi gerektiğini, çünkü, özerkliğin koordinasyonsuzluk olarak algılandığı bir ortamda özerk kurumlar›n sınırsız düzenleme yetkilerine sahip olmasının yürütme açısından ciddi sorunlar doğuracağını" ileri sürmektedir (Karacan, 2002: 119-129). Buna karşılık, Azrak da bu kurumların "Anayasa’da açıkça düzenlemelerinin zorunlu olmadığını, hatta bunlardan bazılarının Anayasa’da öngörülmüş olmasının zorunlu sayılmasının Anayasal bir güvence yaratsa bile, yenilerinin kurulmasını güçleştireceğini" bildirmektedir (Azrak, 2001).

Gerçekten de 1982 Anayasası’nın 123.maddesinde 19, kamu tüzelkişiliklerinin

20 ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulabileceği

19 Anayasa’nın 123.maddesi şu şekildedir. “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve

belirtilmiş olup, bu hüküm; Türkiye uygulamasında kamu tüzel kişiliğini haiz olarak ve kanunla kurulan bağımsız idari otoritelerin meşruiyetlerini sağlamaktadır (R.Yıldırım, 2009: 26).

Bu bağlamda her kamu tüzel kişiliğinin anayasalarda zikredilmesinin imkansızlığı da göz önüne alındığında; anayasal ilkeler ışığında kurulan bağımsız idari otoriteler, anayasada açıkça belirtilmemiş olsa dahi Anayasa’nın 167. maddesinde Devlete verilen “para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemesini sağlayıcı ve geliştirici önlemleri almak ve piyasalarda fiili ve anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önlemek” görevi bağımsız idari kuruluşların kurulmasının dayanağı olarak gösterilmektedir (Günday, 2002: 493). Bu görev toplumsal ve ekonomik hayatın para, kredi, mal ve hizmet piyasaları gibi kişilerin hak ve özgürlükleriyle yakından ilişkili alanlarındaki, kamusal ve özel sektör faaliyetlerini düzenlemek, denetlemek, aykırı davranışları önlemek ve yaptırımlara bağlamaktır (Kanlıgöz, 2002: 40).

Bu noktada, Anayasa Mahkemesi’nin bağımsız idari otoriteleri nasıl değerlendirdiği, bu yapıları anayasaya aykırı olarak görüp görmediği hususunun incelenmesi fazlasıyla anlam taşımaktadır.

Anayasa Mahkemesi önüne gelen davalarda bu konuyu incelemek suretiyle, BİO yapılanmasının anayasaya aykırılık taşımadığını gerekçelerinde ortaya koymuş, ayrıca aynı kararlar çerçevesinde BİO’ların denetimi ve üyelerinin atanma şekline dair anayasaya aykırılıkları da saptamış olup, Mahkeme BİO’ların Türk hukuk sistemi içerisindeki varlığını da onamış bulunmaktadır.

Anayasa Mahkemesi’nin bağımsız idari otoritelere ilişkin olarak vermiş olduğu bazı kararları incelendiğinde, Anayasa Mahkemesi’nin bağımsız idari otoriteler hakkında “İptali istenen kuralda belirtilen kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumların hangileri olduğu açıkça sayılmamış ise de Türk idare sistemi içinde yer alan bu tür kurul ve kurumlar ” tanımlaması yaparak BİO’ların idari yapı içerisinde

esaslarına dayanır. Kamu tüzelkişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur.”

20 Bu kavram Anayasa’da ve kanunlarda sık sık karşımıza çıkmasına rağmen ne Anayasa’da ne

de kanunlarda bir tanımı yapılmamıştır. Bu yapıları kanunla veya kanunun açıkça verdiği bir yetki ile kurulan, kamu yetkileri ile donatılan tüzel kişilikler olarak tanımlayabiliriz. (R.Yıldırım, 2009: 25-27)

olduğunu kabul etmiştir. 21 Mahkeme 13.4.1994 günlü, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’da değişiklik yapan bir kanuna ilişkin iptal incelemesi sonucu verdiği kararda 22 ise bu kurulun bazı üyelerini

bakanlar kurulunun seçmesine ilişkin olarak “Anayasa’nın 123. maddesine göre idare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir; idarenin kuruluş ve görevleri merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır. Anayasa’nın 126. maddesinde “Merkezi idare”ye 127. maddesinde de “Mahalli İdareler”e ilişkin esaslar belirlenmiştir. Bu bağlamda, Merkezi idareye ait olan yetkiler yürütülecek hizmetin özelliklerine göre yer yönünden yerinden yönetilen tüzel kişiler olan il özel idaresi, belediye veya köye bırakılabileceği gibi hizmet yönünden yerinden yönetilen kamu tüzelkişilerine de bırakılabilir. Ancak, merkezi idare bu kuruluşlar üzerinde, esas ve usullerini kanunun belirlediği vesayet yetkisine sahiptir. Merkezi idarenin kimi durumlarda atamayı da içeren bu yetkisini yerinden yönetim ilkeleriyle uyumlu olarak kullanılması gerektiğinde ise kuşku yoktur.” ifadesini kullanarak bağımsız idari otoriteleri yerinden yönetim kuruluşları gibi değerlendirmektedir.

Tamamı kanunla kurulan bağımsız idari otoritelerin Anayasa’da tek tek düzenlenmesi mümkün olmasa dahi, bu yapılara ilişkin olarak genel bir düzenlemenin anayasaya eklemlenmesi bu sorunu ortadan kaldıracaktır.

2.2.1.2.2 İdari Teşkilatlanma İçerisindeki Yeri

1982 Anayasası’nda merkezden yönetim ilkelerinin uygulanması sonucu ortaya çıkan merkezi idare kuruluşları ve yerinden yönetim ilkelerinin yer yönünden ve hizmet yönünden uygulanması sonucu ortaya çıkan, mahalli idareler ile hizmet yerinden yönetim kuruluşları nitelikleri belirtilmek suretiyle sayılmaktadır (Günday, 2002: 496). Bağımsız idari otoriteler açısından ortaya çıkan başlıca bir sorunda bu yapıların bu teşkilatlanma şemasında nereye oturacağında çıkmaktadır. Teoriksel bir değerlendirme yapıldığında; bağımsız idari otoritelerin Türk idari yapısına uymadığı,

21 Anayasa Mahkemesi’nin E.2002/31, K.2002/58 sayılı kararı (kararın tam metni için bkz.

14.03.2006 tarih ve 26108 sayılı Resmi Gazete (RG) )

22 Anayasa Mahkemesi’nin E. 2002/100, K.2004/109 sayılı kararı (kararın tam metni için bkz.

eğer bu yapıya uydurulmak istenilirse de bu kuruluşların oluşturulmasındaki amaçlarını kaybedeceği söylenebilecektir (Z. Dönmez, 2002: 8).

Bir görüşe göre; bağımsız idari otoritelerin devlet tüzel kişiliğinden ayrı bir tüzel kişilikleri ve özerk bütçeleri bulunması, verdikleri zararlardan bizzat kurum olarak sorumluluklarının bulunması, yargı yerleri önünde davacı ve davalı olabilmeleri gibi özellikleri de dikkate alındığında yerinden yönetim kuruluşları arasında sayılmaları gerekmektedir. Bu görüşe göre bağımsız idari otoriteler yerinden yönetim kuruluşları arasında da hizmet yerinden yönetim kuruluşlarına benzerlik göstermekle birlikte, idari denetimin en uzak noktasında bulunan üçüncü tür bir yerinden yönetim kuruluşu olarak karşımıza çıkmaktadır (Ulusoy, 2003: 90; Günday, 2002: 497).

Sezen de benzer şekilde, bu kurumların tüzel kişilikleri ve merkezi yönetimden özerklikleri sebebiyle merkezi yönetim kuruluşları olarak kabul edilemeyeceğine göre yerinden yönetim kuruluşları olduklarını, hizmet ölçütlerinin belli bir coğrafi alanla sınırlı olmaması ve yöneticilerinin halk tarafından seçilmemiş olması nedeniyle yer yönünden yerinden yönetim kuruluşları olmadıklarını ancak birer hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşu olduklarını savunmaktadır ( Sezen, 2003: 141).

Bu konuda Yıldırım ise, idari teşkilat içinde merkezi idare ile mahalli idareler dışında, kamu hizmetlerini yürütmek üzere kurulan kamu tüzel kişilerinin “kamu kurumu” olarak adlandırıldığını ve bunların da hizmet bakımından yerinden yönetim idareleri olarak sınıflandırıldığını, tüzel kişiliğe sahip olma dışında ortak bir ölçütleri bulunmayan kamu kurumlarının merkezi idare ile ilişkilerinin farklılık gösterebileceğini, bu nedenle bunların merkezi idareden bağımsız olmalarının, herhangi bir denetime tâbi olmamalarının ayrı bir kategoriye sokulmalarını gerektirmeyeceğini ifade etmektedir (T.Yıldırım, 2000: 204).

Tan ise, hizmet bakımından yerinden yönetim kuruluşlarının, belli bir kamu hizmetini görmek üzere kurulmuş bulunan kamu kurumları olduğunu, oysa bağımsız idari otoritelerin kullandığı yetkiler ve yaptıkları işlere bakıldığında bunların, kamu hizmeti görmekten çok idari kolluk ve onun içinde de özel kolluk yetkileri kullandıklarının görülmesi dolayısıyla klasik kamu kurumlarıyla eş tutulamayacağını ifade etmektedir (Tan, 2000: 14).

Başka bir görüşte ise bu kurumlar ile hizmet yerinden yönetim kuruluşları arasında belirli farklar olduğundan bahisle bunların ayrı bir kategori oluşturduğu ileri sürülmektedir. Bu görüşe göre üst kurullar, belli bir hizmeti yerine getiren ve işlemleri merkezi yönetimin vesayet denetimine tabi olan hizmet yerinden yönetim kuruluşlarından, belli bir hizmeti yerine getirmeden öte toplum için hassas olan sektörleri düzenleme ve denetleme özelliklerinin olması, idari vesayet denetimi dışında ve idari ve mali özerkliğe sahip bulunması gibi özellikleriyle ayrılmak suretiyle mevcut yapı içinde; yerel yönetimler, hizmet yerinden yönetim kuruluşları ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları yanında yerinden yönetim yapısı içinde dördüncü bir kategori olarak kabul edilmesi gerektiği belirtilmektedir (Parlak ve Sobacı, 2005: 265).

2.2.1.2.3 İdarenin Bütünlüğü İlkesi Karşısındaki Durumu

İdareyi kamu hizmetleri örgütü veya kamu gücünün örgütlenmesinden ibaret sayan Onar’a göre idare örgütü, her bir parçası ayrı bir görev ve işlev gören bir makineye benzemekte, bu makine nihai ve yegane amacı olan kamu yararı için çalışmaktadır. Aynı şekilde bu makineyi hareket ettiren kuvvet de tektir ve o da kamu gücü ve bunun dayandığı egemenliktir. Kısaca idare, çokluk içinde birlik arz eden bir bütündür (Onar, t.y; 586).

Merkezi yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayalı olarak inşa edilen Türk idari sitemine ilişkin olarak 1982 Anayasası’nın 123.maddesinde; idarenin kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğu belirtilmiş olup, bahsedilen bu bütünlük idare teşkilatındaki tüm birimlerin, idare işlevine göre faaliyetlerin bir parçası olması ve tüm idari teşkilatın aynı amaca , yani kamu yararını gerçekleştirmek amacına yönelik faaliyette bulunması anlamına gelmektedir. (T.Yıldırım, 2005: 26) 1982 Anayasasının 123.maddesinde yer alan idarenin bütünlüğü ilkesi ile çeşitli kamu tüzel kişilerinden oluşan kamu yönetimi alanındaki kuruluşların bir uyum içinde çalışmalarını sağlamak amaçlanmakta ve bu bağlamda; genel yönetim ile yerinden yönetim kuruluşları arasında bütünlük ve uyum, vesayet denetimi ile yerine getirilirken, merkezi idare içindeki denetim ise hiyerarşik denetim yolu ile sağlanmaktadır.

İdarenin bütünlüğünün sağlanması açısından idari vesayet ve hiyerarşi denetimi en önemli araçlardır. İdari vesayet yetkisi, Anayasanın 127. Maddesinde “Merkezi idare mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir.” denilmek suretiyle sadece mahalli idareler üzerinde öngörülmüştür. Vesayet denetimi, organlar ve işlemler üzerinde değişik şekilde ortaya çıkabilen bir denetimdir. Bu seçilmiş organların görevlilerinin seçimi, atanmaları, görevlerinden uzaklaştırılmaları ve görevlerine son verilmesi şeklinde ve işlemlerin iptali, onanması, izin verme ve yerine karar alabilme biçiminde gerçekleşmektedir. Bu yetki konusunda vurgulanması gereken bir husus da, vesayetin hiyerarşik denetimden farklı olarak yasaların öngördüğü durumlarda ve öngördüğü biçimde var olan bir yetki olmasıdır (Gözübüyük, 1999: 93-97). Anayasada, bu yetki yukarıda da bahsedildiği gibi sadece yerel idareler için öngörülmüş iken hizmet yerinden yönetim kuruluşları için devletin denetimi ve gözetiminden ve devletin idari ve mali denetiminden söz edilmektedir.

Genel idare cihazı içinde olan ve kuruluş kanunlarında idari ve mali özerkliğe sahip oldukları belirtilen BİO’lar, yargı denetimi dışında merkezin hiyerarşik ve vesayet denetimine tabi tutulmamış olduklarından merkezi idare ile bu kurumlar arasında idarenin bütünlüğünün nasıl gerçekleştirileceği, bu kurumlar yönünden idarenin bütünlüğünün nasıl sağlanacağı bir sorun olarak algılanmakta ve tartışmaların bir kısmı da bu husus üzerine yoğunlaşmaktadır (Güler, 2003: 65).

Ülkemizde daha önceki yasal düzenlemelerde genel olarak “İlgili bakan ve/veya bakanlık” deyimi kullanılıyor iken, yeni düzenlemelerde “İlişkili bakanlık” ifadesi kullanılmaya başlanmıştır. Bankacılık Kanunu Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile ilgili olarak ilgili bakanı, “Başbakan veya görevlendireceği devlet bakanı” 23; Sermaye Piyasası Kanunu Sermaye Piyasası Kurulu ile ilgili olarak “Başbakan tarafından görevlendirilen devlet bakanı ve devlet bakanlığı ” şeklinde

23 1. 11. 2005 tarih ve 25983 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren

5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 3.maddesinde düzenlenmiştir. Madde metni için bakınız http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.5411&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch =bankacılık%20kanunu

düzenlemektedir. 24 Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ayrı bir madde başlığı altında hükümet ile ilişkileri düzenlemekte ve “Hükümetin üst kurul ile ilişkileri Başbakan tarafından yürütülür.” demektedir. 25 Rekabetin

Korunması Hakkındaki Kanun ile de “ilişkili bakanlık” ifadesi kullanılmış olup Rekabet Kurumu için “Kurumun ilişkili olduğu bakanlık, Sanayi ve Ticaret Bakanlığıdır” denilmiş, 26 aynı şekilde Kamu İhale Kanunu da ilişkili olduğu bakanlık deyimini kullanmış ve “Kurumun ilişkili olduğu bakanlık Maliye Bakanlığıdır” şeklinde bir düzenleme getirilmiştir. 27

Yukarıda örnekleri görüldüğü üzere bağımsız idari otoriteleri düzenleyen yasal metinlerde bu yapıların bir bakanlıkla ilişkilendirildiği ve “İlişkili Bakanlık” şeklinde bir kavramın ortaya çıktığı görülmektedir. Türk İdari Sistemi içerisinde “Bağlı Bakanlık” ve “İlgili Bakanlık” olarak temeli oluşturulabilen ve tanımı yapılan iki terim bulunmakta iken yasal metinlerde yer alan “İlişkili Bakanlık” kavramının neyi kastettiği, “ilişki” kavramından anlaşılması gerekenin “ilgili” kavramının taşıdığı anlamla bir benzerlik taşıyıp taşımadığı hususları tartışmaya açık konular olarak ortaya çıkmaktadır.

1982 Anayasasında da belirtildiği gibi bakanlıklar merkezi idarenin üstlendiği kamu hizmetlerinin örgütlenme biçimi olup, her bakanlık uzmanlaştığı bir kamu hizmetinde devlet kamu tüzel kişiliğini temsil etmektedir (R.Yıldırım, 2009: 43). Bakanlıkların kurulmasına ilişkin 3046 sayılı Kanun’da bakanlıkların merkez, taşra

24 30. 7. 1981 tarih ve 17416 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2499 sayılı

Sermaye Piyasası Kanunu’nun 3.maddesinde düzenlenmiştir. Madde metni için bakınız; http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.2499&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch =sermaye%20piyasası%20kanunu

25 20.4.1994 tarih ve 21911 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 3984 sayılı