• Sonuç bulunamadı

IV. BÖLÜM

1. Dinin Tanımı

Din kavramı hakkında bilgi aktarmadan önce, ‘din’ kelimesinin kökeni ve diğer dillerdeki karşılıklarına değirisek;342

“Din sözcüğünün semantik (anlam bilimi) ve metaforik zeminine bakıldığında, Sümerlilerden günümüze kadar neredeyse değişmeden geldiğini hayretle görürüz. Sümerce Dînu fiili; dava, karar, hüküm, yargı, ceza, hukuk ve salih amel anlamlarına gelmektedir. Bu kavram, Arapçanın erken ataları olan Akkadca ve onun lehçelerinden biri olan Assurcada da aynı anlamda kullanılmıştır. Mezopotamya pratiğinde din, salt bir Tanrı'yla ilişkilendirilip, ona hasredilmediğinden, her Tanrı ve ona ilişkin kültik ayinler, aynı zamanda bir din olarak telakki ve tedvin edilmiştir.

Batı dillerinde din anlamında kullanılan latince religio sözcüğü, Ciçero'ya göre, relegere, biriktirmek, bir araya getirmek, tekrar etmek fiilinden türemiştir. Ancak, Lactantius bu görüşe katılmayarak, religio'nun bağlamak anlamına gelen religare fiilinden türediğini ileri sürmüştür.

Çağdaş kökenbilimciler, bu ikinci görüşü kabul etmişlerdir. Religio'nun kavramsal kullanımı, daha çok tanrılara karşı korkuyla karışık saygı, din duygusundan yükselen vicdan, ahlak, günah, dürüstlük ve kutsallık kavramlarını içine absorbe etmiştir.”

Din insanoğlunun tarihi boyunca var olmuştur. Kimi zaman bireysel düzeyde, kimi zaman toplumsal düzeyde dinin insan hayatını etkileyici veya belirleyici fonksiyonları görülmüştür. İnsanlar dünyayı anlamlandırmak, hayatın gayesini açıklayabilmek, kâinatın işleyişini yorumlayabilmek gibi çeşitli sebeplerle dini, bilginin bir kaynağı olarak algılamışlardır.343

Nitekim bilimsel araştırmalar da; dinin insanla birlikte var olduğunu, tarihte ve günümüzde neredeyse “dinsiz” denebilecek hiçbir topluma rastlanmadığını göstermektedir. DURKHEİM’in tezine göre, tarih; nerede toplumu bulmuşsa, dini de onunla beraber bulmuştur. Ünlü düşünce adamı

342 E. Ay, “Din ve Şiddetin Ahlak Karelerinden Kesitler”, İslamiyat, C.5, S.1 (Ocak-Mart 2002), s.15.

343 N. Nebati, Türkiye’de İslami Siyasal Hareket, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2002, İstanbul, s. 6.

BERGSON bu hususu, "geçmişte ve bugün; bilimsiz, sanatsız veya felsefesiz insan toplulukları bulabiliriz, fakat dinsiz bir topluma asla rastlayamayız" biçiminde ifade etmiştir.344

İnsanlık ile birlikte ortaya çıkan din kavramı, tarifi en güç kavramlardan biri olarak kabul edilmekte, dini bütün özellikleriyle kuşatacak bir tarif henüz yapılamadığı ifade edilmektedir.345 Dinin tanımı ve kapsamının zorluğu, araştırmacıları farklı yorumlara götürmüş ve çok sayıda din tanımı ortaya çıkmıştır.346 Nitekim J.M.

YİNGER birkaç saat içinde yüzlerce din tarifinin yapılabileceğini belirtmektedir. Zira dinin cihanşümul olması, değişik modellerde ortaya çıkması, homojenlikten uzak olması, geniş, geniş olduğu kadar da vazıh ve vasıflı bir din tarifi yapmayı imkansız kılmaktadır. Din tarifi ile ilgili bu zorluklardan ötürü, din değişik disiplinlere göre ele alınmakta ve ona göre değişik tarifler yapılmaktadır. Ancak kesin olan şey, dinin açık ve net bir tarifinin olmadığı hususundaki ortak görüştür.347 Bu doğrultuda, bazı tanımlamalara yer veririsek;

Din kavramının sözlük anlamı; “tanrıya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurumdur”348 şeklindedir.

Sosyolojik açıdan din, genellikle asli ve fonksiyonel olmak üzere ikili bir tasnifte tabi tutulmaktadır. Dinin asli tanımlarında, dinin sahip olduğu kutsal, aşkın, ilahi ve tabiat üstü özelliklerine dikkat çekilir. Bu noktada din, ferdin ve cemiyetin doğru kabul edilip, davranışlarını ona göre tanzim ettiği bir husus olarak kullanılır.

Buradan yola çıkarak Komünizm gibi bir çok ideoloji ve fikrin de din şeklinde kabul edildiği görülmekte, bu husus da ise zihinleri karıştırmaktadır. Böylece ya dinin ilahi vasfı ihmal edilmekte, ya da bu tür ideolojiler, din vasfına büründürülerek kutsallaştırılmaktadır. Halbuki din, tabiat üstü bir niteliğe sahiptir.

Bu şekilde dinin tabiat üstü vasfını ön plana çıkaran tarifler onu bütün ideolojilerden

344 H. Elik, Dini Özünden Okumak, Dr. İbrahim BODUR Kaleseramik Eğitim Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı Yay., 2004, İstanbul, s. 4.

345 B. Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Gün Yay., 2001, Ankara, s. 4.

346 M. Önder, Eğitim Fakültelerindeki İlköğretime Yönelik Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretiminin Yeterlilik Durumu, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, Yay., 2002, Erzurum, s 20.

347 Y. Sezen, Sosyoloji Açısından Din Dinin Sosyal Müesseseler Üzerindeki Tesirleri, M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı Yay., İstanbul , 1993, İstanbul, s 21-34.

348 Türk Dil Kurumu Sözlüğü, www.tdk.org.tr. (15.01.2007)

ayırdığı gibi bütün semavi olmayan dinlerden de ayırmaktadır. Diğer yaklaşım olan dinin fonksiyonları baz alınarak yapılan tasnifte ise, dinin; fert ve cemiyet hayatındaki rolünden hareket edilir. Kısaca din insanın yaşadığı cemiyeti ve dünyayı anlamak şeklinde bir fonksiyon ifa etmektedir.349

Bu kapsamda sosyolojik açıdan din; “kutsal fikrine dayalı olan ve müminleri bir sosyo-dinsel topluluk içerisinde birleştiren bir inançlar semboller ve pratikler (ritüeller) kümesi” şeklinde tanımlanmaktadır.350

Genel olarak antropoloji metinlerinde, din deyince karşımıza çıkan tanım ise;

“doğaüstü varlıklar ve güçlere ilişkin zihinsel tutumlar ve davranış örüntüleri”

şeklindedir. Burada “zihinsel tutum”dan inancı, “davranış ürüntüsü”nden ritüeli, doğaüstü ile ise gözlemlenebilir bir dünyanın veya duygusal algının ötesi kastedilmektedir. Bu anlamda din, bir bakıma “bilinmeyen” ile ilişki kurma mekanizmasıdır.351

Bu noktada Antropolog William A. HAVILAND; dinin sosyal boyutuna dikkat çekmekte, dinin sosyal fonkisyonlarının psikolojik fonksiyonlarından önemsiz olmadığını, hatta dinlerin bireysel davranışları ahlaki yaptırımlar ile kontrol ederek toplumu birarada tutucu dengeler oluşturduğunu belirterek, insanların doğumundan, ölümüne ve ölümden sonrasını bile yorumlayarak yaşamı anlamlı hale getirdiğini vurgulamaktadır. Kısaca dini ise; “insanların üstesinden gelmekte zorlandığı problemleri çözebilmek maksadıyla bağlandığı inanç ve davranışlar bütünü”

şeklinde tanımlamaktadır.352

Antropolog Ahthony F.C. WALLACE da dini, “doğaüstü varlıklar, kudretler ve kuvvetlerle ilgili inanç ve ayin” şeklinde tanımlamakta olup, bu tespit ile insanların baş edemeyecekleri ciddi problemlerle karşılaştıklarında doğaüstü güçlere sığındıklarını belirtmektedir.353

349 H. C. Tatar, Nuh’un Gemisindekiler, Şehirleşme ve Dini Cemaatleşme, Turan Yay., İstanbul, 1999, s 30.

350 G. Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, Bilim Sanat Yay., 1999, Ankara, s 156.

351 K. Emiroğlu ve S. Aydın, Antropoloji Sözlüğü, Bilim Sanat Yay., 2000, Ankara, s 223.

352 W. A. Haviland, Kültürel Antropoloji, Kaknüs Yay., 2002, İstanbul, s 407-408.

353 C. P. Kottak, Antropoloji İnsan Çeşitliliğine Bir Bakış, Ütopya Yay., 2002, İstanbul, s 466.

Bütün dinleri içeren din tarifinin Rüdolf OTTO’nın “kutsal’ın tecrübesi’’

şeklindeki tanımı olduğu belirtilmektedir.354 Gerçekten de nasıl tarif edilirse edilsin, dinin temelinde kutsal ve üstün varlık inancı olup, iman, ibadet ve cemiyet gibi ortak özellikler bulunmaktadır.355

Ünlü kelam bilgini Seyyid Şerif CÜRCANİ’ye göre din; "Akıl sahiplerini peygamberlerin bildirdiği gerçekleri benimsemeye çağıran ilâhi bir kanundur.”356 GANDİ ise; "Dinden benim anladığım adetler ve ayinler değil, belki bütün dinlerin temelinde bulunan ve bizi yaratıcı ile karşı karşıya getiren hakikat ve aşktır" demiştir.357 Antropolog Clifford GEERTZ, dini; “genel bir varoluş düzenine ilişkin kavramlaştırmalar formülleştirerek insanlarda güçlü, yaygın ve uzun süreli ruh halleri ve motivasyonlar yaratan ve bu kavramlaştırmaları bir gerçeklik halesine bürüyerek söz konusu hallerin ve motivasyonların eşsiz bir şekilde gerçekmiş gibi görünmesine yol açan semboller sistemi” şeklinde tanımlamaktadır.358

Materyalist ve pozitivist düşüncede din; bir gelenek, cehalet ve hurafe olarak görülmekte, bu söylem Marksist ideolojide ‘din afyondur’ şekline dönüşmektedir.

FREUD’un tanımı da maddeci ve akılcı yaklaşımlara benzemektedir; “Din, insan ırkının tabiat güçleri karşısındaki çaresizliğini yenmek için geliştirdiği psikolojik bir çabanın ürünü olarak doğmuştur. Her seviyedeki başarısızlık ve hastalıklar, insanı kaderine sığınmaya zorlamaktadır.”359

Marx’ın din hakkındaki görüşlerinde, Feurerbach'ın düşüncelerinin büyük tesirinin bulunduğu belirtilmektedir. Marx'ın din için 'halkın afyonu' tabirini ilk defa, 'Hegel'in Hukuk Felsefesi'nin Kritiği' adındaki makalesinde, “din, baskıya tabi yaratıkların iç çekmesi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz olayların ruhudur. (Din) halkın afyonudur” şeklinde kullanmıştır. Bu noktada, 'afyon' tabiri ile; vicdansız bir üst sınıfın, halkı uyutmak için kullandığı bir araç değil de, insanların kendi kendini aldatmasının kast edilmektedir. Marx'a göre, din eleştirisi genel bir dünya anlayışına

354 H. Freyer, Din Sosyolojisi, İlâhiyat Fakültesi Yay., Ankara, 1964, s 31.

355 Y. Sezen, a.g.e, s 36-39.

356 M. Önder, a.g.e, s 20.

357 B. Öz, Din Eğitiminin Psikolojik Temelleri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2001, s 8.

358 K. Emiroğlu ve S. Aydın, a.g.e, s 224-225.

359 H. Hökelekli, Din Psikolojisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara, 1993, s 88.

yol açmakta, insan dindeki aldatmacayı anladığı andan itibaren kendi kendini esir ettiği şartların ortadan kaldırılması zorunluluğunu da görmektedir. Ayrıca Marx'a göre, ideoloji ile din arasında kuvvetli bir bağ mevcuttur. Fakat dinin özelliği, kullanılan bir tahakküm aracı olmaktan çok, insanın sarıldığı bir kurtarma aracı olmasıdır.360

İslam dininde yaygın olarak “Allah tarafından konulan ve Allah’ın vazifelendirdiği peygamberler vasıtasıyla akıl sahibi insanlara tebliğ edilen, onlara dünya ve ahirette saadet yollarını gösteren sistem”361 şeklinde tanımlanmaktadır.

Ayrıca İslam dininin ‘din anlayışına’ bakıldığında, dinin; Fatiha Suresinin 3.

ayetinde muhasebe, ceza ve hesap; Nur suresinin 2. ayetinde, hüküm ve şeriat anlamında kullanıldığı görülecektir.362 Ali İmran suresinin 19. ayetinde Allah katında tek dinin İslam olduğu belirtilmiştir. İslam, boyun eğmek, Allah’ın iradesine teslim olmak, din yoluyla Allah’a ve diğer Müslümanlara bağlanmaktır.363 Aynı şekilde İslam, Allah’a teslim olmak, emirlerine itaat etmek şeklinde açıklanmakta olup ve nereden, niçin geldikleri ve nereye gideceğiz sorularına verilen bir cevap niteliğine sahiptir.364

İslam kelamcıları ise dini ‘’Allah tarafından vahiy yolu ile ve Peygamberleri aracılığı ile va’z edilen ve saliklerini dünya ve ahirette saadet ve necata götüren ve amellerden mürekkep bir müessese’’365 şeklinde tarif ederler. Dolayısıyla diğer inançlar İslam’dan ayrı olarak ele alınmaktadır. Zira din, bir ifadenin doğru olarak kabul edilmesi manasına gelen inancı kapsadığı halde, her inanç dini kapsayacak nitelikte olamaz.366 Dolayısıyla, İslam’a göre tek din İslam olup, diğerleri inanç ya da tahrif edilmiş dinler olarak görülmektedir. Böylece İslam, dini, hak ve batıl olarak ikiye ayırmış ve Allah tarafından bir peygamber vasıtasıyla bütün insanlara tebliğ edilen dini, hak din olarak kabul etmiştir. Bu yaklaşım neticesinde Musevilik,

360 Ş. Mardin, Din ve İdeoloji, İletişim Yay., İstanbul, 2003, s 44-45.

361 M. Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Yeni Şafak Yay., 1996, s 283.

362 Y. Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, İnkılab Yay., İstanbul, 1983, s 84.

363 Ü. Günay, Din Sosyolojisi Dersleri, Erciyes Üniversitesi Yay., 1993, Kayseri, s 147.

364 A. Zeydan, İslam Davetinin Esasları, Risale Yay., 1991, İstanbul, s 13-16.

365 Ü. Günay, a.g.e, s 148-150.

366 A. K. Bilgiseven, Din Sosyolojisi, 1985, İstanbul, s 137.

Hristiyanlık ve İslam Hak dindir. Ancak ilk ikisi tahrif edilmiştir. Yani tercih ettikleri şeklinde yorumlanmış, İslam ise hak ve son din olarak beyan edilmiştir.367

Yukarıdaki birçok tanımdan yararlanarak, kısa bir ifadeyle dini; insanın bir yönden korku ve çaresizlik; diğer yönden ümit ve sevgiyle aşkın bir kudrete bağlanma duygusu ve bu duyguyu insan ve diğer varlıklarla olan münasebetine yansıtması şeklinde ifade edebiliriz.368