• Sonuç bulunamadı

IV. BÖLÜM

5. Dini Motifli Terör Kavramı

Yani her şeyden önce bir din olan İslamı, bir ideoloji olarak kabul etmek mümkün değildir.409

5. 1. “İslami Terör” Kavramı Çerçevesindeki Tartışma

İnsanların fizyolojik ihtiyaçlarının yanında, ona hayatı anlamlandıran bir takım ruhsal ihtiyaçları da vardır. Bu ihtiyaçların en başında, büyük bir güce-kudrete inanma, ona bağlanma ihtiyacı gelmektedir. İnsanoğlu yüzyıllarca bu ihtiyacını bazen bir totemle bazen tabiatta bulunan bir varlıkla bazen de görünmeyen ancak var olduğuna inandığı bir kudretle tatmin etmiştir. Bu tatmin sürecinde adanılan değerler, felsefeler, din çatısı altında birleştirilmiştir. Bu noktada, dinin en önemli iki fonksiyonundan biri, insanın inandığı değerlerle, bu değerler arasındaki ilişkiyi sağlamak ve düzenlemektir. Bir diğer deyişle, Allah ile kul arasındaki ilişkiyi düzenlemek, ikincisi, insanların hemcinsleriyle arasındaki ilişkileri düzenlemektir.411

Din ve onun oluşturduğu kurumlar, insanları birleştirme rolü yanında bazen ve daha keskin olarak ayrıştırıcı, çatıştırıcı bir işlevle de karşımıza çıkabilmektedir. Bu ayrıştırıcı yön, hayatın her yanında kendini hissettirebilir. Ekonomik açıdan; aynı dine inananların alacakları eşyada dindaşı olan satıcıyı tercih ettiği gözlenmektedir.

Komşuluk, arkadaşlık vb. sosyal ilişkilerde de insanların mensup oldukları din ya da dinî cemaat belirleyici olmakta, ötekine karşı bir cephe oluşturmaktadır. İçerisinde birden fazla dinin yaşandığı cemiyetlerde her bir din, kendi mensupları arasında önemli bir kaynaşma aracı olurken, diğer dine, mezhebe ya da dinî cemaat mensuplara karşı bir cepheleşmeyi de beraberinde getirmektedir.412

Din kullanılarak yapılan şiddet eylemlerinde, ana etken dinlerden değil de, inananlarından kaynaklanmaktadır. Bu noktada Mustafa ERDEM’in görüşlerine yer verirsek; 413

“Aynı dinlerin tarihin ve coğrafyanın belli kesimlerinde insanlar için huzur ve istikrar sebebi olduğu bilinirken, başka kesimlerde nifak, fitne ve zulüm şeklinde tezahürü, problemlerin dinlerden değil, dinlere inanan insanlardan kaynaklandığı intibaını uyandırmaktadır. Bu durumda din ile o dinin mensuplarının din anlayışlarını birbirinden ayrı değerlendirmek gerek-mektedir. Zira dinin önermelerinin ne olduğu kadar insanların bunları nasıl anladığı, algıladığı ve uyguladığı da önemlidir. Nitekim bir dinin men-suplarının kendi dinleri etrafında bile bir bütünlük oluşturamadıkları, farklı grup ve mezheplere bölündükleri düşünülürse yine problemin dinden değil

411 M. Erdem, “Din Ve Terör Üzerine”, Dini Araştırmalar Dergisi, C.7, S.20 (Eylül-Aralık 2004), s 9. 412 S. Eren, a.g.e, s 105.

413 M. Erdem, a.g.e, s 10.

onun müntesiplerinden kaynaklandığı görülür. Hatta bu durumda din, başka dinden olanlar kadar kendine inananlar için de bir nifak ve çatışma sebebi olarak karşımıza çıkar. Aynı dine mensup insanlar arasında tarihte cereyan eden çatışmalar bunun en somut örneklerini teşkil eder.”

Bu hususa en güzel örnekler olarak; İslam dini içerisindeki farklı mezhepler olan Sünniler ile Şiiler arasında yaşanan savaşlar, ya da Hristiyan mezhepleri Katolik ve Protestanlar arasındaki çatışmalar gösterilebilir.

Bu noktada; dinin inananları tarafından nasıl idrak edildiği önemli olmaktadır.

Nitekim İslam medeniyetinin kurulduğu zamanki ‘Kur’an’la, bu medeniyetin çözüldüğü dönemdeki ‘Kur’an’ aynı olmasına rağmen, anlayışlar arasında ciddi farklılıklar mevcut olduğu görülmektedir. Dolayısıyla bu farklılıklar, İslam’ın kendisinde veya kitabında değil, insanların onu idrak ediş tarzından kaynaklanmaktır.414 Yani “Kur’an’daki farklı ayetlerin ön plana çıkarılması veya aynı ayetlerin farklı yorumlanmasıyla ortaya çıkmaktadır.”415 Bir başka deyişle, Kur’an ayetleri bile belli gayeler için sloganlaştırılarak, dini ideoloji haline getirilmekte ve eylem için kullanılmaktadır.416

Teknoloji büyük bir ivmeyle hayatımızın her safhasına girerken, bu gelişmeye paralel olarak güçlenen insanoğlunun ahlak düzeyi gelinen noktaya uygun olarak artmamakta bilakis sabit kalmakta veya azalmaktadır.417 Böyle bir ahlak erozyonunun yaşandığı günümüzde insanlar gayri meşru eylemlerine dayanak aramak ihtiyacı hissetmektedirler. Bu doğrultuda takip edilecek en etkili strateji;

terör ve şiddet eylemlerini bazı dinsel öğretilere dayandırmaktır. Terörün tırmandırılmasına dinlerin hiçbir katkısı olmamıştır, bu katkı tamamıyla insana aittir.

Yukarıdaki açıklamalarımızın tersine, günümüzde; 11 Eylül saldırıları, Avrupa’dakiler başta olmak üzere yaşanan El Kaide eylemleri ve Ortadoğu’daki çatışmalar ile İslam dininin terör doğurduğu iddia edilerek, “islami terör” ifadesini ön plana çıkardığı gözlenmektedir. Bu doğrultuda, bu kavram üzerinde durursak;

Bu kavram, daha çok 1980'li yıllardan sonra, özellikle de Soğuk Savaşın sona ermesiyle dünya literatürüne girmiştir. 11 Eylül saldırılarından sonra ise bu kavram

414 H.C. Tatar, a.g.e, s 47.

415 A.g.e, s 108.

416 Ş. Mardin, a.g.e, s 119.

417 A. Toynbee ve İkada, Yaşamı Seçin, Ankara, 1992, s 353.

üzerine yapılan vurgular, Müslüman kimliğinin terörist kavramıyla özdeşleştirilmesi sonucunu doğurmuştur. Bir başka ifadeyle, İslam eşittir terörizm; terörist eşittir Müslüman; daha ziyadesiyle Arap eşittir terörist denklemi kurulmuştur.418

Uluslararası literatür tarandığında "islami terör" kavramının özellikle Amerikalı ve Avrupalı akademisyenler tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır. Zira, son 30 yıldır, Ortadoğu’da Müslümanlar tarafından Amerikan, İngiliz ve İsrail hedeflerine yönelik terörist saldırıların düzenlendiği, bu kapsamda Batılı araştırmacılar tarafından bu saldırıları açıklamak amacıyla "İslamic Terrorism" başlığını taşıyan yüzlerce makale ve kitap yazıldığı, buna karşılık Müslüman ülkelerdeki akademisyen, gazeteci ve yazarlar tarafından kaleme alınan eser sayısının ise yok denecek kadar az olduğu gözlenmektedir. Dolayısıyla Batılı araştırmacılarca "İslam ve terör" konusunda yapılan yapılan bu belirlemeler, dünya genelinde kullanılmakta, böylece Müslüman kimliğine sahip tüm örgütlerin yaptıkları terör eylemleri "İslami"

olarak nitelenmektedir.419

Asaf HÜSEYİN; Batıda terörü analiz eden insanların olayı işlerine geldiği gibi değerlendirdiklerini, kendi çıkarları doğrultusunda taraf tuttuklarını ve İslam’ı politik ve uluslararası terörün sebebi gördüklerini belirtmektedir. Buna örnek olarak da, ABD’nin bir zamanlar Afgan Mültecilerinin Rusya’ya karşı verdiği mücadeleyi destekleyip, onları “özgürlük savaşçısı” olarak nitelerken, daha sonra aynı insanları terörist olarak tanımlamasını göstermektedir420.

Bu noktada, vurgulanması gereken husus; her şiddet hareketinin, şiddet içeren tavır ve davranışlarını meşrulaştıracak bir dayanağa ihtiyaç duyması, bunu da genel olarak metinlere dayandırmasıdır. Bu metinlerin kaynağının ise; dinsel bir inanış, bir kült, ritüel veya bir kutsal kitap olabileceği gibi, siyasal ya da ideolojik bir bildirge, bir söylem, bir manifesto ya da herhangi bir argüman olabildiği gerçeğidir. Bu metnin oluşumunda, çeşitli sosyo-ekonomik, tarihsel ya da kültürel gerekçelerle dinsel argümanlar devreye girmekte, böylece şiddete meşruiyet kazandıran bu metin, şiddet uygulayanın zihninde eylemini şiddet hareketi olmaktan çıkararak, haklı ve

418 D. Pipes, “The Terror-Aiding Prof.”, New York Post ,04.02.2002.

419 N. Alkan, “11 Eylül Terör Saldırılarından İstanbul Terör Saldırılarına Küresel Terörizm”, www.teror.gen.tr/turkce/makaleler/istanbul_teror.html - 62k (15.01.2007)

420 A. Yılmaz, “Küresel Dünya ve Terör”, Tezkire, S. 34 (Eylül-Ekim 2003), s 78.

gerekli bir konumuna sokmaktadır.421 Böylece şiddet ve terörü doğrudan desteklememesine rağmen her dinde var olan "şehitlik", "cihat" gibi, insanın "kendini feda etmesi" olarak yorumlanabilecek birtakım öğeler, dinin şiddetle birlikte anılmasını kolaylaştırmaktadır.422

Kısaca; insanoğlu, zulmüne meşruiyet kazandırıp yürütmek için dini kullanmış/kullanmaktadır. Bütün ilahî dinler insan egoizminin bir diğerine zarar veren kısmına sınırlama getirmişken, tam tersine insanların inançlarının büyük çoğunlukla egolarına yenildiği görülmektedir.423

Bu doğrultuda, Hıristiyanlık ve Musevilikte olduğu gibi İslamiyet'le terörizmi bağdaştırmak ve "İslam ve terörizm" kavramlarını yan yana kullanmanın dinin ruhuna aykırı olduğu, özellikle de Batılı araştırmalarca kavramsallaştırılan ve tüm dünyaya yayılan “İslami terörizm” kavramının kullanılmasının uygun olmadığı düşünülmektedir. Çünkü İslam; kelime olarak "barış, huzur, güven, mutluluk ve esenlik" demektir.424 İslam'a göre insan hayatı kutsaldır ve her türlü tecavüzden korunmuştur. Hiçbir insan diğerlerinin hayatına kast etmek ve onu öldürmek yetkisine sahip değildir.

İslam’ın terör ile özdeşleştirilmesi, İslam dünyası tarafından tepki ile karşılanırken, din unsurunun terörle özdeşleştirilmesinin yanlışlığı karşısında, Avrupa Birliği, yapıcı bir politika izlemeye gayret göstermektedir. Nitekim, Avrupa Birliği'nin terörle mücadele şefi Gijs de VRİES; terörizmin hiçbir dinin özünde bulunmadığını vurgulayarak, 'İslami terörizm' kavramının Avrupa'daki ırkçı gruplar ve El Kaide gibi örgütlerce istismar edildiğini kabul ederek, 'İslami terör', 'İslamcı terör', 'köktendinci' ve 'cihadi' tabirlerinin gözden geçirildiği, ayrıca ABD’nin ısrarla kullandığı 'İslami terörizm' ve 'İslamofaşist' gibi tabirler yerine Müslümanları incitmeyecek yeni kavramlar üretmeye çalıştıklarını ifade etmiştir.425

421 Ş. Gündüz, a.g.e, s.35.

422 H. Onat, “Küresel Şiddet ve Terör: İnsan Olma Onuruna Vurulan Darbe”, Dini Araştırmalar Dergisi, C.7, S. 20 (Eylül-Aralık 2004), s 26.

423 M. Çakar, Siyasal İslam, Çatı Kitapları, İstanbul, 2004, s 50.

424 F. Karaman, "Terör ve Şiddetin Önlenmesinde Dini Değerlerin Yeri ve Önemi", 1. Milletlerarası Doğu ve Güneydoğu Anadolu Güvenlik ve Huzur Sempozyumu, Fırat Üniversitesi Yay., Elazığ, 2000, s 743.

425 Zaman, 12.04.2006.

Öte yandan, genel olarak Batılı yazarlar ve araştırmacılarca; İslam dini motifli radikalizmin, terörün günümüzdeki kaynağı olduğu şeklindeki yorumlarının tersine, bu hususu abartılı bulanlar da mevcuttur. ABD’li ünlü strateji uzmanı BRZEZINSKI;

Batı’nın kendine yeni bir tehlike olarak tanımladığı radikal İslam’ın, son derece abartılmış bir tehlike olduğunu ve politik anlamda Müslümanların çok az bir kısmının, Batının anladığı şekliyle radikal İslam inancına sahip olduklarını vurgulamaktadır.426 Gerçekten de İslamın terörün kaynağı gibi gösterilmesine sebep olan böyle uç fikirlerin, İslam dini içerisinde azınlıkta kaldığını, ayrıca geleneksel ve Radikal-İdeolojik İslamın birbirine zıt olduğunu anlatmanın, çok faydalı olacağı değerlendirilmektedir.

Sonuç olarak; Müslüman kimliğine sahip örgütlerin eylemlerinde, dinin bir gereğini yerine getirmedikleri, faaliyetlerine meşruiyet kazandırmak amacıyla İslamı bir motif olarak kullandıkları düşünülmektedir. Bu noktada bu örgütlerin yaptıkları eylemleri mutlaka bir sıfatla adlandırmak gerekiyorsa, "Dini Motifli Terör"

kavramının kullanılabileceği düşünülmektedir.427

5. 2. İslam Dışındaki Dinlerde Terör Eğilimli Hareketler

Günümüzde İslam dışındaki dinlere inananlarca yapılan terör eyleminin İslam dini motifli terör kadar gündeme gelmediği dikkat çekmektedir. Hatta İslam dininin terörü teşvik ettiği ve dünya da sadece Müslüman olanların terör eylemlerine karıştığı gibi yanlış bir genelleme yapıldığı görülmektedir. Bu itibarla, diğer dinlerdeki terör eğilimli anlayışlara değinmekte yarar bulunmaktadır.

İnsanlarla din arasında ikili bir münasebet mevcuttur. İnsanlar dini anladıkları gibi uygularken, yaşadıkları çevreyi, meseleleri, dünyayı ve kendilerini de dini bir gözlükle anlama ve açıklama yoluna gitmektedirler.428 WATT’ın da belirttiği gibi,

"hiç kimse en azından hakikatin özünü temsil etmediğine inanmadığı bir dini gruba kolay kolay bağlanmaz", bundan dolayı öteki olarak kategorize ettikleri dış dinî gruplarla benzeşen değil, ayrışan yönlerine dikkat çeken her dinî grup, kendisinin hem en doğru hem de en farklı olduğu iddiasını sürekli canlı tutmak zorundadır. Bu da ötekinin olumsuz, hatta aşağılayıcı sıfatlarla değerlendirilmesine yol

426 Z. Brzezinski, Kontrolden Çıkmış Dünya, T.İş Bankası Yay., Ankara, 1994, s.234-235.

427 N. Alkan, “11 Eylül Terör Saldırılarından İstanbul Terör Saldırılarına Küresel Terörizm”, www.teror.gen.tr/turkce/makaleler/istanbul_teror.html - 62k (15.01.2007)

428 H.C. Tatar, a.g.e, s 43.

açmaktadır.429 Bu tür yaklaşımlar zamanla dinler arasındaki kin ve nefreti körüklemiş ve dini motifli terörü ortaya çıkarmıştır.

Yukarıda da sıkça değindiğimiz gibi, fundamentalizm sadece Müslümanlara özgü bir eğilim değildir. İslam dünyasında olduğu gibi, Hrıstiyan ve Yahudi dünyasında da fundamentalist hareketler vardır. Hatta fundamentalizm kavramının ilk defa ABD’deki protestan menşeli bir dini akım için kullanıldığı da belirtilmiştir.

Ayrıca dini motifli terörizmin ilk örneği olarak; Yahudi Protestanlığı niteliğinde dinsel bir topluluk olan ve Allah’ı mutlak hakim olarak tanıyan, dünyevi iktidarlara bağlanmaya karşı çıkan ‘Scarii’lerin430, M.S. 66-73 yılları arasında Filistin’de Roma İmparatorluğu yönetimine karşı giriştikleri eylemleri gösterilmektedir.431 Bu doğrultuda, tarihi süreç içerisinde İslam dışındaki dinlerdeki terör eğilimli hareketler bulunduğu görülmekte olup, bu hususa değinmekte yarar bulunmaktadır.

İslam’dan çok daha fazla, başka din mensuplarının özellikle Hıristiyan dünya için fundamentalizm söz konusu olduğu iddia edilmekte, buna örnek olarak da Evanjelik Hristiyanlar432 gösterilmektedir.433

Gerçektende Hristiyanlık dini incelendiğinde, çok farklı şekillerde şiddet ve terör olayına rastlanılmaktadır. Bu noktada, Şinasi GÜNDÜZ’ün tespitleri dikkat çekicidir.434

“İsa'nın çarmıhta ölümü inancıyla Hıristiyan tarihindeki şiddet eylemleri arasında yakın bir irtibat vardır. Bu inanç, belirli durumlarda şiddetin meşru olduğu konusundaki Hıristiyan yaklaşımlarına temel teşkil eden en önemli referans olmuştur. Siyasal ve askerî gücü ele geçirmelerinden itibaren (kabaca İmparator

429 A.Yapıcı ve K.Albayrak, “Öteki’ni Algılama Bağlamında Dinî Gruplar Arası İlişkiler”, Dini Araştırmalar Dergisi, C. 5 S. 14 (Eylül-Aralık 2002), s 37.

430 Ü. Met, Anarşizim ve Terörizm, E.G.M. Yayını, Ankara, 1991, s 6-7.

431 M. Ş. Alpaslan, a.g.e, s 21.

432 Evanjelizm’in sözlük anlamı, Kutsal Kitaba yönelmektir ve Hıristiyanlığın tutucu kesimini oluşturmaktadırlar. Evanjelistler; Eski Ahit’in Yahudilerin Tanrı’nın seçilmiş halkı olduğunu ve Kutsal Toprak’ların Yahudilere ait olduğunu, Yahudilerin Mesih’in gelişi ile birlikte dünyanın egemeni olacağı gibi hüküm ve kehanetlere inanmaktadırlar. Mesih geldiğinde, Yahudiler ve Evanjelistler bir yanda, Müslümanlar, Katolikler ve diğerleri diğer yanda yer alacaklar, her iki taraf arasında Armagedon isimli büyük bir savaş yaşanacak ve Mesih’in önderliğinde Yahudiler savaşı kazanarak, bin yıl sürecek bir dünya egemenliği elde edeceklerdir. Bu kapsamda Evanjelistler, İsrail’i kayıtsız desteklemektedirler. Günümüzdeki ABD Başkanı George W. Bush; bir Evanjelist olduğu söylenmektedir.

433 A. Bulaç, a.g.e, s 57.

434 Ş Gündüz, a.g.e, s 56.

Konstantin'den günümüze) Hıristiyanlar, gelecekte ümit ettikleri iman ve hakikat temeline dayalı düzenin kurulması, tanrısal iradenin memnun edilmesi, sapıklığın (heresy) ve her tür inançsızlığın ortadan kaldırılması amacıyla şiddete başvurmaktan kaçınmamış; tıpkı Tanrı'nın, Oğul İsa'yı, acı ve ıztırap çekerek ölüme göndermesi/kurban etmesi gibi, kendi gayeleri uğruna insanları/ulusları kurban etmekten ve ölüme göndermekten kaçınmamışlardır. Geçmişten günümüze Hıristiyan geleneğine egemen olan bu anlayışı ve bu anlayış doğrultusunda başvurulan şiddeti, Haçlı Seferleri'nde, sömürgeleştirilen bölgelerde, dünya savaşlarında ve yakın geçmişteki Balkanlar, Ortadoğu ve Afganistan hâdiselerinde görmek mümkündür.”

Roma İmparatorluğu zamanında yayılmaya başlayan Hıristiyanlık, bir dönem sapkınlık olarak da görülmüştür. Avrupa’daki Engizisyon Mahkemeleri, 8.yy’dan 19.yy’a kadar insanların dini inançlarını sorgulamaya, gerçek imandan ayrılanları tekrar döndürmeye yada diğer insanlara zarar vermesini önlemeye çalışmak üzere yüz binlerce insanın hayatına son verme kararı almıştır.435

Yine Katolik İnancın hakim olduğu Ortaçağ Avrupa’sında ise; Yahudilere, Müslümanlara ve daha ilginci Protestan Hıristiyanlara bile bu hoşgörünün kırıntıları dahi gösterilmemiştir. Martin Luther’in şiddet içeren öğretilerinden etkilenen Protestanlar, Yahudilere büyük bir kin ve nefret duymuşlardır. Nitekim Luther’in

“Yahudiler ve onların yalanları” adlı metni, Nazilere ilham kaynağı olmuştur.

Luther’in dinsel gerekçelere dayandırdığı bu düşmanlık, Müslümanlara da yönelmiştir. En büyük düşman olarak gördüğü Papa’yı Deccal’in başı, Müslümanları ise bu Deccal’in gövdesi olarak ifade etmiştir. Müslümanlara karşı savaşa çağrı metinleri yazmış, o dönemde Osmanlı ile Hıristiyan Devletleri arasındaki savaşları tetiklemiştir436. Ayrıca, Papa’ların yönlendirmesiyle Haçlı zihniyetini ürettikleri, bu itibarla İsa adına öldürmenin, dindarlığın kahramanca bir davranışı haline getirildiği ifade edilen hususlardandır.437

Öte yandan, günümüzde İslam dini için söylenen, insanları ‘dine zorla dahil etme’ konusunun, aslında Katoliklerde uygulandığı belirtilmektedir.438

435 A. H. Eroğlu, “Farklı İnancı Tehdit Olarak Algılamanın Sonucu: Engizisyon Terörü”, Dini Araştırmalar Dergisi, C. 7, S. 20 (2004), s 93-99.

436 H. Olgun, “Protestan Teolojide Şiddet Güdüleri ve İslam Terörü Algısı”, Dini Araştırmalar Dergisi, C. 7, S. 20 (Eylül-Aralık 2004), s 101-115.

437 J. K Welman ve K. Tokuno, “Dinsel Şiddet Kaçınılmaz mıdır?”, Dini Araştırmalar Dergisi, C. 7, S. 20 (Eylül-Aralık 2004), s 364.

438 A. Bulaç, 1997, s 34. Ayrıca, Katolik Kilisesinin; Luka İncil’inde (Luka, 14: 15-24) yer alan

‘‘prens ve şölen’’ meselesinden hareketle, inanmayanların zorla da olsa hidayete dahil edilebileceklerine hükmettiği bildirilmektedir. Ayrıca dinler içinde başkalarına din seçme özgürlüğü

Farklı kaynaklarda Yahudiliğin; Siyonizm439 fikri çerçevesinde şiddet uygulayan bir din olduğu, hatta Yahudilerin kutsal kitabı Eski Ahid’de de şiddet uygulanmasının emredildiği yönünde ifadelerin bulunduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda Baki ADAM’ın “geçmişte ve günümüzde Yahudiler tarafından gerçekleştirilen terör eylemleri analiz edildiğinde, bu eylemlerin Yahudiliğin vaat edilmiş kutsal toprak doğmasıyla bağlantılı olduğu görülür. Özellikle günümüzdeki terör eylemlerinin amacı, Tanrının vaat ettiği kutsal toprakları işgalci Araplardan kurtarmaktır” şeklindeki tespitleri dikkat çekicidir.440

Gerçektende günümüz itibariyle, İsrail’in; Filistin ve Lübnan’a uyguladığı şiddetin temelinde dini hassasiyetlerin bulunduğu hususun, El Kaide’nin de aralarında bulunduğu çoğu dini motifli terör örgütü tarafından propaganda amacıyla kullanmaktadır. Bu konunun ayrıntılarına El Kaide terörünün ele alındığı bir sonraki bölümde yer verilecektir.

Semavi dinler haricinde dünya üzerinde en çok inananı bulunan Budistlerin de, özellikle dinsel milliyetçilik alanında kendilerine ya da başkalarına güç veya şiddet uygulamaktan kaçınmadıkları belirtilmektedir. Bu kapsamda, Ortaçağ Japonya’sında, Budist rahip Nichiren (1222-1282) Budist kanunlar tarafından yönetilecek bir hükümet öngören dini hareket başlattığı ve bu hareketlerin çatışmalara ve zulme neden olduğu, ayrıca; Budistlerin II. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında Japonların emperyalist saldırganlığını destekledikleri vurgulanmaktadır.441 Tarihte yer verdiğimiz bu örnekleri diğer dinleride ekleyerek çoğaltmak mümkündür.442

Geçmişteki bu örneklere ilave olarak günümüzde de, İslam haricindeki dinlerde terör eğilimli hareketlerin bulunduğu gözlenmektedir. Bu kapsamda yakın süreçteki bazı olayları sıralarsak;

tanıyan (2/Bakara, 256; 109/Kafirun, 1-6; 39/Zumer, 14-15) ve kişinin seçtiği dine göre yaşama biçimini ve hukukunu seçme hakkı tanıyan (örneğin; Medine Vesikası ve Osmanlı Millet sistemi) tek dinin İslamiyet olduğu da belirtilmektedir.

439 En kısa ifadeyle, Yahudilerin dünya üzerinde hâkimiyet kurmalarını amaçlamaları şeklinde tanımlanabilecek Siyonizm hakkındaki ayrıntlı bilgilere bir sonraki bölümde yer verilecektir.

440 B. Adam, “Kutsal Toprak, Mesih ve Terör”, Dini Araştırmalar Dergisi, C.7, S.20 (Eylül-Aralık 2004), s 61.

441 J. K Welman ve K. Tokuno, a.g.e, s 364.

442 Ayrıntılar için bakınız; Dini Araştırmalar Dergisi, Din ve Terör Özel Sayısı, C. 7, S 20 (Eylül-Aralık 2004).

Hindistan'ın bağımsızlığının önderi ve "pasif direnişin" sembolü Mahatma Gandi Ocak 1948'de fanatik bir Hindu olan Nathuram Godse tarafından düzenlenen suikast ile öldürülmüştür.443

Fanatik inançlarıyla ön plana çıkan radikal Hıristiyan bir akımla irtibatlı Timothy McVeigh isimli şahıs tarafından, 1995 yılında ABD/Oklahoma FBI binasına yönelik 168 kişinin ölümü ile sonuçlanan bombalı saldırı gerçekleştirilmiştir.444 Her zaman olduğu gibi gerek medya gerekse yetkililer, bu olay akabinde de radikal Müslümanların üzerinde dursalar da, kısa bir süre sonra, eylemin radikal bir Hristiyan tarafından yapıldığı ortaya çıkmıştır.

İsrail Başbakanı İzak RABIN, 4 Kasım 1995 tarihinde fanatik bir Yahudi olan Yigal AMIR tarafından öldürülmüştür.445

1995 yılında Shoko Asahara liderliğindeki Aum Shinrikyo (Yüce Gerçeklik Tarikatı) Japonya/Tokyo metrosunda yolculara karşı sarin gazı kullanarak terör eylemi gerçekleştirmiştir. Saldırı sonucu; (20) kişi ölürken, (5000) kadar insan da yaralanmıştır.446

Yukarıda değindiğimiz, geçmişten günümüze örneklerden de anlaşılacağı üzere, eylem ve faaliyetlerini meşrulaştırmak için dini kullananlar sadece Müslümanlar değildir. Bu noktada, günümüzde güçlü olan Batı’nın;

dezenoformasyon yaparak, kendi çıkarına olan, İslam’ın terör doğurduğu imajını gündemde tuttuğu anlaşılmaktadır. Gerçekten de, uluslararası alanda; diğer dinlere mensup şahıslarca yapılan terör faaliyetleri, İslam dininkiler gibi gündeme gelmemektedir. Hatta neredeyse tüm terör eylemlerinin dini temelli olduğu, yani Müslümanlar tarafından gerçekleştirildiği imajı yayılmaktadır.

Ancak, terör uzmanlarından Alex P. SCHMİD’in araştırması, bunun göründüğü gibi olmadığını açıkça göstermektedir. Araştırmaya göre; uluslararası terörizmin yalnızca % 20’sinin dini temele dayandığı ve tüm dünyadaki terörist grupların yalnızca % 25’nin dini kaynaklı olarak nitelendirildiği belirtilmektedir.447

443 http://www.sabah.com.tr/2004/06/13 (15.01.2007)

444 Ş. Gündüz, a.g.e, s 37.

445 S. Doğan, Küresel Dünyada Terörizm Konsepti, EGM-TEMUH Dairesi Başkanlığı Yay., 2004, s 98.

446 A.g.e., s 82.

447 S. Doğan, a.g.e, s 83.

Konuyla ilgili benzer görüşleri savunan İngiliz gazeteci ve Ortadoğu uzmanı Robert FİSK; Batı'nın sürekli tehdit altında olduğunun vurgulanmasına rağmen, Ortadoğu insanının maruz kaldığı terörün hiç gündeme gelmediğine dikkat çekmektedir.448 Gazeteci Soli ÖZEL’de FİSK’in görüşlerine katılmakta, Filistinlilerin terör bağlantısına sıkça vurgulanırken, İsrail'in terörle olan ilişkisinin dikkate alınmadığını ifade etmektedir.449

6. Sonuç

Yukarıda ayrıntıları ile değindiğimiz gibi; din, bireysel ve toplumsal açıdan barış ve esenlik kaynağı olarak görülse de, tarihten günümüze farklı dinlere mensup kişi, grup ve örgütler, zaman zaman dini kullanarak terörizm faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Ancak dinler incelendiğinde; bütün ilahi dinlerin her türlü zulme, terör, şiddet ve haksızlığa karşı olduğu, bu eylemleri yapanları lanetlendiği ve insanlığın katili olarak değerlendirdiği görülecektir.450 Bu çerçevede, Hıristiyan, Musevi ve Müslüman kimliğine sahip kişi, grup ve örgütlerin terörizm faaliyetlerinde bulunması, dinlerin terörizmi onayladığı anlamına gelmemelidir.451 Kısaca;

insanların dinin bir gereği olarak eylemler gerçekleştirmedikleri, eylemlerine meşruiyet kazandırmak amacıyla dini motif olarak kullandıkları düşünülmektedir.

Batılıların, İslam’ı saldırgan ve savaşçı bir din şeklinde görmeleri ve İslam’la terörü birlikte anmalarının nedeni, radikal İslamcıların eylemlerini meşrulaştırmak için Kuran ile hadislere dayandırmalarından ve kutsallaştırmalarından kaynaklanmaktadır.452 Diğer bütün dinlerde olduğu gibi Müslümanlar içerisinde de, kutsal kitaptaki bazı ifadeleri yanlış yorumlayarak, faaliyetlerine meşruiyet

448 FİSK bu konuda örnek olarak; İsrail'in müttefiki Falanjist milislerce gerçekleştirilen, Filistin Mülteci kampları Sabra ve Şatilla'da, 16 Eylül 1982 tarihinde 1.800 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayların, Ortadoğu'nun o zamana kadar şahit olduğu en büyük terör eylemi olduğunu belirtmektedir.

Ayrıca, bunu FKÖ'nün Lübnan'dan çıkarılması için tasarlanan ve ABD'nin onayı ile Lübnan'ın İsrail tarafından işgalinin izlediği ve bu işgalin, hepsi sivil olan yaklaşık 17.500 kişinin ölümüne mal olduğunu ifade etmektedir. Basit bir hesapla, bu olayların sonucunun; 11 Eylül 2001 de ikiz kulelere yapılan saldırıda ölen insan sayısının 5 katı olduğu, ancak Lübnan'daki o masum ölüler için Amerika'da ya da başka bir Batı ülkesinde 'mumlar yakılıp anma törenleri' düzenlenmediğini vurgulamaktadır. R. Fisk, “Bush Bir Kapana Doğru İlerliyor, Düşmanını Arayan Savaş”, Düşmanını Arayan Savaş, Everest Yay., İstanbul, 2001, s 159.

449 S. Özel, “105 Yıllık Mesele”, Türkiye Günlüğü, S. 68 (2002), s 10.

450 F. Karaman, a.g.e, s 750.

451 N. Alkan, “11 Eylül Terör Saldırılarından İstanbul Terör Saldırılarına Küresel Terörizm”, www.teror.gen.tr/turkce/makaleler/istanbul_teror.html - 62k (15.01.2007)

452 R. Biçer, “Religious Understanding of Turkish and Pakistani People”, Social Transformation, Oxford University Press, Oxford, 2006, s 280.

kazandıran radikal grupların varlığı reddedilemez. Fakat, günümüzde Batı dünyasında anlaşıldığı gibi, bu gruplar kesinlikle barış dini olan İslamiyet’in gerçek yüzü değildir.

Bu noktada, Şinasi GÜNDÜZ’ün; diğer kutsal kitaplardaki gibi Kur’an’da şiddet içeren sözlerin bulunduğu, ancak bunların Kur’an’ın genel teması içinde ele alınması gerektiği şeklindeki değerlendirmeleri önemlidir. 453

“Kur'an'daki şiddet içerikli çeşitli münferit ifadelerin, genel/evrensel boyutta şiddeti öngören ifadeler olarak algılanması mümkün değildir. Zira bu ifadeler, 23 yıllık bir tarihsel süreçte, Mekke ve Medine'de farklı kesimlerle bir arada yaşayan ve onlarla aralarında zaman zaman olumsuz tecrübeler de geçiren Müslümanlara hitap etmekte; onların, ayetlerin nazil olduğu dönemde yaşadıkları çeşitli tarihsel şart ve durumları konu almaktadır. Dolayısıyla Kur'an'daki böylesi ifadeler, o özel tarihsel şart ve durumlarla yakından irtibatlıdır. Örneğin, yukarıda bah-settiğimiz, "Onları nerede bulursanız öldürün ..." ayeti, Müslümanlara karşı fiili bir tecavüz ve savaş ortamında olan kişilerle İlgilidir. Nitekim, Kuran'da bu ifadenin hemen devamında, düşmanlara karşı ,' şiddete başvurmada, "... Onlar sizden uzak durmazlar, sizinle barış içinde yaşamak istemezler, ellerini savaştan çekmezlerse..." (Nisa, 91) şartı vurgulanmaktadır. Bu durumda bu ayetlerin anlaşılmasında ve insanlara verdiği mesajların algılanmasında, ayetlere konu olan tarihsel şartların bilinip dikkate alınması gerekmektedir. Bundan başka Kur'an'ın bu ayetleri, Kur'an'ın genel ifadeleri ve ana teması çerçevesinde okunup değerlendirilmelidir.”

Nitekim Robert FİSK; böyle terör eylemine girenlerin, dinle ilgilerinin sınırlı olduğunu belirterek, bunların Kur’anı iyi bilmediklerini, içlerinde bir öfke ve umutsuzluk olduğunu, eğitimli ama vahşi olduklarından bahsedip, Ortadoğu’da intihar eylemcisi olmanın kahramanlık içeren ve hayranlık uyandıran bir olay olduğunu belirtmektedir.454

Bu noktada vurgulanması gereken hususlardan biri de; dünyada sadece İslam dininin motif olarak kullanıldığı terörün bulunmadığıdır. İslam dini haricindeki dinlere inananlarca da, gerek geçmişte gerek günümüzde şiddet uygulanmıştır.

Ancak, günümüzde; Filistin, Çeçenistan, Afganistan, Irak ve Lübnan’da ezilen, baskı gören, toprakları işgal edilen ve sömürülmeye devam edilen, ayrıca Batılılarca çifte standarda maruz kalan, terörist olarak görülen Müslümanlar olduğundan, İslam dini motifli terör daha çok gündeme gelmektedir.

453 Ş. Gündüz, a.g.e, s 13.

454 A. Yılmaz, a.g.e, s.81.