• Sonuç bulunamadı

1.5. Uluslararası Göçün Ülkelere Etkileri

1.5.1. Uluslararası Göçün Kentlere Etkileri

Göç hareketi insanların ya da grupların bedensel olarak yer değiştirmeleriyle sonuçlanan bir durum değildir. Göç eden insanlar aynı zamanda göç ettikleri yerlere, kendi sosyo-kültürel etkilerini de taşırlar ve kültürel etkileşim yaratırlar. Gidilen bölgede ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel açıdan toplumda ve mekânda değişikliklere sebep olacağı için göç sadece yer değiştirme hareketi olarak tanımlanmamalıdır. Bu bağlamda göç toplumsal ve mekânsal yapıda önemli değişikliklere, dönüşümlere sebep olmaktadır. Göç kültürel, etnik ya da dini, birbirinden pek çok açıdan farklı olan toplumlar arasında iletişim kurulmasını sağlayıp bu örüntülerin değiş-tokuş edilmesini sağlamaktadır. Ancak göç edilen yerde yaşayanların sosyo-kültürel açıdan birbirinden farklılığı ne kadar fazla olursa bu iletişim o kadar zor kurulacaktır. Başka bir ifade ile sosyo-kültürel farklılığın belirgin olduğu durumlarda etkileşim ve uyum daha zor gerçekleşmektedir. Bu noktada temel belirleyici toplumsal yapının profili olmaktadır (Tümtaş & Ergun, 2016, s. 1352).

Bireylerin ya da kitlesel grupların, göç kararını etkileyen durumlar gönüllü ya da zorunlu göçü yaratacağı gibi bu durumun sonucunda da kentleşme sebeplerini oluşturduğunu söylenmektedir. Artan teknolojik, siyasi, iktisadi, sosyal gelişmeler kente göçün sebeplerini oluşturacağı gibi aynı zamanda da kentleşmenin sebeplerini oluşturmaktadır. İnsanlar sebep yokken kentlere yönelmezler. Kente göçün gerçekleşmesi ve dolayısıyla kentleşmenin sebeplerinin oluşması için, kentteki üretim tarzının tarımdan sanayiye ve hizmet sektörüne kayması, kentte yaşayanların farklı bir kültürü benimsemesi ve hepsinden önemlisi kentteki farklılıkların hoşgörüyle karşılanması etki etmektedir. Kentleşmenin en genel sebebi, daha iyi bir yaşam ümididir. Kente göçün ve dolayısıyla kentleşmenin en genel sebebi, daha iyi şartlarda yaşayıp mutlu olabilme arzusudur (Şahin S. , 2015, s. 73) Kentleşme ise,

“sanayileşmeye ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda örgütleşme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikim sürecidir” (Keleş, 2010, s. 27).

Kente göçmek kentlileşmek için yeterli bir ölçüt değildir. Kente göç ettikten sonra, kent yaşamına adapte olamayan insanların artması kentli nüfus sorununu ortaya çıkarmaktadır. Türkiye’de 1950lerde başlayan göçle, köyden kente gelenlerin artmasıyla oluşan, kentsel dokuya yaratılan tahribatın etkileri yıllarca sürmüştür. Aynı şekilde 2011 yılında, Suriye iç savaşının çıkmasıyla Türkiye’ye gelen milyonlarca Suriyelinin etnik ve kültürel farklılıklardan, aynı zamanda yaşadıkları savaş travmasına, kente uyum sürecinde yaşadıkları sosyal travmalar da eklenince kente uyumsuzluk sorununun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu açıdan kentlileşme sadece kentin demografik yapısında yaratılan değişiklik olmayıp aynı zamanda uyum şartını da içinden barındıran bir kavramdır (Kaypak & Bimay, 2016, s. 87).

İster uluslararası boyutta, zorunlu ya da gönüllü göçle gelinmiş olsun, ister çeşitli sebeplerle aynı sınırlar içinde yer değiştirilmiş olsun göçün kente ve kentlerde yaşayanlara etkileri bulunmaktadır. Aynı şekilde göç sonucu kente gelenlerin de bu durumdan etkilendiği görülmektedir. Özellikle iç göçle ve dış göçle birlikte kente gelenlerin, mekânsal ve toplumsal uyumu nasıl gerçekleştireceği ve kent dinamiklerinin de yeni nüfusa göre nasıl şekil alacağı, toplumdan, devlet politikalarına kadar herkesi ilgilendiren bir durumdur.

Ancak göçün zorunluluktan kaynaklanmasıyla gerçekleşmesi, göç edilen bölgenin bu duruma hazırlıksız yakalanmasına ve dolayısıyla gelenlerin sosyo- ekonomik bir takım sorunlarla karşılaşmasına sebep olmaktadır. Bu durum, göçmenlerin geldikleri bölgelerde sosyal ayrışmalar yaşamasına sebep olmaktadır. Sosyal olarak ayrışma yaşayan gruplar aynı zamanda da mekânsal olarak ayrışmakta ve yaşam alanlarını birbirinden olabildiğince sınırlarla çizmektedir. Göçmenler kendilerini güvende ve rahat hissetmek için kendileriyle benzer gruplarla yaşama eğilimi göstermektedir. Mekânsal birlikteliklerde etno-kültürel ve sosyo-ekonomik benzerlikler son derece etkili olmaktadır. Bu şekilde birlikte yaşamanın getirdiği en

önemli sonuç ise kentlerde gecekondulaşma olarak görülmektedir. Özellikle Türkiye’de iç göçün yaşanmasında sanayileşmenin çok fazla etkisi olmadığı için kentler göçlere hazırlıksız yakalanmış ve bu durumun sonucunda da barınma ve istihdam sorunlarına bağlı olarak yoksulluk ve yoksunluğun mekânsal olarak yansıması olan gecekondular ortaya çıkmıştır (Tümtaş & Ergun, 2016, s. 1353).

Türkiye’de kentleşme, Batı’da olduğu gibi sanayileşmeye bağlı olarak gelişmemiştir. Gelişmekte olan ülkelerin bu bağlamda köyden kente göç etme sebepleri arasında sanayileşmenin etkisi çok olmadığı için bu kentler Batının sanayi kentlerinden farklı olarak sosyal süreçlerden geçmektedir. İstanbul başta olmak üzere iç göçün köydeki yoksulluğun ve işsizliğin yaşanmasından kaynaklı görülüp kentlere etkileri açısından birçok sosyal bilimci tarafından eleştirilse de Karpat bu hızlı kentleşme hamlesini “çağdaş iktisadi kalkınma ve kentleşme - modernleşme sürecinin bir parçası” olarak görmektedir (Adıgüzel, 2016, s. 42).

Lee’nin itme ve çekme kuramında bahsetmiş olduğu kırsalın itme, kentin çekme nedenlerini Türkiye’nin kentleşme sürecini incelemek için kullanılabilir. Her coğrafyanın kendine münhasır kentleşme nedenleri olduğu için Türkiye’ye özgü kentleşme nedenleri arasında, tarımsal yapıdaki değişimler, ulaşımdaki gelişmeler, hukuki ve siyasi nedenler, sosyo-psikolojik nedenler sayılabilir (Adıgüzel, 2016, s. 45).

Kentsel alanda işgücü gereksinimi, gelir olanaklarının kıra göre yüksekliği, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik hizmetlerinin iyiliği, renkli, özerk ve özgür bir yaşam gibi etkenler de, kentsel yerleşim alanlarının, kır nüfusunu çeken etkenleridir. Ancak bu göç hareketi sonucu kırdan gelenlerin, kır yaşamından çok farklı bir kent yaşamıyla karşılaşmaları sonucu ciddi bir uyum problemleri yaşadıkları görülmektedir. Bu sorunlarından en önemlilerinden olan işsizlik ve enformel istihdam arasında sıkışan göçmenler eşitsizliklere maruz kalmakta ve sosyo-mekânsal olarak da dışlanma dinamikleri ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu sıkışmanın içinde olan ve kendi yaşam alanlarını oluşturan göçmenler ile kentte yaşayanlar arasında ayrışmanın artması kentler için tehdit oluşturmaktadır (Tümtaş & Ergun, 2016, s. 1354). Türkiye’de son

elli yılda kentleşme hızının bir hayli yüksek olduğu ve bu süreçte, kırdan kente gelenlerin kente intibakı ve kentle bütünleşmesi uzun yıllar sürecek gibi durmaktadır.