• Sonuç bulunamadı

Uluslararası Mahkemelerin Etkinliği ve Bağımsızlığı

2. ULUSLARARASI HUKUK VE ADALET

2.3. Everensel Yargının Aracı: Uluslararası Mahkemeler

2.3.4. Uluslararası Mahkemelerin Etkinliği ve Bağımsızlığı

Şu ana kadar gördük ki, uluslararası mahkemelerin en önemli ve öncelikli rolü bilgi sağlamaktır. Bunun akabinde mahkemenin değerinin ise, onun bütün gerçekleri ve hukuku göz önünde bulundurarak tarafsız bir karar vermesine bağlı olduğunu tartıştık. Bu noktalar üzerinde de bu konuyla ilgilenen herkesin aynı görüşlere sahip olduğunu görebilmekteyiz.175

Mahkemeleri tarafsız olma arzularının ötesinde, mahkemelerin performanslarını geliştiren özellikler konusunda küçük bazı uzlaşmalar vardır. Her türlü bir karara varabilmek için bizim yapmamız gereken ilk şey ise bizim “iyi” ve “kötü” mahkeme arasındaki farklılığı anlamaktır. Bu doğrultuda bizim odaklanmamız gereken konu bir mahkemenin etkin olup olmadığıdır. Bu “etkinlik” terimi şu ana kadar hiçbir zaman tatmin edici şekilde tanımlanamamıştır. Özellikle de etkin olmanın ölçüleri, devletlerin ilk etapta niçin bu mahkemeleri kurduklarıyla bağlantılandırılamamaktadır.

Kimi yorumcular bir etkinlik ölçüsü olarak, bir mahkemenin kendi verdiği kararların ne kadar uygunluk taşıdığına bakarak bu konudaki yeteneği ile değerlendirme yapmaktadırlar.176

Ancak bu yaklaşım, daha geniş bir yasal sistemdeki mahkemelerin rolünü göz önünde bulundurmamaktadır. Özellikle de mahkemenin kararları ile yüksek oranda bir uygunluk, yeterli derecede temel yasal zorunluluk ile ilgili bir uygunluğu temsil ettiği anlamına gelmemektedir. Örneğin bir mahkeme her durumda davalı lehine ya da daha güçlü olan taraf lehine kararları uygulayarak yüksek oranda bir uygunluğa sahip olabilir. Ancak bu durum açıkça yararlı bir amaca hizmet etmeyecektir. Daha realistik anlamda düşünecek olursak bir mahkeme ilgili yasal sorunları yok sayabilir ve taklitçi bir anlayışla sonuca ulaşarak tarafların

174

Andrew T. Guzman, a.g.e., s.9.

175 Eric A. Posner and John C. Yoo, “Judical Independence in International Tribunals”, California Law Review, 2005, s.1-17.

176

Laurence R. Halfer and Anne-Marie Slaughter, “Toward A Theory of Effective Supranational

çözüme siyaseti kullanarak ulaşmaları gerektiğine karar verebilir. Böyle bir karar yüksek oranda bir uygunluğa hizmet etmekteyken, ilgili yasal kuralları da desteklemeyecektir.

Birçoklarına göre ise etkinliğin bir vekili olarak kullanım oranları görülmektedir.177

Ancak konuyla ilgili birçok teori göstermektedir ki, devletler ile ilgili olarak bir mahkemenin etkinliği ile alakalı olarak fazla bir şey söylememektedir.178

Dolayısıyla taraflar davanın yol açacağı maliyetlerden kurtulmak için genellikle davadan önce kendi sorunlarını kendileri çözmek istemektedir ve bu devletler için bir dürtü haline gelmiştir. Çoğunlukla devletler kendilerini bir dava içerisinde buldukları zaman bu mahkemenin etkinliğine inandıklarından değil, hayal kırıklığı ile geride kalan bir süreçten sonra yapacak bir şey olmamasından kaynaklanmaktadır. Çünkü bu tarz bir başarısızlık ancak farklı çatışma hakkında farklı düşünmeleri yani asimetrik bilgiye sahip olmalarından ya da devletlerin veya siyasi liderlerin siyasi hesaplaşmalarından dolayı ortaya çıkmaktadır. Her iki durumda da mahkemeyi kullanma kararı stratejik bir seçenek olarak ortaya çıkmaktadır ve mahkemenin etkinliği ile çok fazla ilgili değildir.

Bir mahkemenin en çekici potansiyel amacı bazı temel yasal zorunlulukları desteklemektir. Devletler uyuşmazlık uyum prosedürleri oluşturduklarında, uluslararası hukuk kuralları için bir uluslararası uygulama mekanizması inşa etmiş olmaktadırlar. Dolayısıyla etkinlik, bir mahkemenin ilgili maddi yükümlülük ile olan uyumluluğunu arttırma yeteneği olarak tanımlanabilmektedir. Bu kapsamda bir mahkemenin ilgili maddi yükümlülük ile olan uyumluluğunu teşvik etmek ise basit bir ikili önlemden daha fazla şeyi ifade edecektir. Taraflara uyum sağlamada özendirici ve teşvik edici yetenekten yoksun bir mahkemeden ziyade, tüm ihlalleri önlemede başarısız olsa bile devletleri uyumluluk konusunda teşvik edici bir mahkeme daha etkin bir mahkeme olarak tanımlanabilecektir. Burada görüldüğü gibi etkinlik kaçınılmaz olarak göreceli bir tedbir olarak ortaya çıkmaktadır, ancak yine de buradaki etkinlik tanımı ile ilgili olarak belirtilmesi gereken son bir nokta vardır.

177

Eric A. Posner and John C. Yoo, a.g.m., s.28. 178

Steven Shavell, “Any Frequency of Plaintiff Victory at Trial Is Possible”, Legal Studies Journal, 1996, s.493.

Mahkemelerin ilgili maddi yükümlülük ile olan uyumluluğunu teşvik etmek gibi bir varlık sebepleri bulunmasına rağmen, bu durum devletlerin bir uluslararası anlaşmada uyumluluğu her zaman maksimum hale getirmek istedikleri anlamına gelmemektedir. Çünkü devletlerin böyle bir durumu onaylamaları durumunda bazı yaptırım mekanizmalarını içerecek şekilde kuvvetli çözüm yollarına da maruz kalabileceklerdir. Devletler bazen tartışmayı durdurmak yerine mümkün olan en güçlü uygulama planının dışında da tercih yapabilmektedirler.179

Kısaca bir mahkemenin daha fazla etkin olma durumu sadece normatif olarak arzulanan bir amacı ifade etmemektedir.

Uluslararası Mahkemelerin etkinliği üzerine odaklanan tartışmaların yöneldiği bir başka konu da mahkemelerin bağımsızlığıdır. Bu konuda bazılarına göre mahkemenin bağımsız olması etkinliği olumlu yönde etkileyecek ve etkinliğine katkı sağlayacakken180; bazılarına göre de bağımsızlık mahkemelerin etkin olmasını

önleyecek bir faktör olarak algılanmaktadır.181

Bu tartışmalar etkinlik sorunuyla ilişkili olarak mahkemelerin açık olması ya da açıklık sorunlarıyla paralel tartışılmaktadır. Birinci gruptakiler sorunun, devletlerarasındaki tartışma sırasında mahkemelerin devletlerin isteklerini ne derece dikkate aldıklarıyla, yani mahkemelerin devletlerin baskılarından etkilenip etkilenemeyeceği ile alakalı olduğunu düşünmektedirler. İkinci gruptakiler ise, mahkemenin kendi statüsündeki maddelerle uyumlu hareket etme kapasitesine odaklanmakta ve kendi kurallarını ne kadar uygulayabilmekte olduğuyla ilgilenmektedir.

Uluslararası İlişkiler literatüründe ise konu daha çok uluslararası politikanın güç politikaları ile yönetilmesinden dolayı, daha çok kendi çıkarlarını düşünen Amerika gibi devletlerin mahkemelerin kuruluşundan yargıçların kararı vermelerine kadar geçen zaman içerisinde mahkemeleri kendi istekleri doğrultusunda etkileyip etkilemedikleri tartışılmaktadır. Bu doğrultuda da mahkemelerin hegemon güçler tarafından rahat bırakılmayıp bağımsız hareket etmelerinin engellendiği ve güçlü

179 Andrew T. Guzman, “The Design of International Agreements”, European Journal of International Law, 2005, s.579.

180 Laurence R. Halfer and Anne-Marie Slaughter, a.g.e., s.273-283. 181 Eric A. Posner and John C. Yoo, a.g.e., s.1-17.

olan tarafın çıkarlarına hizmet ettiği iddia edilmektedir. Bu durum ise zaten sadece uluslararası mahkemelerin değil tüm uluslararası adalet sisteminin sorununu teşkil etmektedir.