• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM

2. Türkiye’de Terörün Kaynakları-Sebepleri

2.1. Ekonomik Nedenler

Toplumsal yaşamın vazgeçilmez unsurlarından olan ekonomi; bozuk ve sallantıda olduğu zamanlarda, terör olayları üzerinde mutlaka etkide bulunmaktadır.

Oluşan dengesizlik, adaletsizlik ve yolsuzluklar gayri memnun bir zümre oluşmaktadır ki, bu durumda terörün işine gelmektedir. Çünkü terör örgütleri daha çok ekonomik yönden gayri memnun kesimden kendilerine destek ve eleman temin edebilmektedir.274 Toplumdaki dengesiz gelir dağılımı da, terör odakları için yararlanılan en önemli kaynaklardan biridir. Konu propaganda malzemesi yapılarak, mümkün olduğunca istismar edilmeye çalışılmaktadır.275

TÜRKDOĞAN; ”ferdi gelirlerin milli dağılımındaki eşitsizlik ne kadar büyük olursa şiddetin seviyesi de o kadar büyük olmaktadır”276 demektedir. Özellikle

269 G. Korkmaz, a.g.e., s. 87-92.

270 R. Karadağ, Şark Meselesi, Nida Yayınevi, İstanbul, 1981. Günümüzde şark meselesinin halen etkisini sürdürdüğü belirtilmektedir. Bu noktada, Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar Türklerin bulunduğu yerlerde, Türk hakimiyetinin kırılarak etkilerinin azaltılması için, Anadolu’da ise (Laik-Anti Laik, Alevi-Sünni vb) konularında tartışma yaratarak Türkiye’nin bunalımlı bir hal almasını amaçladığı vurgulanmaktadır.

271 Jeopolitik; coğrafi etkenlerin politikaya olan etkilerini ve bu etkilerden istenen politikaların oluşturulmasında nasıl faydalanılacağım inceleyen bilim dalıdır. Jeostrateji ise; jeopolitikten ayrı olarak coğrafi unsurların stratejik açıdan incelenerek sonuçların çıkarılması konularını kapsamaktadır.

272 N. Alkan, 2002, a.g.e., s. 37.

273 A.g.e., s .38.

274 G. Korkmaz, a.g.e., s. 99.

275 D. Erdoğan, Terörle Mücadelede Halkla İlişkiler ve Propagandanın Yeri ve Önemi, TODAIE Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1999, s.29.

276 O. Türkdoğan, Sosyal Şiddet ve Türkiye Gerçeği, Mayaş Yay., Ankara, 1985,s. 346.

gençlik kesimi, bu propagandalardan etkilenerek, terör örgütlerinin yörüngesi içine girebilmektedir. Ülkemizdeki terör örgütleri üzerinde yapılan araştırmalarda;

mensupların, genelde; eğitim seviyesi düşük, alt sosyo-ekonomik düzeyden gelen bireyler olduğu görülmektedir.277 Ayrıca, büyük kısmının ideolojiye olan inançlarından değil, şartların zorluğundan eyleme girdikleri anlaşılmıştır.278

Örneğin, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı tarafından, 1003 tutuklu PKK terör örgütü mensubuna uygulanan bir anket sonucunda; gerek kendilerinin, gerekse ailelerinin eğitim ve gelir düzeylerinin oldukça düşük olduğu, ayrıca eğitim ve gelir düzeyi arttıkça örgüte katılımın azaldığı görülmüştür. Bu durum eğitim seviyesi düşük, Türkiye ve dünyayı algılamada güçlükleri bulunanların PKK propagandasına daha açık olduğu, eğitim ve gelir düzeyi yüksek, toplumla bütünleşmiş kesimlerde ise, fazla etkili olamadığı şeklinde değerlendirilmektedir.279

Bu noktada, sol örgütlerinin yaptığı propagandanın, kendisini etkilemesinin özel nedenlerini, PKK itirafçısı Abdülkadir AYGAN şöyle sıralamaktadır;280

"Ailemin ekonomik durumunun çok zayıf olması dolayısıyla, çocukluğumda ve gençliğe geçiş dönemimde arzuladığım birçok şeye sahip olamamıştım.

Yaşıtlarım okul tatilinde keyfince eğlenirken, ben her yıl okul kapandıktan sonra ailemle birlikte Çukurova'ya giderek yazın kavurucu sıcağında pamuk tarlalarında ırgatlık yapıyordum. Hem çalışıp, hem okumak zorundaydım.

İçerisinde bulunduğum durum fakirlik edebiyatını durmadan işleyenlerin propagandasından etkilenmeme ve onlara yaklaşmama neden oluyordu"

Görüldüğü gibi ekonomik eksikliklerin bir sonucu olan eğitimsizlik, tatmin edilememiş duygular ve işsizlik ile kaybedecek bir şeyi olmayanların, teröre yönelmesi kolaylaşmaktadır.281 Bu itibarla, ekonomik sorunların ülkemizin en önemli sorunlarının başında yerini aldığı söylenebilir. Özellikle, son yıllarda gelir dağılımındaki artan adaletsizlikler282 ve güçlü konumda olanların haksız kazanç elde etme konusundaki duyarsızlıkları, tüm toplumunun tahammül sınırını zorlamış, sosyal barış ve huzuru zedeleyecek boyutlara ulaşmıştır.

277 N. Alkan, 2002, a.g.e., s. 38.

278 M. S. Denker, a.g.e., s. 10.

279 C. Özönder, ‘’Terörün Sosyo-Kültürel Yönleri’’, Doğu Anadolu Güvenlik ve Huzur Sempozyumu, Fırat Üniversitesi Yay., EIazığ 1998, s. 292.

280 A. Aygan, Bir İtirafçının Kaleminden PKK ve Terörün Sosyal Temelleri, Çılgınlıktan Sağduyuya: İtirafçılar Anlatıyor, Yeni Forum Yay., Ankara, 1987,s.102.

281 M. S. Denker, a.g.e., s. 10.

282 DİE İstatistiklerine göre, ülkemizdeki yıllık milli gelirin %80’nini nüfusun %5 harcanmaktadır.

Ekonomik ve sosyal hayattaki hızlı gelişmeler birçok olumlu sonuçlar doğurmakla birlikte hassas dönemde bulunan gençlik kesiminde, uyumsuzluk ve dengesizliklere de yol açabilmektedir. Bu kapsamda ekonomik gelişme sosyal bütünleşme ile desteklenmelidir.283 Ayrıca suç ve teröre kaynaklık eden sosyal adaletsizliklerin giderilmesi gerekmektedir.284

2.2. Siyasal ve Yönetime ilişkin Nedenler

M. Sami DENKER; Siyasi sebepleri “İç ve Dış Siyasal Sebepler” olmak üzere (2)’ye ayırmıştır. Dış Siyasal Sebeplerin; bir ülkenin gücünü azaltmak, şantaj unsuru olarak kullanmak, kendi ideolojisini başka ülkelere taşımak yada ülkedeki terör gruplarının desteklenmesi şeklinde, İç Siyasal Sebeplerin ise; iktidarın iyi kullanılmaması veya içteki siyasi grup/partilerin ülke menfaatlerini bırakarak kavga etmeleri, böylece doğan otorite boşluğu ile terörist unsurların cesaret kazanarak terörün daha da büyümesine yol açması şeklinde olabileceğini belirtmektedir.285

Alvin TOFFLER'ın da söylediği gibi toplumlarda, hoşnutsuzlukların oluşturduğu küçük grupların varlığı kaçınılmazdır. Ancak, siyasal sistem dengesini koruduğu sürece, bu durum çok fazla korku verici olarak kabul edilmemektedir.286

Ayrıca, iktidar olma mücadelesinde toplum düzeni bozulabileceği gibi iktidarın kullanılmasına ilişkin aksaklıklar nedeniyle de düzen bozulabilecektir. Bunun en belirgin örneğini, uzun süren iktidar boşluklarının ve iktidar zaafının bulunması halinde görülmektedir. Sağlıklı işleyen bir siyasal sistemin ‘şiddet’i tamamen ortadan kaldırmasa bile en düşük seviyede tutacak kurallara sahip olduğu kabul edilirse, toplum düzenin bozulması sonucu, söz konusu kuralların işlemesini sağlamayan siyasal düzenler şiddet olgusu ile karşılaşacaktır287 Şüphesiz buna en iyi örnek; siyasi nedenlerden kaynaklanan terör olaylarının yaşandığı “İdeolojik Terör Dalgası-1980 öncesi” dönem gösterilebilir.

Bu doğrultuda, terörün doğmasında; siyasal partilerin, iktidarların ve yönetimi temsil edenlerin sorumluğunun da bulunduğu açıktır. Şöyle ki; siyasal partiler, kendi

283 O. Türkdoğan, a.g.e., s. 9.

284 İ. Cerrah, ‘’PKK Terörünün Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Nedenleri’’, 1. Milletlerarası Doğu ve Güneydoğu Anadolu Güvenlik ve Huzur Sempozyumu Bildirileri, Fırat Üniversitesi Yay., Elazığ, 2000, s. 396.

285 M. S. Denker, a.g.e., s.12.

286 A. Toffler, Yeni Güçler, Yeni Şoklar, Altın Kitaplar Yay., İstanbul 1992,s. 267.

287 M.Ş. Alpaslan, a.g.e., s 49.

varlıklarının gerekçesi olan demokrasi kavramında asgari ölçüde anlayış birliğine varmış değildirler. Bu yüzden yandaşları olan geniş yığınlar, ortak siyasal kültür tabanı üzerinde buluşamamaktadırlar.288

Türkiye, 1950 yılından itibaren Demokrat Parti'nin iktidara gelmesiyle birlikte, çok partili siyasi hayata geçiş yapmıştır. Ancak, tarihimizde demokrasinin alt kültürü bulunmadığından, 1954 yılına kadar büyük bir atılım gerçekleştiren DP; bu yıldan sonra istediklerini gerçekleştirememiş, başarısızlığını da özellikle muhalif gördüğü gazeteci, akademisyen ve siyasi partileri antidemokratik uygulamaları ile susturmaya çalışmıştır. DP’nin bu tutumu karşısında büyük öğrenci gösterileri olmuş, olayların büyümesi üzerine önce sıkıyönetim ilân edilmiş, akabinde DP’nin problemlerin çözümünü baskıyı artırmada görmesi sonucu, 1960 ihtilali gerçekleştirilmiştir.289

Ülkemizde, DP'nin iktidardan uzaklaştırılmasından sonra da, Türk halkı devamlı olarak ikili siyasi çekişme, buhran ve kaos içinde yaşatılmıştır. Siyasi alanda yaşanan bu sorunların sonucu olarak, ülkemizde büyük bir otorite boşluğu doğmuş;

bu boşluğu da terör örgütleri doldurmaya çalışmışlardır. Siyasal iktidarların savundukları ilkelere uygun hareket etmemeleri, vaatlerini yerine getirmemeleri de halkta bir güven bunalımına sebep olmakta ve radikal görüşlü siyasal oluşumların önünün açılarak, halk kutuplaşmaya sürüklenmektedir.290

Bu bağlamda, terörizmin en önemli panzehiri; toplumumuzda yaşayan farklı ideoloji, inanç ve dünya görüşüne sahip grupların birbirleriyle kavga etmeden yaşatılabilmesinin sağlanması olduğu söylenebilir. Nitekim son yıllarda toplumumuzun uzlaşı kültürünü kazanmaya başladığını ve devletin de gerekli reformları yapmak için çaba içerisinde olduğunu görüyoruz. Terörün engellenmesi için bu çalışmaların daha da hızlandırılarak devam ettirilmesi gerekmektedir.291

2.3. Sosyo-Kültürel Nedenler

Esas itibariyle sosyal bir olay olan terörizm, şüphesiz ki çok yönlü ve karmaşık bir sorunlar yumağıdır. Terörü sosyal bir olay olarak ele alırken, toplumun değer

288 Ö. Ozankaya, Türkiye'de Terörün Etkenleri ve Çözüm Yolları, Türkiye’de Terör, Abdi İpekçi Semineri, İstanbul, 1989, s.173

289 Z. B. Avşar, , a.g.e., s 42.

290 A.G. Yıldırım, ‘’Terörizm ve Türkiye’’, 1. Milletlerarası Doğu ve Güneydoğu Anadolu Güvenlik ve Huzur Sempozyumu Bildirileri, Fırat Üniversitesi Yay., Elazığ 2000, s.688.

291 N. Alkan, 2002, , a.g.e., s. 43.

yargılarını, alışkanlıklarını, gelenek ve göreneklerini inceleyerek gözden geçirmek gerekmektedir. Bu bağlamda, sosyal değerlerdeki hızlı değişmeler, toplumda artan sapmalara ve uyuşmazlıklara sebep olabilmektedir. Bu değişim döneminde yaşanan sıkıntı, buhran ve kaoslar; hem teröristleri ve şiddet yanlılarını beslemekte, hem de onların toplumu etkilemelerine neden olmaktadır. 292

Toplumdaki değer yargıları ve bunların benimsenişinin zaman içerisinde değişikliğe uğraması ve çağın ihtiyaçlarına göre değişmesi normaldir. Ancak sosyal yapıdaki değişim çok hızlı olursa ve geneli kapsayacak özellik taşımazsa, problemler ortaya çıkmakta ve sosyal denge bozulmaktadır.293 Sosyal değerlerdeki bu hızlı değişim; hem sosyal problemlere, çatışmalara sebep olmakta, hem de fertlerin, içine kapanık, şiddet yanlısı, görüşlerini açıklamak yerine zorla kabul ettirmeye yönelen kişiler haline gelmesine neden olmaktadır. Kısaca; sosyal değerlerdeki bu erozyon milleti kamplara bölerek, birbirine düşman kitlelerin oluşmasına sebep olmaktadır.294

Tarih, dil örf ve adetler, sanat ve edebiyat eserleri gibi kültür unsurları milli, şahsiyetin sürekliliğini gösterir. Bunlar arasındaki gelişmeci ve tekâmülcü bağın koparılması toplulukta anormal belirtilerin gösterilmesine yol açar.295 Bu anormal belirtiler genellikle anarşi, şiddet ve sosyal çözülme olarak kendini gösterir. Esasında şiddet ve anarşi taraftarları da özellikle kültür, dil, din, ahlak, aile ile ilgili kavramlarda kargaşalık yaratarak toplumu ve onu oluşturan fertleri neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmeyecek bir duruma getirmek ve böylece kendi sundukları reçeteyi itirazsız kabul etmelerini sağlamak amacını güderler.296

Bu doğrultuda, günümüzde sanayi toplumlarının; oluşturduğu karmaşa ile kişileri şiddete yönelten bir kuvvet olduğu söylenebilir. Özellikle “şehirleşme” ve

“göç” olgularından kaynaklanan sosyal çalkantılar ve kültür değişimleri suça olduğu kadar şiddet kullanımına da katkıda bulunmaktadır. Sosyal gelişmeyle birlikte ortaya çıkan hızlı nüfus artışında olduğu gibi toplumun niteliği değişmekte, toplum

292 A.g.e., s. 44.

293 D. Erdoğan, , a.g.e., s.29.

294 M. Erkal, 1987, a.g.e., s.244.

295 İ. Kafesoğlu. Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri, İstanbul, 1970, s.27.

296 A.Songar, ‘’Genel Olarak Terör ve Türkiye’deki Terör Olaylarının Psikiyatrik Değerlendirmesi’’, Uluslararası Terörizm ve Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı Sempozyumu, A.Ü. Yay., Ankara 1984, s.144.

yaşantısına yeni kültür grupları eklenmekte ve bu durum da yeni bunalımlara kaynak teşkil etmektedir297.

Kişi ait olduğu sosyal çevreden veya gruptan ayrıldığında, içine girdiği yeni çevrenin kültürüne uymak zorunluluğu duymaktadır. Ancak çoğu zaman zıtlıkların birleşmesi sonucu “kültür ihtilafı”nın etkisine girmekte,298 böylece toplumda yalnız kalan fert, bir yere ait olma veya değişik sebeplerle (sosyal statü, güçsüzlük hissini yenme, kendini ispatlama vb.) terörist eylemlere katılmaya hazır hale gelmektedir.

Bu noktada, kırsal bölgelerden veya küçük kentlerden büyük kentlere ya da dış ülkelere göç eden insanlar; kültür çatışması, toplumsal çözülme, alt kültürlerin oluşması gibi toplumsal süreçler içinde yaşamak zorunda kalırlar.299 Bunun akabinde boşlukta kalırlar ve göç ettikleri toplumsal ortamın davranış kalıplarıyla çatışma yaşamaya başlarlar. Toplumdan gelen tepkiler, bu insanları arayışa sürükler ve kendilerini boşluktan kurtarmak için değişik gruplarla bağlantı kurarlar.300

Değinilen bu sosyo-kültürel etkenlere, ülkemizde de rastlanılmıştır. Türkiye;

1923-50 yılları arasında durgun bir sosyal yapıya sahipken, 1950'lerden itibaren, hızlı bir zirai makineleşme yaşanmış, bu husus da geniş çapta köylerden büyük şehir merkezlerine nüfus kaymalarına yol açmıştır. Böylece, “gecekondulaşma” denilen bir takım yan kültür alanları oluşmaya başlamıştır.301

Gecekonduların ilk kullanıcılarının; fabrikada çalışmak üzere kırdan şehre gelen işçiler olduğu ve (satarak kar etmekten ziyade) tamamen barınma ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla böyle bir yol seçtikleri belirtilmektedir. 1949'da İstanbul'da 5 Bin civarında gecekondu bulunduğu, 1963-1964 yıllarında Türkiye'nin en büyük 13 büyük şehrinde yapılan sayımlara göre; 1 milyon 800 bin kişinin, gecekondularda yaşadığı, ayrıca bunların büyük bir çoğunluğunun, yani 1 milyon 590 bin kişisinin, Türkiye'nin 4 büyük şehir merkezinde yaşadığı ifade edilmektedir.302

Bu yıllarda köyden kente göç eden Anadolu insanı, kültürel açıdan yabancılık duygusu çekmenin yanında, yoksulluktan kaynaklanan nedenlerle kendini çaresiz,

297 E. Kongar, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı I-II, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1994, s.222

298 S. Dönmezer, Kriminoloji, İstanbul Üniversitesi,Yayını, No:2891, İstanbul, s.253-254.

299 Ö. Köknel, Bireysel ve Toplumsal Şiddet, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1996, s.174.

300 A.g.e., s.175.

301 O. Türkdoğan, a.g.e., s.122.

302 S. Yerasimos, Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye, Belge Yay., İstanbul, 1994, s.394.

sahipsiz ve yalnız hissetmiştir.303 Kendilerinin ezilmiş, horlanmış ve dışlanmış olduğunu düşünen insanlarımız, çok duygusal ve daha az kontrollüdür, bu nedenle bu insanların içine düştükleri boşluğu, dini istismar eden gruplar ve terör örgütleri en iyi şekilde doldurmuşlardır.

KONGAR da şiddetin oluşmasında; kentsel alanlarda, endüstri tarafından emilemeyen iş gücünün yarattığı “gecekondu bölgelerinin” etkisi olduğunu belirtmektedir. Bir diğer ifadeyle, günümüzde yaşanan hızlı kentleşme, toplumda;

yeni bir yapı, değişik bir hayat tarzı-kültürünün oluşması açısından büyük önem arz etmektedir. Bölgeler arasındaki dengesizlikler ve kentler içinde gelir ve yaşam düzeyi dengesizlikleri kısacası “çarpık kentleşmenin” özellikleri, şiddet olaylarının ortaya çıkmasında ana etkenler arasında sayılmaktadır.304

Sonuç olarak; 1950'li yıllardan itibaren ülkemizde yaşanan ekonomik ve toplumsal değişimlerin, siyasal şiddet potansiyelini geliştirdiği, bu kapsamda yurdumuzdaki nüfus patlamasının, artan işsizliğin, gecekondulaşmanın, ağırlaşan geçim koşullarının, yüksek öğrenim kurumlarına giremeyen kitlelerin büyük bir ölçüde terör örgütlerinin yürüttükleri propagandalara konu teşkil ettiği söylenebilir.305 Ayrıca, bölgesel farklılıklar ve etnik kökenler ön plana çıkarılarak bölücü terör eylemlerine de girişildiği vurgulanabilir.

Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olan terörizmden kurtulabilmesi için, sosyal ve kültürel problemlerini çözerek, toplumun iç bünyesine yönelik tehditlere karşı, savunma reflekslerini güçlendirmesi gerekmektedir.306

2.4. Eğitim Sisteminden Kaynaklanan Nedenler

Ekonomik eksikliklerden dolayı eğitim verilmemiş hatta cahil kalmış insanların, istismar edilmeye çok müsait konuma geldikleri, bu noktada zorluklarla büyümüş yeterli bir eğitim görmemiş, kaybedecek hiç olmayan birisinin, eline geçen ilk fırsatta içinde birikmiş olan hıncını topluma yöneltmesinin doğal olduğu belirtilmektedir.307

303 N. Alkan, 2002, , a.g.e., s. 45.

304 E. Kongar, 1998, , a.g.e., s. 210.

305 R. Keleş ve A. Ünsal, Kent ve Siyasal Şiddet, COGİTO S .6 (1996), s.101.

306 N. Alkan, 2002, , a.g.e., s. 46.

307 M. S. Denker, a.g.e., s 11.

Bu itibarla terörü besleyen en önemli kaynaklardan birinin “eğitim eksikliği“ya da “cehalet” olduğu, böylece cehaleti ortadan kaldırmaya yönelik her türlü eğitim faaliyetinin aynı zamanda teröre karşı etkin bir önlem olacağını söylemek yanlış bir ifade olmayacaktır.308 Eğitim ailede başlar, sokakta, okulda ve iş yerinde devam eder. Siyasal partiler, dernekler, sendikalar, gönüllü kuruluşlar, basın ve diğer toplumsal kurumlar, bu eğitim süreci içerisinde yer alırlar. Ancak, günümüzde eğitim denince büyük ölçüde "okullarda" yapılan eğitim anlaşılmaktadır. Bunun temel ne-deni olarak, karmaşıklaşan sanayi toplumlarında eğitimin ayrı bir kurum olarak ortaya çıkıp çok çeşitli işlevleri yerine getirmesi gösterilebilir.309

Eğitime ilişkin sebepler; “gençlerin kötü eğitilmelerinden kaynaklanan sebepler” ve “bizzat eğitimin kendi sorunlarından kaynaklanan sebepler” olarak (2)’ye ayrılabilir. Bir diğer ifadeyle Ülkemizde eğitim sistemi miadını doldurmuş ve toplumumuzun gereksinmelerine cevap vermekten uzak hale gelmiştir. Ayrıca, fertler açısından eğitim maliyetinin yüksek olması; barınmadan yiyeceğe, pahalı kitaptan bulunmayan ders notuna, defter ve kaleme kadar bir diploma alabilmek için aşılması gereken birçok sorun vardır. Özellikle Türkiye’de 1960’ların sonlarındaki öğrenci olaylarının başlamasında bu tür sorunlar önemli bir yer tutmuştur.310

Ülkemizde 1991 yılı DİE verilerine göre; 63 milyon kişi bulunmakta ve bunların 40 milyonu, 12 ve daha üst yaş grubunda yer almaktadır. Bu 40 milyonun, 10 milyonu okuma-yazma bilmemektedir. 21 milyonu ilkokul, 3 milyon 600 bin kişi ortaokul, 3 milyon 300 bin kişi lise ve 1 milyon 200 bin kişi ise üniversite mezunudur.311 Gençlere gelince, 15-19 yaş arasında 1 milyon gencimiz okuma yazma bilmemektedir. Çocuklarımızın 6-11 yaş grubunda 2 milyonu hiç okula gitmemektedir. Öte yandan, okuma-yazma bilmeyenlerin 1,5 milyonu okul ve öğretmen yönünden en yoğun olan İstanbul, İzmir ve Ankara'da bulunmaktadır.312

Ayrıca yapılan araştırmalarda, Türkiye'de her 5 yetişkinden 1’inin okuma-yazma bilmediği, bu durumun kadınlarda daha da düştüğü ve her 3 kadından 1’inin

308 İ. Cerrah, , a.g.e., s.376.

309 E. Kemerlioğlu, S. Kızılçelik, M. Gündüz, Eğitim Sosyolojisi, İzmir, 1996, s .3.

310 E.Kongar, 1998, a.g.e., s. 211.

311 İ.Cerrah, a.g.e., s.376.

312 A.g.e., s. 388.

okuma-yazma bilmediği görülmektedir.313 Başka araştırmalara göre ise, teröristler arasında, politik farklılıklar olmasına rağmen, yaş, eğitim ve gelir düzeyleri açısından; hep aynı noktada birleştikleri, bu noktada köylerden şehirlere gelenler, üniversite öğrencileri ve 16-25 yaş arası kişilerin ilk sırayı oluşturdukları görülmüştür.314

Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere; ülkemizin eğitim seviyesi oldukça düşüktür. Bunun yanında, okullarda verilen eğitimin kalitesi de yeterli değildir. Bu hususu yakalanan örgüt militanlarının ifadelerinden de anlamak mümkündür.

Terör örgütü PKK'nın Diyarbakır bölgesi genel sekreterliğini yapmış olan Hıdır AKBALIK, şunları ifade etmektedir:315

"Çocukluktan gençliğe adım attığımız yıllarda, artık toplumsal meselelere de ilgi duymaya başladık. Ailemizde ve çevremizde öğrendiğimiz şeyler bizi tatmin etmiyordu. Okullarda da aradığımızı bulamıyorduk. Gençliğimizin bu dönemini çok iyi değerlendiren komünistler, gençlerin tecrübesizlikleri ve heyecanlarından istifade ederek, gelişmelerin önünde engel olarak gördükleri dini ve milli duyguları zayıflatmak ve giderek yok etmek suretiyle düşünce alanında bir boşluk yarattılar. Milliyetçi düşünceler yerine enternasyonalizmi, milli ahlâk yerine proleter ahlâk dedikleri komünist ahlâkı yerleştirmeye çalıştılar. Bütün bunların yanı sıra ekonomik, sosyal ve siyasal meseleleri istismar edip, tek çıkar yolun komünist ideoloji olduğunu kabul ettirdiler."

Bu noktada eğitim üzerine yaptığı çalışmalar ile tanınan Abbas GÜÇLÜ, teröre karışanların çoğunun liseli ve üniversiteli gençler olduğunu, ayrıca terör örgütlerinde lider pozisyonunda olanlarında örgütlere genelde üniversitede katıldığını belirtmektedir.316 Gerçektende GÜÇLÜ'nün ifade ettiği gibi, ülkemizde faaliyet yürüten terör örgütlerinin kurucularını-beyin takımını; genelde en gözde üniversitelerinden mezun olmuş ya da yarıda bırakmış kişiler oluşturmuştur.

Örneğin; THKP/C terör örgütünün kurucusu Mahir ÇAYAN, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrenicisidir.317 TKP/ML TİKKO terör örgütünün kurucusu İbrahim KAYPAKKAYA, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi

313 F.Güneş, ‘’Polis-Halk İşbirliğinde Halkın Eğitim Durumu’’, 1. Polis-Halk İşbirliği Sempozyumu Bildirileri, Polis Akademisi Yay., Ankara, 1995, s 87.

314 E. Demirel, 1999, a.g.e., s.29.

315 O. Türkdoğan, a.g.e., s.308.

316 A. Güçlü, “Yine Gençler” Milliyet, 25.01.2001.

317 T. Feyizoğlu, Mahir, Su Yayınevi, İstanbul, 1999, s. 33.

Fizik Bölümü öğrencisidir.318 THKO terör örgütünün kurucusu Deniz GEZMİŞ, İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisidir.319 PKK Terör örgütünün kurucusu Abdullah ÖCALAN Siyasal Bilgiler Fakültesi ikinci sınıftan terktir.320 Hizbullah terör örgütünün kurucusu Hüseyin VELİOĞLU, Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunudur. 321

Yukarıda sıralanan örnekler, ülkemizde eğitim sistemimizin içinde bulunduğu durumu gözler önüne sermektedir. Zira 15 yılı okullarda geçen bir genç, yanlış eğitim sistemi yüzünden terör örgütlerinin insan kaynağını oluşturabilmektedir.

Dolayısıyla eğitim sistemimizin bu açıdan enine boyuna incelenerek, eksik ve aksak yönlerinin en kısa sürede düzeltilmesi gerekmektedir.322

2.5. Psikolojik Nedenler

Sosyal boyutlarının yanında gerek toplumsal yapıdan, gerekse bizzat insanın ruhsal halinden kaynaklanan psikolojik bir takım sebepler; terörün oluşmasında ve uygulanmasında büyük yer tutmaktadır.323

Ekonomik ve siyasi istikrarsızlıktan kaynaklanan olumsuzluklar, toplum bireylerini psikolojik açıdan etki altına almaktadır. İnsanlar, temel ihtiyaçlarını karşılayamamanın verdiği psikoloji ile farklı yönelişler içerisine girebilmektedirler.

Terör örgütlerine katılan şahıslar incelendiğinde; çoğunlukla gelişim çağında olan bu gençlerin çoğunun, aile ve çevrelerinin doğurduğu problemler nedeniyle psikolojik yönden sağlıklı olmadıkları görülmüştür.324 Ekonomik şartların zorluğu, insanları maddi yönden etkilediği gibi psikolojik ve moral yönünden de etkilemektedir ve bu husus da terör örgütleri tarafından kullanılmaya çalışılmaktadır.325

Bu itibarla, Türkiye’de terörün oluşmasındaki psikolojik sebepler; mantıksızlık ve ruhi bozukluk, moda, hızlı toplumsal değişme, kompleks ve baskı, uyumsuzluk, beyin yıkama ve telkin, psikiyatrik hastalıklar şeklinde sıralanabilir.326

318 T. Feyizoğlu, İbo, İbrahim Kaypakkaya, Ozan Yayıncılık, İstanbul 2000, s.17-35.

319 T. Feyizoğlu, Bir İsyancının İzleri: Deniz, Su Yay., İstanbul, 2000, s.15-54.

320 U. Mumcu, Kürt Dosyası, Umag Vakfı Yay., Ankara 1998, s.5-7.

321 R. Çakır, Derin Hizbullah, Metis Yay., İstanbul, 2001, s.49.

322 N. Alkan, 2002, a.g.e., s. 51.

323 M. S. Denker, a.g.e., s. 12.

324 O. Seçkin, Devlet Güvenliği ve Haberalma, Polis Akademisi Yay., Ankara, 2001, s. 70.

325 O. Türkdoğan, a.g.e., s. 346

326 M. S. Denker, a.g.e., s. 13-14.

Toplumda azınlık durumunda olduğunu, kendilerine farklı davranıldığını algılayan ya da böyle olduğunu sanan insanlar başkalarına güven duymazlar. Bu güvensizlik duygusunun etkisiyle kimi kez doğru kimi kez hatalı değerlendirmeler sonucu; toplumun, yöneticilerin, güvenlik güçlerinin kendilerine karşı art niyetli, ön yargılı ve haksız davrandıklarını düşünürler. Bu nedenle; sert, saldırgan içerikli davranış kalıplarını benimserler.327 Bu davranışlara ortak değerler yüklerler.

Akabinde saygınlıklarını korumak için şiddet eylemleri yaparlar. Böylece din, mezhep, tarikat, ideolojik ve etnik kökenden kaynaklanan terör örgütlerine giren genç militanlar saldırgan davranışlar ve şiddet eylemlerinde bulunarak bağlı oldukları gençlik alt kültürüne şan, şeref ve üstünlük sağladıklarını sanıp insan ve çevreye zarar verirler.328

Bir diğer ifadeyle; kişisel becerisi, yeteneği yetersiz olanlar, içinde bulundukları durumu, rolü ve yeri beğenmezler. Toplum tarafından engellendiklerini, ilgi, sevgi, saygı görmediklerini düşünürler. İlgi görmek, saygınlık kazanmak için, saldırgan davranışlara ve şiddet eylemlerine yer veren davranış örneklerini kullanırlar.329 Ancak ERKAL’a göre; 330

“Fert, kendi psikolojik bunalımını dindirmek amacıyla teröre baş vurmaz.

Başvurduğu haller ise ferdi kalır ve sosyal değildir. Tabii ki, teröre katılan bu olay içinde yer alan kişilerin psikolojik durumlarının da önemli bir yeri vardır.

Ancak, toplumda görülen terör olayları birkaç olaya veya bunu yapan fertlere bağlanamaz ve şahsileştirilemez.”

Ülkemizde de terör örgütlerinin eleman kaynağının; 15-25 yaş arası gençler olduğunu görülmektedir. Çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemi olarak ifade edilen bu dönemde 13-14 yaşları ile 22-25 yaşları arası önemlidir.331 Bu geçiş dönemi sırasında olması gereken hususlardan biri benimseme duygusunun gelişmesidir. Bu kavram, kişinin geçmişinin devamı ve bir gruba ait olma duygusunun bir karışımıdır.

Ferdin cemiyet içindeki yerini bulması manasına gelir.

327 Terörle Mücadele Temel Kitapçığı, EGM Yayınları, Ankara, 2001, s.34.

328 Ö.Köknel, ‘’Örgüt Psikolojisi’’, Bilim-Teknoloji Araştırma, S. 109 (1996) s.40.

329 Ö.Köknel, a.g.e, s.36

330 M.Erkal, ‘’Terörün Sosyolojik Analizi’’, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, C.11 s. 132.

331 Ö.Köknel, İnsanı Anlamak, İstanbul, 1986. s.434.

Ayrıca, gençliğin aşırı cereyanların etkisi altında kalmasının sebebi, gençlik çağının kendine has idealizminin olmasıdır. Bu idealizm olumlu yönde kullanılabileceği gibi kötü niyetli kişilerce olumsuz yönde de kullanılabilir.332

Öte yandan geçiş dönemi gençlerinin yanı sıra beyin gelişmesi yeterli olmayanlar da terörde kullanılmaktadır. Bazı kişilerde beyin gelişmesindeki eksiklik sonucu olan zeka geriliği öfkenin kontrolünü sağlayan ailenin ve kültürel değerlerin benimsenmesinin yetersizliğine yol açabilir. Böylece bu kişiler diğer kişilerden intikam alma vasıtası olarak çeşitli acımasız ve yıkıcı davranış bozuklukları geliştirebilirler.333 Özel olarak belirtmek gerekirse, şiddet eylemlerine katılan gençlerin en belirgin özellikleri olarak; gerçeklerden kopma, idrak sapması ve aşırı şüphe sayılabilir.334 Son olarak kısaca şunu diyebiliriz ki, bazı fertler vücut ve ruh bakımından hastadırlar, hayat kavgasında şiddete başvururlar.335

3. Sonuç

Yukarıda da değindiğimiz gibi, Türkiye; dünya üzerinde jeopolitik ve jeostratejik açıdan önemli bir konuma sahip olduğundan, tarihinin her döneminde çeşitli terör türlerinin hedefi olmuştur ve halen olmaya da devam etmektedir.

Bu doğrultuda, ülkemizdeki, terörün ortaya çıkışı Kürtçü hareketler bağlamında Osmanlı dönemine kadar götürülebilir. Cumhuriyet döneminde ise;

ideolojik terör dalgası (1980 öncesi terör), Ermeni (ASALA) terörü, etnik/bölücü terör dalgası (1980 sonrası terör), din (inanç) temelli terör dalgası (1990 sonrası terör) ve El Kaide bağlantılı uluslararası terör dalgası (11 Eylül 2001 sonrası) şeklindeki beş terör dalgasının yaşandığı düşünülmektedir.

Ayrıca, ASALA hariç diğer terör türlerinin ülkemizi halen tehdit ettiği gözlenmektedir. Nitekim Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre; 2005 yılı

332 A.O.Özcan, ‘’Gençliğin Dünya Görüşü ve Terörizm’’, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, İstanbul, C.40. s. 144.

333 Ö.Köknel, a.g.e., 1996, s.58.

334 A. Ekşi, Gençlerimiz ve Sorunları, İstanbul, 1982, s.351.

335 Ö. Köknel, a.g.e., 1996, s.32.