• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: KÜRESELLEŞME SİYASET VE KÜLTÜR

1.4. KÜRESELLEŞMENİN KÜLTÜR VE KİMLİK KAVRAMLARI ÜZERİNDEKİ

1.4.3. Küreselleşme ve Kimlik

1.4.3.2. Ulusal Kimlik ve Azınlıklar

Azınlık kavramı her ne kadar hukuksal bir kavram gibi görünse ve genel olarak bu şekilde anlaşılsa da kavram gerçekliğini belirli bir toplumsal-kültürel gerçeklikten almaktadır. Bu gerçeklik “farklı görülmek” ya da “ötekileştirilmek” fenomenine dayanır; bunun karşılığı da zaman zaman dinsel zaman zaman da dilsel-kültürel ya da başka farklılıklar olarak karşımıza çıkmaktadır (Aydın, 2005:145). Tanımından da anlaşıldığı üzere ulusal kimlik; tek, homojen bir kimliğe vurgu yapar. Ulus-devletin kurucu temel unsuru kabul ettiği hakim kültür ve kimlik dışında kalan tüm diğerleri yani

“öteki” olanlar azınlık olarak kabul edilirler. Azınlık tanımı da oldukça problemli bir tanımdır. Ancak BM’nin yapmış olduğu tanım genel kabulü büyük oranda yansıtmaktadır. Bu tanım şöyledir: “…azınlık kavramı bir toplum içinde sürekli etnik, dil, dini geleneklere yahut diğer önemli özelliklere sahip olan, bu özellikleri ile toplumun diğer kesiminden açık olarak ayrılan ve bu özellikleri muhafaza etmek isteyen, hakim pozisyonda bulunmayan grupları ifade eder” (Arsava, 1993: 42-3).

BM’nin tanımına bakıldığında azınlık olabilmenin şartları da ortaya çıkmış bulunuyor.

Öncelikle azınlık olan toplum; kurucu ulustan etnisite, din, dil gibi özellikleriyle

ayrılmalı, ayrıca çoğunlukta olmayıp kendilerine has özelliklerini de korumaya istekli olmalıdırlar. Özetle belirtmek gerekirse “herhangi bir devletin sınırları içinde yaşayan herhangi bir grubun “azınlık” olarak nitelendirilebilmesi, doğrudan doğruya dinsel, dilsel ya da kültürel olarak “büyük toplum”dan farklı olduğu “objektif olarak” gözlenen bu grubun böyle görünmesine yol açan durumuyla değil, o grubun kendini nasıl algıladığıyla, kendisini “büyük toplum” içinde nasıl konumlandırdığıyla ve “büyük toplum”un onu nasıl gördüğüyle ilgili bir sorundur” (Aydın, 2005: 146).

Tarihsel süreçte “azınlık” kavramı yurttaşlık ile ilgili kabullere paralel olarak önemli bir dönüşüme uğramıştır. Siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların elde edilmesine paralel olarak, azınlık kategorisi etnik, dinsel, kültürel topluluklarla birlikte özürlüler, yabancı işçiler, kadınlar, eşcinseller, uyuşturucu bağımlıları, evsizler gibi farklı grupları da tanımlamak için kullanılmıştır. Bu anlam çeşitlenmesinin arkasında jakoben ulus-devletin yurttaşlık anlayışı vardır. Ulus-devletin “biz” kimliği anlayışı nedeniyle ortaya, kimlik tepkileri çıkmıştır (Üstel, 1999: 37). Özellikle etnik kimlik talepleri etnik azınlıkları ortaya çıkarmıştır. Etnik azınlıklar için dört temel özellik aranır:

1- Grubun kendi kimliğine sahip olması 2- Grup mensuplarının aynı kökenden gelmesi

3- Muhtelif kültürel özellikler gösterilmesi, örneğin gruptakilerin tümünün aynı dili kullanması

4- Grup içinde sosyal ilişkilerin organize edilmesi (Arsava, a.g.e.: 54). Temel özellikleri yukarıda özetlenen etnik azınlıklar ulus-devlet içerisinde karşımıza ulusal azınlıklar olarak çıkmaktadır.

Ulusal azınlık kavramı “Birinci dünya savaşı çerçevesinde yapılan düzenlemelerle DH (devletler hukuku) terminolojisine girmiştir…19. yüzyılda milliyetler prensibine geçerlilik (her ulusun bir devlete sahip olması, her devletin bir ulus içermesi) sağlanamayan yerlerde, farklı güçlere sahip muhtelif ulusların aynı ülkede yaşamak zorunda kalmaları sonucu ulusal azınlıklar ortaya çıkmıştır” (Arsava, 55). Ulusal azınlıkların özelliklerine bakıldığında kendi milli özellikleri, kendi tarihleri, kültürleri, dilleri, vs. olan gruplardan bahsediliyor demektir. Ulusal azınlıklar ile etnik

azınlıklar aynı özelliklere sahiplerdir. Ancak ulusal azınlıkların siyasi karar mekanizmasına katılma iradeleri de vardır (Arsava, 55).

Azınlıkların her ne kadar birtakım hakları olsa da genel olarak hakim ulus ve devletin egemen kültürünün asimilasyonuna maruz kalma riski altındadırlar. Tanımdan anlaşıldığı üzere azınlıklar, hakim ulusla benzeşmek istemeyen, kendi kültür ve geleneklerini devam ettirmek isteyen bir gruptur. Ancak ulus-devletin tekkültürcü, homojen ulus inşası ve ulusal eğitim, tek dil gibi kurumsallaşmış ve zorunlu kılınmış olduğu düzende azınlıkların kendi kimliklerini yansıtmaları problem olmaktadır.

“Azınlık kültürlerin üyelerinin hayatlarını devam ettirebilmeleri, iyilik ve refahları, çoğunluğun kurumlaşmış kültürü içerisinde iş görebilmelerine bağlıdır. Bu durum seçme bağlamını azınlık kültürel grupların asimilasyonlarının bir aracı haline getirir.

Çoğu azınlık kültürel grubun kültürel kimliklerinin tanınmasını talep etmelerinin ve kültürlerinin yeniden üretiminin güvenceye alınmasını istemelerinin sebebi budur”

(Tok, 2003: 73).

Bir ulus-devlet içerisindeki etnik azınlıkların disimetri, asimilasyon ve otonomi temelli olmak üzere üç farklı mantıkla ve uygulama ile yaşadıkları görülmektedir.

Disimetri söz konusu olduğunda azınlık grubu, devleti oluşturan çoğunluk grubu karşısındaki “azınlık” statüsünü kabul ederken, bir yandan da etnik ve kültürel özgüllüğünü savunmaya, toplum içindeki aşağı konumunu siyasal mücadeleyle telafi etmeye çalışmaktadır. Asimilasyon temelli yaklaşımın hakim olduğu sistemde azınlık topluluğu etnik ve kültürel kimliğini büyük ölçüde yitirirler. Bu süreçte bu azınlıklar sosyal anlamda “terfi” ederek çoğunlukla kaynaşma yolunu tercih etmişlerdir. Otonomi mantıklı yaklaşımda ise çözüm, yasayla belirlenmiş dile dayalı bir toprak parçasının oluşturulmasıdır. Dolayısıyla gerek etnik gerekse de kültürel olmak üzere tüm azınlıkların kimlik politikalarından ayrılıkçılık taleplerine kadar uzanan farklı mücadele biçimleri bulunmaktadır (Üstel, 38-9).

Azınlıklar ile ilgili sıkıntıların siyasal konjonktür ile paralel olarak arttığı söylenebilir. Küreselleşme sürecinin kimlik, kültür, siyaset üzerindeki etkileri birçok devletin sınırları içerisinde yaşayan azınlıkları da harekete geçirmiştir. Artan talepler karşısında ulus-devletler birlikte yaşama siyasaları geliştirme arayışlarına girmiştir.

Çokkültürcülük siyaseti ve çokkültürcülüğün farklı çeşitleri birçok ülkede uygulanmaya

başlamıştır. Yeni uygulamalar yeni sorunları ve tartışmaları da doğurarak tek’çi ve çoğulcu siyaset taraftarlarını karşı karşıya getirmiştir. Neticede bugün birçok devlet içerisinde azınlıklar vardır ve bu grupların önlenemeyen talep yükselişi devam etmektedir. Bu talepler karşısında klasik ulus-devlet birçok alanda olduğu üzere azınlıklar konusunda da hakim konumunu kaybetmektedir.