• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

3. Uluslararası Terörün Kaynakları

Emre KONGAR; uluslararası terörün birinci kaynağını; Keşmir Sorunu, Filistin-İsrail veya Arap-İsrail çatışması gibi dünya üzerinde süregelen yerel savaşlar, ikinci kaynağını; ABD’nin teröre karşı savaş adı altında egemenliğini geliştirerek pekiştirmek için uyguladığı yayılmacı politikaları, üçüncü kaynağını; milliyetçi ve dinci ideolojileri, dördüncü kaynağını ise; ilk üç nedenle ortaya çıkan terörist davranış-eylemlerin birbirlerini desteklemeleri, kışkırtmaları ve varlıklarından kendi var oluş gerekçelerini üretmeleri şeklinde sıralamaktadır.142

Başka bir kaynakta ise terörizmin uluslararası bir nitelik kazanmasının ve artmasının başlıca nedenleri olarak, aşağıdaki faktörler sayılmaktadır;143

• “Haberleşme ve ulaşım araçlarının son yıllardaki çok hızlı gelişimi,

• Yeni silah ve teçhizatlar ile teknolojik imkanların artmış olması ve bu imkanlardan terör örgütlerinin de en iyi şekilde faydalanmaları,

• Güçlü devletlerin etkin politikaları karşısında kendileri için bir çıkış noktası bulamayan ve uluslararası arenada hakkını elde edemeyen bazı devletlerin, terörizmi engelleri aşmada bir araç olarak görmeleri,

• Güçlü devletlerin kendi politikalarının işlerliğini kolaylaştırmak ve rakiplerini etkisiz kılabilmek için terörü bir araç olarak kullanmaları,

• Bazı ülkelerin ideolojilerini ve devrimlerini yaymada terörizmi yöntem olarak seçmiş olmaları,

• Uluslararası terör örgütleri arasındaki istihbarat, eğitim, lojistik, teknik, finans temini ve eylem yöntemleri konusunda organik bağlar ve işbirliğinin artması.”

Benzer şeklinde, küresel terörün kaynaklarını farklı eserlerden yaralanarak genişletmek mümkündür.144 Belirtilen hususların yeterli olduğu değerlendirilmekle birlikte, günümüzde terörün uluslararası bir hal almasında küreselleşmenin doğrudan etkisi olduğu düşünülmektedir. Nitekim uluslararası terör denilince akla ilk olarak 11 Eylül eylemleri gelmektedir. Bu eylemin etkisi tahmin edilenden çok daha büyük olmuş, ABD yönetimi 11 Eylül saldırılarını kendisine açılmış bir savaş olarak algılayarak dünyayı "dost/düşman" karşıtlığına sürüklemiştir.145

142 E. Kongar, ‘’Küresel Terörün Kaynakları ve AKP’’, http://www.kongar.org/aydinlanma/2004 (15.06.2006)

143 A. S. Akyıldız, "Uluslararası Terörizm ve Terörizme Karşı Alınması Gereken Önlemler", Türkiye'nin Güvenliği Sempozyumu, Fırat Üniversitesi Yay., 2002, Elazığ, s. 27.

144 Bkz; A. Hüseyin, Ortadoğu'da Devlet ve Terör, İstanbul, Pınar Yay., 2001, s. 77. ve http://www.egm.gov.tr/teror.terorizm.uluslar.asp (15.06.2006)

145 A. Özkan, ‘’Küresel Terörün Etkileri ve Medyanın Yaklaşımı’’, Stratejik Öngörü, S. 7 (2005), s 30.

11 Eylül sonrasında ABD'nin (bu saldırıları bahane ederek) önce Afganistan'a, sonra "kitle imha silahları var" diyerek Irak'a girmesinin, hem Orta Doğu'da hem de dünyanın öteki bölgelerinde yeni terörist eylemler doğurduğu bir diğer ifadeyle, uluslararası terörün artmasına sebep olduğu gözlenmektedir.146 Gerçekten de,

“ABD’nin terörizm ile savaş adı altında uyguladığı yayılmacı politikalar”

kapsamında önce Afganistan’a, sonra da Irak’a girmesi; uluslararası terörü azaltmamış, hatta (özellikle El Kaide merkezli) terörün daha da artarak küreselleşmesine neden olmuştur. 11 Eylül 2001’den itibaren El Kaide ve uzantıları tarafından; Fas/Kazablanka, Endonezya/Bali Adaları, İspanya/Madrid, İngiltere/Londra, Mısır/Şarm El Şeyh ve Ürdün/Amman gibi farklı coğrafyalarda gerçekleştirilen büyük eylemler bunun bir göstergesidir.

Terörün küreselleşmesinden Ülkemiz de derinden etkilenmiş, 15–20 Kasım 2003 tarihlerinde İstanbul’da (59) insanımızın hayatını kaybettiği ve çok sayıda kişinin de yaralandığı, tarihimizin en büyük terör eylemleri gerçekleştirilmiştir.

Bu noktada El Kaide merkezli uluslararası terörün ortaya çıkmasında ve eylemsel faaliyetlere girişmesinde; dini motivasyonlar ve örgütün doğal yapısından kaynaklanan hususlar haricinde, ABD’nin bu politikalarının da doğrudan etkisi olduğu düşünülmektedir.

4. 11 Eylül Saldırıları İle ABD Politikalarının Etkisi

ABD’de düzenlenen 11 Eylül 2001 saldırıları ve El Kaide örgütünün faaliyetleri, terörizmde yeni bir sayfa açmış, terör ve terörle mücadele kavramlarının ön plana çıkmasını sağlamıştır. Bu eylemler, tüm dünyada uluslararası terörün “doruk noktası ve miladı” olarak görülmektedir.147

ABD, 11 Eylül’de; Pearl Harbour'dan148 bu yana ilk defa kendi ülkesinde, yapılan bu kadar büyük saldırılara maruz kalmıştır. Eylemler ABD’yi derinden etkilemiş, halk üzerinde bir nevi travma etkisi yapmıştır.149

146 E. Kongar, 2004, a.g.e.

147 İ. Kaçar, ‘’Büyük Ortadoğu Projesi ve Küresel Terör’’, Polis Dergisi, S. 40 (2004), s 253.

148 II. Dünya Savaşı sırasında; 7 Aralık 1941 günü, Japon uçak gemilerinden kalkan yüzlerce uçak, Hawaii adalarında bulunan Pearl Harbour deniz üssünde yönelik saldırı düzenlenmiş, bu olay üzerine ABD Kongresi 8 Aralık 1941’de Japonya’ya savaş ilan ederek fiilen II. Dünya Savaşına katılmıştır.

149 K. Dağcı, ‘’ABD’nin Güvenlik Yaklaşımı ve Terörizm’’, Stratejik Öngörü, S.7 (2005), s 59.

Akabinde 11 Eylül’de yaşanan şok, bütün gelişmiş ülkeleri sarsmış, ABD’nin uluslararası alandaki çıkışları ile terörizm dünya gündeminin ön sırasına yerleşmiştir.

ABD’nin bazen aşırıya kaçan tavırlarına rağmen, Avrupa ülkelerindeki terör tehdidi algılamasının yeterince hassasiyet kazanmadığı gözlenmiştir. Bu doğrultuda, nasıl ki ABD için 11 Eylül saldırıları bir dönüm noktası oluşturmuş ise, 2004 Madrid saldırılarının da150 Avrupa ülkeleri için dönüm noktası olduğu vurgulanmaktadır.151

ABD yönetimi, 11 Eylül saldırısından sonra dünyaya savaş mantığıyla yaklaşmaya, küresel ekonomik sorunları ikinci plana atmaya, dünya siyasetini salt askeri güvenlik ideolojisi olarak tanımlamaya ve bu yolla kendi hegemonyasını dünya üzerinde tek taraflı olarak kurmaya başlamıştır.152 Böylece, bir nevi global devlet terörü153 şeklinde ifadelendirilen ABD politikaları paralelinde, sadece terörist eylemlerde bulunan birey ve örgütleri değil, teröre destek veren devletleri (haydut devlet) hatta terörle aktif bir şekilde mücadele etmeyen veya ilerideki bir tarihte terörist eylemlerde potansiyel destekçi olacak devlet ve bölgeleri hedef almıştır.

Terörist eylem meydana gelmeden önce “potansiyel” teröristlerin tespit ve yok edilmesini öngören yeni güvenlik doktrinini benimseyen ABD; kendisine yönelik terörist eylemleri meydana gelmeden önlemek için dünyanın her tarafında ‘terörist’

örgüt ve kişileri takip etmekte ve küresel düzeyde “sürek avı”nı sürdürmektedir.154 ABD’nin teröre karşılık verdiği bu politika, kısmi bazı başarıları beraberinde getirmişse de; küresel düzeyde istikrarsızlığı daha da arttırdığı için başarısız görülmektedir. Daha da önemlisi ABD; küresel terör hareketlerinin azalmasını sağlamak bir tarafa, bu eylemlerin daha da artmasına neden olmuştur. Bu açıdan değerlendirildiğinde, ABD'nin 11 Eylül sonrası uyguladığı stratejinin başarısızlığı ortadadır.155

150 El Kaide ile bağlantı ‘Fas İslami Savaşçıları Grubu’ mensuplarınca; 11 Mart 2004 tarihinde, İspanya’nın başkenti Madrid’de tren istasyonlarına yönelik gerçekleştirilen eylemler sonucu, yaklaşık (200) kişi ölmüş, binlerce kişide yaralanmıştır.

151 S.Dilmaç, 2004, a.g.e., s 362.

152 A. Dinçyürek, "Uluslararası Terör, Türkiye ve Dünya Siyaseti: 11 Eylül Ve İstanbul'a İkiz Terör Saldırıları", Terörün Görüntüleri, Görüntülerin Terörü, Çizgi Kitabevi, 2004, Konya, s.385.

153 Emre KONGAR “Global devlet terörü” ifadesi ile ABD’nin 11 Eylül sonrası uyguladığı politikaları, bir diğer ifadeyle Afganistan ve Irak müdahalelerini kastetmektedir.

154 E. Kongar, Küresel Terör ve Türkiye, Remzi Kitabevi, 2002, İstanbul, s. 31.

155 C. Çakmak, a.g.e., s. 77.

Nitekim 11 Eylül sonrasında, kampları imha edilmesine, çok önemli elemanları yakalanmasına veya öldürülmesine rağmen, El Kaide’nin eylemleri globalleşerek devam etmektedir.156 Hatta El Kaide, ABD’nin bu (saldırgan) politikalarını eylemlerine gerekçe olarak göstermektedir.157

ABD'nin uluslararası terörizmi engellemede, başarısız olmasında pek çok neden sayılmaktadır. Bu noktada en önemli hatası olarak; yaptığı askeri müdahalelerinde (Afganistan ve Irak) uluslararası meşruiyet arayışı içine girmemesi gösterilebilir.158 ABD’nin yakaladığı terör şüphelilerini, uluslararası hukuka uygunluğu tartışmalı bir şekilde Guantanamo üssünde tutması da, 11 Eylül sonrasında Afganistan’a yönelik meşru sayılabilecek mücadelesinin, meşruiyetini kaybetmeye doğru gitmesine neden olan hataları arasında gösterilmektedir.159Ayrıca, dikkat çeken büyük hatalardan biri de; ABD yönetiminin süreç hakkında zaman zaman kullandığı ifadelerdir. ABD Başkanı BUSH'un, 11 Eylül sonrasında, terörle mücadele için kullandığı crusade (haçlı seferi) tanımlaması160 bunlardan en dikkat çekenidir. Tek başına bu sözcük değil, bir bütün olarak ABD'nin İslam dünyasına yönelik tutumu, askeri başarılarına rağmen küresel terör karşısında üstünlük sağlayamamasının sebeplerindendir.

Dolayısıyla ABD, başlangıçta haklı görülebilecek gerekçelerle başladığı mücadelede, yaptığı hatalar sonucunda uluslararası kamuoyunun gözünde yavaş yavaş haksız bir konuma düşmüştür.161

156 J.Burke, El Kaide Terörün Gölgesi, Everest Yay., 2004, İstanbul, s.6.

157 Usame Bin LADEN; 24 Kasım 2002’de Amerikan halkına yazdığı açık mektupta “size saldırıyoruz, çünkü ABD de bize saldırdı ve saldırmaya devam ediyor” demektedir. LADEN, aynı mektupta Amerikan halkını da ABD’nin saldırgan politikalarını durdurmamak, hatta desteklemekten dolayı suçlamaktadır. Ayrıca, Usame Bin LADEN, 2004 Kasım’ındaki ABD Başkanlık seçimlerden hemen önce El Cezire’de yayımlanan mesajında ise; “Amerika’ya özgürlüklere düşman olduğumuz için saldırmıyoruz. Öyle olsaydı, İsviçre’ye de saldırırdık. Amerika’ya, Müslümanlara saldırdığı için saldırıyoruz. Müslümanları öldürmeyin ki, öldürmeyelim” şeklinde ifadeler kullanmaktadır. E.

Başyurt, ‘’El Kaide Sivilleri Neden Öldürüyor’’,Aksiyon, S. 554 ( Temmuz 2005).

158 C. Çakmak, a.g.e., s 84.

159 B. Bolechow, “The Unuted States of America Vis-a-vis Terrorism”, American Behavioral Scientist, C. 48, S. 6 (Şubat 2005), s 792. Aktaran; C.Çakmak, a.g.e., s 76.

160 ABD Başkanı George BUSH; 11 Eylül eyleminin birkaç gün sonrasında 17 Eylül 2001 tarihinde, ABD halkına yaptığı konuşmasında, terörizm ile savaş ifadesi ile birlikte ‘crusade’ (haçlı seferi) tabirini kullanmıştır. Her ne kadar BUSH’un bu sözcüğü İngilizce’deki diğer karşılığı ‘topyekün savaş’ anlamında kullandığı belirtilse de, bu ifade İslam ülkelerinin tepkisini çekmiş ve kamuoyunda tartışma yaratmıştır.

161 C. Çakmak, a.g.e., s 85.

Özetle; 11 Eylül'den sonra ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgal etmesi, ABD'ye ve Irak'taki koalisyon güçleri içinde yer alan ülkelere yönelik saldırıları artırmıştır. Bu itibarla, El Kaide merkezli küresel terörün artışında, ABD'nin yanlış politikaları ile küreselleşmenin etkilerinin birleştirmesi yerinde olacaktır.162

Günümüzde; iyice yayılan ve yoğunluk kazanan terörizm, her gün biraz daha küçülen dünyada, gittikçe daha çok ülkeyi doğrudan veya dolaylı olmasının yanı sıra, yakından ve/veya derinden etkilemektedir.163 Bunun doğal sonucu olarak, ABD, Almanya ve İngiltere gibi kişisel özgürlük ve insan haklarına duyarlı ülkeler bile, terörle mücadele alanındaki yasalarını değiştirerek, güvenliğin sağlanması yönünde daha sert kanunlar çıkartmışlardır.164 Gerçekten de, devletler; kendi başlarına gelmedikçe, terörle mücadelenin mahiyetini anlamamakta, özellikle uluslararası işbirliğine yanaşmamaktadırlar. Bu kapsamda Ülkemizi, terörizmle mücadelesinde (başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere) yalnız bırakan Batı; 11 Eylül saldırıları sonrasında, durumun ciddiyetini kısmen kavrayabilmiştir.165

Buna en güzel örnek olarak, senelerce Avrupa’da yoğun faaliyetleri bulunan PKK/KONGRA-GEL ve DHKP/C örgütlerinin; 11 Eylül saldırıları sonrasında, 3 Mayıs 2002 tarihinde Avrupa terör örgütleri listesine alınması gösterilebilir.166