• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: KÜRESELLEŞME SİYASET VE KÜLTÜR

1.3. KÜRESELLEŞMENİN SİYASAL YAPI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

1.3.3. Küreselleşme ve Siyaset

1.3.3.1. Siyaset ve Siyasal Kültür

Siyaset kavramı ve siyasetin ne olduğu, çerçevesinin nerede başlayıp nerede bittiği literatür incelendiğinde pek de net olmamakla birlikte siyaset, etimolojik olarak Arapça bir kelimedir. Kökü itibariyle at talimi, at eğitimi, at bakıcılığı anlamlarına gelmektedir (Daver, 1993: 3). Yunanca kökenli bir sözcük olan ve bugün siyaset ile aynı anlamda kullanmış olduğumuz politika sözcüğü de aslen Yunanca kökenli olup Eski Yunan’da “şehir” anlamına gelen “polis” kelimesinden türemiştir. Buradaki anlamıyla politika, şehir devleti ile ilgili işler anlamına gelmektedir (Türköne, 2005: 4).

Batı dillerinde siyaset kavramının iki farklı kullanımı olduğu görülmektedir. Bunlar,

“policy” ve “politics” sözcükleridir. Policy sözcüğü genellikle herhangi bir konuda, alanda izlenmesi gereken ya da izlenen yol anlamında kullanılmakta olup, sözcük Türkçe’ye “siyasa” olarak çevrilmektedir. Politics ise farklı siyasaların kendi aralarında yarışmasıdır ve dilimize de “siyaset” olarak çevrilmektedir (Oktay, 2005: 3). Böylece iki kavram arasındaki ince farkı da daha net bir şekilde açıklamak mümkün olmaktadır.

Siyasetin ne anlama geldiğini tanımladıktan sonra çalışmamızda anahtar kavramlardan birisi olan siyasal kültür üzerine odaklanmak gerekmektedir. Siyasal kültür ile ilgili çalışmalarda bu konu ile ilgilenen neredeyse tüm araştırmacıların referans verdiği çalışma G.Almond ile S. Verba’nın 5 farklı ülkede yurttaşlık kültürü (The Civic Culture) üzerine yapmış olduğu araştırmadır. Almond şöyle demektedir:

“Her politik sistem, politik eylem için bir politik yönelim örüntüleri içerisinde yer alır.

Bunu da politik kültür olarak ifade etmenin faydalı olacağını gördüm. Politik kültür kavramına ilişkin iki nokta vardır. Birincisi, bu kavram verili bir politik sisteme ya da topluma uymamaktadır. Politik yönelim örüntüleri muhtemelen ve genellikle politik sistemlerin sınırlarının ötesine geçer. İkinci nokta, politik kültür her ne kadar egemen kültür ile ilgili olsa da, onunla aynı şey değildir. Çünkü politik yönelim, egemen kültürün standartları ve değerleri kadar bilinç, zihin ve dışsal durumlara uyumu içermektedir ve kültürden farklılaşmış bir parça olarak kendine has mutlak bir özerkliğe sahiptir” (Almond, 1956: 396). Bu bağlamda “Bir toplumun siyasal kültüründen konuştuğumuzda, o toplumun üyelerinin politik sisteme yönelik kavrayışları, kanaatleri

ve değerlendirmelerinin içselleştirilmesinden söz ediyoruz” (Almond and Verba, 1972:

14) demektir.

Siyasal kültür, siyasal sisteme yönelik tüm inançlar, tutumlar ve davranışların toplamını ifade etmektedir. Siyasal kültür, siyasal süreç açısından iki temel işleve sahiptir. Birincisi, kültür, bazı inanç ve davranış kurallarının standartlaşması yoluyla, siyasal sürecin işleyişini kolaylaştırmaktadır. İkinci olarak, siyasal kültür mevcut siyasal sistemin benimsenmesini, yönetmekte haklı görülmesini ve dolayısıyla devamlılığını sağlayan bir araçtır (Turan, 1986: 33). Bir toplumun siyasal kültürü, o toplumun üyelerinin siyasal nesneler karşısındaki değerleri ve tüm diğer yönelimleriyle anlatımsal siyasal semboller hakkındaki ampirik inançlarından oluşur. Bu anlamda siyasal kültür, bir siyasal sistemin ortak tarihi ile, belli bir zamanda sistemi oluşturan bireylerin hayat tarihçelerinin ürünüdür. Siyasal kültür köklerini hem kamusal olaylardan hem de özel deneyimlerden alır ve bir toplumun temel siyasal değerlerine biçim verir (Huntington&Dominguez: 1985: 19-20). Siyasal kültür, bir ülkedeki bireylerin, toplumun, farklı kesimlerdeki insanların siyasi sistemin meşruiyetini benimsemelerini ve hangi durumda nasıl davranacaklarını gösteren içselleştirilmiş davranış kalıplarını gösterir.

Almond ve Verba’ya göre bir ulusun siyasal kültürü o ulusun üyeleri arasındaki siyasal amaçlara yönelik yönelim modellerinin onlara özgü dağılımının bir ifadesidir.

Bu gibi dağılımlara ulaşabilmek için bu iki araştırmacı önce siyasal amaçlara yönelik bireysel yönelim biçimlerinin sistematik olarak bazı bağlantı yollarına; diğer bir deyişle, siyasal yönelim modellerine ve siyasal amaçların sınıflandırılmasını açıkça belirtmeye ve tanımlamaya gereksinim duymuşlardır. Tanımlamaları ve sınıflandırmaları Parsons ve Shills’in başka bir yerde önermiş oldukları siyasal yönelim tiplerini izlemektedir.

Yönelim, amaçların ve ilişkilerin içselleştirilmiş görünümlerine vurgu yapar. Yönelim şunları içerir: 1- “Bilişsel yönelim”(cognitive orientation), politik sistem hakkındaki bilgi ve inançtır, politik sisteme yönelik roller ve rollerin vazifeleri, girdileri ve çıktılarıdır; 2- “Duygusal yönelim” (affective orientation), politik sistem ve onun rolleri, kadrosu hakkındaki hislerdir, 3- “Yargı yönelimi” (evaluational orientation), genellikle politik amaçların değer standardı ve ölçüsünün birleşimi ile bilgi ve hisleri içeren

yargılar ve fikirlerdir. (Almond and Verba, a.g.e.: 14-15). Almond ve Verba bu üçlü siyasal kültür sınıflandırmasından hareketle 3 siyasal kültür tipi belirlemiştir:

1- Mahalli siyasi kültür (Parochial Political Culture) 2- Uyrukluk kültürü (The Subject Political Culture)

3- Katılımcı siyasi kültür (The Participant Political Culture)

Mahalli kültür; bu siyasal kültür biçiminin hakim olduğu toplumlarda siyasal roller uzmanlaşmaya dayanmaz; liderlik, şeflik, Şamanlık siyasal-ekonomik-dinsel rolleri dağıtır ve bu toplumların üyelerinin siyasal yönelim rolleri onların dinsel ve sosyal yönelimlerine göre birbirinden ayrılmamıştır. Tamamen mahalli siyasal kültürün hakim olduğu geleneksel basit sistemler olup, siyasal uzmanlaşma en alt seviyededir.

Mahalli siyasal kültür siyasal sistem özellikleri bakımından bilmeye dayalı olmaktan ziyade daha çok duygusal ve kuralcıdır (Almond and Verba, 17-19). Mahalli siyasi kültür; köy, klan, soy, bölge gibi yerel siyasal kültürlerin birbirine eklenmesinden oluşan, gerçek anlamda ulusal bir kültürün olmadığı bir kültür tipidir (Duverger, 1982:

130).

Uyrukluk kültürü; bu tip siyasal kültür biçiminde birey bir politik sistemin varlığının ve sistemin uygulamalarının farkındadır, fakat birey aktif bir katılımcı değildir. Kişi hükümet otoritesinin farkındadır; sisteme duygusal olarak adapte olmuştur. Fakat sisteme yönelik bağlılığı genel düzeyde ve onun uygulamalarına yöneliktir, siyasal sistemin kenarındadır; temelde birey pasiftir (Almond and Verba, a.g.e.: 19). Bu siyasi kültür tipinde bireyler sistemden birtakım hizmetler beklemekte ya da vergilerin artmasından korkmaktadırlar ama, sistemin işleyişini değiştirebileceklerini de düşünmemektedirler (Duverger, a.g.e.: 131).

Katılımcı siyasal kültür; bu siyasal sistemde kişi siyasal ve idari yapılara ve süreçlerin her ikisine de açık bir şekilde adapte olmuştur: diğer bir deyişle siyasal sistemin girdi ve çıktılarının farkındadır. Birey çok sayıda toplumsal sınıfın siyasal amaçlarına yönelik destekleyeceği yada karşı olduğu yönetim biçimine katılabileceğinin farkındadır. Bireyler bu sistemde hükümette aktif rol oynayabileceklerini bilirler.

(Almond and Verba, a.g.e.: 19). Birey, bu kültürde ulusal değerlerin yanı sıra, evrensel değerlerle de yakın ilişki içerisindedir. Yaşama katlanan, çevresi karşısında edilgen konumda bulunan bireyin yerine; olgulara ve çevresine yön verebileceğini düşünen

birey gelmiştir. Bireyin siyasi alandaki eylemleri ile, bunlardan beklemiş olduğu sonuçlar arasında rasyonel bağlar vardır. Aynı zamanda dünyevi düşünen bir birey olarak karşımıza çıkan katılımcı siyasi kültürdeki bu birey için siyaset, üzerinde denetim kurabildiği bir alandır. Bu kültürde birey, kendisini yurttaş olarak görür; hakları kadar, vazifelerinin de bilincindedir (Oktay, a.g.e.: 220).

Herhangi bir toplumda ya da siyasal sistemde siyasal kültürün hiçbir biçimi saf halde bulunmaz. Yani her toplumda bu üç siyasi kültür tipi de bulunmakta, ancak toplumdan topluma bunların önceliği ve ağırlıkları değişmektedir. Siyasal kültür politik sistemin yapısı ile benzer olabilir ya da olmayabilir. Politik yapı ile kültür birbirine uygun olmalıdır; yani, nüfus içerisinde politik kavrayışın tam olduğu yerde siyasetin etkisi ve değerinin desteklenme eğilimi artmaktadır. Genel olarak, mahalli, uyruk, ya da katılımcı kültür sırasıyla en çok, geleneksel politik yapı, merkezileşmiş otoriteryan yapı ve demokratik politik yapıya uygundur (Almond and Verba, a.g.e.: 21). Siyasal kültür ile siyasal yapı arasında uyum olması düşüncesi ve vurgusu oldukça önemli bir noktadır. Bu iki yapı arasındaki uyumsuzluk, kopukluk gibi durumlar sistemin meşruiyetini zedeleyen bir sürecin işlemesine neden olmaktadır. Bu durumda sistem ciddi bir tehdit ya da yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir, sistemin devamı böyle bir siyasal yapıda ancak toplamiter biçimlerde mümkündür.