• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: KÜRESELLEŞME SİYASET VE KÜLTÜR

1.3. KÜRESELLEŞMENİN SİYASAL YAPI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

1.3.3. Küreselleşme ve Siyaset

1.3.3.2. Siyasal Kültürün Kaynakları

Bir toplumda siyasal sisteme yönelik olarak geliştirilen tutum, inanç ve davranış kalıpları olarak tanımladığımız siyasal kültürün kökeninde nelerin olduğu, nasıl biçimlendiği ve nasıl değişim ve dönüşümler geçirdiğine bakıldığında başlıca dört etken sıralanır. Birincisi, bir toplumun içerisinde önemli yer tutan değerler, o toplumun maddi ve manevi gereksinimlerinden soyutlanamazlar. Örneğin Türkiye’de çok partili hayata geçiş sürecine bakıldığında özellikle II. Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı iktisadi ortamda, sermaye sahipleri, devlet öncülüğünde ekonomik kalkınmayı öngören devletçiliğin kendi çıkarlarını engelleyebileceğini düşünerek, rekabet yoluyla iktidarı etkilemeyi ve paylaşmayı öngören demokratik bir sistemin özlemini dile getirmişlerdir.

İkinci olarak siyasal kültür, toplumsal kültürün diğer öğelerinden ve uluslararası kültür hareketlerinden soyutlanamaz. Tüm bunlardan hem etkilenir hem de onları etkiler.

Üçüncüsü, siyasal kültürü sistemi yönlendiren kadroların düşünceleri ve eylemleri

biçimlendirir. Dördüncü olarak da siyasal kültürü somut deneyimler ve tecrübeler etkiler. Kişiler, anlayışlarını, inançlarını doğrulamaya tabi tutmadıkları sürece değiştirmek eğiliminde değillerdir. Hatta tecrübe ile inanç arasında bir çelişki ortaya çıkarsa tecrübe yeniden değerlendirilip, yorumlanır, inanca uydurulur. Ancak aradaki uyumsuzluk ve tutarlılık çok büyükse inançlar, anlayışlar değişebilir (Turan, a.g.e.: 34-36).

Almond, siyasal kültür ile ilgili olarak sanayi öncesi ya da kısmen sanayileşmiş toplumlardan da bahsetmektedir. Bu toplumlar modernleşmekte –Batılılaşma anlamında- olan toplumlar olarak sınıflanmış olup, bu toplumların siyasal kültürü karma siyasal kültür ve karma siyasal sistemlerdir. Bu tip toplumlarda parlamentolar, parlamentolardan öte bir şey olmaya eğilimlidir, partiler ve baskı grupları alışılmadık biçimlerde davranır, bürokrasi ve silahlı kuvvetler sıklıkla siyasal sisteme egemen olurlar. Bu tip sistemlerde siyasal sistem silah gücünün yarattığı bir belirsizlik atmosferi içindedir (Almond, 1956: 400). Bu tip toplumlarda ve siyasal sistemlerde Batılı ve geleneksel siyasal kültürler iç içe geçmiş, birbirine eklemlenmiştir. Bu durumun bir ifadesi olarak bu tip sistemlerin içinden çıkan ve Max Weber’in diliyle karizmatik politik kültür olarak ifade edilebilen, üçüncü türden bir siyasal kültür daha vardır (Almond, 401). Ne tam olarak Batılı sistem özelliği gösteren ne de geleneksel yapıyı koruyabilen bu tip toplumlarda ve siyasal sistemlerde kararlı, güçlü, yerleşik bir siyasal kültür hakim konumda değildir. Siyasal yapı-toplumsal yapı paralelliği büyük oranda henüz sağlanamamış olduğundan Batı ve Batı sistemi ile tanışma şiddete yol açan gelişmelere neden olabilmektedir.

Siyasal kültür, bir toplumun tarihsel-toplumsal geçmişi ile ve bu süreçte geçirmiş olduğu her türlü deneyimlerle yakından ilgilidir. Siyasal kültürün belirgin bir şekilde biçimlendirilmesi de söz konusu olabilmektedir. Yani siyasi kültür, siyasete yön veren siyasal elitlerin, iktidar ile organik bağı olan tüm güç ve çıkar odaklarının etkileme alanı içerisindedir. “…Belli bir siyasal ideolojinin egemen ideoloji konumuna geçtiği, hele resmi ideoloji olarak devlet ya da bir tek-parti tekelinde yukarıdan aşağıya empoze edildiği durumlarda ve rejimlerde” (Parla, 1994: 11) bu durum çok daha net bir şekilde gözlemlenmektedir. Bu saptama, siyasal kültür ile ideoloji ilişkisini de ortaya koymaktadır. Nitekim “ ‘ideolojiyi’ ister geniş anlamda, bir sistematik ve kapsamlı ama

genel-gevşek bir dünya görüşü ya da bakış açısı/zihniyet olarak alalım; ister dar anlamında, daha sıkı ve ayrıntılı, iç tutarlılığı yüksek bir siyaset teorisi ve uygulama programı olarak alalım, bunun bir toplumda uzun süre hegemonik bir durumda bulunmasının, siyasal kültürü önemli ölçüde etkileyeceği, çakışmasa da onunla hayli örtüşecek ölçüde etki alanını genişleteceği açıktır” (Parla, 11).

Siyasal kültür kavramı ile ilgili Almond ve Verba’nın beş ülkeyi kapsayan saha çalışmasının ardından bu çalışmaya ve kavramlaştırmaya yönelik birçok eleştiri de gelmiştir. Örneğin Jerzy Wiatr’ın Marxist eleştirisine göre, Almond ve Verba; sosyo-ekonomik gerçeklik ile siyasal kurumlar arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkinin siyasal kültür ve diğer olgular üzerindeki etkilerini analiz etmeyi görmezden gelmişlerdir. Ya da Pateman’ın belirttiği gibi ‘onların iddiaları sınıf ve katılma arasındaki birlikteliği görmezden gelmişlerdir’ (Street, 1994: 100). Bu eleştirilere paralel olarak ayrıca Almond ve Verba tarafından kullanılan siyasal kültür davranışsal açıdan hem kültürün nasıl işlediğini hem de siyasal eylemin nasıl açıklanabileceğini açıklamada yetersiz kalmıştır. Bu eleştirilerin de etkisi ile daha sonra gelen yazarlar, bu yüzden, sosyal yaşamı ve zihinsel yapıları daha geniş bir çerçevede kuşatan ve kültürü insanların yorumladığı ve kullandığı bir söylem olarak ele alan daha kapsamlı bir siyasal kültür kavramı geliştirmişlerdir (Street, 113).

Siyasal kültür, içerisinde olduğu toplumun kültürüne (ekonomi, din, ahlak, gelenek-görenekler vb.) ne kadar uygunsa o toplumun fertleri için de siyasal sistem o kadar meşru olacaktır. Bu anlamda siyasal kültürün değişmesi ve dönüşmesi süreci sırasında bu sürece ne kadar geniş kitleler dahil edilebilirse toplumsal konsensüs de o kadar yüksek olacaktır. Bunun aksi durumun olduğu toplumlarda, siyasal sistem kararlı, düzenli, demokratik işleyişe kavuşmada büyük sıkıntılarla karşılaşacaktır ve karşılaşmaktadır. Siyasal sistemin sağlıklı işlemediği ülkelerde karşılaşılan sıkıntılar zamanla diğer alanlara (ekonomi, din, hukuk vb.) da yansımakta ve iç gerilimler de böylece sürekli bir hal almaktadır. Karşılaşılan durumlara, sorunlara çözüm üretme ve izlenmesi gereken yol olarak tanımlanan siyaset, bu şartların hakim olduğu toplumlarda krize girmektedir. Parlamenter sistemin olması, seçimlerin belirli aralıklarla yapılması, tüm vatandaşların oy kullanabilmesi gibi şartlar yerine getirilmiş olsa bile üretilen çözüm toplumun geniş kesimlerinin mutabakatı ile gerçekleştirilmediği için gerilimler,

tartışmalar, meşruiyet krizi sürekli bir hal alır. Tüm bunlardan dolayı demokratik bir siyasal kültür, bir ülkedeki insanların tümünün yurttaş olabildiği, aktif olarak siyasal sürece etkide bulunma imkanlarının açık olduğu, sivil örgütlenmeye dayalı, vazifeler kadar hakların da olduğu bir yapıda mümkündür.

Günümüz toplumlarında demokratik siyasal kültürün tam olarak ne kadar yaşayabildiği, inşa edilebildiği tartışmalı olsa da birçok siyaset bilimci, sosyolog ve düşünür için bunun adresi Müzakereci Demokrasidir.